21 Ekim 2025 Salı

Türklerde Sosyoekonomik Hayat ve Şehirleşme

 Toplumların hayatı;

(1)geçmişten getirdikleri kültürel özellikler, 

(2)yaşadıkları bölgenin coğrafi koşulları ve

(3)sahip oldukları inançlar 

çerçevesinde şekillenir. 



Selçuklu toplumu da 

(1) Türkistan’daki örf ve âdetlerini 

(2)İslamiyet’le ve 

(3)fethettikleri yeni topraklarda karşılaştıkları kültürler 

ile sentezleyerek güçlü bir sosyoekonomik sistem kurmuştur.

Selçuklu toplumu yönetenler(Beyler) ve yönetilenler (Kara Budun)şeklinde ikiye ayrılırdı.

Selçuklu toplumunun temelini aile kurumu oluştururdu.  
Aile bireyleri arasında karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörü hâkimdi. 
Ailelerin yaşadığı evler oda, sofa, mutfak gibi çeşitli bölümlerden oluşurdu. 
Türklerde soy dayanışması devletin kuruluşunda etkilidir.


Selçuklu kadınları sosyal ve kültürel anlamda hayatın içindeydi. 
Kadınlar saçlarını örerek omuzlarından sarkıtır, saç süsü olarak da genellikle takma zülüf kullanırdı.
Çocuk sahibi olmanın bir statü sembolü olarak görüldüğü Selçuklu toplumunda doğumlardan sonra kutlamalar yapılır ve erkek çocukları için sünnet törenleri düzenlenirdi. 



Sosyal hayatta komşuluk ilişkilerine büyük önem verilir, hayatın her alanında yardımlaşma ve dayanışma ruhu canlı tutulurdu. 
Halk (1) dinî bayramları, (2) baharın müjdecisi olan Nevruz Bayramı’nı ve (3) hükümdarın tahta çıkışını büyük bir coşkuyla kutlardı. 
Ayrıca avcılık, atıcılık, at biniciliği, güreş, cirit gibi sportif faaliyetler düzenlenir, çevgen (çevgân) oyunu oynanır ve yarışlar yapılırdı.

Çevgen (çevgân, çögen), at üstündeki iki grubun dört köşe bir sahada değneklerle oynadığı bir oyundur. 
Evliya Çelebi Seyahatname’sinde Bitlis’te izlediği bir çevgen oyununda atlı iki grubun ellerindeki eğri bir çevgenle ortadaki tahta topu sürmeye çalıştığını anlatır. 
Bu oyun, Karahanlı ve Selçuklularda da yaygın olarak oynanmıştır.


Kaynak A:Üzerinde çevgen oyununun tasvir edildiği, pirinçten yapılmış bir kap gösterilir.

Kaynak B: Selçuklu kadınları, at üzerinde tasvir edilir.

Kaynak C: Aile, bir milletin temel kurumlarından birisidir. Budun ve boydan sonra toplumun en küçük çekirdeği olan “aile” Milleti ayakta tutan en temel ögelerdendir. 


Selçuklu toplumu, yerleşme durumlarına göre şehirliler, köylüler ve konargöçerler şeklinde üçe ayrılırdı. 






Halkın geçim kaynağı; tarım, hayvancılık, ticaret ve zanaat’tır.
Üretim yapan halkın görevi, devlete düzenli olarak vergi ödemektir.
(1)Tüccarların, (2)kervan sahiplerinin, (3)hayvancılıkla uğraşan konargöçerlerin, (4)ikta sahiplerinin ve bağlı devletlerin ödemesi gereken ayrı vergiler vardı. 




Tüccarlar toplumda büyük bir itibara sahipti ve dokunulmazlıkları vardı. 
Bütün ticari mallar günümüzdeki sigorta sistemine benzeyen bir yöntemle koruma altına alınır, saldırıya ya da beklenmedik bir zarara uğrayan tüccarların kaybı tazmin edilirdi. 

Devlete ait topraklar ikta sistemiyle hanedan üyelerine ve üst düzey devlet adamlarına dağıtılır, ikta sahipleri de bunun karşılığında devlete vergi öderdi. 
Aşağıdaki tabloda Selçuklularda mirî adı verilen hazine arazileri, mülk arazileri ve bunlardan alınan vergiler açıklanmıştır.



Selçuklu Dönemi’ndeki Toprak Sistemi
1.Has Arazi : Hükümdarın şahsına ait tarla, bağ, bahçe, koru, otlak gibi arazilerdir. Has araziden alınan aşar ve  diğer vergiler doğrudan savaş ve diğer olağanüstü durumlarda kullanılmak üzere ihtiyat hazinesine aktarılır. 
2.İkta Arazi : Bir görev karşılığında meliklere, emîrlere, valilere, komutanlara, hassa ordusu askerlerine ve tımarlı  sipahilere verilen arazilerdir. 
3.Öşrî Arazi :Hükümdarın liyakat sahibi devlet adamlarına, dinî ve kültürel alanlarda hizmet veren kimselere mirî  araziden tahsis ettiği topraklara öşrî arazi denir ve vergilendirilir. 
4.Haraci Arazi :Selçuklu sınırları içinde yaşayan gayrimüslimlerin ellerinde bulunan topraklara haraci arazi denir. Bu arazilerden yaşama ve himaye edilme karşılığında alınan vergiye haraç denir. Gayrimüslimler Müslüman olduklarında bu vergi alınmaz. 
5.Vakıf Arazi :Liyakat sahibi devlet adamlarına, dinî ve kültürel alanlarda hizmet veren kimselere tahsis edilen mirî arazilerin bir bölümü hayır işleri için ayrılır. Bu arazilere vakıf arazi denir. Arazi sahipleri, bu topraklardan elde edilen gelirle cami, medrese, hastane, kervansaray gibi binalar inşa ettirir ve bunların bakımını yapar.







Kaynak Ç 
Tüccarlar, sanatkarlar ve küçük zanaat erbabı şehir ve kasabalarda yaşarlardı. Bunların kendilerine mahsus loncaları bulunuyordu. 
Köylerde ise nüfuz sahibi dihkanlar, toprak sahipleri ve köylüler yaşarlar ve ziraatle meşgul olurlardı. 
 Köylüler, topraklarının has veya ikta’ durumuna göre, devletin himayesinde geçimini sağlamakta idi. 

Kaynak D’de  TİCARETE VURGU yapılmıştır.
Selçuklular devrinde Anadolu, maden bakımından zengindi. 
Anadolu’dan çıkarılan şap, dokuma sanayinde boya maddesi olarak kullanılmak üzere, Batı Avrupa’ya ihraç ediliyordu ve İtalyanların tekelinde bulunuyordu. 
Ayrıca demir, bakır ve gümüş madenleri de işletiliyordu. 
Anadolu’nun güneyindeki dağlardan elde edilen kereste Antalya ve Fethiye (Makri) Körfezi’nden Mısır’a ihraç edilmekteydi. 
Kastamonu’dan sağlanan kereste ise Sinop tersanesinde kullanılmaktaydı. 
Türkmenlerin dokudukları halı ve kilimler ile Ankara’nın sof kumaşları dünyaca tanınmış olup  Avrupa ve İslâm ülkelerine gönderiliyordu.

İlk Türk-İslam devletlerinden Karahanlı, Gazneli ve Selçukluların hâkim oldukları coğrafyalarda inşa ettirdiği mimari yapılar, Türklerin yaşadıkları şehirleri bayındır hâle getirdiğinin en önemli göstergesidir. 
Türkistan’daki şehirler Orta Çağ Avrupası’ndaki şehirler gibi kaleler ve surlarla çevriliydi.




Karahanlı Dönemi’nde medrese, türbe, köprü, cami, saray, ribat gibi birçok mimari eser inşa edildi. 
Bu eserlerden Talhatan Baba Camisi kendine özgü bir mimariye sahipti (yandaki görsel). 
Gaznelilerde ise özellikle Sultan Mahmud zamanında yeni saraylar, çarşılar, köprüler, su yolları ve su kemerleri yapıldı.

Selçukluların 1040’ta kazandığı Dandanakan Zaferi’nden sonra birçok Türk aile Horasan bölgesine göç ederek buralarda yurtlar edindi. 
Türkler yerleştikleri bu yeni topraklarda hükümdarın da desteğiyle çeşitli imar faaliyetleri yürüttü. 
Günümüzde İran sınırları içinde bulunan Nişabur ve Rey’de Selçuklu hükümdarları için iki ayrı saray yapıldı.  






Türkistan’dan göç eden Türkler, yerleştikleri bölgelerde yaşayan toplumlarla etkileşim içine girerek kendi kültürlerini Horasan, Maveraünnehir, İran ve Irak coğrafyalarında yaşanmakta olan İslam kültürüyle sentezledi. 
Böylece;
Karahanlılar Türkistan’da, 
Selçuklular ise hem Türkistan hem de Anadolu’da Türk-İslam medeniyeti olarak adlandırılan yeni ve özgün bir kent kültürü meydana getirdi.

Kaynak F: 
Orta Asya şehirleri genellikle korunaklıdır. Buna göre zamanla, bilhassa kervan yolları üzerinde bulunan böyle müstahkem çiftliklerin yanına ticaret ve sanat  faaliyetlerine bağlı olarak yavaş yavaş yeni nüfus yerleşmeye başlamıştır. Burada yerleşenleri korumak için surlar yapıldı; böylece Orta Asya şehrinin başlıca nüvesi şehristan teşekkül etmişti. 
Orta Asya’da şehirlerinin gelişmesi  büyük ölçüde ticaret yollarına bağlı olmuştur.

Kaynak G 
Dandanakan Savaşı’nın ardından Horasan ve İran bölgesi Gaznelilerin elinden alınınca, Türk boyları büyük kalabalıklar hâlinde bu bölgeye ve daha sonra Kuzey Mezopotamya’ya giderler.  Selçuklular; Irak’a, Mısır, Suriye ve Batı Anadolu’ya kadar Türk varlığını hissettirirler. 
Yeni vatanları İran topraklarını kapsayan Büyük Selçuklu Devleti’nin bazı şehirleri, farklı mahiyetleri bakımından öne çıkmıştır. 
Bazıları başkent (payitaht) olması nedeniyle siyasî veya kültürel açıdan, 
bazıları medreseler nedeniyle  ilmî açıdan, 
bazıları askerî açıdan önem kazanmıştır

Sayfa 58: Türklerin ekonomik faaliyetleri ile Türk şehirlerinin fiziki yapıları arasındaki bağlantıyı gerekçeleriyle açıklayınız.


Türkmenler Anadolu’ya iskân ettiriliyor
Malazgirt Zaferi sonrasında Anadolu’ya gelen ve burada iskân edilen Türkmenler, yerleştikleri bölgelerin Türkleşmesine büyük katkı sağladı. 
Türkler Konya, Alanya, Aksaray gibi yerleşimleri fethettikten sonra buraları Türk gelenekleri ve İslam düşüncesi doğrultusunda yeniden imar etti. 
Konargöçerlerin yerleştirildiği köyler kısa sürede büyüdü ve buralarda yaşayan insan sayısı arttı. 
Bu gelişmede Türklerin sosyoekonomik şartları da etkili oldu. 
Hayvancılıkla uğraşan konargöçerler geniş otlakların bulunduğu bölgelere yerleştirilirken zanaat ve ticaretle uğraşan Türkler şehirlerde iskân edildi. 

Şehirlerde genellikle farklı mahallelerde oturan Müslümanlar ve gayrimüslimler aynı çarşı ve pazarları kullandı. 
Bununla birlikte Türklerin ve gayrimüslimlerin *ibadetleri, *giyim kuşamları ve *yaşam tarzları da birbirinden farklıydı. 
Selçuklularda kadın ve erkekler entari şeklinde motifli giysi veya kaftanlar giyerlerdi. 
Dolayısıyla şehirlerdeki mahalle kültürü dinî, etnik ya da mesleki farklılıklara göre şekillendi.


Türkler Anadolu’ya yerleştikten sonra hızla yeni mimari eserler inşa ettiler veya var olanları dönüştürdüler.
İbadethane ihtiyacını karşılamak için camiler yapıldı  ve bazı kiliseler camiye çevrildi.
 Şehir dışında ve kervan yolları üzerinde namazgâhlar açıldı. 
Tekkeler, şifahaneler ve medreseler inşa edilerek halkın sosyal ve dinî ihtiyaçları karşılandı. 
Şehir merkezlerine veya şehre yakın yerlere kurulan kabristanlar yoluyla ölüye ve mezara saygı gösterme geleneği devam ettirildi. 
Kasaba ya da şehir merkezindeki bir caminin etrafında oluşturulan meydanlar da Türklerin sosyal faaliyetlerini gerçekleştirdikleri önemli mekânlar arasındaydı.


İsfahan şehri / “Esfehan; Nısf-ı Cihan”
1051’de Selçuklu hâkimiyetine giren İsfahan, Sultan Melikşah Dönemi’nde başkent yapılmış ve buradaki en önemli eserlerden olan Cuma Camisi’nin büyük bölümü onun döneminde inşa edilmiştir. 
İsfahan Cuma Camisi hem İran hem de Türk şehircilik geleneğinden izler taşımaktadır. 
İran mimarisine uygun olarak büyük bir meydana bakacak şekilde tasarlanmıştır. 
Camideki dört eyvanlı avlu ile kuzey ve güney eksenlerindeki iki kubbe ise Türk mimarisinin özelliklerini yansıtmaktadır.

Esfehan; Nısf-ı Cihan: XVII. yüzyılda kenti ve bilhassa “Meydan-ı Nakş-ı Cihan”ı görüp hayran kalan Fransız şair-gezgin Mathurin Régnier böyle söylemiş. O günden bu yana İsfahan'ın sloganı haline gelmiş bu cümle.



Selçuklular, Anadolu’daki şehirleri yeniden yapılandırırken fetihler sırasında güvenlik sorunları ve istikrarsızlık nedeniyle işlevini kaybeden uluslararası ticaret yollarını canlandırmak için bazı tedbirler aldı. 
Karahanlı Dönemi devlet adamlarından Yusuf Has Hacib de Kutadgu Bilig adlı eserinde “Dünyayı dolaşan bu satıcılar olmasaydı kara samur kürkü ne zaman giyerdin? Satıcılar gezip dolaşmasaydı bu inci dizilerini kim seyredebilirdi?” diyerek ticaretin önemini vurgulamıştı. 



Bu doğrultuda ticaret yollarının üzerindeki konaklama mekânları tamir edilerek yeni köprüler inşa edildi ve tüccarlara vergi muafiyetleri getirildi. 
Uluslararası fuar niteliği taşıyan Kayseri yakınlarındaki Yabanlu Panayırı gibi ticari merkezlerde tüccarların faaliyetlerini kolaylaştıracak yaşam alanları oluşturuldu. 
Tarımsal üretimi artırmak amacıyla da köylülere araç gereç yardımı yapıldı. 

Selçuklular Dönemi’ndeki sosyoekonomik hayatın gelişmesinde Ahilik teşkilatı da önemli rol oynadı. 
Ahilik, Selçuklu Dönemi’nde Anadolu’da kurulurken Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah öncülüğünde ortaya çıkmış sosyoekonomik bir yapı olan fütüvvet teşkilatı örnek alındı. 
Bu iki teşkilatın amaç ve yapılanma bakımından birçok ortak noktası vardı. 
Türkiye Selçukluları Dönemi’nin sosyolojik koşulları ve Moğol istilasının yol açtığı sorunlar, Ahilik teşkilatının Anadolu’da kendine özgü millî ve dinî bir yapı olarak ortaya çıkmasına zemin hazırladı. 

Bunun sonucunda 
(1)Türkistan’dan Anadolu’ya gelen esnaf ve zanaatkârlar iş bulmak, 
(2) Doğu Romalılarla rekabet etmek, 
(3)ürettikleri malların kalitesini korumak, 
(4)esnaf ahlakını iş hayatına hâkim kılmak gibi çeşitli amaçlarla Ahi Evran öncülüğünde teşkilatlandı.


Kaynak I -Ahiler/Ahi teşkilatı
Ahı,  ‘sanatının ve zanaatının erbabını toplayan ve işi olmayan genç bekarları da bir araya getiren adam’dır. Onlar, ahı’yı başlarına geçirirler.
 Ahi teşkilatının kökünün ‘Fütüvvet’ olduğu belirtilir.
Antalya’ya giden seyyahın yoksul görünümlü ancak yanında iki yüz kişinin çalıştığı bir adamın gündüz iyi iş yaptığını akşamdan sonra cömert davrandığını tekkede (ve zaviyede) ibadet dostlarıyla vakit geçirdiklerine şahit olmuştur.

Kaynak İ : Fütüvvetin en önemli ve en zengin kaynağı kuşkusuz fütüvvetnamelerdir.
* Namazı bırakmamak, 
* haya ehli olmak, 
* dünyayı terk etmek, 
* Allah’ın yasakladıkları hususunda nefse uymamak ve Ona itaat etmek, 
* helal kazanç sahibi olmak, 
* Müslüman kardeşlerine ihtiyaç halinde yardımcı olmak, 
* onlara yumuşak davranmak ve güzel sözle dahi olsa iyilik etmek ve iyiliği emretmek ve 
* kötülükten sakındırmak


Kaynak J- İskân siyaseti ve yer adlarının Türkçeleştirilmesi
 24 Oğuz boyuna mensup kalabalık Türkmen kitleleri, Türkistan, Horasan ve Azerbaycan’dan Anadolu’ya sevkedilerek yerleştirilmiş, böylece Anadolu’da Türk nüfusunun yerli halklara oranla hızla çoğalması sağlanmıştır. 
Dolayısıyla bugün Anadolu’daki birçok bölge, yöre, ilçe, bucak, köy, ova, dağ, tepe, ırmak, çay ve derelerin Türkçe adları, o devirdeki şekillerini aynen korumaktadırlar. 
Süleyman Şah’ın (1075-186) fethini büyük ölçüde tamamladığı Anadolu’ya bütün kültür varlıklarıyla bir millet halinde gelen Türkler, bir yandan Orta-Anadolu’da ve Adalar Denizi kıyılarına kadar uzanan geniş ve verimli ovalarda yerleşip üretici durumuna gelirken, bir yandan da kuzeyde Karadeniz, güneyde Akdeniz kıyılarına doğru yayılıp yurt tutmuşlardır.


Kaynak K (sol)   Tuğrul Bey (BSD,1040-1063) adına basılan altın paranın ön ve arka yüzü, Nişabur
Kaynak L Sultan Sencer(BSD,1118-1157) adına basılan altın paranın ön ve arka  yüzü, Metropolitan Museum, New York / ABD

Kaynak M (sol)  II. Gıyaseddin Keyhüsrev(TSD,1237-1246) adına basılan gümüş paranın ön ve arka yüzü, XIII. yüzyıl, Metropolitan Museum,  New York / ABD 
Kaynak N  IV. Kılıçarslan (TSD, 1249–1254 (Üçlü); 1257-1262 (İkili); 1262-1266) adına basılan sikkenin ön ve arka yüzü, XIII.  yüzyıl, Münster Üniversitesi, Almanya 


Kaynak O -Ticarete vurgu yapılmıştır
Venedik’le (1220 yılında) bir ticaret sözleşmesi yapan Selçuklular, tüccarlara büyük avantaj ve ayrıcalıklar sağladı.( %2 ölçüsünde, düşük gümrük vergisi alınıyor) 
Ticarete el atan devlet, tüccarlara kişisel ve mallarıyla ilgili güvenlik garantisi veriyordu.  Gezginlerin heyecanla anlattıkları heybetli Sultanhan kervansarayı, kalın duvarları üzerinde 24 kulesi olan kale görünümündeydi.
Selçuklular, (Konya, Sivas, Erzincan gibi) çeşitli kentlerde sikke basıyorlardı. 
Bakır sikke (mangır) ilk kez, Sultan I. Mesud zamanında (1095-1156) ortaya çıkıyor. Onun ardılı Sultan II. İzzeddin Kılıçarslan(1156-1192) , uzun süre “dinar” olarak adlandırılan, daha sonraları ise dirhem ya da sultani (sultan sikkesi) denilen gümüş sikkeler (1185) basar. Selçuklularda, altın sikke de yürürlüktedir. 
Bunun yanısıra, yabancı altın, halife altınları, İtalyan ‘florinleri’, Mısır ya da Halep ‘yusufları’, da geçerlik taşımaktaydı.”

Kaynak Ö / Sultanhanı Kervansarayı hakkında bilgi
Sultanhanı Kervansarayı, XIII. yüzyıl, Aksaray Konya-Aksaray kara yolu üzerinde bulunan Sultanhanı Kervansarayı, 1229 yılında TSD  Sultanı I. Alâeddin Keykubad tarafından yaptırılmıştır. 
4680 metrekarelik düz bir arazide bulunan bu kervansarayın avlusunda dört ayak ve sivri kemerler üzerine köşk şeklinde inşa edilen bir mescit vardır. 
Bir vakıf eseri olan ve yapıldığı dönemde askerî ve ticari önem taşıyan Sultanhanı Kervansarayı, Türkiye Selçuklu Dönemi’ne ait ihtişamlı bir eserdir.


15 Ekim 2025 Çarşamba

1.ÜNİTE: DEĞİŞEN DÜNYA DENGELERİ KARŞISINDA OSMANLI SİYASETİ (1595-1774) -3. KONU: Avrupalı Güçlerin ve Osmanlı’nın Denizcilik Faaliyetleri

 

3. KONU: Avrupalı Güçlerin ve Osmanlı’nın Denizcilik Faaliyetleri

Avrupalı Devletlerin Deniz Stratejileri
İlk Çağ’da -- Yunan ve Roma medeniyetleri
Orta Çağ’da -- İtalyan şehir devletleri (Venedik ve Ceneviz gibi)
Yeni Çağ’da -- Portekiz ve İspanya
Yakın Çağ’da -- Hollanda,Fransa ve İngiltere denizcilik ile uğraşmıştır.
XV.yy sonlarına kadar özellikle Haçlı Seferleri ile birlikte Akdeniz dünya ticaretinin merkezi olmuştur. Akdeniz “eski dünya
kıtaları”nı birbirine bağlamaktadır.
Bazı ticaret yolları

Baharat Yolu: Hindistan’dan başlayıp özellikle deniz yoluyla Mısır üzerinden İtalyan şehir devletleri vasıtasıyla Avrupa’ya
uzanırdı.
İpek Yolu: Çin’den başlayıp Kırım, İstanbul üzerinden Avrupa’ya uzanırdı.
Coğrafi keşiflerle bu ticaret yolları eski önemini kaybetmişti. Bartelmi Diaz, Ümit Burnu’na ulaşır. Vasco dö Gama Hint deniz
yolunu keşfederek Hindistan’a ulaşmıştır.Böylece Atlas okyanusu limanları önem kazanırken Akdeniz limanlarını önemini
kaybetmiştir.
Coğrafi Keşiflerle sömürge kuran devletler; Portekiz, İspanya, Hollanda, Fransa ve İngiltere’dir.
Portekiz: Ekonomisi tarıma dayalı, Avrupa içlerine de yayılamayan fakir bir ülkedir. Bu nedenle denizciliğe önem vermiştir.
“Gemici” lakaplı Henry çalışmaları ve desteği ile Portekiz Ümit Burnu’nu aşarak Hindistan’a ulaştı. Brezilya ele geçirilir.
Buralarda ticari kolonileri kurarlar.Böylece Portekizliler (1) Koloniler kurarlar. (2) Uzak Doğunun baharatlarını kontrollerine
alırlar (3) Afrika kökenlileri köleleştirmeye başlarlar.
İspanya: Brezilya hariç hemen hemen bütün Güney Amerika ve Orta Amerika’yı yağmaladılar. İber yarımadasındaki bu
ülkeler sömürgelerden altın ve gümüşleri Avrupa’ya taşıdılar.
1588 İspanya-İngiltere Deniz Savaşı: “Yenilmez Armada” denilen İspanya donanması Britanya’yı ele geçirmek için sefer
yapsa da ağır bir bozguna uğramıştır. Böylece İngiltere okyanuslara açılmaya başlar.

İngiltere: İspanya’yı yenen İngiltere, ilk olarak Kuzey Amerika’da koloniler kuracaktır. Levant Company; Doğu Akdeniz’de
etkin olmak için bu şirketi kurmuştur. İngiliz Doğu Hindistan Şirketi; İngiltere bu şirket ile dünya ticaretinde söz sahibi olur.
Levant bölgesi


Hollanda: XVI.yy sonlarına kadar İspanya Habsburgları tarafından yönetilen Hollanda zamanla bağımsız olmaya başlamıştır.
Hollanda; Endonezya, Yeni Zelanda ve Kuzey Amerika’da koloniler kuracaktır. Fluytchip denilen kargo gemileriyle güçlü bir
ticaret ağı oluşturarak;
a) Hollanda Doğu Hindistan Şirketi ile Baharat ve değerli malların ticaretini kontrol ederler. Bu şirkete Hollanda tarafından şu
ayrıcalıklar verilir: 1. Para basma 2. Ordu kurma 3. Adalet dağıtma 4. Asya hükümdarlarıyla antlaşma yapma
b)Batı Hindistan Şirketi ile Batı Afrika ve Amerika’da kurdukları sömürgeler arasında ticareti kontrol eder. Böylece İspanya ve
Portekiz’in etkinliği azaltılacaktır.
XVII. Yyda a. nitelikli gemileri b. ticaret uzmanlıkları c. sermaye birikimleri ile güçlü bir sömürge devleti kurarlar. Bu devletin
de gücünü İngiltere kıracaktır.
Fransa: Fransa’yı yöneten Bourbon hanedanı Habsburglarla mücadele içine girecektir. Zamanla güçlenen Fransa Kuzey
Amerika’da sömürgeler oluşturacaktır. Afrika’nın batısı, Hindistan’ın doğusu, Vietnam, Kamboçya taraflarını ele
geçireceklerdir.Fransız Doğu Hindistan Şirketi’ni kurarak ticerette etkin olmak istemişlerdir.


Avrupalı Güçler Arasında Rekabet
İngiltere rakipleri olan devletlerin zayıflaması için çeşitli stratejiler geliştirmişleridir:
a) İspanya Veraset Savaşı (1701-1713)
b) Yedi Yıl Savaşı (1756-1763)
Bu savaşlarla İngiltere XVIII.yydan itibaren en güçlü devlet haline gelmiş ve “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” adıyla
anılır olmuştur.




Denizlerde Osmanlı Hakimiyeti’nin Zayıflaması

Karadeniz’de Osmanlı Hakimiyetinin Zayıflaması:

Fatih dönemi Karadeniz fetihleri
ü Fatih Sultan Mehmet döneminde Karadeniz’de yapılan fetihlerle Karadeniz Osmanlı’nın bir iç denizi haline gelmiştir (Sağdaki harita).

ü Osmanlı’nın bu egemenliği XVII. yy sonlarına kadar sürmüştür.

ü Osmanlı’nın egemenliğine en büyük tehdit Rusya’dan gelmiştir. Rusya tarihinde Büyük Petro (1682-1725) olarak anılan çar döneminde Rusya, sıcak denizlere açılma imkanı elde etmiştir.


Petro 
ü 
Büyük Petro (1682-1725,sağdaki resim) Rusya’sında çarın yaptığı askeri, siyasi,hukuki, mali,eğitim ve kültür  reformları ile birlikte Rusya büyük devlet olma yolunda önemli adımlar atmıştır:

1. Batı’nın teknolojisi aldı.

2. Çok güçlü donanma kurdu.

3. Başkenti imparatorluk göstergesi olarak kurduğu St Petersburg’a taşıdı.

4. Ordusunda batılı teknisyenler-subaylar görevlendirdir.

5.Devletin çıkarını çarın çıkarından üstün tuttu.

6.Matematik ve Denizcilik okulları açtı.

ü Reformlar sonucunda Rusya ilk defa sıcak denize inmeyi başarmış ve Baltık denizinde İsveç’in gücünü kırmıştı.

NOT: Rusya’nın tarihiyle ilgilenenlere...  Kısa Rus tarihi ile ilgili makaleye şu linkten ulaşabilirler: https://tarihogretmenii.blogspot.com/search?q=rusya+d%C3%B6n%C3%BC%C5%9F%C3%BCm%C3%BC

13 Ekim 2025 Pazartesi

1. ÜNİTE: DEĞİŞEN DÜNYA DENGELERİ KARŞISINDA OSMANLI SİYASETİ (1595-1774)-1. KONU: 1595-1700 YILLARI ARASINDA OSMANLI DEVLETİ, - 2.KONU: XVII. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ

 

1. KONU: 1595-1700 YILLARI ARASINDA OSMANLI DEVLETİ

Osmanlı Devleti’nin XVI. yüzyıldan itibaren güç kaybetmesürecine girmesinin nedenleri şunlardır:
 Hasburg hanedanının egemenliğindeki ülkeler
Cevap:
A.Dış nedenler
1.Osmanlı İmparatorluğu’nun doğal sınırlara ulaşması. Örneğin Afrika’da çöllere ulaşılması
2.Güçlü devletlerle komşu olunması. Safevi, Rusya, Venedik, Avusturya gibi.
3.Avrupa’daki gelişmelerin gerçekleşmesi
a.Coğrafi Keşifler sonucu Avrupa’nın zenginleşmesi ve Osmanlı ticaretinin zayıflaması.
b.Rönesans ve Reform hareketleri ile özgür düşüncenin gelişip bilimin hızlanması ve bu gelişmelere ayak uydurulamaması.
c.Avrupalı devletlerin savaş teknolojisinde ileri gitmiş olmaları.
B.İç nedenler
1.Devlet yönetiminin bozulması
a.”Sancağa çıkma usûlü”nün kaldırılmasıyla şehzadelerin yönetimdeki etkinliklerinin azalması
b.”Ekber ve erşet sistemi”nin uygulanmaya başlanması
c. “Kafes sistemi”nin uygulanmaya başlanması
d.Tecrübesiz kişilerin ve valide sultanlarının yönetimde etkili olmaya başlaması
e.Sık sık sadrazam değişikliğinin yaşanması ve rüşvet ve iltimasla yönetim kadrolarına atama yapılması.
2. Maliyenin bozulması: Savaşların uzun sürmesi, kapitülasyonların yaygınlaşması, sık sık padişah değişikliği nedeniyle
askerlere cülus bahşişi dağıtılması, tımar sisteminin bozulması
3.Askeri sisteminin bozulması: Askere alım kanunlarına uyulmaması, tımar sisteminin bozulması, Avrupa’daki askeri
gelişmelerin çok geç takip edilmesi, askerlerin askerlik mesleği haricinde işlerle uğraşması
4.Devletin karakterinin çok milletli olması
5.Eğitim sisteminin bozulması: Beşik ulemalığı”nın yaygınlaşması, medreselerin çağ dışı olmaya başlaması

2. KONU: XVII. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ

Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyılda izlediği siyasetinin özellikleri
1. XVI. yüzyılın sonlarından itibaren XVII. Yüzyıl boyunca sınırlarını
genişletmeye devam ettirmeye çalışmıştır. (Safevi, Avusturya, Lehistan,
Venedik, Rusya)
2. Bu dönemlerde bazı başarılar elde edilse de bu başarılar kalıcı
olmamıştır.
3. Yönetimin, askeri sisteminin ve maliyenin bozulması nedenleriyle ıslahat
(düzenleme) yapılacaktır, ancak bu ıslahatlarda Avrupa örnek
alınmayacaktır.
Habsburg Hanedanı: 962 yılında Şarlken’in Kutsal Roma Germen
İmparatorluğu tahtına geçmesiyle hüküm sürmeye başlayan ailedir. Bu
ailenin yönetiminde Almanya, Avusturya, İspanya ve daha sonraları          
Macaristan vardır. Bu aile (hanedan) Osmanlıların Avrupa’daki en büyük
rakipleriydi.

Osmanlı’nın diplomatik üstünlüğü sona eriyor
A. İstanbul (İbrahim Paşa)Antlaşması (1533):
1. Avusturya arşidükü (kralı, Ferdinand), protokol bakımından Osmanlı sadrazamına (İbrahim Paşa) denk sayılacak,
2. Avusturya Osmanlı Devleti’ne yıllık vergi verecek,
3. Avusturya, Yanoş(Jan Zapolya)’un Macar krallığını tanıyacak,
4. Avusturya Macar topraklarına saldırmayacak, Macarların iç işlerine karışmayacak
5.
Barış süresi sınırlandırılmayacak, Ferdinand uyduğu sürece antlaşma yürürlükte kalacaktır.
Sonuç ve Önemi :
1) Avusturya Osmanlının üstünlüğünü kabul etti.
2) Osmanlı, Avusturya üzerinde yaptırım gücüne sahip oldu.
3) Osmanlı Avusturya karşısında siyasi, diplomatik, hukuki, ekonomik ve askeri üstünlük kurmuştur.
B. Avusturya ile 1593-1606 savaşları ve Zitvatoruk Antlaşması
Papanın teşvikiyle Osmanlıya karşı Haçlı ittifakı kurulmuş ancak Osmanlı Devleti bu ittifakı 1596’da bizzat III. Mehmet’in(1595 – 1603) komuta ettiği Haçova Meydan savaşında mağlup etmişti. Bu başarıya rağmen on yıl daha devam eden savaşlar sonucunda Zitvatoruk Antlaşması imzalandı.

Zitvatoruk Antlaşması (1606)
I. Ahmet döneminde Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında
imzalanan bu antlaşmaya göre;
1.
Osmanlı padişahı Avusturya arşidüküne (kralı) Sezar
(Caesar,Roma İmparatoru) diyecek.
2. Avusturya’nın Osmanlı’ya ödediği yıllık vergi kaldırılacak
ancak bir defaya mahsus Avusturya Osmanlı’ya savaş
tazminatı verecek.
3.
Eğri, Kanije ve Estergon kaleleri Osmanlı’ya verilecek.
Eğri’nin konumu
Zitvatoruk Antlaşması (1606)’nın Önemi
1) Osmanlı’nın Avusturya karşısında hukuki üstünlüğü sona erdi.
2) Yeni savaş teknolojisini kullanan Avusturya askeri karşısında Tımarlı sipahilerin yetersizliği görüldü.
3) Osmanlı Devleti dış siyasette itibar kaybetti.
OSMANLI SAFEVİ İLİŞKİLERİ
Osmanlı-İran savaşlarının genellikle nedeni mezhep farklılığı ve Anadolu’nun doğusuna egemen olma mücadelesidir.
Amasya Antlaşması (1555) Osmanlı ile İran arasında yapılan ilk
antlaşmadır.
Osmanlı-İran arasındaki 1577-1590 savaşları ve Ferhat Paşa
Antlaşması (İstanbul Antlaşması)
İran Şahı Tahmasb’ın ölümü ve yerine gelen II. Şah İsmail’in
Osmanlı’ya olumsuz tutumu nedeniyle Osmanlı ordusu İran
ordusunu mağlup etmişti.
Bu savaşın sonunda Ferhat Paşa Antlaşması (1590) imzalandı.
Buna göre; Osmanlı Devleti; Gence, Tebriz, Karabağ, Gürcistan,
Nihavend, Luristan ve Şehrizor’u İran’dan almayı başarmıştır.
Ferhat Paşa Antlaşması’nın önemi: Osmanlı Devleti doğuda en
geniş sınıra ulaşmıştır. Hazar denizinde donanma kurmuştur.
Nasuh Paşa Antlaşması (1612)
İran’ın Osmanlı kuvvetlerine yenilmesi üzerine İran şahı Abbas ordusunu modernize ederek Osmanlı topraklarına saldırdı.
Osmanlı’nın Avusturya ile savaşta ve Anadolu’da iç isyanlarla uğraşmasının etkisiyle yapılan Nasuh Paşa Antlaşması (1612)
ile İran daha önce kaybettiği yerleri geri almayı başardı.
Bu antlaşmaya göre İran her yıl Osmanlı’ya 200 deve yükü ipek de verecekti.
Serav Antlaşması (1618)
Safevilerin (İran’ın) antlaşma gereği iki yüz deve yükü ipeği vermemesi üzerine savaş ihtimali baş gösterince yapılan
antlaşmadır. Buna göre İran’ın vereceği deve yükü ipek yarıya indirilir.
Kasr-ı Şirin Antlaşması (1639)
İran Şahı Abbas, Osmanlı’daki çocuk yaştaki padişahların yol açtığı yönetim boşluğu ve iç isyanlar etkisiyle Irak’ı
Osmanlılardan geri almayı başarmıştır.
Devlet içinde gücünü sağlamlaştıran IV. Murat, İran üzerine İran üzerine iki sefer yaparak (Revan ve Bağdat seferleri) Irak’ı
tekrar fethetmeyi başarmıştı.
İran’la yapılan savaşların iki ülke için yarar sağlamaması üzerine Kasr-ı Şirin Antlaşması (1639) imzalanmıştır.
Kasr-ı Şirin Antlaşması’na göre;
1. Zağros dağları sınır olacak
2.
Irak (Bağdat ve Basra) Osmanlı’da kalacak.
3.
Revan ve Azerbaycan İran’da kalacak.
Kasr-ı Şirin Antlaşması (1639) önemi : Günümüz İran ve Türkiye sınırı büyük ölçüde belirlendi. Osmanlı Devleti bu
savaşlardan dolayı Avrupa’nın zayıf durumundan faydalanamamıştır.
OSMANLI - LEHİSTAN İLİŞKİLERİ
II. Osman döneminde Lehistan’ın, Boğdan’ın iç işlerine karışması yüzünden başlayan savaşta Lehliler yenildi.
Hotin Kalesi kuşatılmasına rağmen yeniçerilerin disiplinsizliği nedeniyle alınamadı. 1621’de barış yapıldı.
Hotin Antlaşması (1621): Lehistan, eskisi gibi Kırım Hanlığı’na vergi verecekti. Hotin Kalesi Osmanlılarda kalacaktı. ll.Osman,
Hotin Seferi’ndeki başarısızlık yüzünden ilk defa yeniçeri ocağını kaldırmayı düşünmüştür.
Safevi devleti: Safevi hanedanı Şah İsmail tarafından
kurulan
Türk
hanedanıdır(1501-1736).
Müfredatımızda İran olarak anılır.
Leh /Kamaniçe seferi ve Bucaş Antlaşması (1672): IV.
Mehmet döneminde sefer yapıldı.

Savaşın nedeni
Lehistan’a bağlı Kazakların yardım istekleriydi. Padişah
ordunun başında sefere çıktı. Lehliler yenilgiye uğradılar.
Lehistan kralı barış istedi.
Bucaş Antlaşması (1672)
1 . Podolya eyaleti Osmanlılara verildi.
2. Ukrayna Osmanlı himayesindeki Kazaklara verildi.
3. Lehistan kralı her yıl 22 bin altın vergi ödeyecekti.
Önemi: Bucaş Antlaşması , Osmanlı Devleti’nin batıda
topraklarına toprak kattığı son antlaşmadır.
OSMANLI - VENEDİK İLİŞKİLERİ
Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılan 1479 tarihli İstanbul Antlaşması’nda Venedik Osmanlıya vergi ödeyecek bunun
karşılığında Osmanlı limanlarından faydalanacak ve İstanbul’da Balyos denilen elçi bulunduracak
II. Selim döneminde Kıbrıs’ın alınması üzerine İnebahtı Deniz Savaşı yapılmış ve Osmanlı donanması yakılmıştı. Sokollu
Mehmet Paşa Osmanlı donanmasını tekrar gücüne kavuşturmuştu.
Osmanlı Devleti, bu dönemde Venediklilerle de savaştı.
Girit’i kuşatma nedenleri
1.Osmanlı Devleti’nin deniz ticaretine zarar vermeleri
2.Osmanlı’nın Akdeniz egemenliğine gölge düşürmesi
Girit, uzun bir kuşatmadan sonra ancak IV. Mehmet zamanında
Köprülü Fazıl Ahmet Paşa tarafından alındı (1669).
Girit adasının 24 yıl gibi uzun bir sürede alınması, Osmanlı Devleti’nin bu
dönemde gücünü kaybettiğinin bir göstergesidir. Bu fetih Osmanlı’nın
denizlerdeki son başarıdır.


OSMANLI - RUSYA İLİŞKİLERİ
ÇEHRİN SEFERİ 1681
Kazakların Ruslara yakınlaşması üzerine Rusya üzerine sefer yapıldı.
Bu sefer sonucunda Bahçesaray Antlaşması yapıldı (1681). Bu antlaşma Rusya ile yapılan ilk antlaşmadır.
OSMANLI - AVUSTURYA İLİŞKİLERİ
1662 - 1664 Savaşı
Sebebi: Avusturya’nın, Erdel iç işlerine karışması ve Osmanlı topraklarına akınlar yapmasıdır.
Gelişmesi: Köprülü Fazıl Ahmet Paşa, Avusturya Seferi’ne çıktı. Avrupa’nın en güçlü kalelerinden biri olan Uyvar’ı aldı. Daha
sonra iki devlet arasında anlaşma yapıldı.
Sonucu: Vasvar Antlaşması (1664)
1. Uyvar ve Novigrat kaleleri Osmanlılarda kalacaktı.
2. Avusturya, Erdel’in iç işlerine karışmayacaktı.
3. Avusturya, Osmanlı Devletine savaş tazminatı ödeyecekti.
Önemi: OsmanIı Devleti’nin Avusturya karşısında son kez savaş tazminatı ve toprak kazandığı antlaşmadır.
İkinci Viyana Kuşatması (1683) Sebepleri
1. Avusturya’nın, yönetimi altındaki Macarlara kötü davranması ve Macarların lideri Tökeli İmre’nin Osmanlı Devletinden yardım
istemesi,
2. Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın, Viyana’yı alarak Avrupa’daki direnişi kırmak istemesi,
Gelişmesi: Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 1683’te Avusturya üzerine sefere çıktı. Büyük hücumlar yapıldığı halde Viyana
alınamadı. Yapılan savaşta Osmanlı ordusu ağır bir yenilgiye uğradı.
Viyana Kalesi’nin Alınamamasının Sebepleri
1. Viyana Kalesi’nin çok sağlam ve güçlü olması,
2.Kuşatmanın uzun sürmesi,
3.Papanın isteği ile, Avusturyalı, Alman ve Lehlerden oluşan bir Haçlı ordusunun Viyana’ya yardıma gelmesi,
4.Kırım hanının (Murat Giray) Leh ordusunun Tuna’yı geçmesine engel olmaması,
5.Osmanlı ordusunda yiyecek sıkıntısının başlaması, askerlerin de yorulmalarıdır.
Sonucu : Viyana yenilgisinden sonra Avrupa devletleri, Osmanlıları Avrupa’dan çıkarma umuduna kapıldılar.
Papanın desteğiyle bir Kutsal İttifak oluşturdular. Bu ittifaka Avusturya, Lehistan, Venedik, Malta daha sonra da Ruslar katıldı.
İttifakı oluşturan devletler, birçok cepheden Osmanlı Devletine saldırdılar. Bu savaşlar on altı yıl sürdü. Zor durumda kalan
Osmanlı Devleti barış istedi.

Kutsal İttifak savaşları 1683-1699
Karlofça Antlaşması (1699)
1)Macaristan, Erdel ve Hırvatistan’ın bir bölümü Avusturya’ya,
2)Mora ve Dalmaçya kıyıları Venedik’e,
3)Podolya ve Ukrayna Lehistan’a bırakıldı.
4) Antlaşma süresi 25 yıl olacak, antlaşma Avusturya garantörlüğünde olacak.
Karlofça Antlaşması’nın Sonuçları ve Önemi
1.Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti ilk defa toprak kaybetti.
2.Osmanlı Devleti taarruzdan savunmaya geçti. Üstünlük Avrupa devletlerine geçti.
3.Osmanlıların Avrupa’dan çıkarılabileceği düşüncesi doğdu.
4.Osmanlı Devleti’nin Duraklama Dönemi sona erdi; Gerileme Dönemi başladı.
5.Karlofça Antlaşması’ndan bir yıl sonra Rusya ile İstanbul Antlaşması imzalandı.

İstanbul Antlaşması (1700)
Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapıldı.
1. Azak Kalesi ve çevresi Ruslara verilecekti.
2. Rusya, İstanbul’da sürekli bir elçi bulundurabilecekti.
Önemi: Bu antlaşma ile Rusya Karadeniz’e çıkma imkanı bulmuştur.

Avusturya ile yapılan antlaşmalar ve önemli olaylar
1) İstanbul (İbrahim Paşa) Antlaşması 1533
2)Haçova Meydan savaşı 1596
3) Zitvatoruk Antlaşması 1606
4) Vasvar Antlaşması 1664
5)Karlofça Antlaşması 1699

Lehistan ile yapılan antlaşmalar
1)Hotin Antlaşması 1621
2)Bucaş Antlaşması 1672
3)Karlofça Antlaşması 1699

Venedik ile yapılan antlaşmalar
1. İstanbul Antlaşması 1479
2.Kıbrıs’ın alınması 1571
3.Girit’in alınması 1669

Rusya ile yapılan antlaşmalar
1)Bahçesaray Antlaşması 1681
2) İstanbul Antlaşması 1700




Türklerde Sosyoekonomik Hayat ve Şehirleşme

 Toplumların hayatı; (1)geçmişten getirdikleri kültürel özellikler,  (2)yaşadıkları bölgenin coğrafi koşulları ve (3)sahip oldukları inançla...