28 Mayıs 2025 Çarşamba

SEÇMELİ İSLAM BİLİM TARİHİ DERSİ çalışma soruları

 SEÇMELİ İSLAM BİLİM TARİHİ DERSİ çalışma soruları

S.1. Artuklu Devleti'nde mühendis olarak görev yapmıştır. "Uygulamaya geçmemiş bir bilgi doğru ile yanlış arasında bir yerdedir." sözüyle sahip olunan teorik bilgi ve yöntemlerin pratiğe dönüştürülerek test edilmesi ve doğrulanması gerektiğinin altını çizmiştir.

Üstte bahsedilen XIII. yüzyıl İslam dünyasında yetişmiş önemli bilim insanı kimdir?  (20p)

 El-Cezerî

S.2. Hastadan alınan kanın bir teknede toplanması ve kanın miktarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Zemini üzerinde altı sütun bulunan, bir kaide üzerine oturtulmuş, pirinçten bir teknenin adı nedir?(20p)

 Hisarlı Kan Alma Teknesi

S.3. XV. yüzyılda astronomi alanında yapılan gözleme dayalı çalışmaları 1420'de kurulan Semerkant Gözlemevinde yürütmüştür. Batılı bilim çevrelerince "XV. Yüzyılın Astronomu" unvanı verilen Timur Devleti Hükümdarı Timur'un torunu, Şahruh'un oğlu kimdir? (20p)

 Uluğ Bey

 

S.4. Müslüman denizcilerin öncülük ettiği Avrupalı denizcilerden biri olup Ümit Burnu'nu bularak Hindistan'a ulaşan Portekizli kimdir? (20p)

 

 Vasco da Gama

 

 

S.5. Amerika'yı da kapsayan ilk Osmanlı haritasını hazırlayan ünlü Osmanlı Amiralidir. Dünya haritacılığında önemli bir yere sahiptir. Büyük bir coğrafyacı ve matematikçi olup gezip gördüğü ülke ve kıtaları hatta hiç görmediği Güney ve Kuzey Amerika kıtalarını bugünkü haritalara yakın şekillerle çizmiştir. İki tane dünya haritası ve deniz coğrafyasına ait Kitab-ı Bahriye (Denizcilik Kitabı) adlı ünlü eserin yazarı denizci kimdir? (20p)

Pîrî Reis

20 Mayıs 2025 Salı

9. sınıf Tarih Dersi 2. Dönem 2. Yazılı Ders Notları

ORTA ÇAĞ MEDENİYETLERİ

3.1. Orta Çağ’daki Kitlesel Göçler

 

ü Orta Çağ

ü Roma İmparatorluğu, MS 375 yılında başlayan Kavimler Göçü sırasında uğradığı saldırılar nedeniyle zayıflayarak 395 yılında ikiye ayrıldı.

Orta Çağ'ın bazı tarihçilere göre başlangıcı farklıdır
ü Bunlardan Batı Roma İmparatorluğu’nun 476’da yıkılışı bazı tarihçiler tarafından Orta Çağ’ın başlangıcı kabul edildi.  Orta Çağ, Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethederek Doğu Roma İmparatorluğu’na son vermesine kadar yaklaşık bin yıl devam etti.

ü ORTA ÇAĞ’DAKİ KİTLESEL GÖÇLER

ü Kavimler Göçü nedir?

ü Asya Hun devletinin parçalanmasından sonra  Çin yönetimine girmek istemeyen Hun Türkleri, Batı’ya doğru göç ederek Aral Gölü ve Hazar Denizi’nin kuzeyindeki Alan ülkesini ele geçirdiler. Hunların başında Balamir adında bir kağan bulunuyordu. Hunlar, önce Ostrogotları yendiler.  Daha sonra da Vizigotları yenip, onların topraklarını ele geçirdiler.  Doğudan batıya uzanan bu Hun akını, Avrupalıların barbar adını verdiği Cermen kavimlerini ( Franklar, Angıllar, Saksonlar, Vandallar, Burgordlar, Lombardlar ve Gepidler) yerlerinden ederek Roma İmparatorluğu’nun topraklarını alt üst eden bir kavimler hareketine neden oldu. Barbar kavimlerinin yer değiştirmesine ve Avrupa’nın etnik yapısının değişmesine neden olan bu büyük olaya tarihte Kavimler Göçü denir (375).

Kavimler Göçü'nde bazı kavimlerin yer değiştirmesi


ü Göç nedir? Bir topluluğun yaşadığı bölgeyi ya da yurdunu terk ederek başka bir yere gitmesine  veya çeşitli sebeplerle yer değiştirmesine göç adı verilir. Bir yer değiştirme hareketinin göç olarak nitelendirilmesi için; belli sebeplerin olması ve mekân, zaman gibi unsurların bulunması gerekir.

ü Germen toplumlarının göç etme nedenleri nelerdir?

i. Germen kavimleri, daha verimli topraklara ulaşma arayışında olmaları

ii. iklim değişiklikleri,

iii. yiyecek ihtiyacı,

iv. nüfus artışı,

v. yerel rekabetler ve

vi. iç çekişmelerdir.

i. Germenlerin yeni yer arayışı, bir süre sonra göçebe atlıların akınlarının da etkisiyle hız kazanmıştır.

 

Bu dönemlerin güçlü devletleri

ü Doğu Roma (Bizans): Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla 395 yılında kurulan ve Orta Çağ boyunca varlığını sürdüren Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul idi.  Balkan ülkelerinin yanı sıra Anadolu, Suriye, Filistin ve Mısır bu devletin sınırları içindeydi.  Girit ve Kıbrıs Adaları da Doğu Roma’nın hâkimiyeti altındaydı.  İmparatorluğun doğu sınırı Fırat Nehri’ne kadar uzanıyordu  (Ayrıntısı sonraki konuda verilmiştir).

Orta Çağ'ın önemli ülkeleri

ü Sasaniler: İran ve Irak topraklarında hüküm süren Sasaniler, doğuda Akhunlara batıda ise Doğu Roma İmparatorluğu’na karşı mücadele ettiler. Kendilerini Pers İmparatorluğu’nun vârisi olarak görmüşler.  Bu nedenle Romalılar ve Sâsânîler arasında sınır ihlali iddiasıyla uzun süren çatışmalar yaşanmıştır.


ü Asya Hun Devleti: Türk tarihinde bilinen ilk devlet olup ilk bilinen hükümdarları Teoman’dır. Mete Han dönemi bu devletin en güçlü dönemi olup Onlu sistem ve Türk kara kuvvetlerinin kurulduğu dönem yine bu dönemdir. Tarihte ilk defa Türk topluluklarını tek çatı  altında toplayan  Asya Hun Devleti,  önce Doğu ve Batı  olarak ikiye ayrılmış;  Doğu Hun Devleti de  daha sonra Kuzey ve Güney  olarak bölünmüştür. Hunların  Türkistan’daki siyasi varlığının zayıflaması, diğer Türk topluluklarını da olumsuz etkilemiştir. Hunlar, MS III. yüzyılda  kısmen zayıflamış olsalar  da Türkistan’daki varlıklarını sürdürmüştür. Ancak bazı Hun  boyları şu nedenlerle göç ederler;  (1)Çin baskısı,  (2) veraset  savaşları ve  (3) kuraklık yüzünden   (4) Avrupa’ya komşu sahalara,  özellikle de Hazar Gölü çevresine yerleşmiştir. Daha sonra yukarıda da ifade edildiği gibi Kavimler Göçü’nü başlatmışlardı.

ü Germen toplumları:  Kavimler Göçü’nün başladığı dönemde; Roma ile etkileşim içinde bulunan Germen kabileleri, içe kapalı kabile sisteminden uzaklaşarak devletleşmeye başlamıştır. Bu değişim sırasında Germen kabilelerindeki şeflik kurumu, yerini bir tür krallığa bırakmış ve kralın otoritesi artmıştır. Nitekim kral, eski dönemlerde olduğu gibi yetkileri kabilenin ileri gelenlerinden oluşan bir meclis  tarafından sınırlandırılmış idari bir memur olmaktan çıkarılmıştır.  Sonuçta idari  sistem, hür insanların dâhil olmadığı, hanedanların ve aristokrat sınıfının önem kazandığı bir hâle gelmiştir. Germenler, Romalılarda görülen cumhuriyet ve imparatorluk dönemi yapılarından farklı, bir nevi küçük krallık yapısına dönüşmeye başlamıştır.  550 yılına gelindiğinde Roma İmparatorluğu yıkılmış(476 yılı) , onun yerine çok sayıda küçük Germen Krallığı kurulmuştur.

 

ü Kavimler Göçü başladığı sırada Roma’da(Roma’nın zamanla zayıflama nedenleri);

1) sürekli yaşanan  dinî mücadelelerle uğraşmaktadır.

2) sık sık yaşanan iç karışıklıklar,  ayaklanmalar ve

3) Sâsânîlerle savaşlar yaşanıyordu. Bu durum Roma ordusunun gücünü zayıflamıştır.

ü İmparatorluğun bu sorunları halletmek için yaptığı askerî harcamalar, ekonomik sıkıntılara neden olmuş ve bu da halka ağır vergiler olarak yansımıştır. Bu durumlar Roma’nın zayıflamasına ve ikiye ayrılmasına neden olmuştur( 395).

 

ü Batı Roma (395-476), ilk olarak kendi egemenliği altındaki Vandallar ile Süevler tarafından istila edilmiş  daha sonra da 451-452 yıllarında Hun saldırılarına maruz kalmıştır. Kavimler Göçü etkisi ile Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında yıkılarak tarih sayfalarındaki yerini almıştır. Doğu Roma (Bizans) denge siyaseti nedeniyle daha uzun yaşayacaktır.


ü Vandalizm nedir? Vandallar, Roma’ya  girdiklerinde (1)şehri yağmalamış, (2) şehirdeki anıtları parçalamış ve (3)hapishanelerdeki binlerce mahkûmu serbest bırakarak büyük bir kargaşaya neden olmuştur.  Günümüzde kullanılan ve “eski kültür ve sanat anıtlarını yakıp yıkma düşünce ve davranışı” anlamına gelen Vandalizm kelimesinin kökeni bu olaya dayanmaktadır.


Kavimler Göçü’nün Sonuçları:

1. Roma, Batı ve Doğu Roma olarak 395 yılında ikiye bölündü.

2. 476 yılında Batı Roma İmparatorluğu yıkıldı.

3. Avrupa, yüzyıla yakın bir süre karışıklık içinde kaldı.

4. Çeşitli kavimlerin kaynaşması sonucunda yeni milletler ortaya çıktı. (İspanyollar, İngilizler)

5. Günümüz Avrupa devletlerinin birçoğunun temelleri bu dönemde atıldı. (Fransa, İngiltere, İspanya vb.)

6. Avrupa’daki krallıkların sürekli savaş ve yağmaların etkisiyle eski güçlerini yitirmeleri, feodalite rejiminin ortaya çıkmasına zemin hazırladı.

7. Barbar kavimleri arasında Hristiyanlık hızla yayılmaya başladı.

8. Avrupa’ya yerleşen Türkler, buralarda çeşitli devletler kurdular. (Avrupa Hun Devleti, Avar Devleti vb.)

9. Bazı tarihçilere göre bu olay, İlk Çağ’ın sonu Orta Çağ’ın başlangıcı kabul edildi.

 

ü Kavimler Göçü’nün Feodalizm’e etkisi:   Orta Çağ’ın Karanlık Dönemi” adı verilen yeni süreçte, Avrupa’daki idari üstünlüğü Germenler ele geçirmiş ve Romalılar ise kültürel üstünlüklerini korumaya devam etmiştir.  Bu dönemde Orta Çağ Avrupası’na damga vuran ve kıtanın siyasi yapısını şekillendiren feodalizm anlayışı ortaya çıkmıştır. Feodalizmde yönetim yetkisi krala aittir.  Ancak krallar bu yetkiyi mutlak sadakat koşuluyla ve kontrollü olarak yerel derebeyleriyle paylaşır.Feodalizm nedir?  Feodalizm, sözcük anlamıyla toprağa dayalı düzen demektir.  Tarihsel anlayışla feodalizm; Orta Çağa karşılık glen siyasal, ekonomik ve sosyal düzenin adıdır.  Siyasi anlamda siyasi birliğin olmadığı krala görünüşte bağlılığın olduğu; ekonomik anlamda üretimin fazla olmadığı, toprağa bağlılığın olduğu, para kullanımının kısıtlı olduğu; sosyal anlamda; sınıf farkının olduğu; dini anlamda kilisenin etkin olduğu; kültürel anlamda skolastik düşüncenin egemen olduğu yapıdır.

ü Kavimler göçü ve Hristiyanlık:  Avrupa’da Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra ortaya çıkan otorite boşluğu, kilise tarafından doldurulmuştur.  Çünkü halk, kiliseye ve kilise mensuplarına saygılı davranarak kurtuluşa ereceğine inanmıştır. Bunun sonucunda kilise her alanda yetkilerini genişletmeye ve Orta Çağ Avrupası’nı şekillendirmeye başlamıştır.

ü Kavimler göçü ve skolastik düşünce: Bu düşüncede  esas olan kilisenin ortaya koymuş olduğu öğretidir.  “Aristo mantığı”na sıkı sıkıya bağlı olan bu düşüncede din adamlarının her söylediği doğru kabul edilirdi.  Gerçeği araştırma düşüncesi ya da yeni bir dünya görüşü endişesi yoktur.   Bu arada inananların sadakatleri ile oluşturulan, kiliselerin mal varlığı, muazzam servetlere dönüşmüştür

ü Kavimler Göçü ve Nibelungen Destanı:  Nibelungen Destanı, Avrupa Hun Kağanlığı ve büyük hükümdarı Attila’nın taşıdığı yüksek askerî ve diplomatik mertebeyi dünyaya tanıtan önemli bir eserdir.  Cermenlerin millî destanıdır.  Türk tarihi açısından önemi Hunlar ve Attila algısını yaratmasıdır.  Destanda anlatılanlar destanî bilgi niteliğinde kalmamış, tiyatro, opera, sinema gibi pek çok alanda işlenerek Avrupa Hun kültürünün dünyaya duyurulmasında büyük rol oynamıştır.”

ü Kavimler Göçü ve Balkanlar:  Balkan coğrafyası 376’lardan itibaren Türk tarihinde büyük bir öneme sahiptir. Bu yüzyıldan itibaren İtil nehrini geçerek Doğu Avrupa’dan Balkanlar’a kadar uzanan bölgeye ulaşan başta Doğu Avrupa Hunları olmak üzere, Avarlar, Bulgarlar, Sabarlar, Hazarlar, Peçenekler, Uzlar (Oğuz) ve Kuman-Kıpçaklar bu geniş sahada büyük ve etkili bir güç oluşturmuşlardır.

ü Attila Tanrı’nın Kırbacı: Avrupa Hun Devleti’nin hükümdarı Attila’ya hayranlık duyan Mustafa  Kemal Atatürk, Marcel Brion’ın (Mahsel Brayn) bu romanı okumuş ve çok beğenmiştir.Attila Tanrı’nın Kırbacı, aynı zamanda o dönemlerde Attila’nın ünvanı olmuştur.

 

Asya Hunları

Avrupa’da Hun Devleti (375-469)

Uldız (Yıldız Han) temsili
ü Kuruluşu ve Balamir: IV. yüzyılın sonlarına doğru Balamir’in önderliğinde batıya doğru göç eden Hunlar,  Balamir’in ölümünden sonra, oğlu/torunu Uldız’ın liderliğinde Karpat dağlarını aşıp Macaristan’a girerek Avrupa Hun Devleti’ni kurdu.  Etzelburg, başkentleridir.

ü Uldız(Yıldız) dönemi: Avrupa Hun Devleti’nin dış politikası Uldız zamanında belirlenmiştir. Bu politikaya göre;  (1)Bizans (Doğu Roma) baskı altında tutulacak  ve (2)Cermen kavimlerine karşı Batı Roma İmparatorluğu ile işbirliği yapılacaktı. Gerçekten de Uldız Batı Roma’yı Germen saldırılarından korumuştur. Bizans elçisine “Güneşin battığı yere kadar her yeri zaptedebilirim !” diyen liderleri de Uldız’dır.

ü Rua dönemi: Bizans üzerine sefer düzenleyip Bizans’ı  vergiye bağladı.

ü Attila Dönemi : Rua’dan sonra başa Attila ve kardeşi Bleda birlikte geçtiler. Attila’nın, Bizans üzerine yaptığı seferler sonucunda Bizans’a önce vergiyi iki sonra üç katına çıkarmıştır (Margos ve Anatolyos Antlaşmaları). Attila’nın Kut anlayışı nedeniyle dünya egemenliğini sağlamak için Batı Roma ile arasının bozulmuş Galya ve İtalya seferleri sonucunda papa I. Leon onun önünde diz çökmüştür. Attila’dan sonra başa geçen Dengizik ve İrnek ülkeyi idare edemediklerinden dolayı ülke çökmüştür. Attila’ya Avrupalılar, tanrının kırbacı demişlerdi.

Avrupa Hunları ve Roma devletleri


ü En eski ve köklü kavimlerden biri olan Türkler; dört bin yıllık tarihleri boyunca ana yurtları dışında nerelerde yaşamışlardır?

(√) Kafkaslar’da

(√) Karadeniz’in kuzeyinde,

(√) Asya ülkelerinde,

(√) Doğu ve Orta Avrupa’da,

(√) Balkanlarda hatta Macaristan ovalarına kadar uzanan geniş bir coğrafyada yaşamışlardır.

 

Türk topluluklarının yaşadığı Türkistan’ın bozkır coğrafyası, konargöçer yaşam tarzının ortaya çıkmasına yol açmıştır.  Bu coğrafyanın zorlu koşulları neye yol açmıştır?   (1) atlı, yarı göçebe bir yaşam tarzı oluşturmuş,   (2)çabuk organize olabilen teşkilatçı ve  (3) savaşçı bir toplum yapısı inşa etmiştir

 

Türklerin göçlerinin bazı sonuçları

1) Türklerin tarih boyunca yaptığı göçler, Türk tarihinin belirli zaman kesitlerinde veya bir bütün hâlinde incelenmesini zorlaştırmaktadır.

2) Gidilen bölgelerde farklı devletler kurulmuştur.

3) Diğer toplumlarla etkileşime geçilmiştir.

4) Belli bir coğrafi çevre içinde yaşam sürdüren bazı milletlerin aksine Türkler, yüzyıllar boyunca yeni yurtlar ve iklimler ararken dünyanın farklı bölgelerinde izler bırakmıştır.

 

TÜRKİSTAN’DAKİ BAZI DEVLETLER/ Türk topluluklarının göçleri

Avarlar: 552 yılında Göktürkler tarafından yıkılan Avarlar batıya göç edip  VI. yüzyılın ikinci yarısında (562) Balkanlarda kendi devletlerini kurdular. En ünlü hükümdarları Bayan Kağan’dır. Onun zamanında Sasanilerle birlikte iki defa İstanbul’u kuşattılar (619-626). Ancak başarılı olamadılar. Tarihte ilk defa İstanbul’u kuşatan Türk topluluğu Avarlardır.

Bulgarlar : Avrupa Hunlarının bir kısmıyla Ogurların karışımıyla ortaya çıkarlar. Bulgar Devleti yerine İtil (Volga) Bulgarları ve Tuna Bulgarları olarak ikiye ayrılmışlardır. Zamanla ikiye ayrılırlar; İtil Bulgarları Müslüman iken Tuna Bulgarları Hristiyan olmuştur.

Hazarlar :  Hazar Türkeleri, Karadeniz’in kuzeyi ve Kafkaslar arasında Hazar Devleti’ni kurdular.Hz. Osman ve Emeviler Dönemi’nde Müslümanların bölgelerinde yayılmasını engellediler. Hazarlarda yönetici kesim Musevi olmasına rağmen ülkede farklı dinlere hoşgörülü davranırlar.

 Peçenek, Kuman ve Uzlar: IX-XI. yüzyıllarda Hazar Denizi’nin  kuzeyinden Doğu Avrupa ve  Balkanlara göç etmişlerdir. Zamanla Hristiyanlığı kabul eden bu topluluklardan Peçenek ve Uzlar Malazgirt savaşında taraf değiştirerek Selçuklu Türklerinin kazanmasına neden oldular.

Uygurlar: 840’ı takip eden yıllarda Orhun Nehri çevresinden  Türkistan’a göç etmişlerdir. Din değiştiren ve yerleşik hayata geçen ilk Türk toplumu olmuşlardır.

 

Orta Çağ’daki Siyasi ve Askerî  Gelişmeler

Belli Başlı Devletler

ü Macarlar ve diğer devletler Batı Roma İmparatorluğu’nun 476 yılında yıkılmasıyla  Avrupa’da merkezî otoriteden yoksun küçük krallıklar  kurulmuştu.

ü Habeş Krallığı: Afrika’daki bu devlet Hristiyanlığı resmî din olarak kabul etmişti.

ü Bu dönemde Doğu Roma ve Sâsânî imparatorlukları; Balkan, Anadolu, Mezopotamya, Kuzey Afrika ve İran topraklarında hüküm süren iki büyük monarşiydi. (yukarıda değinildi)  Bu iki devlet, Anadolu toprakları için sürekli bir mücadele  hâlindeydi.  Doğu Roma İmparatorluğu’nun  dini Hristiyanlık iken Sâsânîler Zerdüştîliğe mensuptu.

ü Göktürk (Köktürkler): Türk adıyla kurulan ilk devlettir. Türkistan’da, önce Göktürkler ardından da Uygurlar devlet kurmuşlardı.  Göktürkler Gök Tanrı inancına, Uygurlar ise Maniheizm’e mensuptu.

ü Çin:  Çin’de Tang Hanedanlığı hüküm sürmüştü.  İpek Yolu ticaretine hâkim  olmak için Göktürkler ve Uygurlarla  mücadele eden Çinliler, Konfüçyüsçülük inancını benimsemişti.

ü Hindistan: Hindistan’da siyasi birlik sağlanamamış ve halk, kast sistemi nedeniyle  kesin çizgilerle birbirinden inanmıştı.

 

Çin İmparatorluğu (MÖ 221- MS 1912)

ü Qin Shi Huangdi (Çin Şi Vuandi) tarafından kuruldu. Feodal yönetim varken Çin’de ilk siyasi birlik MÖ 221 yılında kurulmuştur. Böylece Çin’de imparatorluk dönemi başlamıştır. Farklı hanedanların hüküm sürdüğü Çin’de  Sui Hanedanlığı(581-618)’ndan sonra  yönetime Tang Hanedanlığı (618-906)geçmiştir.  Tang Hanedanlığı Dönemi’nde imparatorluk altın çağını yaşamıştır. Talas Savaşı (Türklerin desteklediği Müslümanlar ile Çinliler arasında) bu dönemde yapıldı.  Tang Hanedanlığından sonra   siyasi birlik yeniden bozulmuştur.

ü Çin’de siyaset/yönetim :  

ü Çin’de hükümdar Gök dinine göre, “gök”ün yeryüzünde temsilcisidir. İmparator tahtlarını, otoritelerini, yükselme ve  çökmelerini ‘Gök’e borçlu idiler.  Hükümdar, Gök’ün oğlu” sıfatını taşımasından dolayı da kutsal görülür. Hükümdarlık babadan oğula geçmekte, baş kadının büyük oğlu veliaht sayılmakta idi.  

ü İmparatora yardımcı olan aynı zamanda yürütmenin başı olan başbakan bulunurdu.  

ü Çin’de  duhu zhidu sistemi’ ile sınır bölgelerinde valilik sistemi kurulmuştu.

ü Bu dönemde ‘Anxi Genel Valilik’ sistemi ve  Anxi Dört Garnizon  kurularak sınırlar korunmaya çalışılır. (Qiuci (Kuçar), Yutian (Hotan), Shule (Kaşgar) ve Yanqi'de (Karaşehir) )

ü Çin’de sosyal durum : Halk, Şe’ler (asiller),  diğeri Nong’lar (köylüler) olmak üzere iki zümreye ayrılmış ve  bu sınıfların dışında ayrıca kölelik  de vardı.

ü Çin’de ordu: Çin ordularında piyadeler çoğunluğu oluşturmuştur.  Piyadeler daha çok erzakın taşınması gibi görevler için yararlanılmıştır. Çevik Göktürk kuvvetlerine karşı esas vurucu güç olarak Göktürk atlılarına benzeyen Çinli hafif süvari birliklerinin özel olarak seçildiklerini belirtmiştir.

 

ü SASANİLER

ü Sâsânî İmparatorluğu, 226 yılında İran’da Part egemenliğine son veren ve  şehinşah (şahanşah) ünvanını alan Erdeşir tarafından kurulmuştur.

ü Sâsânîler, Orta Çağ’da sınır komşuları olan Ak Hun Devleti, Doğu Roma ve İslam Devleti’yle mücadele etmiştir. Göktürk Yabgusu İstemi, ipek ticareti yapılan yolları kontrol altında tutan Ak Hun Devleti’ne karşı Sâsânîlerle ittifak kurmuştur.  Bu ittifak sonucunda 557’de Ak Hun Devleti yıkılmış ve toprakları bu iki devlet arasında paylaşılmıştır.

ü İstanbul kuşatması : Avarlarla Sasaniler güçlerini birleştirerek İstanbul’u kuşatsalar da başarılı olamazlar.

ü İslâm orduları  Nihâvend (642) savaşında Sâsânîler’i yenilgiye uğratarak devlete son verdiler.

ü Sasanilerde yönetim:  Sâsânî hükümdarlarına şahların şahı anlamında “şahanşah” adı verilmekteydi. Hükümdarın yetkilerini sınırlayan ve düzenleyen yazılı kanunların yanında, hükümdarın yetkileri dini, ahlaki, örfi gelenekler ile de sınırlandırılmıştır. Divanlarda devlet işleri tartışılsa da son kararı hükümdar verirdi. İdari teşkilatın başında bulunan vezire baş vezir (başbakan) denirdi.  Sasani eyaletlerine  satrap adı verilmekteydi.

İranlıların satraplıkları (eyalet)


ü Sasanilerde ordu: Sâsâni ordusu da temel olarak iki sınıfa ayrılmıştı; süvari  ve piyadeler. Süvariler kesinlikle piyadeden üstün ve  saygın kabul ediliyorlar ve piyadelerden daha fazla maaş alıyorlardı.  Ordu birlikleri onluk sisteme göre düzenlenmişti. Sâsânî ordusunda ok, yay, mızrak, kılıç, yuvarlak kalkan,  gürz, zırh, miğfer gibi silah ve teçhizatlar kullanılmış; ordunun ana gücünü süvariler oluşturmuştur. Sâsânîlerin savaş kazanmasının en önemli nedeni, ordunun en etkin güçlerinden olan savaş filleridir.


Doğu Roma

ü Roma İmparatorluğu’nun devamı olan ancak zamanla kendine  özgü bir sistem oluşturan Doğu Roma, I. Konstantin tarafından İstanbul’da kurulmuştur.  XVI. yüzyıldan itibaren tarihçiler tarafından Bizans olarak adlandırılan imparatorluk, bin yılı aşan tarihinde birçok devletle komşu olmuştur. Avarlarve Avrupa Hunları ile mücadele e tmişlerdi. (Yukarıda değinildi)

ü Bu devletin en güçlü oduğu dönem  I. Iustinianos [Jüstinyanus,527-565], imparatorluğu yeniden eski sınırlarına ulaştırmayı hedef edinmişti. Bu hedef doğrultusunda Kuzey Afrika Vandallar’dan (534), İtalya Ostrogotlar’dan (555) geri alındığı gibi İspanya’nın güneydoğusu da devlet topraklarına katıldı.

ü I. Iustinianos’un saltanatı [527-565], hukukun yeniden düzenlenmesi (529) ve Nika İsyanı (532) sırasında yanmış olan Ayasofya’nın muhteşem bir şekilde  yeniden inşası ile parlaklık kazanmıştır.

ü İmparator Herakleios (610-641) Dönemi’nde  ordu ve idare düzeninde yapılan reformlarla içten yenilenen devlet İran hücumlarına karşı koyabildi. Ancak İslâm fetihleri [Dört Halife Dönemi, Emeviler ve Abbasiler]  Bizans’ın doğuda kazandığı başarıları silip götürdü.


Doğu Roma (Bizans) yönetimi

ü Bizans imparatoru tipi eski Roma geleneğinin bir devamı olmakla beraber bu makamın bir doğu monarşisi haline dönüşmesini temsil eder.  Bizans İmparatoru baş kanun koruyucu, en yüksek yargıç, idarî, malî ve askerî otoritedir. Bu otokratik yönetim eski şarkın bir devamıdır.  İmparatoru tanrısal irade ile bu göreve gelmiştir. Kilisenin başıdır. Ortodoks kilise başı Patrik imparatorun kontrolündedir.

ü Bizans’ta senatoimparatora danışma kurulu idi. Senato başkanı aynı zamanda başkentin yargıcı ve belediye sorumlusu idi.  Tıpkı Sâsânîler’in baş veziri gibi bir ‘büyük domestik’ başbakanlık görevini yürütmüştür.  

Doğu Roma (Bizans) ordusu

ü Bizans ordusunda süvari sınıfının en önemli birliklerdir. Askeri idare bakımından eyaletlerdeki thema’lar (bir çeşit vali=komutan) ile İstanbul’da garnizonu bulunan tagma’lar arasında fark oldukça büyüktür. Thema’ların toprağa bağlı askerleri aslında bir köylü milisi teşkil ederler.  Başşehrin tagma’ları meslekleri askerlik olanlardan terekküp eder.

ü  Themalar ortaçağ Bizans devletinin bel kemiğidir. Themaların özelinde de teçhizatlanmış, organize edilmiş ve bulunduğu thema’nın adıyla anılan ‘yerel’  bir askerî birliği ve kendisine özgü toprak ve sosyo-ekonomik yapısıyla thema’da yaşamını idame ettiren çiftçi-askerler tanımladığı da anlaşılmaktadı.Bir komutanın emrinde 4000-18000 arasında bir askeri kuvvet bulunmakta olup bütün  thema’ların piyade ve asker sayısı yüzyıllara göre değişiklik göstermektedir

 

TÜRKİSTAN/ GÖKTÜRK-KÖKTÜRK (552-630)

Köktürkler
ü Türk milletine adını veren I. Göktürk Devleti, Bumin  Kağan önderliğinde 552 yılında Ötüken merkez olmak üzere kurulmuştur.  Mukan Kağan döneminde devlet, en parlak zamanını yaşamıştır. 


ü İstemi Yabgu’nun Batı siyaseti: Ülkenin batısını idare eden İstemi Yabgu da kumandasındaki ordularla devletin sınırlarını genişletmiştir. İstemi Yabgu, Sâsânîlerle ittifak kurarak 557’de  Ak Hun Devleti’ne son vermiş ve tarihî İpek Yolu’na hâkim olmuştur.  Ancak bu ittifak kısa sürmüş ve Göktürklerin Sâsânîlerle arası açılmıştır. Bunun üzerine Doğu Roma İmparatorluğu ile temasa geçen İstemi Yabgu 567 yılında İstanbul’a elçi yollamıştır. Böylece tarihte ilk kez Türkistan’dan İstanbul’a elçi heyeti gönderilmiştir. Buna karşılık Doğu Roma İmparatorluğu da Göktürklere 569 yılında elçi yollamıştır. Bu gelişmeler sonucunda oluşan Göktürk-Doğu Roma ittifakı ile Sâsânî İmparatorluğu zor durumda kalmış ve daha sonra İslam kuvvetlerinin İran’ı fethetmesi kolaylaşmıştır.

 

ü Yabgu: İlk Türk devletlerinde ülke yönetiminde Doğu tarafının yöneticidir. Doğuda bulunan Kağan’a bağlı olması gerekir.

 

Köktürk (Göktürk)'lerin ikiye ayrılması
ü Göktürk devletinin ikiye ayrılması: Mukan Kağan’dan sonra tahta çıkan  Taspar Kağan(Tapo Kağan), gelişmiş olan devleti yeniden teşkilâtlandırmıştır. Ancak  Taspar Kağan’ın 581’de ölümüyle yaşanan taht kavgaları ve Çin entrikaları, I. Göktürk Devleti’nin 582 yılında doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmasına neden olmuştur. Çin İmparatorluğu 630 yılında Doğu Göktürk Devleti’ne son vermiş, Batı Göktürk  Devleti’ni ise kendisine bağlı birçok beyliğe ayırmıştır.

 

ü Göktürklerin istiklal savaşı: 

ü 630-680 arasındaki 50 yıllık zaman Gök-Türklerin hürriyetlerini kaybettikleri bir matem devresi oldu.  Bağımsız bir  devletten yoksunluk Gök-Türkler için haysiyet kırıcı bir ıstırap kaynağı teşkil ediyordu. Gök-Türkleri bu felakete sürükleyen sebepler, [Orhun] kitabelerden anlaşılacağına göre, şu üç noktada toplanmaktadır: 1. Devlet ve idare adamlarının yetersizliği , 2. Türk kavminin uygunsuz tutumu  ve 3. Kurnaz Çin siyaseti ve yıkıcı propaganda.

ü Gök-Türk tarihinin bu 50 yıllık fetret devrinin sonunda, Kitâbeler yoluyla çok iyi tanınan, ina soyundan, Kutluk istiklâl savaşına girişti (680) ve amana ulaştı.

 

II. Göktürk Devleti 682-745

ü Kutluk (İlteriş) Kağan tarafından Türkistan’da kuruldu. Ötüken yine merkezdir.  Kutluk, İlteriş (ülke toplayan)  ünvanıyla kağan ilan edilmiş ve ünlü devlet adamı Tonyukuk ise Apa Tarkan tayin edilmiştir.  Tonyukuk’un yaptığı planlar ve uyguladığı stratejiler sayesinde devlet sağlam temellere oturtulmuştur.

ü 692-716 yıllarında tahtta kalan ve Türk tarihinin büyük fatihlerinden biri olan Kapgan Kağan, Türkistan’daki tüm Türk boylarını tek bayrak altında toplamış ve Çin İmparatorluğu’nu yeniden baskı altına almıştır.

Bilge Kağan dönemindeki töre
ü Kapgan Kağan’dan sonra 716’da devletin başına geçen İnel(İnal veya Bögü), başarısız yönetimi nedeniyle tahtı Kutluk’un oğlu Bilge’ye bırakmıştır.  Bilge Kağan, kardeşi Kül Tigin ve Tonyukuk’la birlikte II. Göktürk Devleti’ne parlak  bir dönem yaşatmıştır.

ü 742 yılında isyan eden Karluk, Basmil ve Uygurlar tarafından bozguna uğratılan II.  Göktürk Devleti, 745 yılında yıkılmıştır.

 

Uygurlar (745-840)

ü II. Göktürk Devleti zayıflayınca Basmil, Karluk, Uygur boyları isyan etmiş ve II.  Göktürk Devleti tarih sahnesinden çekilmiştir.

ü Uygurlar, Kutluğ Bilge Kül Kağan, 744 yılında Ötüken merkez olmak üzere Uygur Devleti’ni kurmuştur. Devletin merkezi daha sonra Karabalgasun’a taşınmıştır.

ü Uygur Devleti, 747 yılında tahta çıkan Bayan Çur Dönemi (Moyen-Çor, 747 – 759)  idaresinde gelişmiş ve sağlam temeller üzerine oturmuştur.

ü Bögü Kağan 764’te Maniheizm’i resmî din olarak kabul etmiştir.  Hayvansal gıdalar yemeyi yasaklayan ve savaşçılık duygusunu zayıflatan bu dini kabul etmekle  Uygurların yerleşik hayata geçmesini hedefledi. Çin sarayının entrikaları kağanlık ailesinin gücünü zayıflatmış ve 840 yılındaki Kırgız saldırılarıyla Uygur Devleti yıkılmıştır.

ü  Kırgız yenilgisinden sonra başka bölgelere göç eden Uygurlar, zamanla yeni devletler kurmuştur. Bunlardan ilki Çin’in kuzeyindeki Sarı (Kansu) Uygurlardır. Diğeri ise Beşbalık, Turfan, Hoça ve Kaşgar‘ı içine alan Turfan Uygur Devleti’dir. 1950’de Doğu Türkistan’ın Çin’e bağlandığı Ruslar’ca da kabul edildi. 1955’te Uygur Özerk Bölgesi  kuruldu.

 

ü Türklerde yönetim

ü Türklerde hükümdarlık, yani, devlet başkanlığı kağanlık ile temsil edilmektedir. Devlet başkanı da kağan unvanını taşıyordu. Gök Türklerde siyasi iktidar ‘kut’ tabiri ile ifade olunuyordu. Ülke yönetme yetkisi tanrıdan ailenin erkek üyelerine aitti. Bu nedenle sık sık taht kavgaları yaşanırdı. Bunun sonucunda devletler zayıflayıp kısa süre içinde yıkılırdı.

ü Hükümdarlık alametleri:  otağ, taht, tuğ, davul ve yay hükümdarlık sembolleri idi.

ü  Gök Türklerde meclis kelimesinin karşılığı ‘kurultay/toy’ idi.  Gök Türk kağanları meclisin tabii başkanı oluyorlardı.

ü Hükûmetin karşılığı ‘ayuk’(ayuki) tabiri idi.

ü Yarguların (yargıç) vazifeleri töreyi ve örfi hukuku uygulamaktı.  Hükümdarlar da mahkeme başkanlığı yani yarganlık yaparlardı.

ü Uygurlarda da göreceğimiz gibi, Göktürkler’de Kağan’ın karısı hatun  devlet işlerinde kocasıyla birlikte söz sahibidir.  Kağan’ın eşi devlet işlerinde kocasına yardımcı olduğu gibi, yapılacak antlaşmalarda  da büyük rol oynuyordu.

ü Uygur Kağanlığı, Gök Türk Devleti’nin sahip olduğu mirasın üzerine kurulduğu için bu devletin yani bozkır kültürünün geleneğini sürdürüyordu. Ancak, zamanla Çinlilerle fazla yakınlaşma, Maniheizm’in ülkde kabul görmesi hayat tarzını eskisine göre değiştirmelerine sebep oldu.

ü Uygurlardan itibaren ünvanların değişmesi ‘ay’ ve ‘kün’ gibi Maniheizm’in artan etkisini açıkça gösteriyordu.

 

ü Türklerde ordu

ü Türk ordusunda börüler olarak adlandırılan ve etkin bir güce sahip bu hafif zırhlı askerlerin bulunması savaşlarda Türk ordusuna üstünlük  kazandırmıştır.

ü Ordu-millet olan Türklerin [Göktürkler ve Uygurlar dönemlerinde] en büyük hususiyetlerinden birisi de savaşçılıklarıdır.

ü Halk, savaş döneminde top-yekûn seferberlik halinde bulunuyordu. Emir geldiğinde askerler silah ve atlarıyla birlikte toplanma  mekânlarına kısa bir süre içinde ulaşmak zorundaydılar.

ü Türklerde savaş ve ordu komutanlığı sadece erkeklerin işi değildi. Kadınlar da birliklere veyahut ordulara kumanda edebildikleri gibi, at üstünde okları, yayları ve kılıçları olduğu halde harplere katılıyordu.

ü Türk ordusu ücretli değildir. Türk ordusu daîmidir. Türk ordusu temelde atlı birliklerden oluşur.

ü Türk ordusu onlu sisteme göre kurulmuştu.

ü Savaş aletleri: ok, yay, kılıç,  hançer, sadak, kın, kalkan ve süngü.

ü 

İSLAM TARİHİ/İSLAM DEVLETİ

İslamiyetten  Önce Arap Yarımadasının Durumu

ü Doğal Yapısı: Arap yarımadası, Asya kıtasının güneyin de bulunan üç yarımadanın en büyüğüdür. Arap yarımadası, eski zamanlardan beri Uzak Doğu ve Afrika ülkeleriyle, Akdeniz ülkeleri arasındaki ticaret yolu üzerinde bir köprü görevi yapmıştır. Yarımadanın ortası çöllerle kaplıdır. Bu bölgeye Necid denir.  Güney bölümüne Yemen, Batı bölümüne Hicaz adı verilirdi.

ü Siyasi Yapı: İslam öncesi Arabistan’da tarih  boyunca siyasi birlik sağlanamamıştır. Arabistan’ın frklı yerlerinde «Kabile devletleri» vardı. Kuzeyde: Nebati, Gassani, Tedmür, Hire ve Kinde Güneyde: Main, Seba ve Himyeri devletleridir.

ü Sosyal ve Ekonomik Yapı: Araplar yaşam tarzlarına göre ikiye ayrılıyordu: (1) Yerleşik hayat yaşayanlar (Medeni,Şehirli)  (2) Göçebe hayat yaşayanlar (Bedevi) Yerleşik hayat yaşayanlar, şehirlerde oturduklarından  bunlara “Medeni’ çöllerde göçebe yaşayanlara da “Bedevi” adı verilmekteydi.

ü Sosyal Yapı: Eşitsizliğe dayalı toplum yapısı vardır. Özgür Araplar, mevaliler (azad  edilmiş köleler) ve köleler vardı.  Kadına değer verilmiyordu. Kız çocukları bazı kab,ilelerde diri diri gömülüyordu.

ü Din ve İnanış: Putperestlik (pagan) inancı egemendi.  Lat, Uzza, Menat  ve Hubel en büyük putlardır. Arap yarımadasında Musevilik,  Hristiyanlık ve Hz. İbrahim’in inancının bir devamı olan Hanif’lik de vardı. Araplar yılın belli aylarında  putları ziyaret ederlerdi.  (Suk-u Ukaz panayırı gibi) Kurulan panayırlarda spor karşılaşmaları, hitabet ve şiir yarışmaları da düzenlerlerdi. Mekke, iktisadi, dini ve kültürel faaliyetleri ile önemli bir şehir özelliği taşımaktaydı. Araplar bu aylara “Haram Ayları’’ diyorlardı.

Hz Muhammed dönemi olayları kronolojisi


HİCRET (GÖÇ)

ü Mekkeli putperest  Araplar, Müslümanlara karşı baskılarını artırınca, Hz. Muhammed Müslümanların Mekke’den  Medine’ye göç etmelerine izin vermiştir.  622’de meydana gelen bu olaya hicret denir.

ü Hicretin Sonuçları:

1. Medine’de İslam Devleti’nin temellerini atlmıştır.

2. Müslüman takviminin (Hicri Takvim) başlangıcını oluşturmuştur.

3. Eski adı Yesrib olan şehir, Hicret’ten sonra Medine olmuştur.

4. Hz. Muhammed; Muhacir ve Ensar’ın ileri gelenlerini, Medine Yahudilerini ve Müslüman olmayan Arapları toplayarak Medine Sözleşmesi kabul edilmiştir..

5. Muhacir, göç edenler; ensar Muhacire yardım edenler anlamındadır(Medine Sözleşmesinin temelini oluşturacaklardır).

 

Medine Sözleşmesi

1) Dış saldırılara karşı  müslümanlarla müslüman olmayanların birlikte hareket edilecek

2) Müslüman olsun olmasın herkesin eşit haklara sahip olacak.

3) Herkesin can ve mal güvenliğinin sağlanacak.

4) Savaşlara kimlerin katılacağına karar verme yetkisinin kendisine ait olduğu gibi yönetim esaslarını belirleyen hususlar belirtilmiştir.

5) Anlaşmazlık olduğunda  düzeni sağlamak için hukuk düzeni oluşturuldu.

 

Bedir Savaşı 624: Hicretten sonra Müslümanlara ekonomik baskı uygulayan Mekkeli müşrikler, hicret eden Müslümanların Mekke’de kalan mallarına da el koymuştur.  Müslümanların Şam’dan Mekke’ye dönen büyük bir kervanı ele geçirmek istemesi üzerine harekete geçen Mekkeli müşrikler, 624’te Bedir Kuyuları önünde ağır bir yenilgiye uğramıştır.  Sonuçları (1) Müslümanların müşriklere karşı kazandığı ilk askerî zaferdir. (2) Müslümanların başta Medine olmak üzere bütün Arap Yarımadası’nda itibar kazanmasını sağlamıştır.(3) İlk kez ganimet paylaşımı uygulaması yapılmıştır (Bundan bütün İslam Devletleri’ne örnek olacaktır). Ganimetle ilk savaş hukukunun temeli atılmıştır.

Okur yazar mekkeli on kişiye  okuma yazmayı öğretme karşılığında serbest bırakılması eğitime önem verildiğini gösterir.

Uhud Savaşı 625: Bedir Savaşı’nın intikamını almak iseyen müşrikler, 625’te Müslümanlara karşı yeniden harekete geçmiştir. Müslümanlar da Uhud Dağı önlerinde savaş hazırlıklarına başlamıştır. Ancak Hz. Muhammed’in Ayneyn Tepesi’ne yerleştirdiği okçuların savaş esnasında yerlerini terk etmesi üzerine İslam ordusu mücadeledeki üstünlüğünü kaybetmiştir. Uhud Savaşı’nda galip gelemeyen müşrikler Mekke’ye geri dönmüştür. Komutanın sözünün dinlenmesi gerektiği anlaşılır.

Hendek Savaşı: Müşriklerin 627 yılında bir kez daha Medine’ye yürümesi üzerine Hz. Muhammed istişare ederek şehrin etrafına derin hendekler kazdırmıştır. Müslümanlar, Selman-ı Farisi adlı İranlı bir Müslüman’ın önerisi ile Medine’nin etrafını hendeklerle kazdılar.Medine’yi bir süre kuşatan müşrikler, bu hendekleri aşamayınca Mekke’ye geri dönmek zorunda kalmıştır. Hendek Savaşı’ndan sonra Mekkeli müşriklerin Medine’ye saldırıları son bulmuştur.

Hudeybiye Antlaşması 628: Hz. Muhammed, 628’de beraberindeki Müslümanlarla birlikte Kâbe’yi ziyaret etmek için yola çıkmış ve Hudeybiye’de konaklamıştır.  Ancak müşrikler, Müslümanların Mekke’ye girmelerini istememiştir.  Taraflar arasında yapılan görüşmeler sonucunda Hudeybiye Antlaşması imzalanmış ve Müslümanların Kâbe’yi ziyareti bir yıl ertelenmiştir.  Bu antlaşma ile Mekkeli müşrikler, İslam Devleti’ni resmen tanımıştır.

Antlaşmanın maddeleri şunlardır;

1. İki taraf on yıl birbirleriyle savaşmayacaklardı.

2. Reşid olmadan Müslüman olanlar, Medine’ye alınmayacak; Mekke’ye sığınan Müslümanlar ise geri verilmeyecekti  (anlaşmanın eşit şartlarda yapılmadığını gösterir).

3. Hz. Muhammed ve beraberindekiler gelecek sene hac yapacaklardı.

4. Taraftarları olan kabilelere askeri yardımda bulunmayacaklardı.

 

ü Hayber’in fethi  629: Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra Mekkeli müşriklerle iş birliği yapan Yahudilerin yaşadığı Hayber 629’da fethedilmiş ve böylece Şam ticaret yolunun güvenliği sağlanmıştır.

ü Mute Savaşı 629: Hz. Muhammed’in Hristiyan Gassanileri İslam’a davet etmek için gönderdiği elçi şehit edilince İslam ordusu Gassaniler üzerine yürümüştür.  Bunun üzerine Gassani hükümdarı Doğu Roma İmparatorluğu’ndan yardım istemiş ve Müslümanlar, 629’da gerçekleşen Mute Savaşı’nda kendilerinden sayıca daha üstün olan Doğu Roma ordusuna karşı başarılı bir mücadele vermiştir.  Mute Savaşı, İslam Devleti ile Doğu Roma İmparatorluğu arasında yapılan ilk savaştır.

ü Mekke fethi 630: Mekkeli Müşriklerin Hudeybiye Antlaşması’na sadık kalmaması üzerine Hz. Muhammed, 630 yılında Mekke’ye sefer düzenlemiştir.  Şehre girdiklerinde bir direnişle karşılaşmayan Müslümanlar, kısa süre içinde ve ciddi bir çatışma yaşanmadan Mekke’yi fethetmiştir.  Hicret’ten sonra Mekke ile Medine arasında başlayan düşmanlık, bu fetihle sona ermiştir.  Hicaz Bölgesi Müslümanların hâkimiyetine girmiş ve İslam Devleti Arap Yarımadası’nda en güçlü siyasi teşekkül hâline gelmiştir.

ü Taif ve Huneyn Seferi 630 : Mekke’nin Fethi’nden hemen sonra Taif çevresindeki putperest kabileler birleşerek İslam Devleti’ne karşı savaş hazırlıklarına başlamıştır.  Hz. Muhammed de ordusuyla 630’da Huneyn Vadisi’ne gelmiş ve müşrikleri bozguna uğratmıştır.  Huneyn Savaşı’ndan kaçanların Taif’e sığınması üzerine buraya sefer düzenleyen Hz. Muhammed, şehri kuşatmıştır. Ancak surlarla çevrili Taif’in kısa sürede fethedilemeyeceği anlaşılınca kuşatma kaldırılmıştır.Bir yıl sonra Taifliler kendi istekleriyle İslamiyete girmişlerdir. Hz. Muhammed’in Arabistan yarımadası içerisindeki son seferidir.

ü Tebük Seferi 631: Doğu Roma İmparatorluğu’nun İslam Devleti’ne karşı sefer düzenleyeceği haberi üzerine Hz Muhammed 631’de sefere çıkmıştır. Tebük’e gelindiğinde haberin asılsız olduğu anlaşılmış ve İslam ordusu geri dönmüştür. Arabistan dışına yapılan ilk sefer olup haberin asılsızlığı üzerine  geri dönülürken Arap kabilesi Gassanilerin İslamı benimsemesiyle sonuçlanır.  Bu sefer Hz Muhammed’in son seferidir.

ü Veda Haccı ve Hutbesi 632: Hz  Muhammed  Veda Hutbesi’yle tüm insanlığa seslenmiş ve 632 yılında Medine’de vefat etmiştir. Son görevini yapan peygamber hutbede  (nutuk=konuşma) şu konulara dikkat edilmesini istemiştir.

1. Can, mal ve namus kutsaldır.

2. Emane ihanet etmeyiniz

3. Kan davası ve faiz İslam’a uygun değildir.

4. Kadınlara değer veriniz.

5. Hiçbir insan diğerinden üstün değildir.

6. Suçlarda bireysellik vardır. Kollektif suç  yanlıştır.

 

Hz. Muhammed  dönemi yönetim:  Hz. Muhammed devlet başkanı, aynı zamanda başkomutan ve başyargıç idi. Liyakate göre görevlendirmeler yapardı. Hz. Muhammed’in idaresi istişâre üzerine kurulmuştu. Herhangi bir sebeple Medine dışına çıktığı zaman  yerine vekil bırakırdı.  Ordunun veya küçük askerî birliklerin başında kendisi sefere çıkamadığı zaman sahâbeleren birini komutan tayin ederdi.

Hz. Muhammed  dönemi ordu : Hz. Muhammed döneminde düzenli bir ordu yoktur. Müslüman olan herkes asker sayılıyordu. Gönüllülerden oluşan ordu belirtilen yer ve zamanda askerî teçhizatlarıyla birlikte hazır oluyorlardı. Savaşa katılan askerler bunun için maaş almazdı. Ancak elde edilen ganimetin 4/5’ni aralarına eşit olarak pay ederdi   Hz. Muhammed sefere katılması halinde ordu komutanlığını bizzat kendisi yapardı.

 

 

DÖRT HALİFE DEVRİ 632-661 (İslam Tarihinin Cumhuriyet Devri)

ü Hz. Muhammed’in vefatından sonra Hz Ebu Bekir’e biat edilmesiyle başlayan, Hz Ömer ve Hz Osman’ın hilafetleriyle devam eden ve Hz  Ali’nin ölümüyle sona eren sürece Dört Halife Dönemi denir((seçimle başa geçerler)) Bu dönemde hem İslam Devleti için stratejik önem taşıyan hem de İslam’ın yayılmasına engel olan ülke ve bölgelere seferler düzenlenmiştir.  Fethedilen yerlerdeki insanların inanç ve ibadet hürriyetlerine saygı gösterilmiş, zorla İslamlaştırma politikası takip edilmemiştir.

1. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer Dönemleri

Hz. Ebu Bekir 632 - 634

ü Hz. Ebu Bekir’in halifeliğinin ilk yıllarında İslamiyet’ten dönerek devlete isyan eden kabilelere karşı Ridde Savaşları (632-633) yapılmıştır. Bu savaşlar yoluyla iç karışıklıklara son veren Hz  Ebu Bekir, İslam Devleti’nin düzenini yeniden sağlamıştır.

ü Ecnâdeyn Savaşı (634) ile Doğu Roma İmparatorluğu mağlup edilmiş, Filistin ve Suriye’nin kapıları Müslümanlara açılmıştır.

ü Hire beyliği alınarak ilk defa Arap yarımadasından çıkılmıştır.

ü Kur’an mushaf (kitap) haline getirilmiştir.

 

Hz. Ömer Dönemi 634-644

a.Fetihler

ü İslam Devleti’nin sınırları hızla genişlemiştir.

a.Bizans’la mücadele:

ü Müslümanların Suriye’deki fetih hareketleri üzerine harekete geçen Doğu Roma İmparatorluğu ile Yermük Savaşı (636) yapılmıştır. Doğu Roma ordusunun ağır bir yenilgiye uğradığı savaş sonucunda Suriye fethedilmiştir. Bu zaferin ardından Filistin’in fethine devam eden İslam ordusu, Kudüs’ü kuşatmıştır. Kudüs halkının aman dilemesi üzerine Hz. Ömer, Kudüs’e gelerek şehri bizzat teslim almış (638), Yahudi ve Hristiyan ahalinin can güvenliği ile inanç hürriyetini sağlamıştır.

ü Ayrıca Kuzey Afrika üzerine  hareket eden İslam ordusu, İskenderiye’yi fethederek (642) Mısır’da hâkimiyet sağlamıştır.

ü Mısır’ın alınmasıyla  (1) Kuzey Afrika, Müslümanların denetimine girmiştir. (2) Baharat yolunun bu kısmı alınmıştır. (3) Fustat merkezli ordugâh kurulur.

 

ü Sasanilerle mücadele

ü Hz. Ömer Dönemi’nde Sâsânî İmparatorluğu ile de mücadele edilmiştir. İslam ordusu Köprü (634) Kadisiye (636), Celula (637) ve Nihavend (642) Savaşları ile Irak’ı fethetmiş ve İran’ın kapılarını Müslümanlara açmıştır.

ü Bu zaferler sonucunda; (1) Sâsânî İmparatorluğu tarih sahnesinden çekilmiştir.  (2) İran içlerine ilerleyen İslam ordusu, 651 yılında İran’ın tamamını hâkimiyet altına almıştır.   (3) Yine bu dönemde Horasan’a kadar olan bölgeler fethedilmiş ve Türklerle komşu olunmuştur. ( Nihavend savaşı (642))

 

b.Teşkilatlanma: Sınırlar genişlediği için örgütsel anlamda yapılanma  faaliyetlerinde bulunmuştur.

1. Sınırlar genişlediği için ülke vilayetlere / vali  görevlendirildi. siyasi

2. İlk adli teşkilat kurulmuş ve vilayetlere Kadı gönderildi. adli

3. İlk kez düzenli kara ordusu kurulmuştur askeri

4. Nüfus sayımı ve kadastro uygulaması yapıldı. sosyal

5. Beytü’l-mal adı verilen devlet hazinesi kurulmuştur.  ekonomi

6. Vergi sistemi yeniden düzenlenmiş ve Müslüman  olmayanlardan cizye alınmaya başlanmıştır.ekonomi

7. İkta sistemi uygulandı/ Ordugah şehirleri kuruldu ekonomi- askeri

8. Hicri takvim, resmi takvim olarak belirlenmiştir.sosyal

 

 

2. İslam Dünyasında Ayrılıklar Başlıyor

Hz. Osman 644 - 656

ü Hz. Osman’ın halifeliğinde devam eden fetihlerle İslam Devleti, Dört Halife Dönemi’nin en geniş sınırlarına ulaşmıştır.

ü Kuzeyde Kafkasya, doğuda Hint toprakları ve batıda ise Tunus’a kadar uzanan geniş sınırların yanında Doğu Roma İmparatorluğu’nun Afrika’daki hâkimiyetine de son verilmiştir.

ü Yeni oluşturulan donanma sayesinde Kıbrıs vergiye bağlanmıştır (652).  (Suriye valisi olan Muaviye donanma kurar)

ü İslam Devleti’nin Akdeniz’de etkili olması nedeniyle harekete geçen Doğu Roma donanması, İskenderiye açıklarında karşılaştığı İslam donanması karşısında büyük bir yenilgiye uğramıştır.

ü İslam Devleti, Zâtüssavârî adıyla bilinen bu büyük deniz zaferi ile Bizans İmparatorluğu’nun Doğu Akdeniz’deki üstünlüğüne son vermiştir (654).

ü Taberistan’ı alıp İran’ın fethini tamamlanır. Türklerle ilk  savaşlar başlar. (Hazarlar)

ü Hz Osman’ın hilafetinin sonlarına doğru İslam Devleti’nde iç çekişmeler başlamıştır.Emeviler adıyla bilinen Ümeyyeoğulları koluna mensup olanları üst makamlara Müslümanlar arasında ilk kargaşa  yaşanır ve nihayetinde öldürülür.

ü Kuran-ı Kerim çoğaltılarak illere gönderilmiştir.


Hz Ali Dönemi 656-661  

Cemel Olayı (Savaşı): Hz. Âişe,Talha ve Zübeyir,   Hz. Osman’ın öldürüldüğünü öğrendile bunun üzerine Talha ve Zübeyir, katillerin cezalandırılması amacıyla girişimlerde bulunması için Hz. Ali’yi uyardılar; fakat o, duruma hâkim olmadığını söyleyince ona cephe aldılar.  İki ordu el-Hureybe denilen yerde karşılaştılar. Savaş, Zübeyir ve Talha’nın hayatlarını kaybetmeleri ve Hz. Âişe taraftarlarının yenilgisiyle sonuçlandı (656). Bu müslümanlar arası ilk savaş olup başkent Kûfe’ye taşındı. Müslümanların aralarında yaptıkları ilk savaştır.

 

Sıffin Savaşı: Suriye valisi  Muâviye, Hz Ali’ye biat etmediği gibi onu halifenin öldürülmesine ilgisiz kalmakla ve âsileri ordusunda barındırmakla suçladı. Hz Ali Cemel Vak‘ası’ndan sonra onu yeniden biata davet etti.  Muâviye ise Hz. Osman’ın katillerinin kendisine verilmesini, Hz Ali’nin halifeliği bırakmasını ve şûra usulüyle yeni bir halife seçilmesini teklif etti.  Onun bu tavrı iki tarafı Sıffîn’de karşı karşıya getirdi (657).  Savaşın Hz Ali’nin lehine sona ermekte iken durdurulması ve işin hakemlere havale edilmesi üzerine yeni bir karışıklık ortaya çıktı. (Hakem Olayı: Hakemler, olayı çözeceklerinolayı daha da içinden çıkılmaz duruma sokarlar) Hz Ali’nin ordusundan ayrılanlar bu defa onunla Nehrevan’da savaştı; kesin yenilgiye uğrayan bu zümre daima isyan halinde kaldı (Hâricîler) ve Hz Ali, İbn Mülcem adlı bir Hâricî  tarafından şehid edildi (661).

Sıffin savaşı ile Müslümanlar 3’e ayrılır:

1. Ümeyye (Emevi)-- Muaviye taraftarları

2. Şia (Şii)-- Hz Ali taraftarları

3. Harici -- İki tarafı desteklemeyen

 

Dört Halife döneminde yönetim: Peygamber’den sonra İslâm devleti merkezde halife, vilâyetlerde valilerle yönetilen bir siyasi ve idarî yapıya büründü. Halife devletin başıdır ve Medine’de bulunan Müslümanlar tarafından seçilirdi. Fetihler sonucunda İslâm ülkelerinin genişlemesi üzerine gelirlerinin artması Hz  Ömer’i yeni bir düzenlemeye gitmek mecburiyetinde bırakmış ve divan teşkilâtı böylece kurulmuştur.

Dört Halife döneminde ordu: Ordu idaresi için Ömer, cünd adı verilen birçok askeri merkez kurdu. Herhangi bir savaş durumunda süvari birlikleri bulundurulurdu. Halife ordu kademelerini İranlılara da açtı. Halife, orduyu ticaret, tarım ve diğer uğraşlardan uzak tutmayı düşündü. Kuşatma harekâtında mancınık kullanılmaya, daha Peygamber hayatında başlanmıştı.  Bu dönemde hem düzünli kara ordusu hem de donanma kurulmuştur.

 

EMEVİ DEVLETİ (ÜMEYYEOĞULLARI) 661- 750

ü Muâviye tarafından 661’de Şam merkezli olarak Emevi Devleti kurulmuştur. 750 yılına kadar hüküm süren Emeviler, ilk İslam hanedanıdır.

ü Muâviye, ordularını Türkistan, Anadolu ve Kuzey Afrika’ya yönlendirmiştir.  Türkistan coğrafyasında Buhara, Herat, Belh, Beykent, Semerkant gibi önemli yerler ele geçirilmiştir.

ü Anadolu’ya gerçekleştiren akınlarda asıl hedef Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul olmuştur.

ü Kuzey Afrika’nın fethinin tamamlanması için kurulan Kayravan kenti sayesinde bölgedeki fetihler kalıcı olmuş ve bölgenin yerli halkı olan Emevilerin özellikleri

1. Halifelik saltanat şeklindedir.

2. Başkent Şam’dır.

3. Mevali siyaseti (kendilerini üstün görme siyaseti=yıkılma nedenlerini de oluşturur.)

4. Kerbelâ Olayı ile Hz Muhammed’in torunu Hz Hüseyin öldürüldü.

5. Fetihçi siyaset izlenir.

 

Halifeliğin saltanat şekline dönüşmesi ve Kerbela Olayı: Muâviye ölünceYezîd Dımaşk’ta [Şam] halife oldu (680).  Veliaht tayin edilmesine karşı çıkan Medineli grubun halifeliğine de karşı çıkmasından endişe eden Yezîd, Medine valisine haber göndererek Hz. Hüseyin’i öldürür (10 Ekim 680).  

Böylece İslam dünyası birleşmemek üzere iki kola bölündü:

1. Şia (Şii): Hz Ali taraftarları

2. Emevi (Ümeyye): Muaviye taraftarları

Emevileri İstanbul kuşatması: 663’ten itibaren her yıl Anadolu’ya akınlar yapan Emevî orduları 668’de Kadıköy’e kadar ilerlemiş ve ertesi yıl gelen  takviye kuvvetleriyle Boğazı geçerek İstanbul’u kuşatmıştır. Büyük taarruz 674’te karadan ve denizden başladı.  Yedi yıl süren bu büyük kuşatma Müslüman gemilerinin Grek ateşiyle yakılması ve karadan yapılan hücumun İstanbul  surlarını aşamaması yüzünden başarıya ulaşamadı. İslâm orduları 715’te bütün güçleriyle bir daha İstanbul’u kuşattılar.

 

 

ü Ömer b. Abdülazîz [717-720] dönemi: Ömer b. Abdülazîz, Emevîler’in ilk dönemlerinden  itibaren ikinci sınıf müslüman muamelesi gören mevâlîyi [Arap olmayan Müslümanlar] Arap asıllı müslümanlarla eşit  kabul etti. Emevilerin birçok olumsuz siyasetini terk etti.

 

ü KADİKS SAVAŞI: Târık [bin Ziyad] İspanya’nın en güneyindeki Cebelitârık dağında karargâhını kurduktan sonra Kral Rodrigo kumandasındaki kalabalık bir Vizigot ordusunu yendi. [711].  İspanya ve çevresi ele geçirildi, buraya Endülüs denildi.

 

ü PUVATYA SAVAŞI: Müslümanların 732 yılında  [Puvatya] Franklar’a yenilmesi, Avrupa’da gerçekleştirilmek istenen fetihler açısından bir dönüm noktası olmuştur.  Arap ordularının ilerlemesi durduruldu.

Emevilerin Yıkılışı

1. Şiî ve Hâricî isyanlarla farklı milletlerin Emevilere karşı birlikte tepki göstermesi

2. Kabileler arasındaki mücadeleler ve  iç savaşlar

3. Arapçılık taassubuyla (mevali) bilinen  Emevî halifelerinin mevâlîyi (diğer milletler) Araplar’ın faydalandığı birtakım haklardan mahrum etmeleri çöküşü hızlandırmıştır.

4. Haklarının verilmediğini görerek yönetime muhalif güçleri desteklemeyi kendine prensip edinen mevâlînin en sonunda  Abbâsî davetine katılması, Emevîler’in yıkılmasını amaçlayan bu hareketin sonuca ulaşmasını sağlamıştır.  Emevîler’in yıkılışıyla [750] Suriye’nin önemi azalmış, ağırlık merkezi Irak’a kaymıştır.

 

Emeviler döneminde yönetim: Halifelik ilk defa saltanat şeklindedir. Mevâlî siyasei takip edilerek İslam’ın yayılmasının önüne geçilmiştir.  Hz  Muhammed, hür Arap müslümanlarla daha önce köle olan âzatlı müslümanlar arasında bir ayırım gözetmemiş, bu uygulama Dört Halife döneminde de aynen sürdürülmüştür. Ancak zamanla Araplar kendilerini diğer müslüman milletlerden üstün görmeye başladılar.

Emeviler döneminde ordu::İlk dönemlerde ordunun çoğunluğunu Araplar oluştururken sınırların genişlemesiyle muhtelif milletlerden de insanlar askere alınmaya başlandı.  İslâm ordusu içinde görev yapan mevâlî, maaş olarak Arap askerlerden daha az  almaktaydı. Emevî ordusu merkez kuvvetler, sağ ve sol cenah komutanlarına bağlı birlikler ve öncü ve artçı birliklerden oluşmaktaydı.  Öncü birlikler atlılardan oluşurken ordunun büyük kısmını ise piyade birlikleri teşkil ediyordu.  Tersanelerde yapılan gemiler Bizans gemilerine benzemekteydi.

 

İslam devletinde dönemlere göre sınırlar

Abbasi Devleti 750-1258

ü Abbasiler, 750 yılında Ebü’l Abbas Seffah’ın Emevi Devleti’ne son vermesiyle Kûfe’de kurulmuştur. Halife Mansur Dönemi’nde (754-775) inşa edilen Bağdat şehri, devletin yeni merkezi olmuştur.  Halife Harun Reşid Dönemi’nde (786-809) Abbasiler altın çağını yaşamıştır.

ü ABBASİLERİN ÖZELLİKLERİ

1) Halifelik saltanat şeklindedir.

2) Başkent Bağdat’tır.

3) Mevali siyaseti uygulamazlar (Diğer milletten olanları Araplarla eşit görürler=Ümmetçi siyaset)

4) Fetihçi siyaset yerine bilime önem vermişlerdir. (Beyt’ül Hikme=Akademi kurmuşlardır)

 

ü Halife Harun Reşid Dönemi’nde  Doğu Roma sınırındaki kaleler güçlendirilmiş, sınır güvenliğini sağlamak için Tarsus, Maraş ve  Malatya’ya askerî valiler atanmıştır. (AVASIM ŞEHİRLERİ=Savunma şehirleri) Sınır hatları avâsım adı verilen teşkilatlarla güçlendirilmiş  ve buralara Türklerden oluşan askerî birlikler yerleştirilmiştir.

ü Halife Mu’tasım Dönemi’nde (833-842) Türklerin devlet yönetimindeki etkisi artmıştır. Bu dönemde sadece Türklerden oluşan bir askerî birlik oluşturulmuştur. Ayrıca Bağdat’ın kuzeyine de Türk askerlerin aileleriyle birlikte yaşaması için “Samarra” adı verilen bir şehir kurulmuştur. Abbasi tarihinde “Samarra Devri” (836-892) diye bilinen bu dönemde Türkler yalnız askerî alanda değil siyasi ve idari alanlarda da devlette etkili olmuştur.

ü Abbasilerin siyasi gücü, X. yüzyıldan sonra zamanla zayıflamış  Abbasi Devleti’ne 1258 yılında İlhanlılar son vermiştir.

 

ü Abasilerde yönetim: Abbâsîlerde merkezî yönetimde halife, vezir, hâcib en önde gelen kişilerdi.  Merkeziyetçi bir idari yapının var olduğu Abbâsîlerde, bu yapının en üst noktasında devlet başkanı sıfatıyla yer alan kişi halife idi.  Vezir, halifenin vekili ve idarî yapının başı idi.  Emevîler döneminde merkezde yer alan  divânlar, Abbâsîler döneminde de varlığını devam ettirdi. Abbâsîler Mevaliye çok önem vermiş ve onları devletin önemli makamlarına getirmişlerdir. (ÜMMETÇİ SİYASET)

ü Abasilerde ordu: Abbâsî ordusunun esasını, ücretli denilen nizamî ve dâimî statüdeki görevli maaşlı askerler oluştururdu. Savaşlarda kılıç, ok, yay, hançer, mızrak, topuz, balta, kalkan, zırh, miğfer, dikenli tel, mancınıkvb kullanılır. Türk birliklerinin hilâfet ordusunun saflarına yer alırdı. Abbâsîler kara kuvvetlerine olduğu kadar deniz kuvvetlerine ve denizciliğe de büyük önem vermişlerdir.

 

Türklerin İslamı kabuş etmesi: Türkler, kılıç zoruyla değil kendi istek ve iradeleriyle doğal bir geçiş süreci içinde İslamiyet’i benimsemiştir. Abbasilerin mevali siyasetini terk etmesi, Türklerin İslamiyet’e girmesini hızlandırmıştır. Ayrıca Gök Tanrı dini ile İslamiyet arasında benzerlikler bulunması ve İslamiyet’in Türk mizacına uygun olması da bu süreci kolaylaştırmıştır.  Nitekim İslamiyet, Türklerin millî benliklerini korumalarında önemli rol oynamıştır.

TALAS SAVAŞI 751:

Tarihteki tek Arap ve Çin savaşıdır. Nedeni Çin’in Orta Asya’yı ele geçirmek istemesidir.

Sonuç: İslâm ordusu Çin ordusunu Talas Savaşı’nda yenilgiye uğrattı. Karluk Türkleri bu savaşta Çin'e karşı etkili biçimde savaştı. 

Önemi: 

1. Batı Türkistan’ın Çin egemenliğine girmesi engellenmiştir. 

2. Çin'in, Orta Asya'daki baskısı bitti. Bu durum, Uygurların kuvvetlenmesine ve Batı Türkistan’daki Türklerin rahatlamasını sağladı.

3. Türkler, bu savaştan sonra gruplar halinde İslamiyet'i kabul etmeye başlamışlardır. (Önce Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri)

4. Esir alınan Çinlilerden kâğıt yapım tekniği öğrenilmiştir. Çin dışında ilk kağıt fabrikası Semerkant’ta açıldı.

 

Türklerin İslam Dünyasındaki Etkinlikleri ve Hizmetleri:

1) İslamiyet'i her türlü iç ve dış tehlikelerden korumuşlardır. (Haçlılar ve Moğollara karşı)

2) İslamiyet ' in yayılmasına ve bir dünya dini olmasına katkıda bulunmuşlardır. ( Anadolu, Hindistan ve Balkanlar)

3) İslam dünyasına önemli devlet, bilim ve sanat adamları kazandırmışlardır.

4) En eski üniversitelerden biri olan Nizamiye (Bağdat)  medresesini kurmuşlardır.

ORTA ÇAĞ’DA TİCARET YOLLARI 

ü Kral Yolu, İzmir yakınındaki Sart’tan (Sardes)  [günümüzde Manisa’ya bağlı Salihli] başlayarak, bugün antik bir şehir olan Perslerin başkenti Susa’da son buluyordu. Batı-Doğu ulaşımını sağlayan bu büyük yol, Pers İmparatoru I. Darius ( 522-486) tarafından mükemmel hale getirilmiş olsa bile, ondan evvel de işlediği bilinmektedir. Ancak, onun zamanında bu yol üzerinde menzil, han, kervansaray ve haberleşme kuleleri gibi altyapı oluşturulmuş; bu sebeple de Darius’a atfen Kralın Yolu (The King’s Road) olarak adlandırılmıştı.

 

Kral Yolu

ü Kıtasal ve kara temelli uluslararası ticaret sisteminin gelişimi tarih öncesi devirlere dayanmaktadır.

ü Denizden yürütülen uluslararası ticaret de çok erken devirlerde başlamış olsa da gemi taşımacılığıyla yürütülen ticaret Akdeniz’de ve hatta Atlantik üzerinden Britanya’ya kadar yayıldığı Bronz Çağı’na kadar tamamen yerel düzeyde kalmış gibi görünmektedir.

ü Doğuda deniz yolları daha az korunuyordu ve muhtemelen bu sebepten uzun süre yerel düzeyde kaldı; ancak Asya kıyılarındaki ve Doğu Asya’yı Ön Asya ile bağlayan dolaylı yerel deniz ticaretinin ortaya çıkışı daha geç dönemlerde başladı.

 

ü Ticaret yolları, tarih boyunca;  (1) toplumları birbirine bağlayan,   (2) devletler arasında siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler kurulmasına aracılık eden ve  (3) eknolojik gelişmelerin farklı coğrafyalara taşınmasına imkân sağlayan bir unsur olmuştur.

ü Bu yollarda sadece ticari ürünler taşınmamış; bilgiler, fikirler, inançlar ve değerler de karşılıklı olarak aktarılmıştır.

ü lOrta Çağ’daki başlıca ticaret yolları; 

1. İpek Yolu,

2. Baharat Yolu ve

3. Kürk Yolu’ydu ,

Orta Çağ'da ticaret yolları


ü İpek Yolu: Kuzeyinden Kürk Yolu’yla, güneyinden Baharat Yolu’yla, batısından ise Kral Yolu’yla bağlantılıydı. İpek Yolu’nun çıkış noktası, Çin’in C’hangan (Çangan) ve Loyang (Loyeng) şehirleriydi. Orta Çağ’da kervanlar, Taklamakan Çölü önlerine kadar gelir ardından “İpek Yolu”, bu noktada ikiye ayrılarak çölün kuzeyinden ve güneyinden devam ederdi. Her iki koldan da batıya doğru ilerleyen İpek Yolu, Kaşgar’da yeniden birleşirdi.

ü İpek Yolu güzergâhı

ü Kuzeyden giden yolun  bir kolu; Turfan  ve Alma Ata (Almatı) şehirleri üzerinden Talas yoluyla Mâverâünnehir’e; diğer kolu ise Talas ve Aksu üzerinden Kaşgar’a bağlanırdı. Taklamakan Çölü’nün güneyinden giden yol ise Kaşgar’a ulaşmak için Hotan ile Yarkent yollarını takip ederdi.

ü Kuzey yolu Semerkant ve Buhara üzerinden Karadeniz sahillerine ve oradan da İstanbul üzerinden Avrupa’ya açılırdı.

ü Güney yolu Kaşgar’dan sonra Belh, Merv, Nişabur ve Rey şehirlerinden geçen güney yolu ise Tebriz üzerinden Anadolu’ya girerdi. Güney yolundan Rey’de ayrılan bir başka kol ise Antakya üzerinden Doğu Akdeniz sahillerine ulaşırdı.

 

ü Baharat Yolu: İpek Yolu’nun aksine deniz taşımacılığının daha çok kullanıldığı bir ticaret rotasıydı.

ü Bu yolun başlangıcı, Endonezya’nın doğusunda bulunan ve Baharat Adaları olarak da bilinen Maluku Takımadaları’ydı.

ü Buradan başlayan deniz yolu güzergâhı; Kalküta, Seylan Adası, Kaliküt ve Goa üzerinden Diû Limanı’na varırdı. Bu noktada ikiye ayrılan Baharat Yolu’nun ilk kolu, Hürmüz Boğazı’ndan geçerek Basra Körfezi’ne varır ve kara yoluyla Bağdat, Şam, Halep, Bursa ve İstanbul üzerinden Avrupa içlerine kadar uzanırdı.

ü İkinci kolu ise Yemen ve Doğu Afrika sahillerinden geçerek Kızıldeniz’e ve İskenderiye’ye taşınır, buradan da Venedik ve Cenova üzerinden Avrupa’ya ulaştırılırdı.

 

ü Kürk Yolu: Orta Çağ’daki önemli ticaret yollarından biri de Kürk Yolu’ydu.

ü Bu yol, Abakan bozkırları ile İtil ve Kama nehirlerinin birleştiği noktaya kadar uzanırdı. Güney Sibirya ormanları boyunca devam eden bu yolda katırlarla ve diğer yük hayvanlarıyla taşınan deriler ve postlar; Hanbalık (İdil) üzerinden Anadolu’ya, Bağdat üzerinden de güneydeki ülkelere ulaştırılırdı.

ü Bu yolun doğu kanadı, Türk devletlerinin merkezi olan Orhun Bölgesi’nden geçerek Çin topraklarına kadar uzanırdı.

ü 

ü Kaynaklara göre ticaret yolları

1. Ticaret yolları üzerinde çölün zor şartları (kum fırtınaları, susuzluk, sert iklim vb) bulunmaktadır.  Bu zor şartlara dayanan Baktriyan devesinin önemini artırmaktadır.  Ürünler zor şartlarda temin edildiği için değerleri de artmakta idi.

2. İpek Yolu’nda ticareti yapılan başlıca ürün ipektir. İpek dışında; el yapımı porselen tabak ve vazolar ve çeşitli el işçiliği ürünler de pazarlanıyordu. Porselen, mürekkep, güzel kokular, tarçın, vahşi atlar ve eyerler, bronz aynalar, barut ve Çin kâğıdı da ticareti yapılan mallardı. En pahalı olanı halılar İsfahan’da üretilen halılar olup bunun da ticareti yapılırdı.

3. İskit ülkesinde ipek yolunun kuzeyinden geçen  ‘Kürk Yolu’ da vardı. Kürk Yolu denmesinin nedeni, tarih boyunca samur, vaşak, kunduz, tilki, sincap, sansar vb. çeşitli hayvan kürklerinin batı ülkelerine doğru taşınmasıyla ilgilidir.

4. Ticaret yollarında  ulaşım,  develi kervanlarla yapılıyordu. Issız yolların geçtiği Türk illerindeki topraklar üzerinde, 30-40 km aralıklarla,  kervansaraylar inşa edilmiştir. Bunlar ticari konaklama tesisleri olup, bugünkü otellerin görevlerini yerine getirmektedir. Bu yerler önemli olduğu için güvenlikleri sağlanmakta idi. Yüklü kervanlarla gelip kalanların kendileri ve hayvanları için hekim, ve baytar bulundurulmuş, ayrıca yatma için odalar, tedavi için revir, kütüphane, ibadet yerleri, hamam,  çeşmeler yapılmıştır.

 

ü Modern İpek Yolu: 

ü Doğu ile Batı kültürü arasındaki etkileşimi tarih boyunca sağlamış olan yol [İpek Yolu], zamanla  önemini yitirmiş olmasına rağmen son yıllarda tekrar dünya gündemine girmiştir.

ü Çin, dünyanın en büyük ulaşım projesi olarak görülen ‘Tek Kuşak, Tek Yol’ (Modern İpek Yolu=The New Silk Road) Projesini hayata geçirmek adına önemli çalışmalar yapmaktadır.

ü Proje; başta Çin olmak üzere  Orta Asya Türk devletleri ile Türkiye, İran ve Rusya gibi önemli ülkeleri içermektedir.

ü Modern İpek Yolu Projesi en basit hâliyle geçeceği 65 ülkeyi yol, liman, demir yolu, havaalanı ile birbirine bağlamayı hedeflemektedir.

 

ü Bazı Savaşların Nedeni

ü Orta Çağ’da İpek yolu güzergâhına birçok devlet sahip olmak istemiş ve yolun sağladığı ekonomik faydalar sebebiyle zaman zaman birbirleriyle savaşmıştır. V. yüzyılın ilk yarısında Kuzey Çin’e ve İpek yolunun büyük bir kısmına Tabgaç Türkleri hâkimdi. Ancak Tabgaçlar bir asır sonra parçalandılar; bütün arazileri benimsedikleri Budizm’in de etkisiyle Çin hânedanına intikal etti.  Bu asrın başlarında Bizans, sık sık savaştığı Sâsânîler’le İran’dan gelecek malların kendi tüccarlarına satılacağı merkezler konusunda anlaştı.

ü  Kültürel Etkileşimin Nedeni ve Sonucu

ü Tüccarlar da yolların geçtiği bölgelerdeki insanların dillerini, adetlerini, beklentilerini, tabularını, iş yapma geleneklerini ve görgü kurallarını öğrenmek zorundaydı. Bu bilgi alışverişi matematik, astronomi, bilim, edebiyat, şiir ve sanat akışını doğurdu.

ü 940’tan itibaren ise İdil Bulgarlarının daha bağımsız bir şekilde hareket etmesi Hazar Devleti’nin hızlı çöküşüne neden olan etkenlerdendi. Çünkü Hazarlar, Aşağı İdil bölgesindeki ticari faaliyetlerini İdil Bulgarları vasıtasıyla yürütmekteydiler. Bu durum Hazar ekonomisine büyük bir darbe vurmuştur. Bu gelişmeler sonucunda Hazar Devleti’nin başkenti Hanbalık’ın ticari ilişkiler üzerindeki fonksiyonunu, İdil Bulgar Devleti’nin başkenti Bulgar şehri üstlenmeye başlamıştır.  İdil Bulgarları;  özellikle Hazar, Harezm ve Samani ülkesinden Müslüman tüccarlarla kurulan ticari ilişkiler sonucunda İslamiyet’i benimsemişlerdir.

 

ü Ticaret Yolları Ne Zamanlar Önemliydi?

ü İskenderiye, Romalılar döneminde dünyanın en büyük ticaret merkezi, Hindistan’ın güzel kokulu ve acılı baharatlarının satış merkezi haline gelmişti. Roma’nın Hindistan’la yaptığı ticaret 300 yılı aşkın bir süre yoğun olarak  devam etti.  Orta Doğu’dan  Müslümanların kontrolü başlayınca Araplar (İslam devleti) da baharat ticaretini sürdürdüler. Osmanlı başkenti olan İstanbul’da Mısır Çarşısı’na o adın koyulması Mısır’dan  gelen malların ticaretinin yapıldığı yer olarak bilinmesindendir.

 

ORTA ÇAĞ’DA BİLİM, KÜLTÜR VE SANAT  

ü Medeniyet, insanlığın maddî ve manevî birikimidir.

ü Medeniyetin kökleri tarihin ilk çağlarına kadar gitmektedir.

ü Buna göre medeniyet, insanlığın ortak malı olup, medeniyetin tek millete/ devlete ait olamayacağını gösterir.

ü Bundan dolayı medeniyetler birbirinden etkilenir ve birbirini etklerler.

ü Bir diğer ifade ile kendisinden önceki medeniyetlerden etkilenmiş ve kendisinden sonraki medeniyetleri etkilemiştir.

 

ü Garaudy şöyle der:

i. Her medeniyet, yüzyıllarca süren insan emeğinin karşılığıdır ve o yüzden saygıya lâyıktır.

ii. Her medeniyet, mutlaka bir başka medeniyetten beslenmiştir.

iii. Daha doğrusu medeniyetler, bir binanın oluşumuna benzetilebilir, gelen her kişi ya da topluluk onun yükselmesi ve tamamlanması için bir çaba göstererek yapının ikmaline çalışmıştır.

 

ü Medeniyetler birbirinden yalıtılmış gelişim sahip değildir. Birbirlerinden etkilenirler.

ü Medeniyetin belirli bir kapalı havzada diğer insan toplulukları ile herhangi önemli bir etkileşime girmeksizin geliştiğine dair düşünce modern batılı medeniyetin kendi gelişimini açıklarken ortaya koyuğu saflık fikrinin bir yansımasıdır.

ü Aslında medeniyetler dünya tarihinde bir tespihin taneleri gibi peş peşe, ardı sıra gelmezler; ancak birbirinden kopuk da değildirler.

ü Medeniyetler hem zamansal hem de mekânsal olarak birbirleri ile etkileşim içindedirler; zamanla birbirlerine karışırlar ve yeni medeniyet tecrübeleri ortaya çıkar.

ü Orta Çağ’da hem bilimsel faaliyetlere hem de kültürel gelişime önem veren toplumlar, dünyanın farklı coğrafyalarında gelişmiş imkânlara sahip birçok medeniyet havzası oluşturmuştur.

ü Bilimsel, sanatsal ve kültürel açıdan birer cazibe merkezine dönüşen bu medeniyet havzaları, insanlığın ilerlemesine büyük katkılar sunmuştur.  Tarih boyunca yoğun bir etkileşim içinde olan Doğu ve Batı medeniyetleri, kendilerinden sonraki nesillere ortak miras özelliği taşıyan pek çok eser bırakmıştır


ü  Salisbury Katedrali: Batı (Avrupa,İngiltere) : Orta Çağ’da Roma dağıldıktan sonra Kilisenin gözetiminde ve Roma-Germen etkisinde bir medeniyet kuruldu.  İnancı akıldan üstün tutan skolalastik düşünce, toplumsal hayatın her alanında etkisini gösterdi.

ü Emeviyye Camii: Bilâdüşşam (Suriye) Emeviler Dönemi’nde ekonomik refahın sağlanmış olması ve halifelerin destek vermesi sayesinde; Bilâdüşşam bölgesindeki birçok şehirde bilim ve kültür merkezleri kuruldu.

ü Hz Ali Türbesi: Irak  Abbasiler Dönemi’nde İslam dünyasının önemli bilimsel ve  kültürel faaliyetleri bugünkü Irak topraklarında yürütüldü.  Özellikle Bağdat’ta açılan Beytülhikme, İslam düşünce dünyasının gelişimine büyük katkılarda bulundu.  Hz  Ali Türbesi, bölgede günümüze ulaşan sayılı mimari eserlerden biridir.

ü Elhamra Sarayı: Endülüs  Bugünkü İspanya topraklarında kurulan ve Avrupa’yı İslam kültür ve medeniyetiyle tanıştıran Endülüs, Avrupa’daki Rönesans çalışmalarına da zemin hazırladı.

ü Paşermo Katedrali: Sicilya  Sicilya’nın başkenti Palermo’da yürütülen ticari, bilimsel ve kültürel faaliyetler, Avrupa ve İslam medeniyetleri arasında bir köprü işlevi gördü.

Paşermo Katedrali

ü Kabe: Hicaz  Mekke ve Medine’deki müderrisler, dinî inanç ve yaşantıyla ilgili konularda hem medrese öğrencilerini hem de halkı bilgilendirdi.

ü Uluğ Bey Medresesi: Mâverâünnehir Hârezm, Türkistan Bu bölgelerde bulunan Semerkant ve Buhara medreselerinde özellikle astronomi alanında önemli çalışmalar yapıldı ve bilim insanları yetiştirildi.

ü Kutub Minar: Hindistan Felsefe, kimya ve tıbbın yanı sıra özellikle matematik ve geometri alanlarında büyük gelişme gösteren Hint medeniyeti, İslam medeniyetinin gelişimini de etkiledi.

ü Büyük Vahşi Kaz Pagodası:Çin  Kadim bir geleneğe sahip olan Çin medeniyetinde hem birçok buluşa imza atıldı hem de tarih, felsefe, mimarlık gibi alanlarda özgün çalışmalar yapıldı.

ü Melik Camii: Fars Irak-ı Acem, Azerbaycan ve Horasan Havzası Kadim ve zengin bir kültür birikimine sahip olan bu coğrafya, İslam medeniyetinin oluşumunda ve gelişiminde büyük bir öneme sahipti.

Melik Camii


ü “Orta Çağ’daki başlıca medeniyet havzalarının bilim, kültür ve sanata etkilerine” ilişkin bir araştırmada  rol model olabilecek Fârâbî ve İbnü’l Heysem gibi bilim insanları vardır:

 

ü Farabi: İslam felsefesini metot, terminoloji ve problemler açısından temellendirir.Fârâbî, maddî servete değer vermeyen, şöhret ve gösterişten nefret eden, ruh ve ahlâk temizliğini üstün tutardı.İlim ve sanat adamlarına büyük değer vermesiyle tanınan Suriye hükümdarı  filozofa servet teklif etse de Fârâbî günlük ihtiyacını karşılayacak 4 dirhem gümüş paradan başkasını kabul etmemiştir. Farabi, kâmil bir filozofun niteliklerinden şöyle bahseder:

i. Öğrenimi sırasında karşılaştığı güçlüklere katlanan,

ii. üstün bir zekâ ve kavrayışa sahip olan

iii. doğruluğu, adaleti ve âdil olanları seven,

iv. onurlu bir şahsiyeti olan,

v. yeme içme konusunda aç gözlü ve olmayan,

vi. doğruya ulaşmak için azim ve iradesi güçlü olan kişidir.

 

İbn el-Heysem

ü İbn el-Heysem
:İbn el-Heysem’in optik bilimine katkısı çok önemlidir.Antikçağ ve 17. yüzyıl arası optik tarihinin en önemli kişisi haline gelmiştir.Optik bilimini kökten değiştirdiği kabul edilir. Işığın doğrusal yayılımı, gölgelerin özellikleri, karanlık oda, gökkuşağı ve hâlenin oluşumu, yansıma ve kırılma konuları gibi pek çok temeoptik olguyu açıklayabilmek için deneyler düzenlenmiştir. İbn el-Heysem’in başyapıtı kuşkusuz ki ‘Kitâb el-Menâzır’dır.  Kitabın batıya ne zaman geçtiği ve kim tarafından ilk kez çevrildiği
 bilinmemekle birlikte, 12. yüzyılın sonları veya 13. yüzyılın başlarında çevrildiği ve çok etkin olduğu bilinmektedir.   Bundan sonra Optik Hazinesi olarak yaygınlaşan bu kitap Bacon, Kepler ve Descartes gibi pekçok ünlü batılı optikçinin kuramlarının oluşumunda ve biçimlenmesinde etkin olmuştur. 

 

ü Medeniyetlerin birbirleriyle etkileşimleri;

ü 1. savaş, 2.göç ve 3. ticaret başta olmak üzere birçok kanaldan gerçekleşmiştir.

ü Orta Çağ dünyasında meydana gelen büyük göç hareketleri,  yapılan savaşlar ve tarihî ticaret yolları üzerinde gerçekleştirilen ticari faaliyetler,  Doğu ve Batı medeniyetleri arasında yoğun bir etkileşim yaşanmasına zemin hazırlamıştır.  Medeniyetler arası etkileşim hem aynı dönem medeniyetleri hem de önceki medeniyetlerden etkilenme şeklinde karşımıza çıkmaktadır.  Örneğin İslam âlimleri, başta Eski Çağ olmak üzere kadim medeniyetlerin bilgi birikimini incelemiş ve bunları yeniden yorumlayarak ortak dünya mirasına sunmuşlardır.

ü İbn Sina, Bîrûnî, Harezmî gibi ilim insanları Abbasiler Devri’nde bilimsel gelişmelerin öncüleri olmuşlardır.

İbn Sina adına bastırılan bir pul
ü Nitekim Fârâbî’ye “Muallim-i Sânî” yani ikinci muallim denilmesinin sebebi, birinci muallim olarak kabul edilen Aristo’nun eserlerini yeni bir bakış ile dünya medeniyetine kazandırmasıdır.

 

ü Diğer taraftan Batı dünyası da İslam dünyasındaki bilgi ve birikimden istifade ederek bugünkü medeniyetlerini inşa etmişlerdir.

ü İbn Sina’nın “el Kanun fi’t-Tıp” adlı eseri Latinceye çevrilerek XVII. yüzyıl ortalarına kadar Avrupa’daki tıp fakültelerinde okutulmuştur.




ü Başta Latince, İbranice, Farsça, Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca olmak üzere birçok dile çevrilen bu eser farklı coğrafyalarda yayımlanmıştır.

HACI ŞÖHRET DEMİRÖZ FEN LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ ALİ ESKİOCAK BAŞARILAR DİLER

SEÇMELİ İSLAM BİLİM TARİHİ DERSİ çalışma soruları

 SEÇMELİ İSLAM BİLİM TARİHİ DERSİ çalışma soruları S.1. Artuklu Devleti'nde mühendis olarak görev yapmıştır. "Uygulamaya geçmemiş b...