DÜNYA GÜCÜ OSMANLI (1453-1595)
1520 - 1595 YILLARI ARASI OSMANLI SİYASİ FAALİYETLER
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ 1520-1566: En uzun süre padişahlık yapan hükümdardır. «Muhibbi» mahlasıyla şiirler yazmıştır.
Onun döneminde Osmanlı en güçlü dönemini yaşamıştır.
ü XVI. YÜZYILDA OSMANLI-HABSBURG MÜCADELESİ VE SONUÇLAR
ü Habsburg Monarşisi : XIV-XIX. yüzyıllar arasında Habsburg Hanedanı tarafından yönetilen Orta Avrupa topraklarıdır. Habsburg Monarşisi, Roma-Germen imparatoru Şarken; Almanya, Hollanda, Avusturya, Macaristan ve İspanya devletleriyle akrabalık bağlarına dayalı ittifak oluşturarak XVI. yüzyılda Avrupa’nın en güçlü devleti hâline ve dolayısıyla da Osmanlı Devleti’nin en büyük rakibi hâline gelmişti. Almanya’nın en büyük müttefiki ise Alman İmparatoru Şarlken’in kardeşi Ferdinand’ın lideri olduğu Avusturya’ydı. Bu ittifakın en büyük destekçilerinden biri de Macaristan idi.
ü Belgrat’ın alınması: Kanuni Sultan Süleyman’ın padişah olmasından sonra, Osmanlı Devleti’nin batı eksenli fetih politikası ivme kazandı. Macar kralı II. Layoş göndermesi gereken vergileri göndermediği için, Kanuni, ilk olarak Orta Avrupa’nın giriş kapısı niteliğinde olan Belgrad’ı 1521 yılında fethederek önemli bir üs merkezi edindi ve Macaristan ile sınır oldu.
Belgrat'ın konumu (Osmanlı'nın Orta Avrupa'ya açılan kapısı) |
ü Mohaç Savaşı-1526/ Nedenleri
1. Belgrat’ın alınması ile Osmanlı-Macar ilişkilerinin bozulması
2. Şarklen’e esir düşen Fransa Kralının Osmanlı Devletinden yardım istemesi
3. Mohaç Meydan Savaşında Macar ordusu yenilgiye uğratıldı. Macar Kralı II. Layoş savaş meydanında öldü.
ü Sonuçlar:
a. Macaristan Osmanlı Devletine bağlı bir krallık haline geldi.
b. Jan Zapolya(Yanoş) Macaristan tahtına kral olarak getirildi.
c. Osmanlı’nın Orta Avrupa’daki hakimiyeti güçlendi.
d. Osmanlı Avusturya ile komşu oldu, Osmanlı – Avusturya mücadelesi başladı.
e. Fransa Şarlken’in baskısından kurtularak, serbest kaldı. Bu durum Osmanlı-Fransa ilişkilerinin gelişmesine ortam hazırladı
ü Birinci Viyana Kuşatması 1529: Macaristan’ın Osmanlı egemenliğine girmesi üzerine Şarlken’in kardeşi olan Avusturya Kralı Ferdinand, akrabalık nedeniyle Macar tahtının kendisine ait olduğunu ileri sürerek Jan Zapolya(Yanoş)’nın krallığını tanımadı. Avusturya’nın Budin’e girmesi üzerine sefere çıkan Kanuni Budin’i işgalden kurtardı. Şarlken ve Ferdinand ortaya çıkmadıkları için, onları savaşa zorlamak amacıyla Viyana kuşatıldı(1529). Ancak amaç Viyana’yı almak olmadığı için gerekli donanım getirilmemişti. Kışın da yaklaşması üzerine kuşatma kaldırıldı.
ü Alman Seferi 1532:Avusturya kralı Ferdinand’ın ikinci kez Budin’i kuşatması üzerine, yeniden sefere çıkıldı. Osmanlı akıncıları Almanya içlerine kadar ulaştılarsa da düşman kuvvetleri görünmedi. Avusturya barış istedi.
ü İstanbul (İbrahim Paşa)Antlaşması 1533: Buna göre; Avusturya arşidükü (Ferdinand), protokol bakımından Osmanlı sadrazamına (İbrahim Paşa) denk sayılacak, Avusturya Osmanlı Devleti’ne yıllık vergi verecek, Avusturya, Yanoş(Jan Zapolya)’un Macar krallığını tanıyacak, Avusturya Macar topraklarına saldırmayacak, Macarların iç işlerine karışmayacak, Barış süresi sınırlandırılmayacak, Ferdinand uyduğu sürece antlaşma yürürlükte kalacaktır. Bu antlaşmanın Sonuç ve Önemi : Avusturya Osmanlının üstünlüğünü kabul etti. Osmanlı, Avusturya üzerinde yaptırım gücüne sahip oldu.
Kanuni dönemi sadrazamı Pargalı Damat İbrahim Paşa |
ü Macar Seferi (1541):Yanoş ölünce yerine küçük yaştaki oğlu Sigismund geçti. Ferdinand, İstanbul Antlaşması’na rağmen, Sigismund’un krallığını tanımayarak yapmış olduğu antlaşmayı bozdu ve Budin’i kuşattı. Bunun üzerine Kanuni tekrar Macaristan üzerine sefere çıkarak Budin’i aldı. Ferdinand’ın barış isteği kabul edilerek tekrar barış yapıldı. Macaristan üç bölgeye ayrıldı. (1) Kuzey Macaristan Avusturya’ya, (2) Orta Macaristan Erdel Beyliği adı altında Osmanlı himayesindeki Sigismund’a, (3)Güney Macaristan ise Budin eyaleti, 12 sancak olarak doğrudan Osmanlılara bağlandı. Avusturya ile antlaşma yapılmasına rağmen Osmanlı-Avusturya mücadelesi devam etti. Ferdinand 1551’de yeniden Erdel’in iç işlerine karıştı. Osmanlı Avusturya’ya karşı 1566’dd sefere çıktı.
ü XVI. yüzyıl boyunca devam eden Osmanlı-Avusturya savaşları sonucunda, (1) Osmanlı Devleti, Avusturya’ya karşı siyasi üstünlük sağladığı gibi birtakım ekonomik kazanımlar da elde etti. (2)Osmanlı Devleti, hâkimiyet alanını Orta Avrupa’ya kadar genişletti. (3) Uzun yıllar süren Osmanlı-Avusturya savaşları Osmanlı ordusunu da yıprattı. Aynı zamanda bu seferler yüzünden hazine giderleri de arttı. (3Osmanlı hazinesi, Kanuni Dönemi’nde uzun süren seferler yüzünden ilk kez açık verdi.
ü DOĞUDA HÂKİMİYET KURULMASI
ü I. Selim Dönemi’nde yapılan Çaldıran Savaşı’ndan bir süre sonra Safevi Hükümdarı Şah İsmail vefat etti. Ancak yerine geçen oğlu Şah Tahmasb da Osmanlı Devleti’ne yönelik aynı siyaseti devam ettirdi.(1) Şii mezhebini Anadolu’da yaymak istemesi savaşların önemli nedenini oluşturdu (mezhep mücadelesi) (2) Osmanlı Devleti aleyhine Venedik ve Avusturya ile anlaşma yaptı. Bu gelişmeler üzerine Kanuni 1534, 1548 ve 1553’te İran üzerine üç sefer düzenledi. Osmanlı Devleti’ne karşı koyamayan Safevi devleti barış istedi. 1555’te iki ülke arasında “Amasya Antlaşması” yapıldı. Antlaşmaya göre; Tebriz, Erivan, Bağdat, Irak ve Doğu Anadolu Osmanlı Devleti’ne bırakıldı. Osmanlı Devleti ile İran (Safevi) arasındaki ilk resmî antlaşma ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin güvenliği sağlandı.
XV. ve XVI. YÜZYILLARDA OSMANLI EKONOMİK POLİTİKALAR ve DÜNYA GÜCÜ
ü Doğu-Batı üzerindeki Tebriz, Erzurum, Erzincan, Tokat, Amasya ve Sinop transit merkezi durumunda olan bu şehirlere Osmanlı Devleti büyük kervansaraylar, bedesten (kapalı çarşı) hanlar ve misafirhaneler inşa eder.Osmanlı ekonomisi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayanır.
ü Neden ticarete önem verildi?
i. sınırlarının genişlemesi,
ii. Denizlerde hâkimiyet kurulması ve
iii. birçok ülke ile sınır komşusu olunmasına bağlı olarak Osmanlı Devleti’nde ticari faaliyetler de gelişti.
iv. İpek ve Baharat Yolları’nın büyük ölçüde denetim altına alınması, Osmanlı ticari faaliyetlerine ivme kazandırdı
Osmanlı, ticaretin gelişmesi için önemli tedbirler de alındı.
a. Fatih Sultan Mehmet, Venediklilerle uzun vadeli ticaret yapmak amacıyla kendilerine, İstanbul’da balyos (elçi) bulundurma hakkı verdi ve birtakım gümrük kolaylıkları sağladı.
b. İpek Yolu ve Baharat Yolu üzerinde yapılan ticaret ve elde edilen gümrük gelirleri devletin önemli ekonomik kaynaklarıydı.
c. Osmanlı ülkesiyle ticaret yapan ülke tüccarlarına gümrük kolaylığı sağladılar.
d. Müslüman ve gayrimüslim tüccarların güvenliğini ve rahatını sağlamaya yönelik mekânlar inşa ettiler
Önemli ticaret yolları |
Osmanlı-Fransız İlişkileri ve Kapitülasyonlar : Osmanlı ticaret hayatında XVI. yüzyıla kadar büyük ölçüde Cenevizli ve Venedikli tüccarlar etkindi.
Neden Kapitülasyon antlaşması yapılır?
1. Sultan Süleyman Avrupa’da oluşan ittifakları parçalamak ve Şarlken’e karşı bir denge unsuru oluşturmak
2. Hint deniz ticaret yolunun bulunmasıyla canlılığını kaybeden Akdeniz ticaretini yeniden canlandırmak
ü Osmanlı Devleti’nin “İmtiyaz-ı Mahsusa”, Fransızların “kapitülasyon” dedikleri ayrıcalıklara göre;
i. Fransa, Akdeniz’de düşük gümrük vergisi ödeyerek serbestçe ticaret yapabilecektir.
ii. Fransızlara ait ticari ve hukuki davalara İstanbul’a gönderilen bir yargıç bakacaktır.
iii. Antlaşma her iki hükümdarın hayatta kaldığı sürece geçerli olacaktır.
DÜNYA GÜCÜ: OSMANLI
Osmanlı- Habsburg İmparatorluğu İlişkileri: Avrupa’da akrabalık ilişkileri sonucu kurulan Habsburg İmparatorluğu (Macar, Avusturya ve Alman krallığı) XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin en büyük rakibidir. Sultan Süleyman hem Avrupa’da Türk ilerleyişinin sağlanabilmesi hem de Habsburg İmparatorluğu’na karşı üstünlük sağlayabilmek amacıyla;
ü Belgrad’ı ele geçirdi. (Yukarıda işlendi)
ü Fransa’ya destek : Habsburg’la mücadele hâlinde olan Fransa’ya destek verdi. Böylece Fransa’yı yanına çekerek Avrupa Hristiyan birliğini zayıflatmak istediği gibi Habsburg İmparatorluğu’na karşı önemli bir gücü de yanına çekmeyi planladı.
ü Mohaç savaşı: (Yukarıda işlendi)
ü Avusturya ile mücadele: Macaristan’ın Osmanlı Devleti denetimine girmesi Habsburg İmparatorluğu’nun diğer bir üyesi olan Avusturya ile uzun yıllar sürecek olan savaşlara neden oldu. Osmanlı Devleti, Habsburg İmparatorluğu’na karşı Fransa’yı yanına çekmek dışında, Almanya’da patlak veren mezhep savaşlarında Protestanlara da destek vererek Avrupa’daki mezhep savaşlarını körükledi. Böylece Habsburg İmparatorluğu’nu siyasi ve askerî yönler dışında dinî yönden de zayıflatmak istedi.
ü Osmanlı-İspanya İlişkileri: XVI. yüzyılın başlarında İspanya Krallığı, gerek Katolikliğin savunucusu olarak gerekse dünya imparatorluğu kurma arzusuyla Akdeniz’de faaliyetlere başladı. Böylece Akdeniz’de egemenlik kurarak Doğu ve Batı arasındaki ticari trafiği kontrol ederek Akdeniz ve Afrika’nın kuzeyine hâkim olmak istiyordu. Osmanlı Devleti’nin hem karada hem de denizde batıya doğru ilerleyişi, kısa sürede iki devleti karşı karşıya getirdi. Osmanlı Devleti, bu mücadelede İspanya’yı yalnız bırakmak amacıyla Fransa, Venedik ve Cenevizlere birtakım ticari ayrıcalıklar verdi. Özellikle Fransa’ya büyük siyasi destek sağladı. Neticede XVI. yüzyılda genelde Akdeniz’de gerçekleşen rekabet Osmanlı Devleti lehine sonuçlandı.
ü Osmanlı-Portekiz İlişkileri:XV ve XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti, Portekizlilerle hem Akdeniz’de hem de Atlas ve Hint okyanuslarında büyük bir rekabete girişti. Osmanlı Devleti, Akdeniz’de güçlü bir donanma kurarak Portekizlilerle kıyasıya bir mücadeleye başladı. Diğer yandan Hint ve Atlas okyanuslarında Portekiz hâkimiyetini kırmak için Hint Deniz Seferlerini başlattı. Osmanlı Devleti her ne kadar okyanuslarda Portekiz hâkimiyetini kıramadıysa da XVI. yüzyıl sonunda Portekizlilerin Akdeniz’deki varlığına son vermeyi başardı.
ü Osmanlı-Venedik İlişkileri: Kuruluş Dönemi’nde başlayan Osmanlı-Venedik ilişkileri bozulma nedenleriOsmanlı Devleti’nin Balkanlardaki fetihleri sonucu, iki ülkeyi komşu hâline getirdi. Fatih Dönemi’nde ise Osmanlıların Ege Adalarını ele geçirmeleri, bölgede çıkarları zedelenen Venediklilerin Osmanlı Devleti’ne savaş açmalarına neden oldu. Bu savaşlar 16 yıl sürdü (1463-1479). Bu savaşlar boyunca Osmanlılar Eğriboz başta olmak üzere birçok adayı ele geçirdiler.
ü Osmanlı-Venedik İlişkileri: Savaşın sonunda Osmanlılarla Venedikliler arasında barış yapıldı.((İstanbul Ant,1479) Antlaşma ile Venediklilere birtakım ticari ayrıcalıklar verildi. Fatih, bu antlaşmayı yaparak;
a. bölge ticaretini canlı tutmayı
b. Batı’nın en güçlü denizci tüccar devletinin gücünü yanına çekip onu, Avrupa Hristiyan birliğinden ayırmayı amaçladı.
ü Osmanlı-Ceneviz İlişkileri: Cenevizler, XI. yüzyıldan XVIII. yüzyıl sonlarına kadar İtalya Yarımadası’nın kuzey batısında, bugünkü Cenova civarında hüküm sürmüş bir şehir devleti idi. İlk olarak Orhan Bey Dönemi’nde, Osmanlılar ile Cenevizliler arasında yoğun bir ticari ilişki başladı; daha sonra iki devlet arasında birçok alanda iş birliği ve ortak çalışma gerçekleşti. Osmanlı Devleti, Cenevizlere verdiği ayrıcalıklarla boğazlar çevresinde Osmanlı Devleti aleyhine oluşturulan Bizans-Venedik ittifakını bozmak istedi. Bu ticari ilişkiler sayesinde iki ülke zaman zaman askeri konularda da birbirlerine yardımcı oldular.
Fatih Döneminde Ele Geçirilen Önemli Ticaret Üsleri ve Ceneviz/Cenova-Venedik'in konumları |
ü Osmanlı-Safevi İlişkileri: Fatih dönemi: Fatih’in 1473’te Akkoyunlu Devleti ile yaptığı Otlukbeli Savaşı sonrasında Akkoyunlu Devleti dağılma sürecine girdi. 1502 tarihinde Akkoyunlu Devleti’ne son veren Safeviler bölgede büyük bir güç hâline geldi. II. Bayezid Dönemi: Osmanlı-Safevi ilişkileri ilk olarak, II. Bayezid Döneminde başladı. Safeviler, kendilerine rakip olarak gördükleri Osmanlıları ortadan kaldırmak istedi. Bu amaçla Anadolu’da Şah Kulu İsyanı’nı çıkarttılar.
a. Yavuz Sultan Selim dönemi: I. Selim, hükümdar olduktan sonra ilk iş olarak Safevi, dolayısıyla Anadolu’ya yönelik Şii mezhebinin yayılmasını engelledi. Bu yüzden batıya sefer düzenleme işini sonraya bıraktı. Çünkü doğunun güvenliğini sağlamadan Batı’ya yapacağı seferlerden bir sonuç elde edemeyeceğini düşünüyordu. Çaldıran Savaşı’nı Osmanlı Devleti kazandı (1514). Çaldıran Savaşı sonucunda Anadolu’ya yönelik Safevi tehlikesi engellenir.
Safevi devleti önemli Türk devletlerindendir |
b. Kanuni Sultan Süleyman dönemi: Kanuni Dönemi’nde yeniden başlayan Safevi tehdidi karşısında ise Osmanlı Devleti, batıdaki güvenliği sağladıktan sonra Safeviler üzerine yürüdü. Bu dönemde İran üzerine yapılan üç sefer sonrasında, Safeviler barış istemek zorunda kaldı. Böylece XVI. yüzyılda Doğu Anadolu Bölgesi’nin güvenliği sağlanarak batıya yapılacak seferler için uygun bir ortam hazırlandı.Amasya Antlaşması (1555);Osmanlı-Safevi arasında yap antlaşmasıdır.
ü Osmanlı-Memlûklu İlişkileri: XV ve XVI. yüzyılda Osmanlılar ve Memlûklular iki güçlü Türk İslam Devleti idi. Mücadele etme temel nedeni: (1 İki ülke arasında Türk ve İslam dünyasının liderliği konusunda kıyasıya bir mücadele vardı. (2)Abbasi halifesinin Memlûkların koruyuculuğunda olması, (3) Osmanlı-Memlûklu rekabeti, Fatih Dönemi’nde gergin başlayan ilişkiler II. Bayezid Dönemi’nde savaşa dönüştü. Savaş sonunda Memlûklular hâkimiyet alanlarını Anadolu’nun güneyine kadar genişlettiler.
ü Yavuz Sultan Selim döneminde: Türk İslam dünyasının liderliğini ele geçirmek isteyen Yavuz Sultan Selim padişah olduktan sonra hem Memlûklu Devleti’nin( resmi adı ed-devlet'it Türkiyye=Türkiye devleti) siyasi varlığına son vermeyi hem de halifeliği ele geçirmeyi amaçladı. Çaldıran Savaşı sonrasında Safevileri bertaraf eden Yavuz, daha sonra Memlûkluların desteklediği Dulkadiroğullarına da son vererek Memlûklarla sınır oldu. Bu durum sonucunda iki ülke arasında önce Mercidabık, daha sonra Ridaniye savaşları yaşandı. Bu iki savaş sonrasında Memlûkluların siyasi varlığına son veren Osmanlılar hem Türk İslam dünyasının tek lideri oldu hem de halifeliği ele geçirdi.
Kuzey Afrika'da varlık gösteren Türk devleti olan Memluk devleti bayrağı |
OSMANLI DEVLETİ’NİN XV VE XVI. YÜZYILLARDA İZLEDİĞİ SİYASET VE ETKİLERİ
ü Osmanlı Devleti, XV ve XVI. yüzyıllarda Avrupa’daki stratejik rakipleri dışında merkezi Vatikan’da olan Roma Katolik Kilisesine karşı da uzun vadeli politikalar izledi. Çünkü Roma Katolik Kilisesi, İslam dünyanın lideri olan Osmanlı Devleti’ni büyük bir tehdit olarak gördü ve onu ortadan kaldırmak için çeşitli ittifaklar kurdu. Buna karşılık Osmanlı Devleti de Roma Katolik Kilisesini Hristiyan dünyasında yalnız bırakmak ve Avrupa Hristiyan birliğini parçalamak amacıyla çeşitli tedbirler alıyordu.
ü Bu amaçla:
1. Osmanlı’nın adaletli ve hoşgörülü politikası: Balkanlarda yapılan fetihler alına yerlerdeki insanlara din ve mezheplere mensup yerli halka iyi davrandı, kimsenin dinine, canına ve malına dokunmadı. İzlemiş olduğu adaletli politika sayesinde bölge halkının güvenini kazandı.
Osmanlı’nın adaletli ve hoşgörülü politikasının etkileri
i. Balkanlarda yaklaşık üç yüz yıl sürecek Osmanlı hâkimiyetine ortam hazırladı.
ii. Bosna ve Hersekliler olmak üzere birçok Balkan halkı gönüllü olarak Müslümanlığı tercih etti.
iii. Balkanlara sahip olmak isteyen Habsburg İmparatorluğu ve Roma Katolik Kilisesi bu durumdan oldukça rahatsızdı. Bu yüzden Osmanlı Devleti’ne karşı yıllarca sürecek Haçlı savaşlarına ön ayak olmuşlardı.
Habsburg'ların egemen olduğu bölgeler |
2. Bölge insanını inancında serbest bırakma: Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethi sonrası şehirdeki tüm gayrimüslimlere inanç ve ibadet özgürlüğü tanıdı. Yayınladığı bir fermanla Ortodoks Kilisesinin varlığını devam ettirdi. Böylece Katolik Roma Kilisesine karşı, Ortodoksları himaye edecek Hristiyan birliğini bozmayı amaçladı.
3. Reform Hareketlerine destek vermek: Protestanları Katoliklere karşı korunmuştur.
REFORM HAREKETLERİ:
ü XVI. Yüzyılda Almanya’da başlayan Katolik Kilisesinde gerçekleştirilen düzenleme hareketidir.
ü Nedenleri:
a. Katolik Kilisesinin aşırı zenginleşmesi ve yozlaşması (Aforoz/dinen çıkarma, Enterdi/bölgeinsanını dinden atma, Endüljas/günahtan arındırma belgesi, Engiziyon mahkemeleri/kiliseye karşı olanların yargılandığı mahkemeler)
b. Siyasetle ve dünyevi etkinliklerle daha fazla ilgilenmeye başlaması birçok din adamı ve halkın tepkisine yol açtı.
ü Bu olaylar başta Almanya olmak üzere Fransa, İngiltere ve Kuzey Avrupa ülkelerine yayılan Reform hareketlerine neden oldu. Almanya’da Reform hareketlerinin öncüsü, ilahiyatçı Martin Luther (Martin Luter) oldu. Luther 1517’de yayımladığı bildiride kilisenin yaptığı yanlışlara vurgu yaptı. Özellikle “Tanrı ile kul arasına kimsenin giremeyeceğini, öbür dünyada esenliğe kavuşmak için imanın yeteceğini, endüljans alarak kimsenin günahlardan kurtulamayacağını” bildirirdi.
ü Luther’in düşüncelerinden etkilenen fakir Alman köylüleri ve şövalyeler ayaklanma başlatarak kilise topraklarına ve mallarına saldırdılar. Bu ayaklanmalarından endişelenen Alman İmparatoru Şarlken, Reform Hareketlerinin yayıldığı yerlerde kalmasına dair bir karar çıkarttı (1529). Şarlken’in bu kararını beş Alman prensi ve on dört şehir protesto etti. Bu yüzden Luther taraftarlarına “Protestan” adı verildi.
ü İç Savaş ve Augsburg Antlaşması: Şarlken ve Luther taraftarları arasında yirmi beş yıl süren savaşlar oldu. Bu savaşlar sonunda “Augsburg Antlaşması” ile Protestanlara inanç serbestliği tanındı (1555).
ü Reform Hareketleri sonucunda;
1. Avrupa’da mezhep birliğinin bozulması, Otuz Yıl Savaşlarının başlamasına neden oldu (1618-1648).
2. Savaş sonrasında Almanya zayıfladı, Fransa güçlendi. Fransa kralları merkezî yapılarını güçlendirdi.
3. Otuz Yıl Savaşlarına katılmayan İngiltere’de ise I. Elizabeth (Elizabet) mutlak monarşi anlayışını ülkesinde daha da güçlendirmeye çalıştı.
Referm’un Osmanlı’ya etkileri: Reform hareketleri Osmanlı Devleti’nde etkili olamadı. Çünkü Osmanlı topraklarında yaşayan Hristiyanlar, din ve vicdan özgürlüğüne sahiplerdi. Avrupa’nın Reform’la ulaşmak istediği seviye Osmanlı Devleti’nde zaten yaşanıyordu.
Hatta Reform’un öncüsü Luther, Osmanlı Devleti’nin farklı din ve mezheplere olan adaletli yaklaşımından ve tüm toplumlara sağladığı inanç özgürlüğünden etkilenmişti. Osmanlı Devleti, Avrupa’daki Reform hareketleriyle siyasi açıdan ilgilendi. Dönemin hükümdarı Kanuni, Reform hareketlerinin Osmanlı Devleti’nin yararına olduğunu düşündü. Luther’e ve Protestanlara destek verdi. Avrupa’daki karışıklıklardan faydalanarak Viyana önlerine kadar ilerledi.
Kuzey Afrika Müslümanları
Osmanlı Devleti Ortodoks ve Protestan Hristiyanların dışında, Kuzey Afrika’daki Müslümanların da uzun yıllar koruyuculuğunu üstlendi.
Bölge halkını başta İspanya ve Portekiz olmak üzere, sonraki dönemlerde İngiltere, Fransa ve Hollanda gibi ülkelerin baskılarından korudu.
Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki Müslümanlara yönelik himaye politikaları özetle şunlardı:
i. Mısır’ın alınması: Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki hâkimiyeti 1517’de Mısır’ın fethiyle başladı.
ii. Cezayir’in Alınması ve Oruç ile Hızır Reis(Barbaros Hayrettin Paşa): Bu dönemde İspanyolların Cezayir civarında birtakım yerleri ele geçirmesi, Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki çıkarlarının zedelenmesine neden oldu. İspanyolların Kuzey Afrika’yı ele geçirme ihtimalleri karşısında ünlü Türk denizcileri Oruç Reis ile Hızır Reis, bu bölgelerde Türk hâkimiyetini tesis etme hedefine yöneldiler. İlk olarak Cezayir’i denetimleri altına aldılar. Türklerin bölgeye gelişinden sonra İspanyolların bölgede ilerlemesi durdu. Dolayısıyla Kuzey Afrika’daki Müslümanlar kendilerine yeni bir koruyucu buldular. Oruç Reis’in ölümünden sonra Kanuni Dönemi’nde Osmanlıların hizmetine giren Hızır Reis (Barbaros Hayrettin Paşa), Cezayir’i Osmanlı topraklarına kattı (1529) ve sağladığı maddi ve manevi destekle Avrupa’dan gelen Haçlı akınlarını başarıyla püskürttü.
iii. Trablusgarp ve Turgut Reis: Kuzey Afrika’da uzun yıllar sürecek Osmanlı hâkimiyetin tesisine ön ayak oldu. Barbaros’un ölümünden sonra yerine Turgut Reis geçti. Turgut Reis, Saint Jean (Sen Jan) şövalyelerinin denetiminde olan Trablusgarp’ı (1551), bir süre sonra da Tunus’u alarak Osmanlı topraklarına kattı. Bu gelişmeler sonucunda Osmanlı Devleti, Kuzey Afrika’da, Doğu ve Batı Akdeniz’de Hristiyan devletlere karşı İslam dünyasının koruyuculuğunu üstlendi.
Kuzey Afrika ülkeleri (batıdan doğuya doğru; Fas/Mağrip,Cezayir,Tunus,Libya,Mısır) |
DENİZLERDE HÂKİMİYET MÜCADELESİ
ü İlk düzenli Osmanlı kara ordusu Orhan Bey Dönemi’nde kurulmuştu. Daha sonra I. Murat Dönemi’nde devşirme ve tımar sistemi sayesinde Osmanlı kara gücü oldukça gelişti. Güçlü kara ordusu sayesinde, Osmanlı Devleti’nin sınırları XV ve XVI. yüzyıllarda gerçekleştirilen fetihlerle hızla genişledi.
ü Osmanlı donanmasının oluşumu: Osmanlı donanmasının temeli, Karesi ve diğer beyliklerin donanması ile oluşur. I. Bayezid (Yıldırım) Dönemi’nde Gelibolu’da yeni bir tersane inşa edildi. I.Mehmet (Çelebi) Dönemi’nde, ilk Osmanlı deniz savaşı Venediklilerle yapıldı ancak kaybedildi. II. Mehmet (Fatih), İstanbul’un fethi için güçlü donanma oluşturdu(İstanbul,Trabzon ve Kırım). II. Bayezid Döneminde Kili ve Akkerman’ın alınmasıyla Karadeniz’de; Modon, Koron, Navarin ve İnebahtı. Yavuz döneminde Haliç Tersanesi yani “Tersane-i Amire” kurulur. Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde ise Osmanlı donanması altın çağını yaşadı. Donanmaya verilen önem sayesinde, Osmanlı Devleti, kısa sürede Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’nın tamamına hâkim oldu.
ü Akdeniz’de Hâkimiyet Mücadelesi
ü XVI. yüzyılda başta Osmanlı Devleti olmak üzere Atlantik ülkeleri (İspanya, Portekiz, İngiltere, Hollanda) arasında Akdeniz’de hâkimiyet mücadelesi yaşandı(Ayrıntılar daha aşağıda verilmiştir).
ü Not: Akdeniz’in doğusunda Osmanlı çıkarlarının tehlikeye girmesi --Lala Şahin Paşa kumandasındaki donanma II. Selim döneminde Kıbrıs’ı Venediklilerden alır.--Kıbrıs’ın fethi üzerine Papa’nın önderliğinde bir Haçlı donanması İnebahtı (Lepanto)deniz savaşında Osmanlı donanmasını yaktılar (1571).
İnebahtı (Lepanto)'nın konumu |
COĞRAFİ KEŞİFLER VE OSMANLI DEVLETİ’NE ETKİLERİ
ü Coğrafi Keşifler’in sebepleri şunlardır:
1. Pusulanın kullanılması
2. Kalyon gibi sağlam gemilerin inşa edilmesi
3. Coğrafya bilgisinin ilerlemesi
4. cesur gemicilerin yetişmesi
5. Avrupalıların Doğu’nun zenginliği
6. Hristiyanlığı yayma düşüncesi
7. İpek ve Baharat gibi ticaret yollarının Türklerin denetiminde olması
ü Keşifler:
ü Portekiz: Bartlomeo Diaz: 1487’de Ümit Burnu’na ulaşır. Vasco do Gama: Hindistan’a ulaşır.
ü İspanya: Christopher Colombus: 1492’de Amerika’ya ulaşır. Amarica Vespuci: 1499’da Amerika’ya ulaşır. Magellan ve Del Kano: Dünya’yı dolaşırlar
ü İngiltere: John Cabot: Kuzey Amerika’ya ulaşır.
ü Fransa: Cartler: Kuzey Amerika’ya ulaşır.
ü Coğrafi Keşiflerin Sonuçları
1. Yeni kıtalar keşfedildi
2. İspanyollar ve Portekizliler sömürge kurarlar.
3. Afrikalıları köle ticaretinde kullandılar.
4. Avrupa’dan Amerika’ya göçler olur.
5. Avrupa’dan gelenler, Amerika’daki yerli halka (Aztek, Maya, İnka, Kızılderililer) oldukça kötü muamelelerde bulundular.
6. Akdeniz limanları önemini kaybederken Atlas Okyanusu üzerindeki limanlar değer kazandı.
7. Avrupa’ya bol miktarda altın ve gümüş getirildi. Böylece Avrupa’nın ekonomisi güçlendi.
8. Ticaretle uğraşan burjuva sınıfı zenginleşti. Burjuvalar asillerin topraklarını satın alarak büyük servet sahibi oldular.
9. Yeni bitki, sebze ve meyve türleri de keşfedildi. Özellikle “yeni dünya” diye tabir edilen bu bölgelerdeki tütün, kahve, pamuk, patates, domates, kakao gibi ürünler bütün dünyaya yayıldı.
10. Hristyanlık keşfedilen bölgelerde yayılma imkânı buldu.
11. Dünya’nın yuvarlak olduğunun anlaşılması özellikle Katolik Kilisesinin birtakım öğretilerini derinden sarstı.
ü Coğrafi Keşiflerin Osmanlı Devleti’ne Etkileri
ü Ticaret yollarının yön değiştirmesi, Osmanlı ülkesinden geçen İpek ve Baharat yollarının önemini azalttı.
i. Akdeniz limanları önemini kaybetti.
ii. Osmanlı Devleti’nin gümrük gelirlerinde azalmaya,
iii. Keşfedilen bölgelerden Avrupa’ya taşınan değerli madenlerin (altın, gümüş) zamanla Osmanlı ülkesine girmesi, Osmanlı para birimi olan akçenin değer kaybetmesine yol açtı. Bu durum eşya ve mal fiyatlarının artmasına (enflasyon) neden oldu.
Keşifler |
ü HİNT DENİZ SEFERLERİ (1538-1553)
ü “Hint Deniz Seferleri”nin nedenleri
1. Portekizler Hint ticaret yollarını denetimleri altına almaları
2. Müslüman tüccarlara zarar vermeye başlamaları
3. Hindistan’daki Müslüman Gücerat Hükümdarı, Osmanlıdan yardım istedi.
ü Osmanlı Devleti, Portekizleri bölgeden uzaklaştırmak amacıyla Hindistan’a dört sefer düzenledi.
1. Hadım Süleyman Paşa (1538),
2. Piri Reis (1551),
3. Murat Reis (1552) ve
4. Seydi Ali Reis (1553) tarafından gerçekleştirildi.
ü Hint Deniz Seferlerinin başarısız olmasında Osmanlı Devleti’nin bölgenin önemini tam olarak kavrayamaması, Osmanlı gemilerinin açık denizlere dayanıklı olmaması ve bölge halkının tam destek vermemesi etkili oldu.
ü Hint Deniz Seferleri sonucunda
1. Kanuni Dönemi’nde; Arap Yarımadası, Kızıl Deniz ve Basra Körfezi’nin denetimi Osmanlı’ya geçti.
2. Kızıldeniz bir iç deniz oldu.
3. Portekizlilerin Hint Okyanusu’ndaki varlıkları sona erdirilemedi.
4. Yemen, Eritre, Sudan sahilleri ve Habeşistan’ın bir kısmı ele geçirildi.
5. Hint Deniz Seferleri oldukça büyük zorluklarla yapıldığı gibi, Osmanlı Devletini ekonomik açıdan da olumsuz etkiledi.
Seferlerin yönü |
ü ATLANTİK ÜLKELERİNİN AKDENİZ’E NÜFUZ ETME ÇABALARI
ü XVI. yüzyıl yoğun olarak Osmanlı Devleti ile Atlantik ülkeleri (İspanya, Portekiz, İngiltere, Hollanda) arasında Akdeniz’e hâkim olma mücadelesi içerisinde geçti.
ü İspanya ile mücadele
ü İspanya, ile Akdeniz ve Kuzey Afrika’da mücadele edildi. Haçlı ittifaklarının lideri İspanya oldu.
ü Preveze Deniz savaşı: Andrea Dorya komutasında bir Haçlı donanması oluşturuldu. Ancak 28 Eylül 1538’de yapılan Preveze Deniz Savaşı ile Haçlı donanması büyük bir bozguna uğratıldı. Akdeniz’deki üstünlük Osmanlı Devleti’ne geçti.
ü Cerbe’nin fethi: Turgut Reis komutasındaki bir donanma ile İspanyolların elinde bulunan Cerbe Adası’nı kuşattı. Turgut Reis, bu kuşatmada zorlansa da Kaptanıderya Piyale Paşa’nın yardımı ile Cerbe Adası fethedildi Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki hâkimiyeti daha da güçlendi (1560).
ü Kıbrıs’ın alınması: II. Selim döneminde Venediklilerin elindenKaptanıderya Lala Mustafa Paşa tarafından fethedildi. Doğu Akdeniz bölgesinde Osmanlı egemenliği artmıştır.
ü İnebahtı deniz savaşı: Kıbrıs’ın fethi üzerine Haçlı donanması Osmanlı donanmasını yaktı (1571).
ü Tunus’un fethi: İspanya ile yaklaşık kırk yıl devam eden mücadelelerden sonra Tunus ele geçirildi (1574). Osmanlı Devleti ile Portekiz arasında yaşanan Akdeniz’e hâkim olma mücadelesi zamanla Atlas ve Hint Okyanusu’nda da devam etti. Akdeniz’deki Osmanlı-Portekiz rekabetinin temelinde, Osmanlı Devleti’nin her geçen gün Akdeniz ve Kuzey Afrika’da hâkimiyet alanını genişletmesi etkili oldu.
ü Osmanlı Devleti ile Kuzey Afrika’nın en batısında yer alan Fas’taki hâkimiyet mücadelesini kaybetti. Tarihte “Vadiü’s Seyl Savaşı” olarak bilinen savaşta Portekiz donanmaları ağır bir darbe aldı; hatta Portekiz Kralı da bu savaşta hayatını kaybetti (1576). Bu savaştan sonra Portekiz, Akdeniz ve diğer bölgelerdeki sömürgelerini kaybederek sömürgecilik rekabetinde geri plana düştü.
ü Vadiü’s Seyl Savaşı savaşıyla;
1. Portekiz sömürgelerini Hollanda ve İngiltere’ye kaptırır.
2. Zayıflayan Portekiz, İspanya tarafından ele geçirildi.
6. ünite SULTAN VE OSMANLI MERKEZ TEŞKİLATI
ü Osmanlı Devleti’nde hükûmet, ordu ve eyaletlerin yönetimi bütünüyle padişahın yetkisinde, merkezde toplanmıştı. Padişahların ülkeyi yönettikleri merkez ise saraydı. Osmanlı Devlet teşkilatının en önemli idare merkezi olan saray, ilk olarak Orhan Bey zamanında Bursa’da inşa edildi. Daha sonra başkentin Edirne’ye taşınmasıyla bir saray daha inşa edildi. Fatih döneminde İstanbul kısa sürede imar edilerek İstanbul’a Türkmenler iskan edilir ancak gayrimüslimlerin burada kalması da sağlanır.
ü Topkapı Sarayı
ü Fatih Sultan Mehmet, fetihten sonra Beyazıt’ta bugünkü İstanbul Üniversitesinin bulunduğu yerde, daha sonra “Eski Saray” olarak anılacak olan bir saray yaptırmıştır. Fatih, bu ilk saraydan sonra önce Çinili Köşk’ü, ardından da yapımı tamamlandığında yerleşecek olduğu Topkapı Sarayı’nı inşa ettirmiştir (1460-1478,ancak sonraki dönemlerde eklemeler yapılmıştır). Fatih, bu saraya “Yeni Saray” anlamına gelen “Saray-ı Cedid” ismini vermiştir. Topkapı Sarayı’nın planı; çeşitli avlular ve bahçeler arasında devlet işlerine ayrılmış daireler, hükümdarın ikametgâhı olan bina ve köşkler ile Saray’da yaşayan görevlilere mahsus binalardan oluşur. Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç arasında, İstanbul yarımadasının ucunda bulunan Sarayburnu’ndaki Bizans akropolü üzerine inşa edilen Saray, 1400 metre uzunluğundaki “Sur-ı Sultani” denen yüksek ihata duvarları ile karadan, deniz tarafından ise Bizans surlarıyla çevrilmiştir. Saray’ın kapladığı alan yaklaşık 700.000 metrekaredir. Bu alanın önemli bir bölümü Hasbahçe’ye ayrılmıştır.
Sarayın konumu |
ü Topkapı Sarayı; Bâb-ı Hümâyun, Bâbüsselâm ve Bâbüssaâde adlı üç ana kapı, dört avlu, Harem, Hasbahçe (Gülhane) ve bahçelerden oluşur. Topkapı Sarayı; enderun (iç saray), birun (dış saray) ile padişahın özel hayatını geçirdiği harem olmak üzere üç bölümden oluşuyordu.
i. Bâb-ı Hümâyun: Topkapı sarayının giriş kapısıdır. Birun’a geçilir.
ii. Bâbüsselâm: Enderun’a geçilen kapıdır.
iii. Bâbüssaâde: Harem’e geçilen kapıdır.
Sarayın kapıları ve açıldığı yerler |
ü Topkapı Sarayının kısımları
a. Birun (Dış Saray): Osmanlı sarayı ve padişahın dış hizmetine bakan ve sarayda kalma mecburiyetinde olmayan; padişah hocası, hekimbaşı, göz hekimi, hünkâr imamı gibi ulemâ sınıfından olanlarla şehremini, darphane ve arpa eminleri gibi sivil görevlilere de “Birun halkı” denirdi. Bunların dışında emir-i âlem, kapıcılar kethüdası, çavuşbaşı, mir-i ahur, bostancılar vardı. Burada Kapıkulu askerlerinin süvari kısımları da bulunurdu (Altı bölük halkı= Sağ ve Sol garipler, Sağ ve sol Ulufeciler, sipahiler ve silahtarlar).
b. Enderun (İç Saray): Bu kısım devlet idaresinin ve devlet adamı yetiştirilmesinin de merkezidir. Enderun Mektebi ile devşirilen yetenekli/zeki çocuklar yetiştirilir.Enderun, devletin idari elemanlarının yetiştirildiği bir okul niteliğindeydi. Enderun Mektebinden yetişenlere örnek olarak İbrahim Paşa, Sokullu Mehmet Paşa Mimar, Sinan verilebilir.
c. Harem:Padişahın özel hayatının geçtiği yer olup devşirme sistemi ile hareme alınan cariyeler, sıkı disiplini altında Müslüman adap ve terbiyesiyle yetiştirilir.
DİVÂN-I HÜMÂYUN VE ÜYELERİ
ü Divân-ı Hümâyun:Osmanlı’da devlet işlerinin görüşüldüğü meclistir.Orhan Bey döneminde kuruldu.I. Murat döneminde genişletildi.Fatih’e kadar hergün toplanırken daha sonraları haftada iki defa toplanmaya başlandı.
Divan’a başkanlık ve Sadrazam’ın etkinliği
ü Divan’a Fatih’e kadar padişah başkanlık ederken sonraları kurula sadrazam başkanlık yapmaya başlar.Padişah kafes arkasında divanı dinlemeye başlar.Zamanla toplantılar sadrazam konutu olan Bab-ı Âli’de(başbakanlık konutu) yapılmaya başlanır.Divan daha çok günümüzde Bakanlar Kurulu, Danıştay, Yargıtay gibi devlet kurumlarının görevlerini yerine getirir.Divânda idari, askerî, hukuki, adli, mali konular; davalar ve şikâyetler görüşülüp karara bağlanırdı
Divan üyeleri:
1. Vezir-i âzam (Sadrazam, başvekil,başbakan):Padişahın mutlak vekili ve mühür sahibidir. Divan başkanı önce padişah iken sonra sadrazamdır. “Serdar-ı Ekrem” unvanıyla orduya komuta edebilir. Başkentteki yönetimden de sorumludur.
2. Vezirler: Padişahın yardımcısı iken ülke sınırları ve sorunlarının artmasına bağlı olarak vezir sayısı da artmış ve bu nedenle birinci vezire vezir-i âzam denilmiştir. Kubbealtı vezirleri, Topkapı sarayında bulunan vezirlerdir.
3. Kazasker: Adalet ve eğitim işlerinden sorumludur. Kadı ve müderrislerin atamalarını gerçekleştirir.Anadolu ve Rumeli kazaskeri olarak sayıları ikiye çıkarılmıştır.
4. Defterdar: Mali alandaki tüm işlemlerden sorumlu idi. iki defterdar bulunurdu. Rumeli defterdarı baş defterdar olarak Anadolu defterdarından daha geniş yetkilere sahipti. Baş defterdar yatırım, para basımı ile ilgili girişimleri ve hazırladığı bütçeyi önce sadrazama sunar, padişah onayı ile de uygulamaya koyardı.
5. Nişancı: Ferman ve beratlara padişahın tuğrasını çekerdi.Arazileri tahrir defterlerine kaydederdi.Selçuklularda Tevkiî ya da Tuğraî olarak da bilinirdi.
6. Şeyhülislam: Divânın asli üyesi olmayan şeyhülislam, gerekli görülen konularda Divâna çağrılır ve fikri alınırdı. İlmiye sınıfının başı olaraken yüksek din görevlisi konumundaydı. Divânda alınan kararların şeri hukuka uygun olup olmadığı yönünde karar verirdi. Şeyhülislamın bu kararına da fetva denirdi.
7. Reisülküttap: XVII. yüzyıl sonlarına kadar nişancıya tabi iken zamanla dış işlerinden sorumlu oldu.Fermanlara uygun olarak emirleri yazmak, padişah ve vezir-i âzama gelen mektupları tercüme ettirerek bunlara cevaplar hazırlamaktı.
8. Kaptanıderya: Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nden itibaren kaptanıderya da Divân’ın asıl üyesi olmuştur. Denizcilik işlerinden sorumlu en büyük komutan sıfatındaydı. Tersaneye ait işlere bakar, donanma ile ilgili çalışmaları yürütürdü.
9. Yeniçeri Ağası: Askerî konularda gerek görüldüğü zaman Divâna çağrılırdı. Kapıkulu askerlerinin her türlü sorununu Divâna iletirdi. Aynı zamanda başkent İstanbul’un güvenliğinden sorumluydu.
NOT: İstanbul'un yönetimi; yönetiminden sadrazam, güvenliğinden yeniçeri ağası, hukuk işlerinden taht kadısı ve belediye işlerinden şehrimini sorumludur.
OSMANLI DEVLET ANLAYIŞI/ OSMANLI MERKEZİYETÇİ YAPISININ GÜÇLENDİRİLMESİ
ü Osmanlılar, yönetimde Selçukluları örnek aldılar. Osmanlı devlet anlayışı ve yönetim sisteminin temelleri; (1) eski Türk gelenekleri, (2) İslam dininin devlet anlayışı ve (3) hâkim olunan topraklardaki devlet anlayışlarına dayalıdır.
ü Osmanlı Devleti’nde, devletin devamlılığı esastır. Bu yüzden sonsuza kadar yaşayacağı düşüncesi için “Devlet-i Ebed Müddet”, devletin büyüklüğü için de “Devlet-i Âliyye, Devlet-i Muazzama” gibi unvanlar verildi. Türk cihan hâkimiyeti ülküsü, Osmanlı cihat anlayışı ile birleşerek İslamiyet’i yayma politikasına dönüştü. İlk Türk devletlerinde olduğu gibi “kut alma” anlayışı Osmanlı’da da devam etti.
Devlet-i Ebed Müddet'in sembolü |
ü Osmanlı yönetiminde merkeziyetçi çalışmaları
i. Osmanlı’da ilk dönemlerde:“Ülke hanedanın malıdır.” anlayışı vardı ve dolayısıyla veraset sistemi belirsizdi. Padişahın tüm çocuklarının tahta çıkma hakkı vardır.
ii. I. Murat döneminde:“Ülke hükümdarın ve oğullarının malıdır.” anlayışına dönüştü. Böylece hâkimiyet bir sülaleden alınarak bir aileye mahsus kılındı. Her ne kadar şehzadeler arasında taht mücadeleleri yaşansa da ülkenin bölünmesinin önüne geçildi.
iii. II. Mehmet döneminde :“Fatih Kanunnâmesi’ (Kanunname-i Ali Osman) olarak adlandırılan düzenlemelerle, padişah, tüm ülkenin sahibi kabul edilip hükûmet, ordu ve yönetim birimlerinin doğrudan bağlandığı güç merkezi oldu. Kardeş katli yasalaştı.
ü II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmet) dönemindeki merkeziyetçilik içim çalışmalar
i. Kardeş katlinin yasalaşması
ii. vezir-i âzamlık ve beylerbeyliği gibi önemli görevlere önemli Türkmen aileler getirilmemeye başlandı. Devşirmeler önemli makamlara getirildi.
iii. Sadrazamın etkinliğini artırarak Divan toplantılarına başkanlık yapması sağlandı. Böylece sadrazamın padişaha bağlılığı artırıldı.
iv. Müsadere sistemi uygulandı. ((Devlet hazinesine gelir sağlamak ve üst düzey yöneticilerin öldükten sonra mirasçılarına bir şey bırakamayacaklarını düşünerek dürüst davranmalarını sağlamaktı.))
v. Haremden evlenme geleneği başlatır. Böylece padişahın evlendiği ailenin güçlenmesinin önüne geçilir. (I. Bayazid’in Germiyanlıların kızıyla evlenmesi)
ü Padişahın başa geçmesi
Cülus töreni nedir? Padişahın başa geçme törenidir.
Cülus bahşişi nedir?Padişahın kapıkulu askerlerine dağıttığı başa geçme parasıdır.
ŞEHZADELER VE SANCAĞA ÇIKMA USULÜ
ü Şehzade eğitimleri: Osmanlı Devleti’nde, padişahın erkek çocuklarına “şehzade” denirdi. Osmanlı Devleti’nde şehzadeler, sancağa çıkmadan önce sarayda, şehzadelerin eğitimi konusunda devrin en ileri hocalarından en iyi eğitimi almaktaydılar. Sarayda iç oğlanlarla birlikte dinî, ilmî ve idari alanlarda eğitim görürlerdi. Binicilik ve dövüş sanatları eğitimini iç oğlanlarla birlikte alırlardı. Hatta saray içinde şehzadelerin eğitimine ait bir de “Şehzade Okulu”(şehzadegan) bulunmaktaydı.
ü Sancağa çıkma usülü: Osmanlı şehzadelerin, gelecekte hükümdar adayı olmaları vesilesiyle gerekli beceri ve tecrübeyi almaları için kendilerine yardımcı olarak atanan lalalar nezaretinde sancaklara çıkarılırlardı. Sancağa çıkma yaşı genelde on beş olsa da bazı şehzadeler yedi, sekiz yaşlarında da sancaklara gönderilmişlerdir.II. Mehmet (Fatih) sekiz yaşında, II. Bayezid ise yedi yaşında sancağa gönderilmiştir. Osmanlı Devleti’nde, İzmit, Bursa, Kefe, Konya, Kastamonu, Kütahya, Manisa ve Amasya gibi şehirler önemli şehzade sancaklarıydı. Şehzadeler yanlarında annesi, lalaları ve askerleri dışında; defterdar, nişancı, Divân kâtibi, kapıağası, tabib, bahçivan vb. görevlilerle birlikte sancağa gönderilirlerdi. Sancakta bulunan şehzadelere “Çelebi Sultan” denirdi.
ü Sancağa çıkma usulünün kaldırılması: II. Selim Dönemi’nden itibaren şehzadelerin sancaklara çıkma yönteminde sadece büyük ve hükümdar adayı olan şehzadenin sancağa çıkmasına karar verildi ve sadece Manisa şehri şehzade sancağı olarak belirlendi. XVII. yüzyıldan itibaren ise büyük şehzadenin de sancağa çıkma usulü tamamen kaldırılarak şehzadelerin sarayda eğitim almalarına karar verildi. Bu durum şehzadelerin iyi yetişememesine neden oldu.
7. ünite KLASİK ÇAĞDA OSMANLI TOPLUM DÜZENİ
OSMANLI MİLLET SİSTEMİ
ü Osmanlı Devleti’ni kuran Kayılar, Türk ve Müslüman idi.
ü Zamanla Balkanlarda gayrimüslim ve Ortadoğu’da diğer müslüman toplumlarda devletin bünyedinde yaşamaya başladı.
ü Ancak devlet içinde herkes eşit statüde yer alıyordu.
ü Osmanlı toplumu genel olarak yönetenler (askerî) ve yönetilenler (reaya) olarak iki gruptan meydana geliyordu (Daha önceki derslerde işlenmişti).
ü Yönetilen iken yönetilen veya yönetilen iken yönetici olunması dikey hareketliliğe örnektir.
ü Millet sistemi olarak adlandırılan teşkilatlanmada, çok farklı etnik ve dinsel gruplardan oluşan insanların imparatorluk yapısına uydurulmasıyla meydana gelen özgün bir toplumsal yapılanmadır.
Osmanlı Toplum yapısı(dini açıdan)
A) Müslüman olanlar: Türkler, Kürtler, Araplar, Arnavutlar gibi
B) Müslüman olmayanlar: Gayrimüslimler
1. Hristiyanlar: Rumlar, Ermeniler, Bulgarlar, Slavlar gibi
2. Museviler
ü Bu farklı toplumlara din, dil, eğitim ve hukuk alanında özerklik tanındı.
ü Neticede Osmanlı Devleti, millet sistemi ile sınırları içerisinde yaşayan milletlere karşı inanç ve ibadet özgürlüğü tanıyarak, bu milletlerin Osmanlı çatısı altında kaynaşmasını sağladı.
ü Hâkim olunanbölgelerdeki gayrimüslimlere tolerans uygular. Fatih’in Rum Patriği’ni koruması din özgürlüğüne kanıttır. Rum, Ermeni Patrikleri ile Yahudi Hahambaşlığı da kurulmuştu.
BAZI GAYRİMÜSLÜM TOPLUMLAR
a. Yahudiler: Yahudiler ticaret, bankacılık ve sarraflık gibi işlerle uğraşarak kısa zamanda zenginleştiler.
b. Süryaniler:Ortodoks Bizans Dönemi’nde çeşitli baskılara maruz kalan Süryaniler, önce Selçuklular daha sonra da Osmanlılar sayesinde son derece rahat ve huzurlu yaşadılar.
c. Ermeniler: Osmanlı yönetiminde Ermeniler hoşgörü içinde inanç özgürlüğünden yararlandılar ve Türklerle en fazla kaynaşan topluluk oldular. (Millet-i Sadıka)
OSMANLI DEVLETİ’NDE GÜNLÜK YAŞAM
FETHEDİLEN BÖLGELERDE TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL DEĞİŞİMLER
ü İskân siyaseti: Osmanlılar, fethedilen ve nüfusça az oldukları bölgelere yönelik iskân politikası uyguladılar. Özellikle Balkanlara, Anadolu’dan yörük ve Türkmenleri getirip yerleştirdiler (Daha önceki derslerde işlenmişti).
Adaletli yönetim:
Osmanlı Devleti, fethedilen bölgelerde adaletli bir politika izledi. Osmanlı hâkimiyeti ile birlikte bölgede;
1. güvenlik sağlandı,
2. yerli halktan angarya kalktı,
3. ağır vergiler azaltıldı.
ü İslam’ın Balkanlarda yayılması: Osmanlılarda olduğu kadar huzur ve güven içerisinde olmadı. Bu sayede Balkanlarda, Arnavut, Bosna, Hersek, Kosova gibi bölgelerde gayrimüslim köylüler arasında İslamlaşma hareketi hızla arttı.
Balkanlar |
ü Balkanlar’da imar faaliyetleri: Osmanlı fetihleri sonucu birçok bölgede -özellikle Balkanlarda- yoğun bir imar faaliyetine girişildi. İmar faaliyetleri ile başlangıçta, bir cami ve onun etrafında kümelenen kültürel, sosyal ve iktisadi kuruluşların oluşturduğu külliyeler kuruldu (cami,medrese,darüşşifa, bimarhane,kervansaray, köprü,han,hamam gibi)
ü Külliyeler mahalleleri, mahalleler de şehirleri meydana getirdi.
ü Balkanlar’da Türk izleri
ü Osmanlılar, fetihler neticesinde Orta Asya ve Anadolu kültürünü Balkanlara taşıdılar. Bölgede Türkçe, yer adı olarak kullanıldığı gibi toplumsal hayatta da kullanıldı. O dönemin seyyahlarının verdikleri bilgilere göre, Balkan kentlerinde hatta Hıristiyan nüfusun çoğunlukta olduğu yerlerde bile günlük yaşamda Türk halklarının karakterinin etkin olduğunu belirtirler.
ü ŞEHİR VE MAHALLELERDE ÇOK KÜLTÜRLÜ SOSYAL HAYAT
ü Osmanlı şehirlerinde birçok etnik grup yaşardı. Şehirlerde, gayrimüslimler bazen bir mahallede toplanmış bazen de müslüman mahallelere dağılmıştı. Osmanlı Devleti’nde, başta başkent İstanbul olmak üzere diğer şehirler (Bursa, Edirne, Selânik vs.) genelde kalabalık bir nüfusa sahipti.
ü Osmanlı’da Bazı Şenlikler:
i. Osmanlı Devleti’nde
ii. padişahın sefere çıkması,
iii. bir zaferden dönmesi,
iv. padişahın tahta çıkması,
v. önemli yabancı elçilerin karşılanması,
vi. dinî bayramlar,
vii. padişah kızlarının veya kız kardeşlerinin nişanları ve evlenme törenleri,
viii. şehzadelerin sünnet düğünleri,
ix. padişah çocuklarının doğumu vb. çeşitli vesilelerle şenlikler yapılır, panayırlar kurulurdu.
x. Bu şenlikler içerisinde en görkemlileri şehzadelerin sünnet törenleriydi.
Osmanlı’da Ramazan
ü Osmanlı Devleti’nde, “On Bir Ayın Sultanı” diye adlandırılan ramazan ayı oldukça hareketli geçerdi. ((Camiler temizlenir; mektep ve medreseler tatil edilirdi/ varlıklı kimseler farklı yerlerdeki esnaf dükkânlarına girer ve zimem (borç) defterini isterlerdi.))
ü Mahalle etkinliklerinde esnaf gösterileri, çeşitli cambazlık hünerleri, kukla, karagöz, meddah, orta oyunları oynanır; cirit, güreş, okçuluk, binicilik yarışmaları yapılır geceleri etrafa ışık saçan binlerce fişek atılır; minarelere mahyalar asılır; renkli kandiller ve meşalelerle donatılmış sallar üstüne saz takımları, deniz üzerinde fişekler yanarak dolaşır; meydanlardan fener alayları geçerdi. davulcular halka sahur vaktini haber vermek ve bahşiş toplayabilmek için maniler eşliğinde davul çalarlardı.
ü Şölen niteliğindeki yemeklerde çeşitler çoktur.
ü Erkeklerin vakit geçirmesi: Osmanlı Devleti’nde, erkekler genelde bozahane ve kıraathane/kahvehanelerde vakit geçirirlerdi. Bir halk içeceği olan boza mısırdan üretilirdi. Özellikle gençlerin bir araya gelip eğlenceler düzenlediği; kebap yediği bozahaneler başta İstanbul ve Edirne’de olmak üzere oldukça yaygındı. Kahvehaneler; insanların haberleşme merkezi, meslek gruplarının toplanma yeri konumunda olması itibarıyla önemli bir yere sahipti.
OSMANLI’DA TOPRAK MÜLKİYETİ VE TARIMSAL ÜRETİM
ü ÇİFTHANE SİSTEMİ
ü Osmanlı Devleti’nde temel vergi ve toprak sistemi çifthane denen bir sisteme dayanıyordu. Çifthane, bir çift öküzle işletilebilen ve bir köylü ailesinin işletiminde olan arazi birimiydi. emeli tarıma dayalı Osmanlı ekonomisinde toprak çok önemlidir.
OSMANLI TOPRAK SİSTEMİ
A) MİRÎ ARAZİ (Devlet Arazisi) : Osmanlı topraklarının büyük çoğunluğunu oluşturuyordu. Bu toprağın sahibi devletti. Mülkiyeti devlete ait olan bu topraklar, ekilip biçilmesi ve işlenmesi amacıyla reayaya bırakılmıştı.
1. Dirlik: Gelirleri devlette yararlılığı görülen kişilere verilen topraklardır.
a) Has: Yıllık geliri yüz bin akçe ve daha fazla olan arazilerdir
b) Zeamet: Yıllık geliri yirmi bin akçeden yüz bin akçeye kadar olan dirliklerdir.
c) Tımar: Yıllık geliri bin akçeden başlayarak yirmi bin akçeye kadar olan dirliklerdir.ŞMAKLIK
2. Paşmaklık: Gelirleri padişah kızlarına, annelerine ve eşlerine ayrılan topraklardır.
3. Ocaklık: Gelirleri kale muhafızlarına ve tersane giderlerine ayrılan topraklardır.
4. Yurtluk: Gelirleri sınır boylarındaki askerlere verilen topraklardır. (Bu şekilde sınırların güvenliği sağlanıyordu.)
5. Malikane: Üstün hizmetlerine karşılık, bazı devlet görevlilerine verilen topraklardır.
6. Vakıf: Gelirleri cami, medrese, hastane, han, hamam gibi topluma hizmet veren kuruluşların masrafları için ayrılmış arazilerdir.
7. Mukataa: Gelirleri doğrudan devlet hazinesine gitmek üzere ayrılmış topraklardır.
B) MÜLK ARAZİ : Kişilerin elinde bulunan ve tamamen kişilere ait olan topraklardır. Fetihler öncesinde halka ait olan bu topraklar, fetihler sonrasında yine o yöre halkına bırakılırdı.
1. Öşri : Mülkiyeti Müslümanlara ait olan topraklardır.
2. Haracî : Mülkiyeti Müslüman olmayanlara ait olan topraklardır.
ü Osmanlı Devleti’nde fethedilen topraklar, Divân üyesi nişancı tarafından tapu tahrir defterlerine kaydedilirdi. Böylece devlet arazisi (mirî arazi) hâline gelen bu araziler işletmek koşuluyla reayaya bırakılırdı. Reayaya vergi ödemek koşuluyla dağıtılan araziler “çifthane sistemi” içerisinde değerlendirilirdi.
ü Devlet, çifthane sistemi ile
i. toprağı sürekli işleterek boş arazileri değerlendirip tarımsal üretimi artırdığı gibi,
ii. düzenli bir vergi sistemi de oluşturuyordu.
ü Çiftbozan vergisi: Üç yıl toprağı işlemeyen çiftçiden “çiftbozan vergisi” alındığı gibi, bu çiftçinin toprağı başkasına da verilebilirdi.
ü LONCA TEŞKİLATI :
ü Osmanlı ekonomik sisteminde, esnaf loncaları, XIII. yüzyılda ortaya çıkan Ahilik teşkilatının bir devamıdır. Dükkân açma izni yalnız ustaya aitti. Bu yetki ona “berat” ile verilirdi. Ticari ve endüstriyel herhangi bir mesleğe devam etme imtiyazına “gedik” denirdi. Esnaf, esnaf müfettişleri tarafından teftiş edilirdi. Esnafın özel işleri için toplandığı odaya “lonca” denilirdi. Esnaf şeyhi, aynı zamanda lonca şeyhiydi. Sonra yiğitbaşı ve esnaf kâhyaları gelirdi.
ü Esnaflar: Üretim veya alım-satım yapan esnaf grupları içerisinde gıda, dokuma, deri, nakliye, silahçı, bakırcı, kalaycı, demirci, fırıncı, eyerci, semerci, çizmeci, kereste ve doğramacı esnafı, dükkân ve çalışanların sayısı açısından en kalabalık olanlarıydı.
ü Esnaf gediklerinin işlediklerini başkası işleyemez, sattıklarını başkası satamazdı. Bu kurala uymayanlar cezalandırılırdı. Loncalar; üretilen malların kalitesini ve fiyatını belirler, esnaflar arasındaki haksız rekabeti de önler.
ü NARH SİSTEMİ
ü Narh, devletin pazarlara, esnafa mallarını belli bir fiyata satmalarını emretmesi veya malların belirlenen fiyattan aşağı veya yukarı bir fiyata satış yapmayı yasaklaması anlamına gelen bir kavramdır.
ü Osmanlı Devleti’nde narh uygulamasını gerekli kılan sebepler arasında kıtlık, nüfus artışı, ticari dengelerdeki değişiklikler ve paranın değer kaybetmesi gibi unsurlar da yer almaktaydı. Devlet, fiyat tespiti yaparken malın piyasadaki arz ve talep dengesini dikkate alır, tekelci eğilimleri önlemeye çalışırdı.
ü OSMANLI’DA TİCARET VE TİCARİ MEKÂNLAR
ü Osmanlı Devleti’nde üretim faaliyetleri ihtiyaç duyulan oranda yapılıyordu. Devlet üretim sürekliliğini sağlamak için gerekli tedbirleri alırdı. Ticareti Geliştirmek için;
1. Siyasal, sosyal ve ekonomik düzenin sağlanması,
2. devletin ticaretin önemi sebebiyle tüccarları özendirmesi,
3. ticaret yolları üzerinde güvenliğin sağlanması ve
4. işlek ticaret yollarının ülke topraklarından geçmesi Osmanlı Devleti’nde ticaretin gelişmesini sağladı.
5. ticaretin gelişmesi için önemli tedbirler de aldı.
6. İç ticaretle uğraşanlardan alınan vergi düşük tutuldu.
ü Şehirlerde ticaret için yapılmış bedestenler (içinde eşya alınıp satılan kapalı çarşı) açıldı. Bedestenler içerisinde en önemlisi Kapalı Çarşı idi. İstanbul,yanı sıra Bursa, Kahire, Edirne ve Selanik önemli ticaret merkezleriydi.
ü Osmanlı toprakları İpek Yolu ve Baharat Yolu üzerindeydi. Osmanlı Devleti ticareti geliştirmek ve tüccarları korumak amacıyla yollar üzerine hanlar, kervansaraylar, imarethaneler, hamamlar, camiler, tabhaneler (misafirhane), çeşmeler ve köprüler inşa ettiler.
ü Bu ticari mekânlar içerisinde kervansarayların ayrı bir yeri vardı.
ü Kervansaraylar: Kervansaraylar, kervanların güvenliği ve konaklaması için anayol kenarında tesis edilen vakıf yapılarıdır. Bu yapılar; insan ve hayvanların her türlü ihtiyacını karşılayacak donanıma sahip idi. Kervansaraylar yalnız Müslüman Türklere değil, ticaretle uğraşan tüm yabancılara hizmet vermekteydi. Buralarda güvenlik, “derbentçiler” tarafından sağlanırdı. Posta ve haberleşme işlerini “menzil” teşkilatı yerine getirirdi. Yollarda özel ulaşımı ve taşımacılığı ise “mekkâreciler” yaparlardı. Mekkâreciler tüccar ve kadı huzurunda bir sözleşme düzenleyerek işe başlarlardı
ü Kapan: Kapanlar büyük şehirlerde özellikle zahire (tahıl ürünleri) türünden ihtiyaç maddelerinin toptan alınıp satıldığı yerlerdi. Zahire ürünlerinin yanında, kahve, tütün, ipek, pamuk, kumaş ve çeşitli dokumalar üreticiden satın alınarak başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerdeki kapanlara getirilirdi. Ürünlerin fiyatları belirlendikten sonra esnaf aracılığıyla tüketiciye arz edilirdi.
ü Limanlar: Osmanlı Devleti kara ticareti yanında deniz ticaretini de geliştirmek amacıyla çeşitli tedbirler aldı. Bu doğrultuda başta İstanbul olmak üzere Marmara ve Akdeniz’e gemilerin barınmalarına, yük alıp boşaltmalarına, yolcu indirip bindirmelerine yarayan limanlar inşa etti.
ü Pazar: Osmanlı Devleti’nde önemli ticaret merkezlerinden birisi de, halkın belirli günlerde mallarını satmak için sergiledikleri belirli geçici yerler olan pazarlardı.
ü Arasta: Osmanlı Devleti, ilerleyen dönemlerde pazar yerlerine, halkı alışverişe çekmek için hepsi bir düzeyde olan ve “arasta” adı verilen dükkânlar inşa etti.
ü OSMANLI VAKIF SİSTEMİ
ü Vakıf, kişilerin kendilerine ait mallarını veya paralarını belirli bir hizmetin yerine getirilmesi amacıyla eğitim, din, sağlık, bayındırlık gibi sosyal ve kültürel alanlarda hizmet verecek kuruluşlara bağışlamasıdır. Vakıflar hayırseverler tarafından kuruldu. Bu yolla medreseler, hastaneler, camiler, kütüphaneler, kervansaraylar vs. yapıldı.
ü MÜZİK VE ÇİÇEKLE TEDAVİ
ü II. Bayezid, Edirne’de ünlü Bayezid Külliyesi’ni yaptırdı. (cami, hastane, imaret, medrese, kervansaray, hamam vb) Külliyenin “Darüşşifa” denilen hastanesi, akıl ve ruh hastalarının tedavi yeriydi.
HACI ŞÖHRET DEMİRÖZ FEN LİSESİ TARİH ÖĞRETMENİ ALİ ESKİOCAK BAŞARILAR DİLER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder