26 Haziran 2023 Pazartesi

KLASİK ÇAĞDA OSMANLI TOPLUM DÜZENİ

 7. ünite KLASİK ÇAĞDA OSMANLI TOPLUM DÜZENİ

u  OSMANLI MİLLET SİSTEMİ
Osmanlı Devleti’ni kuran Kayılar, Türk ve  Müslüman idi.

Kayıların sembolü

u  Zamanla Balkanlarda gayrimüslim ve Ortadoğuda diğer müslüman toplumlarda devletin bünyedinde yaşamaya başladı.

u  Böylece Osmanlılar, farklı dile ve dine mensup milletlerin oluşturduğu dünyanın en güçlü ve uzun ömürlü devletlerinden biri oldu.

u  Osmanlı toplumu töre ve İslam hukukuna göre düzenlenmişti.

 

u  Osmanlı toplumu farklı din, dil ve ırktan insan topluluklarından oluşuyordu.

u  Ancak devlet içinde herkes eşit statüde yer alıyordu.

u  Osmanlı toplumu, Osmanlı Devleti’nin adaletli politikası birbirleriyle iyi ilişkiler içinde idi.

u  Osmanlı toplumu genel olarak yönetenler (askerî) ve yönetilenler (reaya) olarak iki gruptan meydana geliyordu.

 

u  Yönetilenler grubu Müslim ve gayrimüslim şeklindeydi.

u  Osmanlı toplum yapısında sınıf ayrımı kesinlikle söz konusu                                                               değildi.

u  Devlete hizmet karşılığı Müslüman reayadan askerî sınıfa geçmek mümkündü.

u  XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin fetihlerle birçok millet Osmanlı toplumu içinde yer aldı.

u  Osmanlı Devleti’nde egemen güç Türkler olmakla beraber ülkede Rumlar, Ermeniler, Bulgarlar, Slavlar ve Araplar gibi birçok ulus beraber yaşadı.

u  Osmanlılar farklı dinî ve kültürel kimliklere sahip toplum kesimlerini ırk esasına göre değil din esasına göre teşkilatlandırdı.


u  Millet sistemi olarak adlandırılan bu teşkilatlanma, çok farklı etnik ve dinsel gruplardan oluşan insanların imparatorluk yapısına uydurulmasıyla meydana gelen özgün bir toplumsal yapılanmadır.

 

u  Bu farklı toplumlara din, dil, eğitim ve hukuk alanında özerklik tanındı.

u  Neticede Osmanlı Devleti, millet sistemi ile sınırları içerisinde yaşayan milletlere karşı inanç ve ibadet özgürlüğü tanıyarak, bu milletlerin Osmanlı çatısı altında kaynaşmasını sağladı.

u  Müslüman cemaatini meydana getiren topluluklar Türkler, Araplar, Acemler, Boşnaklar ve Arnavutlardı.

u  Müslümanlardan sonra en kalabalık topluluğu Ortodoks cemaati oluşturuyordu.

u  Ortodoks cemaatler; Rumlar, Eflâk-Boğdanlılar, Karadağlılar, Sırplar ve Bulgarlar idi.

 

u  Osmanlı toplumunda Ermeni, Musevi (Yahudi), Süryani, Nasturi ve Keldani cemaatleri de vardı.

u  Devlet bu toplulukların dil ve kültürlerine karışmazdı.

u  Osmanlı Devleti, hâkim olduğu bölgelerdeki gayrimüslimlere büyük bir tolerans uygular.

u  Fatih’in Rum Patriği’ni koruması din özgürlüğüne kanıttır.

 

u  Rum, Ermeni Patrikleri ile Yahudi Hahambaşlığı:

u  Fatih Sultan Mehmet, Rum cemaatine tanıdığı hak ve yetkileri Ermeni ve Yahudilere de tanıdı.

u  II. Bayezid Dönemi’nde İspanya’daki baskı ve katliamdan kurtarılan Yahudiler, Osmanlı Devleti’ne mülteci olarak getirilerek Selânik ve İstanbul’a yerleştirildi (1492).

u  Fatih, Ermenilerin hem yönetim işlerini hem de dinî işlerini kolaylaştıracak örgütlenmeleri için İstanbul’da Gregoryan Ermeni Patrikhanesini kurdu (1461).

 

OSMANLI DEVLETİ’NDE GÜNLÜK YAŞAM

u  FETHEDİLEN BÖLGELERDE TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL DEĞİŞİMLER

u  İskân siyaseti:

Balkanlar

u  Osmanlı Devleti’nin fethettiği bölgelerde toplumsal ve kültürel değişimler yaşandı.

u  Osmanlılar, fethedilen ve nüfusça az oldukları bölgelere yönelik iskân politikası uyguladılar.

u  Özellikle Balkanlara, Anadolu’dan yörük ve Türkmenleri getirip yerleştirdiler.

u  Yapılan göçler sonucunda Balkanlarda Türk nüfusu arttı ve Türk İslam kültürü yayıldı.


 

u  Adaletli yönetim:

u  Osmanlı Devleti, fethedilen bölgelerde adaletli bir politika izledi.

u  Osmanlı hâkimiyeti ile birlikte bölgede

  1. güvenlik sağlandı,
  2. yerli halktan angarya kalktı,
  3. ağır vergiler azaltıldı.

u  Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda sağladığı bu asayiş ve güven ortamı sayesinde ekonomik ve sosyal hayat kısa sürede canlandı.

u  Balkanlar tarihin hiçbir döneminde  Osmanlılarda olduğu kadar huzur ve güven içerisinde olmadı.

u  Bu sayede Balkanlarda, Arnavut, Bosna, Hersek, Kosova gibi bölgelerde gayrimüslim köylüler arasında İslamlaşma hareketi hızla arttı.

 

u  İslam’ın Balkanlarda yayılması:

u  Osmanlılarda olduğu kadar huzur ve güven içerisinde olmadı.

u  Bu sayede Balkanlarda, Arnavut, Bosna, Hersek, Kosova gibi bölgelerde gayrimüslim köylüler arasında İslamlaşma hareketi hızla arttı.

 

u  Balkanlar’da imar faaliyetleri:

u  Osmanlı fetihleri sonucu birçok bölgede -özellikle Balkanlarda- yoğun bir imar faaliyetine girişildi.

u  Mevcut şehirler yeni bir anlayışla imar edildi.

u  Yeni şehirler ve yerleşim yerleri kuruldu.

u   İmar faaliyetleri ile başlangıçta, bir cami ve onun etrafında kümelenen kültürel, sosyal ve iktisadi kuruluşların oluşturduğu külliyeler kuruldu.

u  Külliyeler mahalleleri, mahalleler de şehirleri meydana getirdi.

u  Bu şehir merkezlerinde, cami-mescit, tekke-zaviye ve türbe gibi dinî; han, bedesten, kervansaray ve çarşı gibi ticarî; imaret, hamam, köprü, su kemeri, çeşme ve saat kulesi gibi sosyal; mektep, medrese ve kütüphane gibi eğitim; kale, hisar, kule-ocak, burç ve tabyalar gibi askerî yapılar inşa etmek suretiyle, Türk şehir dokusu anlayışı bölgede etkin hâle geldi

u  Balkanlardaki Osmanlı yapıları, Anadolu’da Bursa, Edirne, Amasya, İznik ve Manisa gibi şehirlerdeki anıtsal yapılarla benzer özelliklere sahiptir.

 

Zamanla külliyeler hahallelere onlar da şehirlere dönüşür


u  Balkanlar’da Türk izleri

u  Osmanlılar, fetihler neticesinde Orta Asya ve Anadolu kültürünü Balkanlara taşıdılar.

u  Bölgede Türkçe, yer adı olarak kullanıldığı gibi toplumsal hayatta da kullanıldı.

u  Anadolu’dan Balkanlara gelen birçok âşık sazını ve bağlı bulunduğu âşıklık geleneğini buralara yaydı.

u  «Âşıklık geleneği» Balkan kültürüyle yeniden yapılandı.

u  Balkan ezgileri arasında birçok türkü, mani vs. Türkçe yazılıp söylendi.

u  Yine çeşitli tarikatlara bağlı dervişler, şeyhler Balkanlara gelerek tekke, zaviye ve medrese kurdu.

 

u  Balkanlar’da Türk izleri

u  Medreselerde, tekkelerde yetişenler; Balkan divân edebiyatının ve Balkan Türk tekke edebiyatının temellerini attı.



u  Türk İslam kültürünün yayılması toplum hayatında önemli gelişmeleri de beraberinde getirdi.

u  Balkan halklarının başta giyim, yemek, eğlence gibi gelenek ve göreneklerinde önemli değişimler oldu.

u  O dönemin seyyahlarının verdikleri bilgilere göre, Balkan kentlerinde hatta Hıristiyan nüfusun çoğunlukta olduğu yerlerde bile günlük yaşamda Türk halklarının karakterinin etkin olduğunu belirtirler.

 

ŞEHİR VE MAHALLELERDE ÇOK KÜLTÜRLÜ SOSYAL HAYAT

u  Osmanlı şehirlerinde birçok etnik grup yaşardı.

u  Şehirlerde, gayrimüslimler bazen bir mahallede toplanmış bazen de Müslüman mahallelere dağılmıştı.

u  Osmanlı Devleti’nde şehir ve mahallelerde çok kültürlü sosyal hayat vardı.

u  Osmanlı şehir ve mahallelerinde, Müslüman ve gayrimüslimler arasında komşuluk münasebeti oldukça güçlüydü.

u  Mahalle sakinleri arasında akrabalık derecesinde dayanışma vardı.

 

u  Herkes birbirinin komşuluk hukukuna saygı gösterirdi.

u  Şehir ve mahallelerde, Müslüman nüfus hâkim olmasına rağmen her dinin, inanç, örf, âdet, kılık kıyafet gibi temel hak ve özgürlüklerine karşı tam bir serbestlik söz konusuydu.

u  Aynı mahallede cami, kilise ve havrada insanlar dinî vecibelerini rahatça yerine getirirlerdi.



İstanbul Kuzguncuk'ta üç ibadet yeri

u  Osmanlı Devleti’nde, başta başkent İstanbul olmak üzere diğer şehirler (Bursa, Edirne, Selânik vs.) genelde kalabalık bir nüfusa sahipti.

u  Bunda şehirlerde sağlanan güven ortamı yanında, şehirlerin sosyal ve ekonomik yönden gelişmiş olması önemli bir etkendi.

u  Osmanlı şehirlerinde insanlar genel olarak ticaret, esnaflık ve zanaatla uğraşırdı.


Fetih öncesi Osmanlı

 

u  Osmanlı Devleti, halkın giyim ve kuşamına önem verirdi.

u  Bunun sebebi; rütbeye, statüye, mesleğe ve dinî inanca göre farklı kıyafetler giyilmesi suretiyle kıyafet konusunda belli bir düzen sağlamaktı.

u  Zaman zaman bu konuyla ilgili kanun ve fermanlar bile hazırlardı.

u  Örneğin, İstanbul halkının önemli gün ve şenliklerde herkesin kendi sınıfına tahsis edilen kıyafetle dolaşması talep edilmişti.


u  Osmanlı Devleti’nde,

  1. erkek kıyafetleri çakşır (şalvar), gömlek vb 
  2. Kadın kıyafetleri şalvar, entari, dolama, hırka ve dışarıda giydikleri ferace, peçe ve yaşmak idi.
  3. Şalvar, ferace ve kaftan kadın erkek giyiminin önemli bir unsuru idi 

 

u  Osmanlı toplumunda

  1. Müslümanlar genelde sarı,
  2. ulema mavi ayakkabı giyerken,
  3. askerlerin bazıları ise kırmızı renk çizme giyerlerdi.

u  Bunun yanında erkekler; sosyal, ekonomik, kültürel, mesleki ve dinî statülerine göre “kavuk” denilen

    Osmanlı'da kadın bir başlığı

 başlıklar giyerlerdi.

u  Kavukların en bilinenleri horasanî, selimî, kalafat, örfî, kafesî, mücevveze, kâtibî ve kallavi idi.


u  Kadınlar ise serpuş denilen külaha benzer başlıklar giyerlerdi.


 

u  Bazı Şenlikler:

u  Osmanlı Devleti’nde

  1. padişahın sefere çıkması,
  2. bir zaferden dönmesi,
  3. padişahın tahta çıkması,
  4. önemli yabancı elçilerin karşılanması,
  5. dinî bayramlar,
  6. padişah kızlarının veya kız kardeşlerinin nişanları ve evlenme törenleri,
  7. şehzadelerin sünnet düğünleri,
  8. padişah çocuklarının doğumu vb. çeşitli vesilelerle şenlikler yapılır, panayırlar kurulurdu.

u  Bu şenlikler içerisinde en görkemlileri şehzadelerin sünnet törenleriydi.

 

u  ŞEHZADE MEHMET’İN MUHTEŞEM SÜNNET DÜĞÜNÜ

u  Sonradan III. Mehmet unvanı ile tahta çıkacak Şehzade Mehmet’in sünnet düğünü, Osmanlı tarihindeki en muhteşem düğünlerdendir.

u  Bu vesileyle, 1582 yılının 29 Mayıs günü başlayan şenlikler, 24 Temmuz’a kadar, yani elli yedi gün sürmüştür.

u  At Meydanı’ndaki sünnet eğlencelerinin en göz alıcı yanı, çeşitli esnaf gruplarınca düzenlenen sanat gösterileriydi.

u  Osmanlı Devleti’nde, “On Bir Ayın Sultanı” diye adlandırılan ramazan ayı oldukça hareketli geçerdi.

  1. Camiler temizlenir; mektep ve medreseler tatil edilirdi.
  2. Mesai saatleri oruca göre ayarlanırdı.
  3. varlıklı zengin kimseler farklı yerlerdeki esnaf dükkânlarına girer ve zimem (borç) defterini isterlerdi.
  4. devlet adamları ve hâli vakti yerinde olanlar iftarlar verirdi
  5. ev sahibi tarafından misafirlere kadife keseler içinde; gümüş tabaklar, tespihler, gümüş yüzükler hediye edilirdi.

 

u  Osmanlı Devleti’nde, “On Bir Ayın Sultanı” diye adlandırılan ramazan ayı oldukça hareketli geçerdi.

Mahya'lar 

  1. Meydanlar kazanlarla donatılır, uzun yer sofraları kurularak toplu yemekler verilirdi.
  2. Mahalle etkinliklerinde esnaf gösterileri, çeşitli cambazlık hünerleri, kukla, karagöz, meddah, orta oyunları oynanır; cirit, güreş, okçuluk, binicilik yarışmaları yapılır geceleri etrafa ışık saçan binlerce fişek atılır; minarelere mahyalar asılır; renkli kandiller ve meşalelerle donatılmış sallar üstüne saz takımları, deniz üzerinde fişekler yanarak dolaşır; meydanlardan fener alayları geçerdi.
  3. davulcular halka sahur vaktini haber vermek ve bahşiş toplayabilmek için maniler eşliğinde davul çalarlardı.
  4. Ramazan eğlenceleri Kadir Gecesi’nde sona erer ve Ramazan Bayramı hazırlıkları başlardı.
  5. Kadir Gecesi’nde Sakal-ı Şerif ziyaret edilirdi. Topkapı Sarayı’nda kadir alayı tertip edilirdi.

 



u  Osmanlı’da mutfak

u  Şehirlerde bostan ve meyve bahçeleri iç içeydi.

u  Ekmekler genelde evde ve şehir merkezlerindeki çeşitli fırınlarda pişirilirdi.

u  Turşu, erişte, kavurma, reçel gibi gıda maddeleri hazırlanırdı.

u  Şölen niteliğindeki yemeklerde;

u  tavuk, ekşili tavuk, güvercin, piliç, ekşili piliç, börek, bohça (poğaça), tatamaç (mantı benzeri bir yemek), ıspanak böreği, çorba, katı çorbası, kefal çorbası, baklava, çeşitli dolmalar, kebaplar, ekşi aşı, muhallebi, pilav, tavuklu pilav, kıymalı-sade ve ballı börekler, bulgur pilavı, zerde, yahni, paça, kabak tatlısı, aşure, turşu, çörek, gözleme, girde (açılmış yufka) nukul (bir çeşit tatlı), tarhana çorbası, simit, erişte ördek, kuzu kebabı, tavuklu börek, aşure, çeşitli soğuk şerbet ve hoşaflar sofralarda yer alırdı.

 

u  Erkeklerin vakit geçirmesi:

u   Osmanlı Devleti’nde, erkekler genelde bozahane ve kıraathane/kahvehanelerde vakit geçirirlerdi.

u  Bir halk içeceği olan boza mısırdan üretilirdi.

Boza

u  Özellikle gençlerin bir araya gelip eğlenceler düzenlediği; kebap yediği bozahaneler başta İstanbul ve Edirne’de olmak üzere oldukça yaygındı.

u  XVI. yüzyıldan itibaren, Türk insanının yaşamına giren kahve ve kahvehaneler ise çok geniş bir kültürel birikim oluşmasına ortam hazırladı.

u  Kahvehaneler; insanların haberleşme merkezi, meslek gruplarının toplanma yeri konumunda olması itibarıyla önemli bir yere sahipti.


 


u  OSMANLI’DA TOPRAK MÜLKİYETİ VE TARIMSAL ÜRETİM
 

u  TARIMSAL ÜRETİM VE ÇİFTHANE SİSTEM

u  ÇİFTHANE SİSTEMİ

u  Osmanlı Devleti’nde temel vergi ve toprak sistemi çifthane denen bir sisteme dayanıyordu.

u  Çifthane, bir çift öküzle işletilebilen ve bir köylü ailesinin işletiminde olan arazi birimiydi

u  Ekonomik faaliyetlerin tümü reayanın sıkıntıya düşmeden bolluk içinde yaşamasına yöneliktir.

u  Temeli tarıma dayalı Osmanlı ekonomisinde toprak çok önemlidir.

 

Bir çift öküzün sürdüğü toprağa "Çift" denilir

u  Osmanlı Devleti’nde fethedilen topraklar, Divân üyesi nişancı tarafından tapu tahrir defterlerine kaydedilirdi.

u  Böylece devlet arazisi (mirî arazi) hâline gelen bu araziler işletmek koşuluyla reayaya bırakılırdı.

u  Reayaya vergi ödemek koşuluyla dağıtılan araziler “çifthane sistemi” içerisinde değerlendirilirdi.

u  Çifthane sistemi ile her bir hanenin işleteceği arazi ve ödeyeceği vergiler tespit edilirdi.

u  Çifthane birimi üç unsurdan oluşurdu.

  1. devletin işletme koşuluyla verdiği arazi,
  2. bu araziyi işleten hane halkı ve
  3. arazinin koşum gücü olan bir çift öküz.

 

u  Bu üç öge çifthane sistemini dolayısıyla da vergiye tabi bir üretim ünitesini oluşturuyordu.

u  Devlet, çifthane sistemi ile

  1. toprağı sürekli işleterek boş arazileri değerlendirip tarımsal üretimi artırdığı gibi,
  2. düzenli bir vergi sistemi de oluşturuyordu.

u  Bu sistemde topraklar devletin kontrolünde olduğundan büyük toprak sahiplerinin ortaya çıkmasına da müsaade edilmiyordu.

 

u  Çiftbozan vergisi:

u  Devlet çifthane sistemi ve tarımsal üretimin devamlılığını sağlamak amacıyla tedbirler alırdı.

u  Bu tedbirlerin başında toprağı boş bırakmanın yasaklanması gelmekteydi.

u  Üç yıl toprağı işlemeyen çiftçiden “çiftbozan vergisi” alındığı gibi, bu çiftçinin toprağı başkasına da verilebilirdi.

 

OSMANLI EKONOMİSİNDE LONCA TEŞKİLATI

u  LONCA TEŞKİLATI

u  Osmanlı ekonomik sisteminde, esnaf loncaları, XIII. yüzyılda ortaya çıkan Ahilik teşkilatının bir devamıdır.

u  Esnaf sistemi Ahilikteki gibi hiyerarşikti:

  1. esnaf şeyhi,
  2. yiğitbaşı,
  3. usta, kalfa ve çırak gibi.

 

u  Dükkân açma izni yalnız ustaya aitti.

u  Bu yetki ona “berat” ile verilirdi. Dükkân sayısını da yine ustalar tespit ederdi. Her isteyen istediği yerde dükkân açamazdı. Buradaki amaç mevcut esnafı korumaktı.

u  Ticari ve endüstriyel herhangi bir mesleğe devam etme imtiyazına “gedik” denirdi. Esnaf, esnaf müfettişleri tarafından teftiş edilirdi.

u  Esnafın özel işleri için toplandığı odaya “lonca” denilirdi.

u  Esnaf şeyhi, aynı zamanda lonca şeyhiydi. Sonra yiğitbaşı ve esnaf kâhyaları gelirdi.

 

u  Esnaflar:

u  Üretim veya alım-satım yapan esnaf grupları içerisinde gıda, dokuma, deri, nakliye, silahçı, bakırcı, kalaycı, demirci, fırıncı, eyerci, semerci, çizmeci, kereste ve doğramacı esnafı, dükkân ve çalışanların sayısı açısından en kalabalık olanlarıydı.

u  Fırıncılar:

u  Çalışanların sayısı açısından İstanbul esnafı içerisinde, fırıncılar ilk sırayı almaktaydı.

u  Loncalar, özellikle gediklerin haksızlık olmadan dağıtımına büyük bir özen gösterirdi.

 

u  Gediklerin en önemlisi, bir çeşit imtiyaz ve tekel usulü olan esnaf gedikleriydi.

u  Esnaf gediklerinin işlediklerini başkası işleyemez, sattıklarını başkası satamazdı. Bu kurala uymayanlar cezalandırılırdı.

u  Loncalar; üretilen malların kalitesini ve fiyatını belirler, esnaflar arasındaki haksız rekabeti de önler.

u  Esnafının amacı  hizmet ettiği çevresinin ihtiyacını karşılamaktı.

u  Bu nedenle esnaflar arasında en önemli unsur ham madde dağıtımıydı.

u  Ham madde dağıtımı kethüda loncalar aracılığıyla adil bir şekilde yapılırdı. Savaş ve kıtlık döneminde buna çok daha dikkat edilirdi.

 

u  Örnek;

  1. bir celepçi (hayvan alıp satan) uzak yerlerden hayvan alıp getirir, kasaplara satar,
  2. kasaplar hayvanı kestikten sonra deriyi debbağlara (deri işleriyle uğraşan kesim) verir,
  3. debbağ deriyi işledikten sonra çarıkçılara, kemercilere, çantacılara, çizmecilere, eyercilere, davulculara, semercilere dağıtırdı.
  4. Yine kasap, elinde bulunan yağları yağcılara, sabunculara ve mumculara dağıtırdı.

 

u  NARH SİSTEMİ

u  Narh, devletin pazarlara, esnafa mallarını belli bir fiyata satmalarını emretmesi veya malların belirlenen fiyattan aşağı veya yukarı bir fiyata satış yapmayı yasaklaması anlamına gelen bir kavramdır.

u  Osmanlı Devleti,

  1. halkın refahı için tüketiciyi ve üreticiyi koruyucu tedbirler almış,
  2. üretimden tüketime kadar her sahayı denetim altında tutmayı ilke edinmişti.

u  Narh uygulaması İstanbul’un fethinden, XIX. yüzyıla kadar devam etmiştir.

 

u  Osmanlı Devleti’nde narh uygulamasını gerekli kılan sebepler arasında kıtlık, nüfus artışı, ticari dengelerdeki değişiklikler ve paranın değer kaybetmesi gibi unsurlar da yer almaktaydı.

u  Devlet, fiyat tespiti yaparken malın piyasadaki arz ve talep dengesini dikkate alır, tekelci eğilimleri önlemeye çalışırdı.

u  Özellikle kıtlıkların yaşandığı dönemlerde ülke genelinde sıkıntı yaşanmaması için gerekli bütün tedbirleri alırdı.

u  Bu amaçla bir kısım gıdalarının ihracatını yasaklardı.

u  Osmanlılarda özellikle ramazan ayının yaklaşmasından dolayı gerek ekmek gerekse eşya fiyatlarının inip çıkmaması devlet tarafından sabit fiyatlar belirlenerek belgelerle kayıtlara geçirilirdi.

 

u  OSMANLI’DA TİCARET VE TİCARİ MEKÂNLAR

u  Osmanlı Devleti’nde üretim faaliyetleri ihtiyaç duyulan oranda yapılıyordu. Devlet üretim sürekliliğini sağlamak için gerekli tedbirleri alırdı.

u  Buna rağmen üretilen mallar ihtiyaçları karşılamazsa satın alma yoluna gidilirdi.

u  Osmanlı ekonomisi tarıma dayalı idi.

u  Zamanla ticaret de önem kazanmaya başladı.

 

Önemli ticaret yolları

ü  Siyasal, sosyal ve ekonomik düzenin sağlanması,

ü  devletin ticaretin önemi sebebiyle tüccarları özendirmesi,

ü  ticaret yolları üzerinde güvenliğin sağlanması ve

ü  işlek ticaret yollarının ülke topraklarından geçmesi Osmanlı Devleti’nde ticaretin gelişmesini sağladı.

ü  ticaretin gelişmesi için önemli tedbirler de aldı.

ü  İç ticaretle uğraşanlardan alınan vergi düşük tutuldu.

 

u  Şehirlerde ticaret için yapılmış bedestenler (içinde eşya alınıp satılan kapalı çarşı) açıldı.

u  Bedestenler içerisinde en önemlisi Kapalı Çarşı idi.

İstanbul Bedesten (kapalıçarşı)

u  İstanbul,yanı sıra Bursa, Kahire, Edirne ve Selanik önemli ticaret merkezleriydi.

u  Bursa’dan Doğu’nun baharat ve kahvesi karşılığında ipek, deri ve kereste ihraç edilirdi.

u  Edirne’nin kumaş tüccarları Avrupa ile ticaret yaparlardı. İstanbul halkının et, tahıl, pirinç ve yağ ihtiyacını karşılamak için Balkanlardan ve Doğu ülkelerinden ithalat yapılırdı.

 

u  Osmanlı toprakları İpek Yolu ve Baharat Yolu üzerindeydi. Osmanlı Devleti ticareti geliştirmek ve tüccarları korumak amacıyla yollar üzerine hanlar, kervansaraylar, imarethaneler, hamamlar, camiler, tabhaneler (misafirhane), çeşmeler ve köprüler inşa ettiler.

u  Bu ticari mekânlar içerisinde kervansarayların ayrı bir yeri vardı.

 

u  Kervansaraylar:

u  Kervansaraylar, kervanların güvenliği ve konaklaması için anayol kenarında tesis edilen vakıf yapılarıdır.

Kervansaray

u  Bu yapılar; insan ve hayvanların her türlü ihtiyacını karşılayacak donanıma sahip idi.

u  Kervansaraylar yalnız Müslüman Türklere değil, ticaretle uğraşan tüm yabancılara hizmet vermekteydi.

  1. Buralarda güvenlik, “derbentçiler” tarafından sağlanırdı.
  2. Posta ve haberleşme işlerini “menzil” teşkilatı yerine getirirdi.
  3. Yollarda özel ulaşımı ve taşımacılığı ise “mekkâreciler” yaparlardı. Mekkâreciler tüccar ve kadı huzurunda bir sözleşme düzenleyerek işe başlarlardı

 

u  Kapan: Osmanlı Devleti’nde önemli ticaret merkezlerinden biri de kapanlardı.

Tarihi "un kapanı" (İstanbul)

u  Kapanlar büyük şehirlerde özellikle zahire (tahıl ürünleri) türünden ihtiyaç maddelerinin toptan alınıp satıldığı yerlerdi. Zahire ürünlerinin yanında, kahve, tütün, ipek, pamuk, kumaş ve çeşitli dokumalar üreticiden satın alınarak başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerdeki kapanlara getirilirdi.

u  Buralarda kadı naibinin nezaretinde esnaf temsilcilerinin de hazır bulunmasıyla mallar tartılır, ağırlık, kalite ve çeşidine göre vergi ve narha tâbi tutulduktan, fiyatları belirlendikten sonra esnaf aracılığıyla tüketiciye arz edilirdi.

 

u  Kapan: Osmanlı Devleti’nde önemli ticaret merkezlerinden biri de kapanlardı.

u  Kapanlar büyük şehirlerde özellikle zahire (tahıl ürünleri) türünden ihtiyaç maddelerinin toptan alınıp satıldığı yerlerdi. Zahire ürünlerinin yanında, kahve, tütün, ipek, pamuk, kumaş ve çeşitli dokumalar üreticiden satın alınarak başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerdeki kapanlara getirilirdi.

u  Buralarda kadı naibinin nezaretinde esnaf temsilcilerinin de hazır bulunmasıyla mallar tartılır, ağırlık, kalite ve çeşidine göre vergi ve narha tâbi tutulduktan, fiyatları belirlendikten sonra esnaf aracılığıyla tüketiciye arz edilirdi.

 

u  İstanbul,

ü  Avrupa’dan Asya’ya giden kara yolu güzergâhında ve yolların kesiştiği noktada bulunmaktadır.

ü  Aynı zamanda, Karadeniz ile Akdeniz’i birbirine bağlayan suyolunun da kesiştiği önemli bir noktadadır.

 

u  Limanlar:

u  Osmanlı Devleti kara ticareti yanında deniz ticaretini de geliştirmek amacıyla çeşitli tedbirler aldı. Bu doğrultuda başta İstanbul olmak üzere Marmara ve Akdeniz’e gemilerin barınmalarına, yük alıp boşaltmalarına, yolcu indirip bindirmelerine yarayan limanlar  inşa etti.

u  Pazar:

u  Osmanlı Devleti’nde önemli ticaret merkezlerinden birisi de, halkın belirli günlerde mallarını satmak için sergiledikleri belirli geçici yerler olan pazarlardı. Bu pazarların en büyük özellikleri binalarda olmayıp açık alanlarda kurulmuş olmalarıdır.

u  Arasta:

u  Osmanlı Devleti, ilerleyen dönemlerde pazar yerlerine, halkı alışverişe çekmek için hepsi bir düzeyde olan ve “arasta” adı verilen dükkânlar inşa etti.

Bir Arasta

u   Arastaların etrafına medrese, kütüphane ve cami gibi tesisler kurdu. Bir pazar özelliği niteliğinde olan arastalardan aynı zamanda imaretler için gelir sağlanmaktaydı.





OSMANLI VAKIF SİSTEMİ

u  OSMANLI’DA VAKIF GELENEĞİ

u  Vakıf, kişilerin kendilerine ait mallarını veya paralarını belirli bir hizmetin yerine getirilmesi amacıyla eğitim, din, sağlık, bayındırlık gibi sosyal ve kültürel alanlarda hizmet verecek kuruluşlara bağışlamasıdır.

u  Sosyal devlet anlayışı ile hareket eden Osmanlı Devleti halkın dinî, askerî ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için hizmet veren çeşitli vakıflar bulunmaktaydı.

u  Vakıflar hayırseverler tarafından kuruldu.

u  Bu yolla medreseler, hastaneler, camiler, kütüphaneler, kervansaraylar vs. yapıldı.

 

u  MÜZİK VE ÇİÇEKLE TEDAVİ

u  II. Bayezid, Edirne’de ünlü Bayezid Külliyesi’ni yaptırdı. (cami, hastane, imaret, medrese, kervansaray, hamam vb)

Bayezid (II) Külliyesi/Edirne

u  Külliyenin “Darüşşifa” denilen hastanesi, akıl ve ruh hastalarının tedavi yeriydi.

Müzikle tedavi 


u  Vakıf kurucusu, giderlerin karşılandığı herhangi bir hizmet birimini (cami, medrese vb) inşa ettirir,

u  daha sonra bu müessesenin ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda gelir temin edecek kaynaklar tahsis ederdi.

u  Bu kaynaklar genellikle arazi, dükkân, çarşı, han gibi gayrimenkullerden oluşurdu.

u  Söz konusu vakfın idaresi için bir idareci (mütevelli) tayin edilir ve vakfın tüzüğü (vakfiye) düzenlenirdi.

u  Böylece vakıflar sayesinde şehirler imar edilir; eğitim, sağlık ve kültür işleri yürütülürdü.

 

 




Rumeli’de Hâkimiyet Kurulması

   Rumeli’de Hâkimiyet Kurulması ü  1353’ten itibaren Rumeli’ye geçen  Osmanlılar , yaklaşık bir asır içinde bölgede hâkim güç hâline geldi....