7. ünite KLASİK ÇAĞDA OSMANLI TOPLUM DÜZENİ
u
OSMANLI MİLLET SİSTEMİ
Osmanlı Devleti’ni kuran Kayılar, Türk ve Müslüman idi.
Kayıların sembolü |
u
Zamanla
Balkanlarda gayrimüslim ve Ortadoğu’da diğer müslüman toplumlarda devletin
bünyedinde yaşamaya başladı.
u
Böylece
Osmanlılar, farklı dile ve dine mensup
milletlerin oluşturduğu dünyanın en güçlü ve uzun ömürlü devletlerinden biri
oldu.
u
Osmanlı
toplumu töre ve İslam hukukuna göre düzenlenmişti.
u
Osmanlı
toplumu farklı din, dil ve ırktan insan topluluklarından oluşuyordu.
u Ancak devlet içinde herkes eşit statüde yer alıyordu.
u Osmanlı toplumu, Osmanlı Devleti’nin adaletli politikası birbirleriyle iyi ilişkiler içinde idi.
u
Osmanlı
toplumu genel olarak yönetenler (askerî) ve yönetilenler (reaya)
olarak iki gruptan meydana geliyordu.
u
Yönetilenler
grubu Müslim ve gayrimüslim şeklindeydi.
u
Osmanlı
toplum yapısında sınıf ayrımı kesinlikle söz konusu değildi.
u Devlete hizmet karşılığı Müslüman reayadan askerî sınıfa geçmek mümkündü.
u
XVI. yüzyılda Osmanlı
Devleti’nin fetihlerle birçok millet Osmanlı toplumu içinde yer
aldı.
u Osmanlı Devleti’nde egemen güç Türkler olmakla beraber ülkede Rumlar, Ermeniler, Bulgarlar, Slavlar ve Araplar gibi birçok ulus beraber yaşadı.
u Osmanlılar farklı dinî ve kültürel kimliklere sahip toplum kesimlerini ırk esasına göre değil din esasına göre teşkilatlandırdı.
u
Millet
sistemi olarak adlandırılan bu
teşkilatlanma, çok farklı etnik ve dinsel gruplardan oluşan insanların imparatorluk
yapısına uydurulmasıyla meydana gelen özgün bir toplumsal yapılanmadır.
u
Bu farklı
toplumlara din, dil, eğitim ve hukuk alanında özerklik tanındı.
u
Neticede
Osmanlı Devleti, millet sistemi ile sınırları içerisinde yaşayan
milletlere karşı inanç ve ibadet özgürlüğü tanıyarak, bu milletlerin Osmanlı
çatısı altında kaynaşmasını sağladı.
u
Müslüman
cemaatini meydana getiren topluluklar Türkler, Araplar, Acemler, Boşnaklar ve Arnavutlardı.
u
Müslümanlardan
sonra en kalabalık topluluğu Ortodoks cemaati oluşturuyordu.
u
Ortodoks
cemaatler; Rumlar, Eflâk-Boğdanlılar, Karadağlılar, Sırplar ve Bulgarlar idi.
u
Osmanlı
toplumunda Ermeni, Musevi (Yahudi), Süryani, Nasturi ve Keldani cemaatleri de vardı.
u
Devlet bu
toplulukların dil ve kültürlerine karışmazdı.
u
Osmanlı
Devleti, hâkim olduğu bölgelerdeki gayrimüslimlere büyük bir tolerans uygular.
u
Fatih’in Rum
Patriği’ni koruması din özgürlüğüne kanıttır.
u
Rum,
Ermeni Patrikleri ile Yahudi Hahambaşlığı:
u
Fatih Sultan Mehmet, Rum
cemaatine tanıdığı hak ve yetkileri Ermeni ve Yahudilere de tanıdı.
u
II.
Bayezid Dönemi’nde
İspanya’daki baskı ve katliamdan kurtarılan Yahudiler, Osmanlı Devleti’ne
mülteci olarak getirilerek Selânik ve İstanbul’a yerleştirildi (1492).
u Fatih, Ermenilerin hem yönetim işlerini hem de dinî işlerini kolaylaştıracak örgütlenmeleri için İstanbul’da Gregoryan Ermeni Patrikhanesini kurdu (1461).
OSMANLI
DEVLETİ’NDE GÜNLÜK YAŞAM
u
FETHEDİLEN
BÖLGELERDE TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL DEĞİŞİMLER
u
İskân
siyaseti:
Balkanlar |
u
Osmanlı
Devleti’nin fethettiği bölgelerde toplumsal ve kültürel değişimler yaşandı.
u
Osmanlılar,
fethedilen ve nüfusça az oldukları bölgelere yönelik iskân politikası uyguladılar.
u
Özellikle
Balkanlara, Anadolu’dan yörük ve Türkmenleri getirip
yerleştirdiler.
u
Yapılan
göçler sonucunda Balkanlarda Türk nüfusu arttı ve Türk İslam kültürü
yayıldı.
u
Adaletli
yönetim:
u
Osmanlı
Devleti, fethedilen bölgelerde adaletli bir politika izledi.
u
Osmanlı
hâkimiyeti ile birlikte bölgede
- güvenlik sağlandı,
- yerli halktan angarya kalktı,
- ağır vergiler azaltıldı.
u
Osmanlı
Devleti’nin Balkanlarda sağladığı bu asayiş ve güven ortamı sayesinde
ekonomik ve sosyal hayat kısa sürede canlandı.
u
Balkanlar
tarihin hiçbir döneminde Osmanlılarda
olduğu kadar huzur ve güven içerisinde olmadı.
u
Bu sayede
Balkanlarda, Arnavut, Bosna, Hersek, Kosova gibi bölgelerde gayrimüslim
köylüler arasında İslamlaşma hareketi hızla arttı.
u
İslam’ın
Balkanlarda yayılması:
u
Osmanlılarda
olduğu kadar huzur ve güven içerisinde olmadı.
u Bu sayede Balkanlarda, Arnavut, Bosna, Hersek, Kosova gibi bölgelerde gayrimüslim köylüler arasında İslamlaşma hareketi hızla arttı.
u
Balkanlar’da
imar faaliyetleri:
u
Osmanlı
fetihleri sonucu birçok bölgede -özellikle Balkanlarda- yoğun bir imar
faaliyetine girişildi.
u
Mevcut
şehirler yeni bir anlayışla imar edildi.
u
Yeni
şehirler ve yerleşim
yerleri kuruldu.
u
İmar faaliyetleri ile başlangıçta, bir cami ve
onun etrafında kümelenen kültürel, sosyal ve iktisadi kuruluşların oluşturduğu
külliyeler kuruldu.
u
Külliyeler
mahalleleri, mahalleler de şehirleri meydana getirdi.
u
Bu şehir
merkezlerinde, cami-mescit, tekke-zaviye ve türbe gibi dinî; han, bedesten,
kervansaray ve çarşı gibi ticarî; imaret, hamam, köprü, su kemeri, çeşme ve
saat kulesi gibi sosyal; mektep, medrese ve kütüphane gibi eğitim; kale, hisar,
kule-ocak, burç ve tabyalar gibi askerî yapılar inşa etmek suretiyle, Türk
şehir dokusu anlayışı bölgede etkin hâle geldi
u
Balkanlardaki
Osmanlı yapıları, Anadolu’da Bursa, Edirne, Amasya, İznik
ve Manisa gibi şehirlerdeki anıtsal yapılarla benzer özelliklere
sahiptir.
Zamanla külliyeler hahallelere onlar da şehirlere dönüşür |
u
Balkanlar’da
Türk izleri
u
Osmanlılar,
fetihler neticesinde Orta Asya ve Anadolu kültürünü Balkanlara taşıdılar.
u
Bölgede Türkçe,
yer adı olarak kullanıldığı gibi toplumsal hayatta da kullanıldı.
u
Anadolu’dan
Balkanlara gelen birçok âşık sazını ve bağlı bulunduğu âşıklık geleneğini buralara
yaydı.
u
«Âşıklık geleneği» Balkan kültürüyle yeniden yapılandı.
u
Balkan
ezgileri arasında birçok türkü, mani vs. Türkçe yazılıp söylendi.
u
Yine
çeşitli tarikatlara bağlı dervişler, şeyhler Balkanlara gelerek tekke, zaviye
ve medrese kurdu.
u
Balkanlar’da
Türk izleri
u
Medreselerde,
tekkelerde yetişenler; Balkan divân edebiyatının ve Balkan Türk tekke edebiyatının
temellerini attı.
u
Türk İslam
kültürünün yayılması toplum hayatında önemli gelişmeleri de beraberinde getirdi.
u
Balkan
halklarının başta giyim, yemek, eğlence gibi gelenek ve göreneklerinde önemli
değişimler oldu.
u
O dönemin
seyyahlarının verdikleri bilgilere göre, Balkan kentlerinde hatta Hıristiyan nüfusun
çoğunlukta olduğu yerlerde bile günlük yaşamda Türk halklarının karakterinin
etkin olduğunu belirtirler.
ŞEHİR VE
MAHALLELERDE ÇOK KÜLTÜRLÜ SOSYAL HAYAT
u
Osmanlı
şehirlerinde birçok etnik grup yaşardı.
u
Şehirlerde,
gayrimüslimler bazen bir mahallede toplanmış bazen de Müslüman mahallelere
dağılmıştı.
u
Osmanlı
Devleti’nde şehir ve mahallelerde çok kültürlü sosyal hayat
vardı.
u
Osmanlı
şehir ve mahallelerinde, Müslüman ve gayrimüslimler arasında komşuluk
münasebeti oldukça güçlüydü.
u
Mahalle
sakinleri arasında akrabalık derecesinde dayanışma vardı.
u
Herkes
birbirinin komşuluk hukukuna saygı gösterirdi.
u
Şehir ve
mahallelerde, Müslüman nüfus hâkim olmasına rağmen her dinin, inanç, örf, âdet,
kılık kıyafet gibi temel hak ve özgürlüklerine karşı tam bir serbestlik söz
konusuydu.
u
Aynı
mahallede cami, kilise ve havrada insanlar dinî
vecibelerini rahatça yerine getirirlerdi.
İstanbul Kuzguncuk'ta üç ibadet yeri |
u
Osmanlı
Devleti’nde, başta başkent İstanbul olmak üzere diğer şehirler (Bursa, Edirne, Selânik
vs.) genelde kalabalık bir nüfusa sahipti.
u
Bunda
şehirlerde sağlanan güven ortamı yanında, şehirlerin sosyal ve ekonomik yönden
gelişmiş olması önemli bir etkendi.
u
Osmanlı
şehirlerinde insanlar genel olarak ticaret, esnaflık ve zanaatla uğraşırdı.
u
Osmanlı
Devleti, halkın giyim ve kuşamına önem verirdi.
u
Bunun
sebebi; rütbeye, statüye, mesleğe ve dinî inanca göre farklı kıyafetler
giyilmesi suretiyle kıyafet konusunda belli bir düzen sağlamaktı.
u
Zaman
zaman bu konuyla ilgili kanun ve fermanlar bile hazırlardı.
u
Örneğin, İstanbul
halkının önemli gün ve şenliklerde herkesin kendi sınıfına tahsis edilen
kıyafetle dolaşması talep edilmişti.
u
Osmanlı
Devleti’nde,
- erkek kıyafetleri çakşır (şalvar), gömlek vb
- Kadın kıyafetleri şalvar, entari, dolama, hırka
ve dışarıda giydikleri ferace, peçe ve yaşmak idi.
- Şalvar, ferace ve kaftan kadın erkek
giyiminin önemli bir unsuru idi
u
Osmanlı
toplumunda
- Müslümanlar genelde sarı,
- ulema mavi ayakkabı
giyerken,
- askerlerin bazıları ise kırmızı
renk çizme giyerlerdi.
u Bunun yanında erkekler; sosyal, ekonomik, kültürel, mesleki ve dinî statülerine göre “kavuk” denilen
başlıklar giyerlerdi.
u
Kavukların
en bilinenleri horasanî, selimî, kalafat, örfî, kafesî,
mücevveze, kâtibî ve kallavi idi.
u
Kadınlar
ise serpuş denilen külaha benzer başlıklar giyerlerdi.
u
Bazı
Şenlikler:
u
Osmanlı
Devleti’nde
- padişahın sefere çıkması,
- bir zaferden dönmesi,
- padişahın tahta çıkması,
- önemli yabancı elçilerin karşılanması,
- dinî bayramlar,
- padişah kızlarının veya kız kardeşlerinin nişanları
ve evlenme törenleri,
- şehzadelerin sünnet düğünleri,
- padişah çocuklarının doğumu vb.
çeşitli vesilelerle şenlikler yapılır, panayırlar kurulurdu.
u
Bu
şenlikler içerisinde en görkemlileri şehzadelerin sünnet törenleriydi.
u
ŞEHZADE
MEHMET’İN MUHTEŞEM SÜNNET DÜĞÜNÜ
u
Sonradan
III. Mehmet unvanı ile tahta çıkacak Şehzade Mehmet’in sünnet düğünü, Osmanlı
tarihindeki en muhteşem düğünlerdendir.
u
Bu
vesileyle, 1582 yılının 29 Mayıs günü başlayan şenlikler, 24 Temmuz’a kadar,
yani elli yedi gün sürmüştür.
u
At
Meydanı’ndaki sünnet eğlencelerinin en göz alıcı yanı, çeşitli esnaf
gruplarınca düzenlenen sanat gösterileriydi.
u
Osmanlı
Devleti’nde, “On Bir Ayın Sultanı” diye adlandırılan ramazan ayı
oldukça hareketli geçerdi.
- Camiler temizlenir; mektep ve medreseler
tatil edilirdi.
- Mesai saatleri oruca göre ayarlanırdı.
- varlıklı zengin kimseler farklı yerlerdeki
esnaf dükkânlarına girer ve zimem (borç) defterini isterlerdi.
- devlet adamları ve hâli vakti yerinde
olanlar iftarlar verirdi
- ev sahibi tarafından misafirlere kadife
keseler içinde; gümüş tabaklar, tespihler, gümüş yüzükler hediye edilirdi.
u
Osmanlı
Devleti’nde, “On Bir Ayın Sultanı” diye adlandırılan ramazan ayı
oldukça hareketli geçerdi.
Mahya'lar |
- Meydanlar kazanlarla donatılır, uzun yer
sofraları kurularak toplu yemekler verilirdi.
- Mahalle etkinliklerinde esnaf gösterileri,
çeşitli cambazlık hünerleri, kukla, karagöz, meddah, orta oyunları oynanır;
cirit, güreş, okçuluk, binicilik yarışmaları yapılır geceleri etrafa ışık
saçan binlerce fişek atılır; minarelere mahyalar asılır; renkli kandiller
ve meşalelerle donatılmış sallar üstüne saz takımları, deniz üzerinde
fişekler yanarak dolaşır; meydanlardan fener alayları geçerdi.
- davulcular halka sahur vaktini haber
vermek ve bahşiş toplayabilmek için maniler eşliğinde davul çalarlardı.
- Ramazan eğlenceleri Kadir Gecesi’nde
sona erer ve Ramazan Bayramı hazırlıkları başlardı.
- Kadir Gecesi’nde Sakal-ı Şerif ziyaret
edilirdi. Topkapı Sarayı’nda kadir alayı tertip edilirdi.
u
Osmanlı’da
mutfak
u
Şehirlerde
bostan ve meyve bahçeleri iç içeydi.
u
Ekmekler
genelde evde ve şehir merkezlerindeki çeşitli fırınlarda pişirilirdi.
u
Turşu,
erişte, kavurma, reçel gibi gıda maddeleri hazırlanırdı.
u
Şölen
niteliğindeki yemeklerde;
u
tavuk, ekşili
tavuk, güvercin, piliç, ekşili piliç, börek, bohça (poğaça), tatamaç (mantı
benzeri bir yemek), ıspanak böreği, çorba, katı çorbası, kefal çorbası,
baklava, çeşitli dolmalar, kebaplar, ekşi aşı, muhallebi, pilav, tavuklu pilav,
kıymalı-sade ve ballı börekler, bulgur pilavı, zerde, yahni, paça, kabak
tatlısı, aşure, turşu, çörek, gözleme, girde (açılmış yufka) nukul (bir çeşit
tatlı), tarhana çorbası, simit, erişte ördek, kuzu kebabı, tavuklu börek, aşure,
çeşitli soğuk şerbet ve hoşaflar sofralarda yer alırdı.
u
Erkeklerin
vakit geçirmesi:
u
Osmanlı Devleti’nde, erkekler genelde bozahane
ve kıraathane/kahvehanelerde vakit geçirirlerdi.
u
Bir halk
içeceği olan boza mısırdan üretilirdi.
Boza |
u
Özellikle
gençlerin bir araya gelip eğlenceler düzenlediği; kebap yediği bozahaneler
başta İstanbul ve Edirne’de olmak üzere oldukça yaygındı.
u
XVI.
yüzyıldan itibaren, Türk insanının yaşamına giren kahve ve kahvehaneler
ise çok geniş bir kültürel birikim oluşmasına ortam hazırladı.
u
Kahvehaneler;
insanların haberleşme merkezi, meslek gruplarının toplanma yeri konumunda
olması itibarıyla önemli bir yere sahipti.
u
OSMANLI’DA
TOPRAK MÜLKİYETİ VE TARIMSAL ÜRETİM
u
TARIMSAL
ÜRETİM VE ÇİFTHANE SİSTEM
u
ÇİFTHANE
SİSTEMİ
u
Osmanlı
Devleti’nde temel vergi ve toprak sistemi çifthane denen bir sisteme
dayanıyordu.
u
Çifthane,
bir çift öküzle işletilebilen ve bir köylü ailesinin işletiminde olan arazi
birimiydi
u
Ekonomik
faaliyetlerin tümü reayanın sıkıntıya düşmeden bolluk içinde yaşamasına
yöneliktir.
u
Temeli
tarıma dayalı Osmanlı ekonomisinde toprak çok önemlidir.
Bir çift öküzün sürdüğü toprağa "Çift" denilir
u
Osmanlı
Devleti’nde fethedilen topraklar, Divân üyesi nişancı tarafından tapu
tahrir defterlerine kaydedilirdi.
u
Böylece
devlet arazisi (mirî arazi) hâline gelen bu araziler işletmek koşuluyla
reayaya bırakılırdı.
u
Reayaya vergi ödemek koşuluyla
dağıtılan araziler “çifthane sistemi” içerisinde
değerlendirilirdi.
u
Çifthane sistemi ile her bir
hanenin işleteceği arazi ve ödeyeceği vergiler tespit edilirdi.
u
Çifthane
birimi üç unsurdan oluşurdu.
- devletin işletme koşuluyla verdiği arazi,
- bu araziyi işleten hane halkı ve
- arazinin koşum gücü olan bir çift öküz.
u
Bu üç öge
çifthane sistemini dolayısıyla da vergiye tabi bir üretim ünitesini
oluşturuyordu.
u
Devlet, çifthane
sistemi ile
- toprağı sürekli işleterek boş arazileri
değerlendirip tarımsal üretimi artırdığı gibi,
- düzenli bir vergi sistemi de oluşturuyordu.
u
Bu
sistemde topraklar devletin kontrolünde olduğundan büyük toprak sahiplerinin
ortaya çıkmasına da müsaade edilmiyordu.
u
Çiftbozan
vergisi:
u
Devlet
çifthane sistemi ve tarımsal üretimin devamlılığını sağlamak amacıyla tedbirler
alırdı.
u
Bu
tedbirlerin başında toprağı boş bırakmanın yasaklanması gelmekteydi.
u
Üç yıl
toprağı işlemeyen çiftçiden “çiftbozan vergisi” alındığı gibi, bu
çiftçinin toprağı başkasına da verilebilirdi.
OSMANLI
EKONOMİSİNDE LONCA TEŞKİLATI
u
LONCA
TEŞKİLATI
u
Osmanlı
ekonomik sisteminde, esnaf loncaları, XIII. yüzyılda ortaya çıkan Ahilik
teşkilatının bir devamıdır.
u
Esnaf
sistemi Ahilikteki gibi hiyerarşikti:
- esnaf şeyhi,
- yiğitbaşı,
- usta, kalfa ve çırak gibi.
u
Dükkân
açma izni yalnız ustaya aitti.
u
Bu yetki
ona “berat” ile verilirdi. Dükkân sayısını da yine ustalar tespit
ederdi. Her isteyen istediği yerde dükkân açamazdı. Buradaki amaç mevcut esnafı
korumaktı.
u
Ticari ve
endüstriyel herhangi bir mesleğe devam etme imtiyazına “gedik”
denirdi. Esnaf, esnaf müfettişleri tarafından teftiş edilirdi.
u
Esnafın
özel işleri için toplandığı odaya “lonca” denilirdi.
u
Esnaf
şeyhi, aynı zamanda lonca şeyhiydi.
Sonra yiğitbaşı ve esnaf kâhyaları gelirdi.
u
Esnaflar:
u
Üretim
veya alım-satım yapan esnaf grupları içerisinde gıda, dokuma, deri, nakliye, silahçı,
bakırcı, kalaycı, demirci, fırıncı, eyerci, semerci, çizmeci, kereste ve
doğramacı esnafı, dükkân ve çalışanların sayısı açısından en kalabalık
olanlarıydı.
u
Fırıncılar:
u
Çalışanların
sayısı açısından İstanbul esnafı içerisinde, fırıncılar ilk sırayı almaktaydı.
u
Loncalar,
özellikle gediklerin haksızlık olmadan dağıtımına büyük bir özen gösterirdi.
u
Gediklerin en önemlisi, bir çeşit imtiyaz ve tekel
usulü olan esnaf gedikleriydi.
u
Esnaf
gediklerinin işlediklerini başkası işleyemez, sattıklarını başkası satamazdı.
Bu kurala uymayanlar cezalandırılırdı.
u
Loncalar; üretilen malların kalitesini ve fiyatını
belirler, esnaflar arasındaki haksız rekabeti de önler.
u
Esnafının
amacı hizmet ettiği çevresinin ihtiyacını
karşılamaktı.
u
Bu nedenle
esnaflar arasında en önemli unsur ham madde dağıtımıydı.
u
Ham madde
dağıtımı kethüda loncalar aracılığıyla adil bir şekilde
yapılırdı. Savaş ve kıtlık döneminde buna çok daha dikkat edilirdi.
u
Örnek;
- bir celepçi (hayvan alıp satan)
uzak yerlerden hayvan alıp getirir, kasaplara satar,
- kasaplar hayvanı kestikten sonra deriyi debbağlara
(deri işleriyle uğraşan kesim) verir,
- debbağ deriyi işledikten sonra çarıkçılara, kemercilere,
çantacılara, çizmecilere, eyercilere,
davulculara, semercilere dağıtırdı.
- Yine kasap, elinde bulunan yağları yağcılara,
sabunculara ve mumculara dağıtırdı.
u
NARH
SİSTEMİ
u
Narh, devletin pazarlara, esnafa mallarını belli bir fiyata
satmalarını emretmesi veya malların belirlenen fiyattan aşağı veya yukarı bir
fiyata satış yapmayı yasaklaması anlamına gelen bir kavramdır.
u
Osmanlı
Devleti,
- halkın refahı için tüketiciyi ve üreticiyi
koruyucu tedbirler almış,
- üretimden tüketime kadar her sahayı
denetim altında tutmayı ilke edinmişti.
u
Narh
uygulaması İstanbul’un fethinden, XIX. yüzyıla kadar devam etmiştir.
u
Osmanlı
Devleti’nde narh uygulamasını gerekli kılan sebepler arasında kıtlık,
nüfus artışı, ticari dengelerdeki değişiklikler ve
paranın değer kaybetmesi gibi unsurlar da yer almaktaydı.
u
Devlet,
fiyat tespiti yaparken malın piyasadaki arz ve talep dengesini dikkate alır,
tekelci eğilimleri önlemeye çalışırdı.
u
Özellikle kıtlıkların
yaşandığı dönemlerde ülke genelinde sıkıntı yaşanmaması için gerekli bütün
tedbirleri alırdı.
u
Bu amaçla
bir kısım gıdalarının ihracatını yasaklardı.
u
Osmanlılarda
özellikle ramazan ayının yaklaşmasından dolayı gerek ekmek gerekse eşya
fiyatlarının inip çıkmaması devlet tarafından sabit fiyatlar belirlenerek
belgelerle kayıtlara geçirilirdi.
u
OSMANLI’DA
TİCARET VE TİCARİ MEKÂNLAR
u
Osmanlı
Devleti’nde üretim faaliyetleri ihtiyaç duyulan oranda yapılıyordu. Devlet
üretim sürekliliğini sağlamak için gerekli tedbirleri alırdı.
u
Buna
rağmen üretilen mallar ihtiyaçları karşılamazsa satın alma yoluna gidilirdi.
u
Osmanlı
ekonomisi tarıma dayalı idi.
u
Zamanla
ticaret de önem kazanmaya başladı.
ü
Siyasal, sosyal ve ekonomik düzenin sağlanması,
ü
devletin
ticaretin önemi sebebiyle tüccarları özendirmesi,
ü
ticaret
yolları üzerinde güvenliğin sağlanması ve
ü
işlek
ticaret yollarının ülke topraklarından geçmesi Osmanlı Devleti’nde ticaretin
gelişmesini sağladı.
ü
ticaretin
gelişmesi için önemli tedbirler de aldı.
ü
İç
ticaretle uğraşanlardan alınan vergi düşük tutuldu.
u
Şehirlerde
ticaret için yapılmış bedestenler (içinde eşya alınıp satılan
kapalı çarşı) açıldı.
u Bedestenler içerisinde en önemlisi Kapalı Çarşı idi.
İstanbul Bedesten (kapalıçarşı) |
u
İstanbul,yanı
sıra Bursa, Kahire, Edirne ve Selanik önemli ticaret merkezleriydi.
u
Bursa’dan
Doğu’nun baharat ve kahvesi karşılığında ipek, deri ve kereste ihraç edilirdi.
u
Edirne’nin
kumaş tüccarları Avrupa ile ticaret yaparlardı. İstanbul halkının et, tahıl,
pirinç ve yağ ihtiyacını karşılamak için Balkanlardan ve Doğu ülkelerinden
ithalat yapılırdı.
u
Osmanlı
toprakları İpek Yolu ve Baharat Yolu üzerindeydi. Osmanlı Devleti
ticareti geliştirmek ve tüccarları korumak amacıyla yollar üzerine hanlar,
kervansaraylar, imarethaneler, hamamlar,
camiler, tabhaneler (misafirhane), çeşmeler ve
köprüler inşa ettiler.
u
Bu ticari
mekânlar içerisinde kervansarayların ayrı bir yeri vardı.
u
Kervansaraylar:
u Kervansaraylar, kervanların güvenliği ve konaklaması için anayol kenarında tesis edilen vakıf yapılarıdır.
Kervansaray |
u
Bu
yapılar; insan ve hayvanların her türlü ihtiyacını karşılayacak donanıma sahip
idi.
u
Kervansaraylar
yalnız Müslüman Türklere değil, ticaretle uğraşan tüm yabancılara hizmet
vermekteydi.
- Buralarda güvenlik, “derbentçiler”
tarafından sağlanırdı.
- Posta ve haberleşme işlerini “menzil”
teşkilatı yerine getirirdi.
- Yollarda özel ulaşımı ve taşımacılığı ise
“mekkâreciler” yaparlardı. Mekkâreciler tüccar ve kadı
huzurunda bir sözleşme düzenleyerek işe başlarlardı
u Kapan: Osmanlı Devleti’nde önemli ticaret merkezlerinden biri de kapanlardı.
Tarihi "un kapanı" (İstanbul) |
u
Kapanlar
büyük şehirlerde özellikle zahire (tahıl ürünleri) türünden ihtiyaç
maddelerinin toptan alınıp satıldığı yerlerdi. Zahire ürünlerinin yanında, kahve,
tütün, ipek, pamuk, kumaş ve çeşitli dokumalar üreticiden satın alınarak başta
İstanbul olmak üzere büyük şehirlerdeki kapanlara getirilirdi.
u
Buralarda kadı
naibinin nezaretinde esnaf temsilcilerinin de hazır bulunmasıyla mallar
tartılır, ağırlık, kalite ve çeşidine göre vergi ve narha tâbi tutulduktan,
fiyatları belirlendikten sonra esnaf aracılığıyla tüketiciye arz edilirdi.
u
Kapan: Osmanlı Devleti’nde önemli ticaret
merkezlerinden biri de kapanlardı.
u
Kapanlar
büyük şehirlerde özellikle zahire (tahıl ürünleri) türünden ihtiyaç
maddelerinin toptan alınıp satıldığı yerlerdi. Zahire ürünlerinin yanında, kahve,
tütün, ipek, pamuk, kumaş ve çeşitli dokumalar üreticiden satın alınarak başta
İstanbul olmak üzere büyük şehirlerdeki kapanlara getirilirdi.
u
Buralarda kadı
naibinin nezaretinde esnaf temsilcilerinin de hazır bulunmasıyla mallar
tartılır, ağırlık, kalite ve çeşidine göre vergi ve narha tâbi tutulduktan,
fiyatları belirlendikten sonra esnaf aracılığıyla tüketiciye arz edilirdi.
u
İstanbul,
ü
Avrupa’dan
Asya’ya giden kara yolu güzergâhında ve yolların kesiştiği noktada
bulunmaktadır.
ü
Aynı
zamanda, Karadeniz ile Akdeniz’i birbirine bağlayan suyolunun da kesiştiği
önemli bir noktadadır.
u
Limanlar:
u
Osmanlı
Devleti kara ticareti yanında deniz ticaretini de geliştirmek amacıyla çeşitli
tedbirler aldı. Bu doğrultuda başta İstanbul olmak üzere Marmara ve Akdeniz’e
gemilerin barınmalarına, yük alıp boşaltmalarına, yolcu indirip bindirmelerine
yarayan limanlar inşa etti.
u
Pazar:
u
Osmanlı
Devleti’nde önemli ticaret merkezlerinden birisi de, halkın belirli günlerde
mallarını satmak için sergiledikleri belirli geçici yerler olan pazarlardı. Bu
pazarların en büyük özellikleri binalarda olmayıp açık alanlarda kurulmuş
olmalarıdır.
u
Arasta:
u Osmanlı Devleti, ilerleyen dönemlerde pazar yerlerine, halkı alışverişe çekmek için hepsi bir düzeyde olan ve “arasta” adı verilen dükkânlar inşa etti.
Bir Arasta |
u
Arastaların etrafına medrese, kütüphane ve
cami gibi tesisler kurdu. Bir pazar özelliği niteliğinde olan arastalardan aynı
zamanda imaretler için gelir sağlanmaktaydı.
OSMANLI VAKIF
SİSTEMİ
u
OSMANLI’DA
VAKIF GELENEĞİ
u
Vakıf, kişilerin kendilerine ait mallarını veya
paralarını belirli bir hizmetin yerine getirilmesi amacıyla eğitim, din,
sağlık, bayındırlık gibi sosyal ve kültürel alanlarda hizmet verecek
kuruluşlara bağışlamasıdır.
u
Sosyal
devlet anlayışı ile
hareket eden Osmanlı Devleti halkın dinî, askerî ve sosyal ihtiyaçlarını
karşılamak için hizmet veren çeşitli vakıflar bulunmaktaydı.
u
Vakıflar
hayırseverler tarafından kuruldu.
u
Bu yolla medreseler,
hastaneler, camiler, kütüphaneler, kervansaraylar vs. yapıldı.
u
MÜZİK
VE ÇİÇEKLE TEDAVİ
u
II.
Bayezid, Edirne’de ünlü Bayezid Külliyesi’ni yaptırdı. (cami, hastane, imaret,
medrese, kervansaray, hamam vb)
u
Külliyenin
“Darüşşifa” denilen hastanesi, akıl ve ruh hastalarının tedavi
yeriydi.
Müzikle tedavi |
u Vakıf kurucusu, giderlerin karşılandığı herhangi bir hizmet birimini (cami, medrese vb) inşa ettirir,
u
daha sonra
bu müessesenin ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda gelir temin edecek kaynaklar
tahsis ederdi.
u
Bu
kaynaklar genellikle arazi, dükkân, çarşı, han gibi gayrimenkullerden oluşurdu.
u
Söz konusu
vakfın idaresi için bir idareci (mütevelli) tayin edilir ve vakfın tüzüğü (vakfiye)
düzenlenirdi.
u
Böylece
vakıflar sayesinde şehirler imar edilir; eğitim, sağlık ve kültür işleri
yürütülürdü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder