Hamdani Emirliğinin hüküm sürdüğü şehirler:
İbn
El Esir El Kamil fi’t Tarih’te (2:486-491) El Cezire’nin fethi anlatılmaktadır.
Buna göre, El Cezire’nin Hristiyan Arap halkı Müslüman Araplara karşı Bizans
imparatoru Heraklios’tan yardım istemiş bu nedenle de imparator Suriye üzerine
sefer düzenlemişti. Ebu Ubeyde ve Halid bin Velid kuvvetlerini Bizans’a karşı
birleştirmişlerse da aralarında saldırma veya savunma mı yapılacağı konusunda
görüş birliği olmamıştı. Halife Ömer (634-644) kendisi Medeni’den hareket
ederek Hums taraflarında bulunan
Müslümanlara yardım amacıyla ordusuyla gelmişti. El Cezirelilerin bu hareketine cevap olarak
Müslüman komutanlar El Cezire şehirlerinin fethi ile görevlendirilmişlerdi.
Cezireli
Araplar, Hums taraflarında Bizans’a yardım etmek yerine şehirlerini korumaya
çalışmışlardı. El Cezire fethi üzerine
Nizar’ın soyundan olan İyadlılar Bizans topraklarına sığınmışlardı. Daha sonra
Harran ve Ruha (Urfa) fethedilmişti. Bu fetihlerde Velid bin Ukbe ve ‘İyad bin
Ğanm’in katkısı vardır. Halife Ömer Bizans imparatoruna yazdığı mektupta
kendisine sığınan Arapları iade etmesini istemiş neticede Arapların önemli bir
kısmı geri dönmüştü. ‘İyad bin Ğanm daha sonraları Serûc, Ra’s Keyfa, el Ard el
Bayda, Sümeysat (Samsat), Ra’sul’ayn, Menbic, Amid, Meyyafarıkin, Kefertusa,
Nusaybin, Tur Abdin, Mardin, Musul ve Erzen fethetmişti.
1.
Adana
(Ezene) ve Misis (Massisa)
Hristiyanlığın yayılmasından sonra dini bir merkez haline
gelen Misis özellikle piskopos Theodoros
ile önem kazanmaya başlamıştı. Bizans
İmparatoru Iustinianos zamanında burada bir konsil toplanmış, ardından şehir
Mopsuestia adıyla anılmaya başlanmıştır. Daha sonraları Bizans kaynaklarında
ise şehrin adı Mamista olarak geçmektedir.
İmparator Hereklios, Filistin ve Suriye şehirlerini Araplara
kaybedince Antakya ve Misis arasındaki şehirler kalelerinin yıkılmasını ve halkının sürgün edilmesini emretmişti.
Belazuri (s. 191),Emeviler’den Muaviye, Bağras kalesi kuzeyinden itibaren
şehirlerin iskan edilmediğini görünce El Cezire ve Kınnesrin taraflarından
Arapların bu bölgelere yerleştirilmesini sağladığını ve Misis kentini eski kale
yerine inşa ettiren kişinin Abdulmelik
bin Mervan olduğunu yazmaktadır.
El Belazuri “Fütûhu’l
Büldân”da (s.194-195) o zamanki adıyla Ezene ve el Massisa arasında bir
köprünün Emeviler döneminde H. 125 (743) yılında yaptırıldığını köprünün adının
“el Velid” olduğunu söylemektedir. Abbasilerden Harun Reşid’in babasından
aldığı emirle Bizans seferine çıktığında (H. 165) Seyhan nehri üzerinde ezene
köprüsü kenarında kök yaptırdığı daha sonraları
Ebû Süleym Ferec el-Hâdim’in Ezene şehrini genişletip surlarını
sağlamlaştırıp şehri kale içine almıştı.
Anlaşılan Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde Antakya ve Misis
arası Araplara bağlı olarak Arap ve Bizans imparatorlukları arasında tampon
bölge olarak kullanılmıştır. 905 yılında Bizans imparatoru Andronikos Maraş
taraflarına yaptığı saldırılarda Tarsus ve Misis halkı yardıma gittilerse de
mağlup olmaktan kurtulamadılar. Bu sıralarda Abbasi toprakları üzerinde kurulan
devletlerden biri olan Halep Hamdani emirliği sınırlarını Kuzey Suriye ve Güney
Anadolu taraflarına genişletmeye başlamıştı.
Hamdani emir Seyfüddevle Ali’ye bağlanan bölge, Bizans’la yapılan
mücadelelerin ana merkezlerinden biri olmuş
Hamdaniler Bizans’a yenilince 960 yılında Misis üzerinden Halep’e
çekilmişlerdi.İmparator Nikephoros Phokas ünlü seferinde (962) Adana’yı ele
geçirmiş Adana halkı Misis’e sığınmış, imparatorun emriyle Misis’i elli gün
kuşatan Ionnes Çimiskes erzağı tükenince kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı. Bu
sefer aynı yıl imparator Misis’i bir defa daha kuşatmış yine başarılı olamamış
fakat Bizanslılar Misis kalesini 965 yılında fethetmeyi başarmışlardı.Misis
halkı Keferbeyya’ya çekilmiş bu şehir de düşünce Bizans iki yüz bin esir
almıştı. Böylece
Hamdanilerin Kilikya taraflarındaki hakimiyetleri sona ermiş, Bizans ise
bölgeye Ermeniye taraflarından Ermenileri yerleştirerek bölgeyi
Hristiyanlaştırmaya çalışmış ancak yaklaşık yüz yıl sonra Kilikya ve çevresi I.
Süleyman Şah tarafından 1082 ve 1083’te Kilikya ve çevresini fethetmişti. İbn’ül
Esir (8:464), Adana çevresinde yer alan Ayn Zarba kalesinin de 962 yılı
seferinde Bizans tarafından ele geçirildiğini halkına aman vererek onların
istediği yere gidebileceğini söylemiş ancak halk nereye gideceğini bilmediği
için binlercesi yollarda hayatını kaybetmişti. |
Hamdanilerin Adana hakimiyetini gösteren harita |
2.
Adıyaman
MÖ 900-700’li yıllardan itibaren
Asur nüfuzuna giren bölge daha sonra Pers satrapları tarafından yönetilmiş,
Perslerden sonra İskender ve Selevkos hakimiyeti devam etmişti. Kommagene krallığının başkentliğini yapmış olan
Samosota (Adıyaman ilçesi Samsat) zamanla Roma imparatorluğunu Suriye
eyaletine bağlanmıştı.
Bölgeye ilk İslam
akınları Halife Ömer devrinde olmakla birlikte Arapların fetih hareketi Emevi
hükümdar Muaviye döneminde gerçekleşmiş; Adıyaman, Samsat, Besni ve çevresi ele
geçirilmişti. Belazuriye göre, Emeviler
döneminde bölgeden Haraç toplanırken Mütevekkil döneminden itiberen haraç
toplanmaması bölgenin İslamlaştığını göstermektedir.
Abbasilerin zayıflamasıyla Kuzey Irak ve Suriye’de Hamdaniler
devleti kurulmuş ve kuzeye doğru sınırlarını genişletmeye başlamışlardı.
926 yılından itibaren eski adı Hısn-ı
mansur(korunaklı sur) olan Adıyaman Hamdanilerin yönetimine girmeye başlamıştı.
Halep Hamdani emiri Seyfüddevle zamanla bu bölgeye egemen olmaya başlamış ve
Bizans’a yönelik savaşların güzergahlarından birini bu bölge oluşturmuştu.
Bizans kuvvetleri Samsat’a saldırdıkları zaman Musul Hamdani
emiri Nasıreddevle’nin yardıma
gelmesiyle Bizans kuvvetleri geri çekilmek zorunda kalmışlardı(931). Bizans’ın Hamdani başkenti Halep’e saldırırlarken Hamdanilerin diğer
şehirlerine bu arada Adıyaman’da yer alan Samsat’ı ele geçirerek buraları yakıp
yıkmışlardı(958).
|
Camiu'd Düvel(Bütün Devletler) Hamdaniler Emirliği kitap kapağı |
3.
Ahlat
Ahlat Halife Ömer devrinde
Cezîre fâtihi İyâd b. Ğanm tarafından fethedildi. Zaman zaman Bizans ve Araplar
arasında el değiştiren günümüzde Bitlis’e bağlı ilçe olan Ahlat, Ermeniye’ye
bir ara bağlanmış, Müslüman Arapların bölgedeki hakimiyetlerinde Harici
isyanlarına sahne olmuştu. Ermeni Kralı Gagik’in davetiyle buralara Bizans
kuvvetleri hakim olmaya çalıştıysa da yerel beyler Halep Hamdani Emiri’ne
bağlanmayı uygun gördüler(940).
Halep Hamdânî Emîri Seyfüddevle’nin gulamlarından Necâ; Ahlat, Malazgirt ve Muş’u ele geçirerek
(954) burada bir devlet kurmak istediyse
de 965’te Seyfüddevle’nin adamları tarafından öldürülünce elindeki topraklar
tekrar Halep Hamdanilerine bağlandıysa da Bizans’ın 969 yılı saldırısında
Hamdanilerin Van Gölü kıyısındaki
egemenliği de sona ermiş oldu.
4.
Antep
ve Kilis
Halife
Ömer devrinde İyâd bin Ğanm tarafından
fethedilen bölge Bizans ve Abbasi sınırında yer aldığından dolayı birkaç kez el
değiştirdi. Abbasilerin güç kaybetmesinden sonra Hamdanilerin Halep emirliğinin
eline geçmişti(946-1004).
5.
Batman ve Hasankeyf
Batman ve çevresi 639’da Halife Ömer zamanında, İyâz b. Ğanm
tarafından ele geçirildi. Daha sonra bölgedeki diğer yerleşimler gibi el-Cezîre
vilâyetinin ayrılmış olduğu üç âmillikten (Diyârımudar, Diyârırebîa ve Diyârıbekir)
Diyarbekir âmilliğinin sınırları içinde yer aldı. Abbasilerin zayıflamasıyla
bir ara Hamdanilerin yönetimi altına girdi.
Abbasilerin
zayıflamasıyla birlikte Hamdanilerin Musul emiri Nasırddevle, bu bölgeleri
kontrolü altına almış ama onun 931 yılında Bağdat’ta bulunmasını fırsat gören Bizans
kuvvetleri imparator I. Romanos Lakapenos döneminde (920-944) Hasankeyf
ve Batman taraflarında yağma hareketlerinde bulunmuşlardı. Hamdanilerin
zayıflamasıyla bu topraklar Mervanilerin daha sonra Selçuklu Türklerinin eline
geçecektir.
6.
Bitlis
ve Van
Bitlis Halife Ömer zamanında el-Cezîre fâtihi İyâd b. Ğanm
tarafından 641 yılında fethedildi. Bitlis, Bizans ile müslüman Araplar arasında
birkaç defa el değiştirmişti. Bitllis sınırda yer almasından dolayı Sugūr ve Avâsım eyaletlerinin ucunda yer
alıyordu. Abbasiler döneminde El Cezire’nin
Diyarbekir âmilliğine bağlanan Bitlis daha sonra Diyarbekir’e hâkim olan
Hamdânîler’in yönetimine girdi.
Hamdanilerin Musul emiri Nasırüddevle’nin, kardeşi Seyfüddevle’yi
Nusaybin valiliğine atamasından kısa süre sonra Seyfüddevle Bitlis, Ahlat ve
Van’ı eline geçirmiştir.
Nasırüddevle’nin oğlu Ebu Tağlip’in üzerine Büveyhiler
Adududdevle komutasında saldırıya geçtikleri zaman Ebu Tağlip ailesini Bidlis (Bitlis)’e
getirmişti. 978 yılında gerçekleşen bu olayda bu bölgelerin yönetimi Bardas
Sclereus’un elinde olsa da Bizans merkezi hükümetiyle anlaşmazlığı olduğu için
Ebu Tağlip ve ailesi Er Rahba’ya gitmek zorunda kalırlar.
7.
Cizre-Şırnak
(Ceziretü’bni Ömer)
Cizre’nin
kurulduğu yer Halife Ömer devrinde İyâz b. Ğanm
tarafından (638) ele geçirilmiş
Abbasiler döneminde şehrin kurucusu Hasan b. Ömer b. Hattab et-Tağlibi’ye atfen
Ceziretü’bni Ömer (zamanla Cizre) adı verilmişti,şehrin etrafı hendeklerle
çevrelenip hendekler suyla doldurulduğu için adaya benzetildiği için de
Arapçada ada anlamına gelen cezire adıyla adlandırılmıştır.
Hamdaniler,
Cezire’de devlet kurmadan önce de buralarda yaşadıklarından dolayı
Meyyafarıkin, Mardin ve diğer el Cezire şehirlerini vatanları görmüşlerdi.
Cizre,
Diyarırabia’da yer almakta olup Abbasiler döneminde özellikle Haricilerin ve
Karmatilerin çıkarmış oldukları gailelerde gerilemiş ama 906 ve 979 yılları
arasında Hamdanilerin Musul şubesinin önemli bir şehri haline gelip Musul’un
tarım ihtiyacını bu tarihler arasında karşılamıştı.
8.
Diyarbakır
(Amid)
El Cezire’nin üç önemli kısmından olan Diyarbekir, İyâz b. Ganem’ın
ordusunda kumandan olan Hâlid b. Velîd tarafından Müslümanlarca ele geçirildi.
Bölgede Hariciler ve Ermenilerin isyanları eksik olmadı. Abbasilerin
otoritesinin zayıflamasıyla 930’da Diyarbekir ve Diyârırebîa valiliğine
getirilen Hamdânîler’den Nâsırüddevle el Hasan’ın kontrolüne girdi. 935’te el
Cezîre valiliğine tayini üzerine yerine geçen kardeşi Seyfüddevle Ali zamanında
Bizanslılar’a karşı mücadelelerin merkezlerinden biri oldu. 966 ‘da bizzat
İmparator Nikaphoros Phokas idaresindeki kalabalık Bizans ordusunun şehri
muhasarası sonuçsuz kaldı.
967’de Seyfüddevle’nin ölümü üzerine kısa bir süre oğlu Ebu’l
Me’ali tarafından idare edilen bölge,
daha sonra Musul Hamdani emiri Ebû
Tağlib el Gazanfer’e bırakıldı. Şehir 973 ve 974’te Bizanslılar tarafından
kuşatıldıysa da yine alınamadı. Bunun ardından 978’de Irak’ta Büveyhî
Adudüddevle’nin hâcibi Ebü’l-Vefâ tarafından ele geçirildi; 983’te Halep
Hükümdarı Sa‘düddevle’nin hâkimiyeti altına girdi. 984’ten itibaren Diyarbekir
bölgesinde Ebû Ali Hasan b. Mervân burada Mervânoğulları Emirliği’ni kurdu.
Diyarbakır iline bağlı Silvan (Meyyafarıkin) bu devlette taşıdığı önemden
dolayı ayrı madde olarak ele aldım. |
Hamdanilerden sonra Amid ve çevresinde Mervaniler hüküm sürer |
9.
Hatay(Antakya):
Doğu’nun
kraliçesi olarak nitelendirilen kadim Antakya şehri Asi (Orontes) nehri
kıyısında kurulmuş eski dünya kıtalarının birleşme yerine yakın yerde kurulduğu
için stratejik yeri önemli bir yerleşim yeridir. Bu bölgelerde ilk yerleşmeler MÖ 2500’lü yıllardan itibaren
başlamaktadır. Bölgede sırayla Sümer, Akad, Elam ve Mısır medeniyetlerinin
nüfuz sahası haline gelen yerleşme yeri Kuzey Suriye nüfuz alanına girmektedir.
Antakya
ve çevresinde daha sonra Hitit egemenliği başlar; Hitit krallığının çöküşü ile
birlikte Antakya çevresinde yerel Hattina krallığının kurulduğu, bu krallığın
Asurluların vassalı olduğu ve mütakiben Pers hakimiyetinin ardından Büyük
İskender’in Asya seferi sırasında Makedon dönemi Anatakya’da başlamıştır.
İskender’in vefatından sonra komutanlarından Selevkos hakimiyeti başlar.
Selevkos Asi kenarında kurduğu şehrin adına babasına ithafen Antihoia(Antiochia)adını vermiştir.
Antakya
altın çağlarından birini Selevkoslar döneminde yaşadı, Antakya bu krallığın
başkenti olmuştu. Büyük Roma imaratorluğu’nun Suriye eyaletinin merkezi olan
Hatay’ın merkez ilçesi Antakya(أنطاكية))’da ilk defa kilise kurulmuş ve Hristiyanlık ilk defa
buradan yayılmaya başlamıştı. MS ikinci yüzyılda Roma ve İskenderiye’den sonra
en büyük şehir olup şehirde olimpiyatlar bile yapılırdı. Roma’nın
parçalanmasıyla birlikte Doğu Roma (Bizans)’ bağlanmıştı. İslam öncesi Araplar
için Antakya bir ticaret merkezi olma özelliği vardı. Satmak istedikleri mallar
için Antakya’dan geldi demeyi mallarının satılması için teşvik konusu olurdu. 637
veya 638 yılında Halid bin Velid’in
yerine komutanlığa getirilen Ebu Ubeyde İbn’ül Cerrah, şehirde Yukna adında
sonradan müslüman olmuş birinin yardımıyla geçirilerek Müslümanların eline geçmişti.
Ancak Müslümanların fethinden itibaren Antakya bir merkez olmaktan çıkarak
Halep’e bağlı bir yerleşim muamelesi görmüştür. Dört Halife devrinden itibaren
Arap yerleştirilen şehre Emeviler Bizans sınırı için Türk nüfusu da
yerleştirmişti.Abasiler
devrinde Harun Reşid’in şehre yerleşmek istemesi karşısında şehrin ileri
gelenlerinden biri kılıçların bile paslandığı bir şehirde yaşanmaz telkiniyle
halifenin kente yerleşmesi engellenmişti.
Abbasi vassalı olarak Tuluniler,
İhşidiler ve 944 yılından itibaren varlık gösteren Halep Hamdanilerinin eline
geçmişti. Antakya ve çevresi Avasım eyaletinin en önemli şehirlerinden biri
idi. Hamdanilerin Abbasi ve Müslümanların Bizans karşısında tampon devlet
olmasına sürekli olarak Hamdani ve Bizans savaşlarının Antakya çevresinde
cereyan ediyor olmasından kaynaklanmaktadır. Antakya’yı 944 yılında Seyfüddevle
ele geçirmiş ve Hamdani egemenliği 969’a kadar sürmüştü.
Hamdanilerin Antakya’da en dikkat
çeken olayı; Bizans imparatorluğu’nu saldırıları nedeniyle Tarsuslular Bizans’a
teslim olurken Tarsus’tan Antakya’ya kaçan Reşik en Nesimi, İbn’ul Ahvazi ile birlikte Hamdani Emiri
Seyfüddevle’ye isyan etmişti. Seyfüddevle’nin Meyyafarikin’de bulunduğu
için Antakya’ya hakim olan Reşik en Nesimi
Halep’i ele geçirmek için hareket etti.
Seyfüddevle’nin Halep vekili Karguveyh iç kaleye girerek savunmaya geçerken
Seyfüddevle’nin Beşşare komutasında yardım ordusu gönderdiğini haber alınca
geri çekilirken öldürülmüş İbn’ul Ahvazi ise Antakya’ya dönmüş Deylemli Drebez
diye biri “ İbn’ul Ahvazi”yi Emir ilan etmiş,
Karguveyh, İbn’ul Ahvazi ile mücadeleyi
kaybederek Halep’e çekilmişti. Bunları haber alan Seyfüddevle,
Antakya’ya gelerek Deylemli Drebez ve İbn’ul Ahvazi öldürterek isyanı bastırmış
tekrar Antakya havalisine egemen olmuştu.
Bizans imparatoru Nikephoros Phokas, ünlü 962 tarihli sefernde Kuzey Suriye topraklarını
yağmalarken Antakya ve çevresi de nasibini almıştı. Seyfüddevle’nin 963 yılında
intikam seferinde Antakya, Tarsus üzerinden Konya’ya kadar alanlarda karşı
saldırıya geçmesine önlem olarak doğu domestikosluğuna
getirilen Ioannes Çimiskes 965 yılında Adana, Tarsus ve Misis
taraflarında yağma hareketlerinde bulunması üstüne Hamdanilerin İhşidilerle mücadelesi
Hamdanilerin iyice güçten düşmelerine yol açmıştı.
Bizanslılar Hamdanilerin Antakya hakimiyetindeyken şehri muhasara etmiş ilkinde
başarı göstememiş ama ikincisinde Antakya surlarını aşma başarısı
göstermişlerdi(969).
Bizaslıların
ilk saldırılarında saldırısında Adana ve
Adana çevresindeki kale olan Anazarba
kalesine saldırmış, Çukurova’da Bizanslılar büyük katliamlarda bulunmuşlardı; daha
sonra Bizans kuvvetleri Antakya’ya doğru yol alarak günümüzde İskenderun
Antakya yolu üzerinde bulunan Bağraslılar Bizans komutanına yüzbin dirhem
ödeyerek olası bir felaketten kurtulmuşlardı. Antakya, Bizans
İmparatoru Nikephorus Phokas’ın kumandanlarından Mikhail Burtzes tarafından 969
yılında yeniden Bizans’a bağlanmıştı. Bizanslılar
Antakya’yı ellerine geçirmelerinden sonra Halep’i ele geçirmiş ve Hamdani
Emirliğini kendine vassal kılmışlardı.
10. Hakkari
İslam öncesinde Bizans ve Sasaniler arasında el
değiştirmişti. Halife Ömer döneminde İslam Arap kuvvetleri Ra’sulayn
ve Karkisya bölgelerini ele geçirmek için hareket edince bölge
yöneticileri Hür b. Salih el Hakkâri’den
yardım talep etmişti. İyâd bin Ğanm
Cizre’ye ulaştığında onun çağrısıyla Hür b. Salih İslam’ı benimsemişti. Böylece
bölgede hem İslam hem de Arap nüfuzu başlamıştı(639 veya 640).
Emeviler
döneminde Emevi prensleri tarafından yönetilen bölge Abbasiler döneminde
özellikle Musul’da güçlü valilerin nüfuz sahasına girmişti. Abbasi otoritesinin
zayıflamasını fırsat olarak değerlendiren Hamdani emirleri müstakil olarak
hareket etmiş, Antakya’dan Van Gölü’ne kadar olan topraklara hakim olmuşlardı.
Hamdaniler, Hakkarili emirlerle akrabalık tesis ederek Hakkari ve çevresinde bulunan Erdemışt, Za’feran, Kawaş ve Şabaniye kalelerini
hakimiyetleri altına aldılar. Hakkarili emirler ellerinde Aşeb, Hıror,
Cedidiye, Gırsora gibi kaleleri bulundurmaya devam etmişlerdi.
Hakkarili emirler,
Büveyhilerin 945 ve 948 yıllarındaki Hamdanilere saldırılarında Hamdanilere
destek vermişlerdi. Bu nedenle Büveyhiler Hakkarili emirlerin elindeki
kalelerin üzerine 979 yılında saldırı düzenledirler. Neticede bölge
Büveyhilerin kontrolü altına girse de Büveyhilerin bölge halkına iyi
davranmaması nedeniyle burada çok kısa süre kaldılar. Daha sonra bölge üzerinde
Ukaylilerin yönetimi başlayacaktı.
11. Kahramanmaraş
Sami toplumlarından Asurların Maraj dedikleri bu kente Müslüman Araplar Maraş
derlerken daha önceleri Romalıların ve Bizanslıların imparator Caligula’ya
ithafen Germanicia diye
adlandırılmıştı. Maraş ve çevresinde yer alan Haruniye, Dülük, Raban ve el Hades şehirleri Abbasilerin Suğur
olarak adlandırdıkları sınır eyaletlerini Bizans sınırında yer almaktaydılar.
Suğur bölgesi sınırda yer aldığından iki devlet arasında sık sık yer
değiştirmekteydi.
Maraş’ın Müslümanlar tarafından fethi Halid bin Velid tarafından
637’de gerçekleşmiş ve kale yıktırılmıştı.Seyfüddevle
Ali bin Hamdan, Halep merkezli Hamdani devletini kurduktan hemen sonra 944’te
Maraş, el Hades ve çevredeki kaleleri ele geçirse de Bizans bu kaleleri dört
yıl sonra buraları yağma etmiş ve 949’da geri almıştı.
Seyfüddevle’nin Bizanslılara yaptığı saldırının geçiş noktasını
Maraş oluşturmaktaydı. Seyfüddevle’nin, Bizans sefer dönüşünde el Hades
yakınlarında kesilmiş ve binlerce asker Bizanslılar tarafından katledilmişti.
Derbü’l-Cevzat denilen yerde Seyfüddevle’nin askerlerine yeniden saldırılmıştı.
Seyfüddevle mağlup olarak geri çekilmek zorunda kalmıştı. İbn’ül
Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih’te bu olaylara gazâü’l-musibe (Musibetli gazalar)
demiştir.
950 yılında Bizans’ın bu saldırılarına Seyfüddevle’nin cevap
verdiği ve Maraş ve çevresi ile el Hades’i geri aldığını savaşlara katılan
Mutenebbi’nin şiirlerinde Seyfüddevle’ye yaptığı övgülerden anlıyoruz. Tarihin
belki ilk Haçlı seferi sayılabilen Bizans ordusunda Rus, Ermeni ve Bulgarlardan
müteşekkil kuvvetli orduyla Phokas’ın komutanlığında saldırdıklarını Phokas’ın
oğlu ile damadının esir edildiğini Phokas’ın oğlunun Halep’te öldüğünü yine
İbnü’l Esir yazmıştır.
Seyfüddevle’nin Bizans sefer dönüşü yine pusuya düşürülerek onbinlerce askerini
kaybettiği saldırılar yine el Hades çevresinde olmuştu.
Hamdani şair Ebu’l Firas Maraş’la ilgili şöyle dizesi bulunuyor:
مجاهيد يتلو الصابر المتصابر (مرعش) باليمين ذات بها ومال
Sonra ünlü komutan Nikephoros Phokas’ın seferi sonunda Maraş, Ayn
Zarba, Dülük ve Misis ile
Tarsus’u birkaç yıl içinde eline geçirerek Suğur bölgesindeki üstünlük
Hamdanilerden Bizans’ın eline geçmişti; bu yapılan savaşlarda Hamdani
prenslerinden Ebu’l Firas esir düşerek İstanbul’a götürülmüştü.
Anlaşılacağı üzere Abbasi otiritesinin zayıflaması ve Suğur ile
Avasım bölgelerinin savunulmasının
sadece bir çeşit uc devlet olan Hamdanilere bırakılmas Müslüman Araplar için
olumsuz bir durum olmuşsa da Seyfüddevle’nin Maraş ve el Hades yerleşmeleri
çevresindeki kale ve geçitlere önem vermiş bu bölgelerin imarını bizzat kendisi
ve amcazadesi Abu’l Aşair veya Ebu’l Firas kontrol etmiştir.
12. Malatya
Halife
Ömer devrinde ‘Iyad bin Ğanem’ın komutanlarından Habib bin Mesleme el Fihri’yi
Şimsat (Adıyaman ilçesi Samsat)’tan gönderdiği kuvvetlerde bu bölgeyi ele
geçirmiştir. Malatya şehri Araplarla Bizanslılar arasında birkaç defa el
değiştirdi. Abbasi halifelerinden el Mansur El Cezire Araplarından dört bin
savaşçıyı Malatya’ya yerleştirerek burada kalıcı olmaya çalışmıştı. İbn el
Kesir, El Bidaye ve’n Nihaye(11:314)’de Malatyalıların artan Bizans
saldırılarına karşı Halifeden yardım istemek zorun kaldığını yazmaktadır.
İbn’ül Esir (8:194), halifenin Sa’id bin Hamdan’ı Musul ve Diyarmudar
valiliğine Malatya ve Sümeysat’a yardım etme şartıyla getirdiğini yazmaktadır.
Malatya
ve çevresi Arap ve Bizans imparatorlukları arasında birkaç defa el değiştirmiş
bölge savaş alanı haline gelmesi nedeniyle Malatyalılar Bizans hakimiyetine
girmek zorunda kaldılar (927). Hamdani Musul emirleri Nasırüddevle el Hasan,
Malatya’ya gelerek şehri Bizanslılarda geri almayı başarmıştı(934). Fakat
Bizanslılar 934 yılında Malatya’ya tekrar saldırıp surları yıkmış ekinleri
yakmıştı. Daha sonraki yıllarda Malatya Hamdanilerin Halep şubesinin nüfuzuna
girecek Seyfüddevle Ali, birkaç defa şehre girecekti. Seyfüddevle’nin
gulamlarından Neca, Malatya’yı yeniden Hamdanilere kazandırdıysa da Bizans
imparatoru Nikephor Focas, Malatya’yı ele geçirmiş, Suriye Hrıstiyanlarını
buraya yerleştirerek egemenlik sağlamaya çalışmıştı.
13. Mardin
Mardin’in gerçek adının Merdin olarak halk
arasında adlandırıldığı ve “kaleler”
anlamına geldiği de öne sürenler de vardır. 640 yılında Halife Ömer’in kumandanlarından İyâd b. Ğanm
tarafındanele geçirildi. X. yüzyıldan itibaren el-Cezîre’nin önemli şehirleri
arasında yer aldı. Dört halifeler, Emeviler ve Abbasilerin ilk dönemlerinde
valilikle yönetilen şehir Hamdânîler
hânedanına adını veren Hamdân b. Hamdûn 885 yılında Mardin Kalesi’ni ele geçirdi. Bunu üzerine Abbâsî Halifesi onu huzura davet edince
Hamdan huzura çıkmayınca
Mu‘tazıd-Billâh şehri onun elinden almak için
bizzat sefere çıktıysa önce başarısız olsa da
(892) iki yıl sonra Mardin’i
tekrar kuşatınca (894) Hamdân, oğlu Huseyn’i kalede bırakıp şehri terketmek
zorunda kaldı. Huseyn Mardin’i Mu‘tazıd-Billâh’a teslim etmek zorunda kaldı.
Hamdan bin Hamdun 896 yılında yakalanarak hapsedilmişti. Hamdan bin Hamdun’un halife tarafından cezalandırılmak istenmesinin nedeni harici Harun eş Şari ile
birlikte hareket etmiş olmasıdır.
Hamdanilerin Mardin ve çevresindeki egemenliği 978 yılına kadar devam etti. Bu
tarihten itibaren Büveyhi egemenliğine giren bölge daha sonra Ukaylilerin ve
Mervanilerin eline geçmiştir.
14. Mersin ve Tarsus
Arap Müslümanlarının El Cezire ve Suriye
egemenliğinden sonra Bizans saldırılarını önlemek için oluşturulan eyaletin
batı sınırlarında kalan bu şehre o zamanlar köy olan Mersin de bağlıydı. Bu
eyalete Suğur adı verilip Tarsus ’tan Adana-
Maraş-Malatya’dan doğuya doğru Fırat nehrine kadar uzanıyordu. Hamdânîler’in egemenliği altına giren bu şehir
Bizans’a karşı mücadeleleriyle tanınan Seyfüddevle zamanında Bizans İmparatoru
II. Nikephoros, kardeşi Leon ve Domestikos Ioannes Çimiskes ile birlikte
düzenlediği Kilikya seferinin sonucunda Tarsus Bizans’ın eline geçti (965).
İbn’ül Esir (8:464), Tarsus hakimi
İbn Zeyyad, Bizanslıları takip bahanesiyle saldırdığını kendisi ve dört bin
askerinin öldüğünü ; Tarsus halkının Hamdanilerin adını hutbede okutmazken
korkudan Hamdanilerin adını hutbelerde
anmaya başladığını yazmaktadır.
15. Meyyafarıkin (Silvan)
Günümüzde
Diyarbakır’ın ilçesidir.930 yılından itibaren Hamdanilerin Musul şubesinin
şehirlerinden biri olarak yönetildi. Zaman
içinde Hamdanilerin Halep şubesi yönetimin eline geçecek şehre Büveyhilerin
Musul topraklarına saldırması üzerine Nasırüddevle, önce Meyyafarikin’e gelmiş
daha sonra kardeşinin yanına Seyfüddevle’nin bulunduğu Halep’e gitmişti.
Nasırüddevle’nin vergi vermeye razı olmasından sonra Nasırüddevle, Musul
emirliğine geri dönmüştü(958).
Daha
önceleri Bizans’ın El Cezire üzerine büyük sefer yaparak başta Meyyafarıkin olmak üzere Amid, Dara ve
Nusaybin ve Urfa’ya saldırılar yapmış ve Bizans’ın kendine güveni yerine
gelerek sonra başa geçecek Nikephoros Phokas ile I.Ioannes’in doğuya sefer yapma cesaretini artıracaktı. 960
yılında Seyfüddevle’nin adamı Neca Meyyafarikin tarafında yer alan Bizanslılara
saldırmış ağır kayıp verdirerek ganimet alıp dönmüştü.
Hamdanilerin
Halep şubesinin en ünlü Emiri Seyfüddevle’nin en sevdiği ve burada gömülmeyi
vasiyet ettiği şehirde Hamdaniler burada
Bâbü’l ferah ve’l Ğamm ( Ferahlık ve
Üzüntü sarayı) denilen yerde saray yaptırmışlardı.
Seyfüddevle’nin ve ailesinden annesi N’um, kızkardeşi Khula ve oğlu Abdullah’ın
mezarları muhtemelen Moğolların
saldırılarıyla yıkılmış, ama Lübnan’lı Prof. Adnan Huca, türbenin Kubbet’üs
Sultan’da Karabehlülbey camisinin mihrapla minber arasında olduğunu
söylemekte; Moğolların yıktıkları Kubbet’üs
Sultan’ın yerine halkın muhtemelen saygıdan dolayı orada bu nedenle cami yaptırmış olmaları
yüksek ihtimal dahilindedir.
16.
Muş
Abbasilerin
kuzey topraklarında nüfuzu azalınca Ahlat, Bitlis ve Muş taraflarında
Ermeniler, Bizans’a bağlı bir içişlerinde bağımsız bir Ermeniye devletini Muş
merkezli olmak üzere kurmuşlardı. Abbasilerin valilerinden Nasırüddevle Musul
taraflarında hakimiyet kurunca Van Gölü ve Muş taraflarında Hamdani nüfuzu
başlamış ve Muş Musul Hamdanilerinin eline geçmişti. Bizans’ın bölgeye yaptığı
akınlarla Ermeniler tekrar güç kazansa da bu sefer Hamdanilerin Halep şubesini
ileride kuracak Seyfüddevle 939 yılında Ermeniye başkenti Muş yakınlarında
Taron’a sefer yaparak Bizans’ın etkisini kırmak istemişti.
Böylece yerel valilerce yönetilen Muş
Hamdanilere bağlanmış oldu. Bizans’ın yaptığı akınlarla Hamdani hakimiyeti
zamanla azalmış, Seyfüddevle’nin isteği dışında gulamı Neca, Ermeniye’yi istila
etmiş, zaman zaman Bizans’ın hilafına Hamdanilerle işbirliği yapan aslen Arap
ama Bizanslı yönetici Ebu‘l-Verd’i öldürmüştü. Neca, böylece Muş merkez olmak üzere Ermeniye
üzerine yeniden hakimiyet kursa da Seyfüddevle’nin huzuruna barışmak üzere
çıkınca Seyfüddevle’nin adamları tarafından öldürülmüştü(964). Hamdaniler
birkaç yıl daha bölgede egemenlik sağlasalar da 967 yılında Muş, Bulanık ve
çevresi Bizans’ın eline tekrar geçmişti.
17. Nusaybin-Şırnak
Asurlular
döneminde Nasibina olan bu yerleşme
Arapça’da Nasîbîn ve daha sonra Nasîbînü’s-sağir, günümüz Türkçesine Nusaybin’e
dönüşmüştür. Basra Körfezi’nden itibaren doğal engellerle karşılaşılmadan bu
şehre ulaşılması ve buradan Suriye ve Batı Anadolu limanlarına ulaşılabiliyor
olması nedeniyle önemli bir konumda yer
almaktaydı. Asurlulardan sonra Aramiler, Persler ve İskender’in egemenliği başlamış,
akabinde Selevkos ve Romalıların eline geçmiş ve Romalılar buraları sınır
eyaleti merkezi yapılmış kısa süre sonra Hristiyanlığın merkezi haline de
gelmişti.
Sasani ve Romalılar arasında el değiştirdikten sonra İyaz bin
Ğanm tarafından 640 yılında Müslüman
arapların yönetimine geçerek el Cezire’nin Diyârırebîa kısmının merkezi olmuştu.
Müslüman Arapların yönetimindeyken Kuzey Araplarından özellikle Tağlib kabilesinin
buralara yerleşmeleri devam ederken Haricilerin isyanlar nuralardan eksik
olmadı.
Hamdanilerin
atası Hamdan bin Hamdun adını ilk defa Harici Müsâvir ile giriştiği mücadelede duyurmuştu. Hamdan
bin Hamdun, mücadeleyi kaybetmiş ama ileride Hamdanoğlulları bu bölgeleri
ellerine geçireceklerdi. Haricilerin çıkardığı isyanlar Abbasi merkezi gücünü
zayıflatırken kabilerinin ve Kuzey Araplarına dayanan Hamdaniler El Cezire’de
yerel hanedan olarak tarih sahnesinde yerlerini alacaklardır.
Huseyn
bin Hamdan’ın Diyârırebîa ve kardeşi Ebu’l
Heyca’ Abdullah’ın Musul’a vali olarak görevlendirilmeleri Tağlib kabilesinin
güçlenmelerine neden olmuştu. Zaman zaman Hamdanilerde İbrahim bin Hamdan ve Davut
bin Hamdan da vali olarak görevlendirildiler . Ebu’l Heyca’ Abdullah’ın
Nusaybin’de bir Harici’nin isyanını bastırması onun daha da güçlenmesine neden
olmuştu. Nasıruddevle amcası Ebu’l Ala
Said’i kendi yerine vali atanmasından
sonra öldürmüştü. Abbasi veziri İbn Mukle’nin bu olay üzerine Nasırüddevle’nin
üzerine yürüse de Musul valisi olan Nasırüddevle’nin Nusaybin taraflarına gelip
kendine koruma sağlamıştır. Nusaybin Hamdaniler içim korunulacak kale
konumundaydı.
Hamdanilerle baş edemeyen Abbasiler bu bölgelerin bu arada
Nusaybin’in de yönetimini Hamdanilere bıraktılar; Nasırüddevle Nusaybin’in
yönetimini Seyfüddevle’ye bırakacaktır. Türk komutan Tüzün’ün Halifeye
tazyikleri artınca Halife el Muttaki(940-944) Nasırüddevle’ye sığınacak
Halifeyle birlikte Hamdaniler Nusaybin’e çekileceklerdi.
Büveyh hükümdarı Muizzeddevle’nin Hamdanilerle vergi meselesi
yüzünden arası bozulunca Musul ve Nusaybin taraflarına saldırır, Nasırüddevle bu
sefer Halep Emiri olan kardeşi Seyfüddevle’nin yanına sığınır. Bu iç
karışıklıklardan istifa eden Bizans kuvvetleri Hamdani topraklarına bu arada
Nusaybin’e kadar ilerleyip yağmalarda bulumuşlardı. Seyfüddevle’nin vefatından
sonra yeğeni Hamdan bin Nasırüddevle abisi Ebu Tağlib’le arası bozulunca
Nusaybin taraflarına egemen olacaktı. Ebu Tağlib’in kardeşi Hamdan’ın yenmesi
üzerine Nusaybin bu sefer Ebu Tağlib’in yönetimine geçti.
Ebu Tağlib’le arası bozulan Büveyhiler Hamdaniler üzerine
yaptıkları seferde Hamdanilerin korunaklı kalesi konumunda olan Nusaybin’i de
ele geçirerek Hamdaniler büyük bir darbe yediler Ebu Tağlib Bitlis taraflarına
oradan Harput’ta Bizans’a sığındı(982civarı). Büveyhilerin Ebu Tağlib’in oğulları olan Ebû Abdullah el- Huseyn ve Ebû Tâhir İbrahim’in Musul’a
dönmelerine izin verir (989) böylece Nusaybin de Hamdani prenslerinin eline
geçer. Mervanilerin Hamdani emirlere saldırısına dayanamayan Ebu Tağlib
oğlulları Ukayl kabilesinden Ebu’z Zevvad’a Nusaybin yönetmini vaat ederek onun
yardımını istemişler böylece Nusaybin, Ukaylilerin yönetimine girdi.
18. Siirt ve Erzen
Halife
Ömer bin Hattab döneminde 639 yılında İyâd bin Ğanm komutasında
yapılan sefer sonucunda Siirt ve
Erzen bölgesi İslam devletinin egemenliği altına alınmış, Amid merkez olmak
üzere El Cezire eyaletinin ayrılmış olduğu üç amilliğinden Diyarbeakır’e
(Diğerleri Diyârımudar, Diyârırebîa) bağlanmıştı.
Emevilerle
Hazar Türkleri arasında el değiştirdikten sonra Abbasi hakimiyeti altına
alınmış, bölgede Harici ve Ermeni isyanları bastırıldıktan sonra bir süre sonra
el Müktefi döneminde (902-908) Ebul Heyca’ Abdullah Musul emirliğine atanmış o
da Hamdanilerin Musul şubesi olarak, 941 yılında Meyyafarkin, Siirt, Erzen, Amid,
Hasankeyf, Mardin ve Cizre’ye hâkim olmuştu.
19. Suruç-Şanlıurfa
Halife
Ömer döneminde İyâd bin Ğanm tarafından 639 yılında fethedilen Urfa, El Cezire’nin
Diyamudar kısmında yer almaktadır. Urfa halkı cizye ödeme karşılığında
dinlerinde serbest bırakıldılar. Daha sonra Suruç, Samsat (Sümeysat), Re’sul’ayn ve Harran’da da İslam hakimiyeti başlamıştı.Bu
fetihlerden sonra Mudar kabilesinden Araplar bölgeye yerleştirilerek bölgenin
hem etnik yapısı değiştirilmiş hem de bölgede İslamlaşma zamanla sağlanmıştır.
Emevilerin Merkezlerini Harran’ taşımaları iç isyanları teteiklemiş ve
Abbasiler yönetime gelmişlerdi. Abbasi yönetimine isyanlar olsa da Abbasi
yönetiminde kalmaya devam etse de bir süre sonra Abbasilerin Türk komutanları
güçlendiler.
Türklerin
yönetiminin kökleşmesinden endişe eden Araplar bölgede gittikçe güçlenen Hamdan
bin Hamdun’un yönetimine kısa sürede gireceklerdir. Bilindiği üzere Hamdan bin
Hamdun, Hamdanilerin hanedan kurucusuydu. Hamdan bin Hamdun, El Cezire’nin üç
kısmında da etkinliğini artırarak kendisinden sonra başa gelen Emirler
özellikle Bizans’la savaşlarda İslam ve Arap dünyasının bayraktarlığını
yapacaklardı.
942
yılı civarında Bizans imparatoru Urfa’da bulunan Hz İsa’ya ait olduğuna
inanılan bir mendili halifeden talep etmiş, halife bu talep için bir meşveret
toplamış ve neticede Bizans imparatoruna Müslüman esirlerin serbest bırakılması
karşılında mendili göndermeyi kabul etmişti. Hamdanilerin
Halep Emiri Seyfüddevle Ali, Urfa halkıyla, Tarsus ve Misis taraflarına akınlar
yaparak ganimet elde etse de birkaç yıl sonra Bizans kuvvetleri Urfa önlerin
egelerek yağma ile karşılık vermişlerdi(959).
Hamdaniler
döneminde mamur olan Urfa ve çevresindeki şehirler Bizans’la yapılan savaşlarda
oldukça yıpranır; Hamdanilerin bir yandan Bizans savaşları diğer yandan kendi
aralarında iktidar mücadelesi ve Fatımi saldırıları ile iyice zayışlamış;
bölgenin diğer yerel hanedanı olan Numeyri iktidarı başlayacaktı.
20. Kınnesrin
Kınnesrin
Seleukos Nikator tarafından Chalcis ad Belum
adıyla Kuveyk ırmağı kıyısında kurulmuş ticaret yolları üzerinde yer aldığından
dolayı önem kazanmaya başlamıştı. Arâmîce ve Süryânîce “kartal yuvası”
anlamındaki Kenneşrîn’e çevrilen adı Bâbillilerde Kannishrayyâ ve Araplarda
Kınnesrîn adıyla anılmıştır. Bizans’a vassal olan İslam öncesi Arap
devleti olan Gassaniler devrinde Arap yarımadasından bölgeye Arap gdçü
yaşanmıştır. Halife Ömer
döneminde Ebu Ubeyde bin Cerrah tarafından fethedilmişti. Müslüman Araplar,
bölgenin(Kınnesrin, Dımaşk, Halep, Hums) yerli Hristiyan Araplarıyla cizye
ödemeleri karşılığında inançlarında serbest bırakıldılar.
Abbasiler
döneminde Avasım eyaletinin bir ara merkezi yapılmıştır. Zamanla Kınnesrin ve Münbiç
yerine Antakya ön plana gelmeye başlamıştı. X. yüzyılda Hamdani emirliği
yönetimine girmiş ancak Hamdani ve Bizans savaşalarının geçtiği bölgede olması
nedenyle zaten azalan önemi şehrin 962’de Bizans kuvvetleriyle tahribi sonnucu
Seyfüddevle şehir halkını Halep’e taşımıştı.
Hamdanilerin
Kınnesrin harabeleri
21. Halep
Sami el Keyyali’ye göre,
Halep şehri kadim şehir olmakla birlikte eski isimleri Hallab, Hallvan
veya Hallav idi. Asurlular döneminde ismi Hallvan idi. Asurlular, eski
Mısırlılar, Romalılar, Makedonyalılar, Farslar, Bizanslılar ve nihayetinde
Arapların yönetimine girdi. Müslüman
Araplar Halep yöresine geldikleri zaman burada yaşayanlar korkularından
Antakya yöresine sığınmışlardı. Ebu Ubeyde bin Cerrah tarafından ele geçirilmişti.
(Sami el Keyyali, s.50-52)
Halep
kadim bir yerleşme yeri olup Irak ve Şam şahirleri yolu üzerinde yer
almaktaydı. Müslüman Arapların ilk dönemlerinden itibaren önemi artmış ve
çevresindeki Ayıntab(Antep), Münbiç, Bağras, İskenderun gibi bazı yerleşimler
Halep’e bağlanmıştı.
Hamdani
Emirlerinden Seyfüddevle Ali, dönemine kadar genellikle valilikle yönetilmişti.
Seyfüddevle Ali, yirmi veya oyuz bin süvari ile 644 yılında Helep şehrini Yanis
bin Munisi’den alarak burayı kendine başkent edindi. İhşidiler
Halep’i geri alsalar da Hamdanilerle antlaşma yaparak Kuzey Suriye topraklarını
Hamdanilere bırakmışlardı.Hamdanilere bırakılan şehirler arasında Halep yanı
sıra, Antakya ve Hums da vardı. Seyfüddevle Halep’e yerleştikten sonraşehre
mimar, marangoz ve inşaatçılar getirmiş, Cevşen dağı yamacında saray inşa
ettirmişti.
(Ayrıntı için Bknz. Halep Hamdani emirliği)
Halep
ve çevresinde Seyfüddevle’den önce Arap kabilelerinden özellikle Beni Temim
kabilesi isyan halindeydi. Bölgenin valisi Muktedir’den yardım istemiş, o da
Seyfüddevle’nin amcası Huseyn bin Hamdan
bin Hamdun’u göndermişti. Huseyn, bölgede isyancıları mağlup ederek onları
buradan atmayı başarmıştı.
22. Hums
Suriye’nin
önemli şehirlerinden olup Ebu Ubeyde bin Cerrah tarafından fethedilmişti.
İbn’ül Esir El Kamil fi’t Tarih’te (3:381-382)Seyfüddevle Ali bin Ebu’l Heyca’,
Halep’le birlikte Hums kentini de fethetmişti. Bu fetih gerçekleştiği zaman
halife Hamdanilerin yanında Rakka’da bulunuyordu. İhşidiler, Hums şehri için
mücadele verseler de Hamdaniler bu iki şehre girince Muhammed bin Tuğç bizzat
Kınnesrin’e gelerek Hamdanileri kesin olarak yenilgiye uğratamamış kendisi
Dımaşk’a Hamdani emir de El Cezire’ye çekilmişti. Bu sıralarda Bizans Halep’
saldırmış ancak Seyfüddevle Halep’i başarılı bir şekilde savunmuşu(944-945).
Hamdaniler
döneminin en önemli şairlerinden olan Ebi Firas Hamdani emirliğinde Menbic ve
Hums şehirlerinde valilik yapmış, Seyfüddevle’nin vefatından sonra Ebu’l Meali
Şerif döneminde sürdürmüş olduğu Hums valiliği görevindeyken aynı zamanda
yeğeni olan Ebu’l Meali’nin adamları tarafından öldürtülmüştü. İbn’ül
Esir El Kamil fi’t Tarih’te (3:519,588)Bizans’ın 969-970 yılı saldırılarında Hums ve çevre şehirleri de yakılıp yıkılmıştı.
976 yılında da Bizanslılar yine Hums çevresine saldırmışlardı.
23. Dımaşk (Şam)
İbn
Kesir (7:38) Bizans komutanının yeni doğan oğlu için ziyafet verdiğini
askerlerin görev yerlerini terk etmesi üzerine Halife Ömer devrinde Halid bin
Velid’in bu şekilde girdiği, İbn Kesir’in dayandığı başka kaynaklarda (7:39) Ebu
Ubeyde bin Cerrah tarafından barış yoluyla veya zorla fethedilmişti. İyâd bin
Ğanem, Ebu Ubeyde’nin ordusunda bulunup
onun da amcası oğluydu. Har halükarda fetih Halife Ömer devrinde
gerçekleşmişti.
Mısır
ve Suriye emiri İhşid Muhammed b. Tuğç, vefat etmiş yerine geçen oğlu Ebü'l-Kasım
yaşı küçük olduğundan Kâfur İhşid'i atabek, yaptı. Kâfur bütün işlerini elinde
tutuyordu. Kâfur, Mısır'a gidince
Seyfuddevle b. Hamdan ise, ardından Dımışk'a hücum etti ve orayı İhşid'in
adamlarının elinden aldı.
Seyfuddevle,
bir gün Ukaylilerden Şerif ile birlikte Dımışk'ın çevresinde dolaşıyordu.
Dımışk'ın Gota mıntıkasına baktı ve: "Bütün buraların sultan divanına ait
olması gerekir." dedi. Böyle demekle sanki o, buraları sahiplerinin
elinden alacağını ima etmiş oldu. Bu söz, Ukaylî'nin kalbinde bir öfke meydana
getirdi ve gidip bunları Dımaşk halkına yetiştirdi. Halk da da Kâfur’dan yardım istediler. Kâfur, güçlü bir ordu ile Seyfuddevle Dımışk'tan, sonra da
Halep'ten çıkarsa da Kâfur, Mısır'a döndüğünde Seyfuddevle tekrar Halep'e hücum
ederek orayı ele geçirdi, ancak Dımışk
onun yönetiminden çıkmış oldu.
24.
Er Rakka
İbn
Kesir El Cezire’nin fetih kısmında (7: 126-127) El Cezire’de yer alan diğer
şehirler gibi Rakkalı Arapların cizye ödemeyi kendilerine yakıştırmazlar. Cizye
alındığı takdirde Bizans topraklarına iltica edeceklerini daha sonra ara yol
bulunarak cizye yerine zekat vergisi ödemeleri kararlaştırılmıştı.
İbn
el Esir’de (8:334), 928 yılından
itibaren Karmatilerin Suriye şehirlerine doğru Ebu Tahir liderliğinde seferler
yaparak er Rahba ve er Rakka’ya saldırdıkları bu saldırıların Ra’sul’ayn
ve Sincar taraflarına kadar devam
ettirdikleri daha sonra ganimet elde ederek geri çekilmiş olduklarını
yazmaktadır.. Musul Hamdani emiri Nasırüddevle bin Ebu’l Heyca’, Beckem’in
öldürülmesiyle onun adamlarından olan Adl, isyan etmiş Adl’in amcaoğlu Ebu Abdullah el Huseyn bin Sa’id bin
Hamdan’ı göndermişti. Adl bunun üzerine er Rahba ve er Rakka’ya sığınmak zorunda
kalmıştı. Daha sonra Adl de öldürülerek isyan bastırılmıştı. Rakka kenti
Hamdanilere bağlı bağlı olmakla birlikte, bölgeye vali olarak atanan Ebu
Abdullah el Huseyn bin Sa’id bin Hamdan’ı şehre almamışlardı ancak Hamdani emir
Rakkalıları mağlup ederek şehre girmeyi başarmıştı. İbn’ül
Esir (8: 407), Cuman diye birinin önce Tüzün’ün emrindeyken daha sonra Musul
Hamdani emiri Nasırüddevle hizmetine girdiği ve onun tarafından Rahba
taraflarına atandıktan kısa süre sonra güçlenmiş ve Nasırüddevle’ye karşı isyan
etmişti. Cuman, Rakka’yı kuşatmasına rağmen Rakkalılar onu şehre almamışlarsa
da Nasırüddevle onun üzerine gulamlarından Yarûh’u gönderip onun öldürülmesini
sağlamış ve böylece isyanı bastırmıştı. Nasırüddevle’nin oğlu olan Ebu
Tağlip’in Harran kuşatması ve bu kenti ele geçirmesinden sonra Harran valiliği
yanı sıra er Rakka valiliğine de Selame bin Berkaidi’yi tayin etmişti.
Rakka
şehri Hamdanilerin tarih sahnesinden çekilmesine kadar onların yönetiminde
kalmıştı.
25. Münbiç
İbn
Kesir (7: 121-122),Yermük Savaşından sonra Ebu Ubeyde'nin; Münbiç, Halep ve
Antakyalılarla antlaşmalar yaparak onların cizye ödemelerinin sağlandığını belirtmektedir. Böylece
Münbiç Halife Ömer döneminde Arap- İslam imparatorluğunun yönetimine girmiş
oldu. İbn’ül Esir (8:469), Hamdanilerin
Münbiç valisi Ebu Firas’ın bu görevdeyken Bizans’la yaptığı savaşta esir
edildiğini yazmaktadır.
26. Musul ve Ninova
Günümüzde Irak’ın kuzeyinde yer alan bu şehirler Halife Ömer
döneminde Müslümanlarca Bizanslılardan alınmıştır. Fethedildiğinde buralar
diğer yerlerde olduğu gibi halk Hristiyandı. Buraları fetheden komutan olarak Utbe bin
Ferkad veya İyâd bin Ğanm gösterilmektedir.Belazuri’ye
göre, Musul çevresinde Arapların iskan ettirilmesi Herseme b. Arfece el-Bârikî’nin Musul
valiliğinde olmuştur. Ebu’l Heyca’
Abdullah, el Müktefi tarafından vali olarak atanmasından sonra Hamdaniler
burada güçlenmiş, onun oğlu Nasırüddevle Musul’da müstakil bir devlet kurmuştu.
İbn’ül
Esir (7:449) de, Musul’a ilk Hamdani vali
olarak Ebul Heyca’ Abdullah bin Hamdan bin Hamdun’un atandığını
söylemektedir. Ebul Heyca’, Musul taraflarında ilk iş olarak bölgede bulunan
asi Kürt ve Arap kabilelerini kendine bağlaması olduğunu belirtmektedir. Ebul
Heyca’, Musul valisiyken Abbasi halifesi kendisine kendi kardeşi olan Huseyn
bin Hamdan’ı yakalama görevi vermişti. 913 yılında Ebul Heyca’, Musul valiliği
görevinden azledilince isyan etmiş ancak daha sonra affedilerek tekrar vali
olarak görevlendirilmişti.Huseyn bin Hamdan’in isyan edip yakalanması üzerine
Ebul Heyca’ dahil olmak üzere bütün Hamdani emirler tutuklanmış, Huseyn bin
Hamdan öldürülmüştü.
Ebul
Heyca’, Musul valiliğine tekrar atanmış 930 yılında görevden alınarak yerine
amcaları Said ve Nasr atanmıştı. Abbas halifesiyle arası bozulan Mu’nis Musul’u
Hamdanilerin elinden almaya çalışırken Hamdanilerden Davud öldürülmüştü. Mu’nis
tehlikesi geçince Hamdaniler tekrar Musul’ a egemen olmaya devam ettiler.(Bknz
Hamdani Musul emirliği)
27. Tikrit
Belazuri’ye
göre Utbe bin Ferkad tarafından Müslüman
Araplarınca fethedilmişti. İbn Kesir’de (7: 160) Halife Ömer devrinde ele
geçirildiği daha sonra buranı Sasani ülkesinin
fethinde üs olarak kullanılmıştı.
Tikrit’te Antâk adında birinin
yönetimindeyken Müslüman Arapların bölgeye gelişleri üzerine Bizanslılar,
aralarında Tağlibi kabilesinin de yer aldığı Hristiyan Araplardan yardım alsa
da, Abdullah bin Mutem onları yenilgiye uğratmış ve şehre girmeyi başarmıştı.
İbn’ül
Esir (8:50-51)’e göre, 908-909 yıllarında Huseyn bin Hamdan isyan etmiş Abbasi
halifesi tarafından Huseyn’in yakalanma görevi onun kardeşi Ebu’l Heyca’ ve
Kasım bin Sima’ya verilmişti. Huseyn’in ordusu onlarla Tikrit’te karşılaşmış
onlara karşı koymayarak teslim olmuştu. Huseyn, diğer kardeşi İbrahim bin
Hamdan aracılığı ile affedilmişti.
Tikrit,
şehri konumu Musul ve Bağdat arasında kalan bir yerleşme yeriydi. Hamdanilerin
Musul valilikleri dönemlerinden itibaren Hamdani nüfuzuna giren bu şehir,
Nasırüddevle’nin kudretli döneminde Nasırüddevle adına İbn Şirzad, Bağdat’ı
yönetmekteydi. Bu sefer, İrani Büveyhler ile Hamdaniler arasında savaşlar
yapılmış Büveyhi Muizzüddevle, Tikrit’e gelerek yakıp yıkmıştı. Bu olay
olduktan sonra Bağdat’ın doğu tarafı Hamdanilerin, batı tarafı ise Büveyhilerin
kontrolüne girmişti. Hamdaniler burada
Büveyhilerin erzağa ulaşmasına engel olmaya başarılı oldularsa da Nasırüddevle ordusunda
bulunan Tüzün gibi askerlerle arası bozulunca Bağdat’ı terk etmeye
başlamıştı(945-946).
Tikrit
şehrinin bu konumu Ebu Tağlip döneminde de devam etmiş Hamdanilerle Bağdat’a
hakim olan Büveyhilerin iktidar mücadelesine sahne olmuştu. Büveyhilerin iç
çekişmesinde Hamdanilerin Büveyhi Bahtiyar’a yardım için Tikrit’e asker
göndermişlerdi(973). Ancak Büveyhilerin iç çekişmesini kazanan Adududdevle hem
Bağdat hem de Musul hamdani emirliğinin hükmettiği yerlere egemen olmayı
başaracaktı
Gregory
Abu’l Farac; A.g.e.,s.261’de Bizaslıların Hamdanilere yönetiminde Adana ve Adana çevresindeki kale olan Anazarba kalesine saldırmış,
Kilikya’da Bizanslılar büyük katliamlarda bulunmuşlardı, der. ; Işın Demirkent,
A.g.e., 30: 178-181
Işın Demirkent, A.g.e., 30: 178-181
Ahmet bin Yahya el Belazuri , A.g.e., s. 214; Yusuf
Halaçoğlu, "Adıyaman", TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul:1988,
1:377-379
İbnü’l Esir, A.g.e., 8: 194; İbn
Kesir, A.g.e., 11:293; Khaled Muhammed el-Faki Ahmed, A.g.e.,s.32
Faruk Sümer, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul:1989, 2:22-23
Metin Tuncel, "Batman" TDV İslam Ansiklopedisi,İstanbul:1992,
s.200-202
Yusuf Oğuzoğlu,"Hasankeyf",TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul:
1997,16:364-368
Metin Tuncel, “Bitlis”, Türkiye
Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları 1992),6:225-228
Metin Tuncel-Abdulkerim Özaydın, “Cizre”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları
1997),8:37-38
Mehmet Akbaş, “Hamdaniler Döneminde Cizre ve Çevresinde Kültür ve Medeniyete
Dair Öğeler”,Bilim Düşünce ve Sanatta Cizre Uluslar arası Bilim Düşünce ve
Sanatta Cizre Sempozyumu Bildirileri,İstanbul:2012,s.47-48
Metin Tuncel-Abdulkerim Özaydın, A.g.e., s.37-38
Nejat Göğünç, TDV İslam Ansiklopedisi,İstanbul:1994,9:469-472
Nejat Göğünç, A.g.e.s.469-472
A. Faik Türkmen, “Mufassal Hatay Tarihi” Cumhuriyet
Matbaası, İstanbul: 1997,III:315-320
Mesudî, “Mürûc ez Zeheb”,(çev.Ahsen Batur),Selenge
Yayınları,İstanbul:2005,s.180-181; A. Faik Türkmen, A.g.e.,s:375
A. Faik Türkmen, A.g.e.,s:490
A. Faik Türkmen, A.g.e.,s:493
A. Faik Türkmen, A.g.e.,s:497
Halil Sahillioğlu, “Antakya”, TDV İslam Ansiklopedisi,
İstanbul: 1991,3:228-232
İbn el Verdî, A.g.e.,s.281
Abdulkerim Özaydın, “Seyfüddevle”, TDV İslam
Ansiklopedisi,İstanbul:2009,37:35-36
Gregory Abu’l Farac; A.g.e.,s.261
ابن الاسير ,ّالكامل فالثاريخّ (İbn’ül Esir,”el Kemi’l Fi’t Tarih”)
İlyas Gökhan, “Arapların Fethinden Selçukluların Zamanına Kadar Maraş”,Belleten,
LXXXIII/266(Nisan 2009),s.35
Tufan Gündüz, “Kahramanmaraş”,TDV İslam
Ansiklopedisi,İstanbul:2001,24:197-201
Tufan Gündüz, “Kahramanmaraş”, A.g.e.,s.197-201
D.Ahmet
‘Advan, “ed Devlet’il Hamdeniyyeh”, el Menşurat eş Şe’biyyet Linneşr
vettevzi’ ve’li’len velmatba’, Libya: 1981;s.261; İlyas Gökhan, “Arapların Fethinden
Selçukluların Zamanına Kadar Maraş”,s.61
İlyas Gökhan, “Arapların Fethinden Selçukluların Zamanına Kadar Maraş”,s.62;
İbnü’l Esir, A.g.e., 8:439
İbnü’l Esir, A.g.e., 8:439
Georg Ostrogorsky, “Bizans Devleti Tarihi”(çev. Fikret Işıltan), TTK
Yayınları, Ankara:2011,s 267
C.
Brockelmann, “İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi”,s.142’de Ebu’l Firas’ın iki yıl esir kaldığını yazar.
İbnü’l-Esir, A.g.e.,7:391; Mehmet Taşdemir, “Mardin”, TDV İslam Ansiklopedisi, Ankara: 2003, 28:
48-51
İbnü’l-Esir, A.g.e.,7:289; Müneccimbaşı Ahmet b. Lütfullah,A.g.e.,s.36;
Ali
Sinan Bilgili, “Tarsus”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: 2011,40:111-114
İbn Kesir, A.g.e., 11:399; Müneccimbaşı
Ahmet b. Lütfullah, A.g.e.,s.57-58; Khaled Muhammed el-Faki Ahmed,
A.g.e.,s.36
Georg Ostrogorsky ,A.g.e s.293
Urfa,
Harran,Re’sul’ayn ve Nusaybin’in Müslümanlarca fethiyle cizye
ödemek istemezler. Bknz: İbn Kesir, “El Bidaye ve’n Nihaye” A.g.e., 7:126-127;
Metin Tuncel, “Siirt”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: 2004,37:173-175
Abdurrezzak Çelik, “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Siirt Sabcağının İdari ve
Sosyo-Ekonomik Durumu”Yüksek Lisans Tezi,Siirt Üniversitesi,2019,s.9-11
Mehmet Sürek, A.g.e., s.27
Müneccimbaşı Ahmet b. Lütfullah,A.g.e.,s.34
Ahmet bin Yahya el Belazuri, A.g.e.,s. 378;
Müneccimbaşı Ahmet b. Lütfullah,A.g.e.,s.31
Müneccimbaşı Ahmet b. Lütfullah,A.g.e.,s.32