19 Mayıs 2020 Salı

Hamdani Emirliğinin hüküm sürdüğü şehirler:



Hamdani Emirliğinin hüküm sürdüğü şehirler:

İbn El Esir El Kamil fi’t Tarih’te (2:486-491) El Cezire’nin fethi anlatılmaktadır. Buna göre, El Cezire’nin Hristiyan Arap halkı Müslüman Araplara karşı Bizans imparatoru Heraklios’tan yardım istemiş bu nedenle de imparator Suriye üzerine sefer düzenlemişti. Ebu Ubeyde ve Halid bin Velid kuvvetlerini Bizans’a karşı birleştirmişlerse da aralarında saldırma veya savunma mı yapılacağı konusunda görüş birliği olmamıştı. Halife Ömer (634-644) kendisi Medeni’den hareket ederek Hums taraflarında bulunan  Müslümanlara yardım amacıyla ordusuyla gelmişti.  El Cezirelilerin bu hareketine cevap olarak Müslüman komutanlar El Cezire şehirlerinin fethi ile görevlendirilmişlerdi.

Cezireli Araplar, Hums taraflarında Bizans’a yardım etmek yerine şehirlerini korumaya çalışmışlardı. El Cezire  fethi üzerine Nizar’ın soyundan olan İyadlılar Bizans topraklarına sığınmışlardı. Daha sonra Harran ve Ruha (Urfa) fethedilmişti. Bu fetihlerde Velid bin Ukbe ve ‘İyad bin Ğanm’in katkısı vardır. Halife Ömer Bizans imparatoruna yazdığı mektupta kendisine sığınan Arapları iade etmesini istemiş neticede Arapların önemli bir kısmı geri dönmüştü. ‘İyad bin Ğanm daha sonraları Serûc, Ra’s Keyfa, el Ard el Bayda, Sümeysat (Samsat), Ra’sul’ayn, Menbic, Amid, Meyyafarıkin, Kefertusa, Nusaybin, Tur Abdin, Mardin, Musul ve Erzen fethetmişti.

1.      Adana (Ezene) ve Misis (Massisa)

Hristiyanlığın yayılmasından sonra dini bir merkez haline gelen Misis  özellikle piskopos Theodoros ile önem kazanmaya başlamıştı.  Bizans İmparatoru Iustinianos zamanında burada bir konsil toplanmış, ardından şehir Mopsuestia adıyla anılmaya başlanmıştır. Daha sonraları Bizans kaynaklarında ise şehrin adı Mamista olarak geçmektedir[1].

İmparator Hereklios, Filistin ve Suriye şehirlerini Araplara kaybedince Antakya ve Misis arasındaki şehirler kalelerinin yıkılmasını  ve halkının sürgün edilmesini emretmişti[2]. Belazuri (s. 191),Emeviler’den Muaviye, Bağras kalesi kuzeyinden itibaren şehirlerin iskan edilmediğini görünce El Cezire ve Kınnesrin taraflarından Arapların bu bölgelere yerleştirilmesini sağladığını ve Misis kentini eski kale yerine inşa ettiren kişinin  Abdulmelik bin Mervan olduğunu yazmaktadır.

El Belazuri “Fütûhu’l Büldân”da (s.194-195) o zamanki adıyla Ezene ve el Massisa arasında bir köprünün Emeviler döneminde H. 125 (743) yılında yaptırıldığını köprünün adının “el Velid” olduğunu söylemektedir. Abbasilerden Harun Reşid’in babasından aldığı emirle Bizans seferine çıktığında (H. 165) Seyhan nehri üzerinde ezene köprüsü kenarında kök yaptırdığı daha sonraları  Ebû Süleym Ferec el-Hâdim’in Ezene şehrini genişletip surlarını sağlamlaştırıp şehri kale içine almıştı.

Anlaşılan Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde Antakya ve Misis arası Araplara bağlı olarak Arap ve Bizans imparatorlukları arasında tampon bölge olarak kullanılmıştır. 905 yılında Bizans imparatoru Andronikos Maraş taraflarına yaptığı saldırılarda Tarsus ve Misis halkı yardıma gittilerse de mağlup olmaktan kurtulamadılar. Bu sıralarda Abbasi toprakları üzerinde kurulan devletlerden biri olan Halep Hamdani emirliği sınırlarını Kuzey Suriye ve Güney Anadolu taraflarına genişletmeye başlamıştı.

Hamdani emir Seyfüddevle Ali’ye bağlanan bölge, Bizans’la yapılan  mücadelelerin ana merkezlerinden biri olmuş Hamdaniler Bizans’a yenilince 960 yılında Misis üzerinden Halep’e çekilmişlerdi.İmparator Nikephoros Phokas ünlü seferinde (962) Adana’yı ele geçirmiş Adana halkı Misis’e sığınmış, imparatorun emriyle Misis’i elli gün kuşatan Ionnes Çimiskes erzağı tükenince kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı. Bu sefer aynı yıl imparator Misis’i bir defa daha kuşatmış yine başarılı olamamış fakat Bizanslılar Misis kalesini 965 yılında fethetmeyi başarmışlardı.Misis halkı Keferbeyya’ya çekilmiş bu şehir de düşünce Bizans iki yüz bin esir almıştı[3]. Böylece Hamdanilerin Kilikya taraflarındaki hakimiyetleri sona ermiş, Bizans ise bölgeye Ermeniye taraflarından Ermenileri yerleştirerek bölgeyi Hristiyanlaştırmaya çalışmış ancak yaklaşık yüz yıl sonra Kilikya ve çevresi I. Süleyman Şah tarafından 1082 ve 1083’te Kilikya ve çevresini fethetmişti[4]. İbn’ül Esir (8:464), Adana çevresinde yer alan Ayn Zarba kalesinin de 962 yılı seferinde Bizans tarafından ele geçirildiğini halkına aman vererek onların istediği yere gidebileceğini söylemiş ancak halk nereye gideceğini bilmediği için binlercesi yollarda hayatını kaybetmişti.
Hamdanilerin Adana hakimiyetini gösteren harita



2.      Adıyaman

MÖ 900-700’li yıllardan itibaren Asur nüfuzuna giren bölge daha sonra Pers satrapları tarafından yönetilmiş, Perslerden sonra İskender ve Selevkos hakimiyeti devam etmişti. Kommagene krallığının başkentliğini yapmış olan Samosota (Adıyaman ilçesi Samsat) zamanla Roma imparatorluğunu Suriye eyaletine bağlanmıştı[5].

Bölgeye ilk İslam akınları Halife Ömer devrinde olmakla birlikte Arapların fetih hareketi Emevi hükümdar Muaviye döneminde gerçekleşmiş; Adıyaman, Samsat, Besni ve çevresi ele geçirilmişti.[6] Belazuriye göre, Emeviler döneminde bölgeden Haraç toplanırken Mütevekkil döneminden itiberen haraç toplanmaması bölgenin İslamlaştığını göstermektedir.

Abbasilerin zayıflamasıyla Kuzey Irak ve Suriye’de Hamdaniler devleti kurulmuş ve kuzeye doğru sınırlarını genişletmeye başlamışlardı. 926  yılından itibaren eski adı Hısn-ı mansur(korunaklı sur) olan Adıyaman Hamdanilerin yönetimine girmeye başlamıştı. Halep Hamdani emiri Seyfüddevle zamanla bu bölgeye egemen olmaya başlamış ve Bizans’a yönelik savaşların güzergahlarından birini bu bölge oluşturmuştu.

Bizans kuvvetleri Samsat’a saldırdıkları zaman Musul Hamdani emiri Nasıreddevle’nin  yardıma gelmesiyle Bizans kuvvetleri geri çekilmek zorunda kalmışlardı(931)[7]. Bizans’ın Hamdani başkenti  Halep’e saldırırlarken Hamdanilerin diğer şehirlerine bu arada Adıyaman’da yer alan Samsat’ı ele geçirerek buraları yakıp yıkmışlardı(958).
Camiu'd Düvel(Bütün Devletler) Hamdaniler Emirliği kitap kapağı



3.      Ahlat

Ahlat Halife  Ömer devrinde Cezîre fâtihi İyâd b. Ğanm tarafından fethedildi. Zaman zaman Bizans ve Araplar arasında el değiştiren günümüzde Bitlis’e bağlı ilçe olan Ahlat, Ermeniye’ye bir ara bağlanmış, Müslüman Arapların bölgedeki hakimiyetlerinde Harici isyanlarına sahne olmuştu. Ermeni Kralı Gagik’in davetiyle buralara Bizans kuvvetleri hakim olmaya çalıştıysa da yerel beyler Halep Hamdani Emiri’ne bağlanmayı uygun gördüler(940).

Halep Hamdânî Emîri Seyfüddevle’nin gulamlarından  Necâ; Ahlat, Malazgirt ve Muş’u ele geçirerek (954) burada bir devlet  kurmak istediyse de 965’te Seyfüddevle’nin adamları tarafından öldürülünce elindeki topraklar tekrar Halep Hamdanilerine bağlandıysa da Bizans’ın 969 yılı saldırısında Hamdanilerin Van Gölü kıyısındaki  egemenliği de sona ermiş oldu[8].

4.      Antep ve Kilis

Halife Ömer devrinde İyâd bin Ğanm tarafından fethedilen bölge Bizans ve Abbasi sınırında yer aldığından dolayı birkaç kez el değiştirdi. Abbasilerin güç kaybetmesinden sonra Hamdanilerin Halep emirliğinin eline geçmişti(946-1004).


5.      Batman ve Hasankeyf

Batman ve çevresi 639’da Halife Ömer zamanında, İyâz b. Ğanm tarafından ele geçirildi. Daha sonra bölgedeki diğer yerleşimler gibi el-Cezîre vilâyetinin ayrılmış olduğu üç âmillikten (Diyârımudar, Diyârırebîa ve Diyârıbekir) Diyarbekir âmilliğinin sınırları içinde yer aldı. Abbasilerin zayıflamasıyla bir ara Hamdanilerin yönetimi altına girdi[9]. 

Abbasilerin zayıflamasıyla birlikte Hamdanilerin Musul emiri Nasırddevle, bu bölgeleri kontrolü altına almış ama onun 931 yılında Bağdat’ta bulunmasını fırsat gören Bizans  kuvvetleri imparator I. Romanos Lakapenos döneminde (920-944) Hasankeyf ve Batman taraflarında yağma hareketlerinde bulunmuşlardı. Hamdanilerin zayıflamasıyla bu topraklar Mervanilerin daha sonra Selçuklu Türklerinin eline geçecektir[10].

6.      Bitlis ve Van

Bitlis Halife Ömer zamanında el-Cezîre fâtihi İyâd b. Ğanm tarafından 641 yılında  fethedildi.  Bitlis, Bizans ile müslüman Araplar arasında birkaç defa el değiştirmişti. Bitllis sınırda yer almasından dolayı  Sugūr ve Avâsım eyaletlerinin ucunda yer alıyordu. Abbasiler döneminde El Cezire’nin Diyarbekir âmilliğine bağlanan Bitlis daha sonra Diyarbekir’e hâkim olan Hamdânîler’in yönetimine girdi[11].  Hamdanilerin Musul emiri  Nasırüddevle’nin, kardeşi Seyfüddevle’yi Nusaybin valiliğine atamasından kısa süre sonra Seyfüddevle Bitlis, Ahlat ve Van’ı eline geçirmiştir.
Nasırüddevle’nin oğlu Ebu Tağlip’in üzerine Büveyhiler Adududdevle komutasında saldırıya geçtikleri zaman Ebu Tağlip ailesini Bidlis (Bitlis)’e getirmişti. 978 yılında gerçekleşen bu olayda bu bölgelerin yönetimi Bardas Sclereus’un elinde olsa da Bizans merkezi hükümetiyle anlaşmazlığı olduğu için Ebu Tağlip ve ailesi Er Rahba’ya gitmek zorunda kalırlar.


7.      Cizre-Şırnak (Ceziretü’bni Ömer)

Cizre’nin kurulduğu yer Halife Ömer devrinde İyâz b. Ğanm tarafından (638)[12] ele geçirilmiş Abbasiler döneminde şehrin kurucusu Hasan b. Ömer b. Hattab et-Tağlibi’ye atfen Ceziretü’bni Ömer (zamanla Cizre) adı verilmişti,şehrin etrafı hendeklerle çevrelenip hendekler suyla doldurulduğu için adaya benzetildiği için de Arapçada ada anlamına gelen cezire adıyla adlandırılmıştır[13].
Hamdaniler, Cezire’de devlet kurmadan önce de buralarda yaşadıklarından dolayı Meyyafarıkin, Mardin ve diğer el Cezire şehirlerini vatanları görmüşlerdi.
Cizre, Diyarırabia’da yer almakta olup Abbasiler döneminde özellikle Haricilerin ve Karmatilerin çıkarmış oldukları gailelerde gerilemiş ama 906 ve 979 yılları arasında Hamdanilerin Musul şubesinin önemli bir şehri haline gelip Musul’un tarım ihtiyacını bu tarihler arasında karşılamıştı[14].


8.      Diyarbakır (Amid)

El Cezire’nin üç önemli kısmından olan Diyarbekir, İyâz b. Ganem’ın ordusunda kumandan olan Hâlid b. Velîd tarafından Müslümanlarca ele geçirildi. Bölgede Hariciler ve Ermenilerin isyanları eksik olmadı. Abbasilerin otoritesinin zayıflamasıyla 930’da Diyarbekir ve Diyârırebîa valiliğine getirilen Hamdânîler’den Nâsırüddevle el Hasan’ın kontrolüne girdi. 935’te el Cezîre valiliğine tayini üzerine yerine geçen kardeşi Seyfüddevle Ali zamanında Bizanslılar’a karşı mücadelelerin merkezlerinden biri oldu. 966 ‘da bizzat İmparator Nikaphoros Phokas idaresindeki kalabalık Bizans ordusunun şehri muhasarası sonuçsuz kaldı[15].

967’de Seyfüddevle’nin ölümü üzerine kısa bir süre oğlu Ebu’l Me’ali  tarafından idare edilen bölge, daha  sonra Musul Hamdani emiri Ebû Tağlib el Gazanfer’e bırakıldı. Şehir 973 ve 974’te Bizanslılar tarafından kuşatıldıysa da yine alınamadı. Bunun ardından 978’de Irak’ta Büveyhî Adudüddevle’nin hâcibi Ebü’l-Vefâ tarafından ele geçirildi; 983’te Halep Hükümdarı Sa‘düddevle’nin hâkimiyeti altına girdi. 984’ten itibaren Diyarbekir bölgesinde Ebû Ali Hasan b. Mervân burada Mervânoğulları Emirliği’ni kurdu[16]. Diyarbakır iline bağlı Silvan (Meyyafarıkin) bu devlette taşıdığı önemden dolayı ayrı madde olarak ele aldım.
Hamdanilerden sonra Amid ve çevresinde Mervaniler hüküm sürer



9.      Hatay(Antakya):

Doğu’nun kraliçesi olarak nitelendirilen kadim Antakya şehri Asi (Orontes) nehri kıyısında kurulmuş eski dünya kıtalarının birleşme yerine yakın yerde kurulduğu için stratejik yeri önemli bir yerleşim yeridir. Bu bölgelerde  ilk yerleşmeler MÖ 2500’lü yıllardan itibaren başlamaktadır. Bölgede sırayla Sümer, Akad, Elam ve Mısır medeniyetlerinin nüfuz sahası haline gelen yerleşme yeri Kuzey Suriye nüfuz alanına girmektedir[17].

Antakya ve çevresinde daha sonra Hitit egemenliği başlar; Hitit krallığının çöküşü ile birlikte Antakya çevresinde yerel Hattina krallığının kurulduğu, bu krallığın Asurluların vassalı olduğu ve mütakiben Pers hakimiyetinin ardından Büyük İskender’in Asya seferi sırasında Makedon dönemi Anatakya’da başlamıştır. İskender’in vefatından sonra komutanlarından Selevkos hakimiyeti başlar. Selevkos Asi kenarında kurduğu şehrin adına babasına ithafen Antihoia(Antiochia)adını vermiştir[18].

Antakya altın çağlarından birini Selevkoslar döneminde yaşadı, Antakya bu krallığın başkenti olmuştu. Büyük Roma imaratorluğu’nun Suriye eyaletinin merkezi olan Hatay’ın merkez ilçesi Antakya(أنطاكية))’da ilk defa kilise kurulmuş ve Hristiyanlık ilk defa buradan yayılmaya başlamıştı. MS ikinci yüzyılda Roma ve İskenderiye’den sonra en büyük şehir olup şehirde olimpiyatlar bile yapılırdı. Roma’nın parçalanmasıyla birlikte Doğu Roma (Bizans)’ bağlanmıştı. İslam öncesi Araplar için Antakya bir ticaret merkezi olma özelliği vardı. Satmak istedikleri mallar için Antakya’dan geldi demeyi mallarının satılması için teşvik konusu olurdu[19]. 637 veya 638  yılında Halid bin Velid’in yerine komutanlığa getirilen Ebu Ubeyde İbn’ül Cerrah, şehirde Yukna adında sonradan müslüman olmuş birinin yardımıyla  geçirilerek Müslümanların eline geçmişti[20]. Ancak Müslümanların fethinden itibaren Antakya bir merkez olmaktan çıkarak Halep’e bağlı bir yerleşim muamelesi görmüştür. Dört Halife devrinden itibaren Arap yerleştirilen şehre Emeviler Bizans sınırı için Türk nüfusu da yerleştirmişti[21].Abasiler devrinde Harun Reşid’in şehre yerleşmek istemesi karşısında şehrin ileri gelenlerinden biri kılıçların bile paslandığı bir şehirde yaşanmaz telkiniyle halifenin kente yerleşmesi engellenmişti.

Abbasi vassalı olarak Tuluniler, İhşidiler ve 944 yılından itibaren varlık gösteren Halep Hamdanilerinin eline geçmişti. Antakya ve çevresi Avasım eyaletinin en önemli şehirlerinden biri idi. Hamdanilerin Abbasi ve Müslümanların Bizans karşısında tampon devlet olmasına sürekli olarak Hamdani ve Bizans savaşlarının Antakya çevresinde cereyan ediyor olmasından kaynaklanmaktadır. Antakya’yı 944 yılında Seyfüddevle ele geçirmiş ve Hamdani egemenliği 969’a kadar sürmüştü[22].

Hamdanilerin Antakya’da en dikkat çeken olayı; Bizans imparatorluğu’nu saldırıları nedeniyle Tarsuslular Bizans’a teslim olurken  Tarsus’tan  Antakya’ya kaçan Reşik en Nesimi,  İbn’ul Ahvazi ile birlikte Hamdani Emiri Seyfüddevle’ye isyan etmişti. Seyfüddevle’nin Meyyafarikin’de bulunduğu için Antakya’ya hakim olan Reşik en Nesimi  Halep’i ele geçirmek için hareket etti[23]. Seyfüddevle’nin Halep vekili Karguveyh iç kaleye girerek savunmaya geçerken Seyfüddevle’nin Beşşare komutasında yardım ordusu gönderdiğini haber alınca geri çekilirken öldürülmüş İbn’ul Ahvazi ise Antakya’ya dönmüş Deylemli Drebez diye biri “ İbn’ul Ahvazi”yi Emir ilan etmiş,  Karguveyh, İbn’ul Ahvazi ile mücadeleyi  kaybederek Halep’e çekilmişti. Bunları haber alan Seyfüddevle, Antakya’ya gelerek Deylemli Drebez ve İbn’ul Ahvazi öldürterek isyanı bastırmış tekrar Antakya havalisine egemen olmuştu.[24]

Bizans imparatoru Nikephoros Phokas, ünlü 962 tarihli sefernde Kuzey Suriye topraklarını yağmalarken Antakya ve çevresi de nasibini almıştı. Seyfüddevle’nin 963 yılında intikam seferinde Antakya, Tarsus üzerinden Konya’ya kadar alanlarda karşı saldırıya geçmesine önlem olarak doğu domestikosluğuna getirilen   Ioannes Çimiskes 965 yılında Adana, Tarsus ve Misis taraflarında yağma hareketlerinde bulunması üstüne Hamdanilerin İhşidilerle mücadelesi Hamdanilerin iyice güçten düşmelerine yol açmıştı[25]. Bizanslılar Hamdanilerin Antakya hakimiyetindeyken şehri muhasara etmiş ilkinde başarı göstememiş ama ikincisinde Antakya surlarını aşma başarısı göstermişlerdi(969).

Bizaslıların ilk saldırılarında  saldırısında Adana ve Adana çevresindeki  kale olan Anazarba kalesine saldırmış, Çukurova’da Bizanslılar büyük katliamlarda bulunmuşlardı;[26] daha sonra Bizans kuvvetleri Antakya’ya doğru yol alarak günümüzde İskenderun Antakya yolu üzerinde bulunan Bağraslılar Bizans komutanına yüzbin dirhem ödeyerek olası bir felaketten kurtulmuşlardı[27]. Antakya, Bizans İmparatoru Nikephorus Phokas’ın kumandanlarından Mikhail Burtzes tarafından 969 yılında yeniden Bizans’a bağlanmıştı[28]. Bizanslılar Antakya’yı ellerine geçirmelerinden sonra Halep’i ele geçirmiş ve Hamdani Emirliğini kendine vassal kılmışlardı.



10.  Hakkari

İslam öncesinde Bizans ve Sasaniler arasında el değiştirmişti. Halife Ömer döneminde İslam Arap kuvvetleri Ra’sulayn ve Karkisya bölgelerini ele geçirmek için hareket edince bölge yöneticileri  Hür b. Salih el Hakkâri’den yardım talep etmişti.  İyâd bin Ğanm Cizre’ye ulaştığında onun çağrısıyla Hür b. Salih İslam’ı benimsemişti. Böylece bölgede hem İslam hem de Arap nüfuzu başlamıştı(639 veya 640)[29]. Emeviler döneminde Emevi prensleri tarafından yönetilen bölge Abbasiler döneminde özellikle Musul’da güçlü valilerin nüfuz sahasına girmişti. Abbasi otoritesinin zayıflamasını fırsat olarak değerlendiren Hamdani emirleri müstakil olarak hareket etmiş, Antakya’dan Van Gölü’ne kadar olan topraklara hakim olmuşlardı. Hamdaniler, Hakkarili emirlerle akrabalık tesis ederek  Hakkari ve çevresinde bulunan Erdemışt, Za’feran, Kawaş ve Şabaniye kalelerini hakimiyetleri altına aldılar. Hakkarili emirler ellerinde Aşeb, Hıror, Cedidiye, Gırsora gibi kaleleri bulundurmaya devam etmişlerdi.

Hakkarili emirler, Büveyhilerin 945 ve 948 yıllarındaki Hamdanilere saldırılarında Hamdanilere destek vermişlerdi. Bu nedenle Büveyhiler Hakkarili emirlerin elindeki kalelerin üzerine 979 yılında saldırı düzenledirler. Neticede bölge Büveyhilerin kontrolü altına girse de Büveyhilerin bölge halkına iyi davranmaması nedeniyle burada çok kısa süre kaldılar. Daha sonra bölge üzerinde Ukaylilerin yönetimi başlayacaktı.


11.  Kahramanmaraş

Sami toplumlarından Asurların Maraj dedikleri bu kente  Müslüman Araplar Maraş[30] derlerken daha önceleri Romalıların ve Bizanslıların imparator Caligula’ya ithafen Germanicia  diye adlandırılmıştı. Maraş ve çevresinde yer alan Haruniye, Dülük, Raban  ve el Hades şehirleri Abbasilerin Suğur olarak adlandırdıkları sınır eyaletlerini Bizans sınırında yer almaktaydılar. Suğur bölgesi sınırda yer aldığından iki devlet arasında sık sık yer değiştirmekteydi[31].

Maraş’ın Müslümanlar tarafından fethi Halid bin Velid tarafından 637’de gerçekleşmiş ve kale yıktırılmıştı[32].Seyfüddevle Ali bin Hamdan, Halep merkezli Hamdani devletini kurduktan hemen sonra 944’te Maraş, el Hades ve çevredeki kaleleri ele geçirse de Bizans bu kaleleri dört yıl sonra buraları yağma etmiş ve 949’da geri almıştı[33].

Seyfüddevle’nin Bizanslılara yaptığı saldırının geçiş noktasını Maraş oluşturmaktaydı. Seyfüddevle’nin, Bizans sefer dönüşünde el Hades yakınlarında kesilmiş ve binlerce asker Bizanslılar tarafından katledilmişti. Derbü’l-Cevzat denilen yerde Seyfüddevle’nin askerlerine yeniden saldırılmıştı. Seyfüddevle mağlup olarak geri çekilmek zorunda kalmıştı[34]. İbn’ül Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih’te bu olaylara gazâü’l-musibe (Musibetli gazalar) demiştir.

950 yılında Bizans’ın bu saldırılarına Seyfüddevle’nin cevap verdiği ve Maraş ve çevresi ile el Hades’i geri aldığını savaşlara katılan Mutenebbi’nin şiirlerinde Seyfüddevle’ye yaptığı övgülerden anlıyoruz. Tarihin belki ilk Haçlı seferi sayılabilen Bizans ordusunda Rus, Ermeni ve Bulgarlardan müteşekkil kuvvetli orduyla Phokas’ın komutanlığında saldırdıklarını Phokas’ın oğlu ile damadının esir edildiğini Phokas’ın oğlunun Halep’te öldüğünü yine İbnü’l Esir yazmıştır[35]. Seyfüddevle’nin Bizans sefer dönüşü yine pusuya düşürülerek onbinlerce askerini kaybettiği saldırılar yine el Hades çevresinde olmuştu.
Hamdani şair Ebu’l Firas Maraş’la ilgili şöyle dizesi bulunuyor[36]:

مجاهيد يتلو الصابر المتصابر       (مرعش) باليمين   ذات   بها   ومال

Sonra ünlü komutan Nikephoros Phokas’ın seferi sonunda Maraş, Ayn Zarba, Dülük ve Misis[37] ile Tarsus’u birkaç yıl içinde eline geçirerek Suğur bölgesindeki üstünlük Hamdanilerden Bizans’ın eline geçmişti; bu yapılan savaşlarda Hamdani prenslerinden Ebu’l Firas esir düşerek İstanbul’a götürülmüştü[38].

Anlaşılacağı üzere Abbasi otiritesinin zayıflaması ve Suğur ile Avasım  bölgelerinin savunulmasının sadece bir çeşit uc devlet olan Hamdanilere bırakılmas Müslüman Araplar için olumsuz bir durum olmuşsa da Seyfüddevle’nin Maraş ve el Hades yerleşmeleri çevresindeki kale ve geçitlere önem vermiş bu bölgelerin imarını bizzat kendisi ve amcazadesi Abu’l Aşair veya Ebu’l Firas kontrol etmiştir.

12.  Malatya

Halife Ömer devrinde ‘Iyad bin Ğanem’ın komutanlarından Habib bin Mesleme el Fihri’yi Şimsat (Adıyaman ilçesi Samsat)’tan gönderdiği kuvvetlerde bu bölgeyi ele geçirmiştir. Malatya şehri Araplarla Bizanslılar arasında birkaç defa el değiştirdi. Abbasi halifelerinden el Mansur El Cezire Araplarından dört bin savaşçıyı Malatya’ya yerleştirerek burada kalıcı olmaya çalışmıştı[39]. İbn el Kesir, El Bidaye ve’n Nihaye(11:314)’de Malatyalıların artan Bizans saldırılarına karşı Halifeden yardım istemek zorun kaldığını yazmaktadır. İbn’ül Esir (8:194), halifenin Sa’id bin Hamdan’ı Musul ve Diyarmudar valiliğine Malatya ve Sümeysat’a yardım etme şartıyla getirdiğini yazmaktadır.

Malatya ve çevresi Arap ve Bizans imparatorlukları arasında birkaç defa el değiştirmiş bölge savaş alanı haline gelmesi nedeniyle Malatyalılar Bizans hakimiyetine girmek zorunda kaldılar (927). Hamdani Musul emirleri Nasırüddevle el Hasan, Malatya’ya gelerek şehri Bizanslılarda geri almayı başarmıştı(934). Fakat Bizanslılar 934 yılında Malatya’ya tekrar saldırıp surları yıkmış ekinleri yakmıştı. Daha sonraki yıllarda Malatya Hamdanilerin Halep şubesinin nüfuzuna girecek Seyfüddevle Ali, birkaç defa şehre girecekti. Seyfüddevle’nin gulamlarından Neca, Malatya’yı yeniden Hamdanilere kazandırdıysa da Bizans imparatoru Nikephor Focas, Malatya’yı ele geçirmiş, Suriye Hrıstiyanlarını buraya yerleştirerek egemenlik sağlamaya çalışmıştı[40].

13.  Mardin

Mardin’in gerçek adının Merdin olarak halk arasında adlandırıldığı  ve “kaleler” anlamına geldiği de öne sürenler de vardır.  640 yılında Halife  Ömer’in kumandanlarından İyâd b. Ğanm tarafındanele geçirildi. X. yüzyıldan itibaren el-Cezîre’nin önemli şehirleri arasında yer aldı. Dört halifeler, Emeviler ve Abbasilerin ilk dönemlerinde valilikle yönetilen şehir  Hamdânîler hânedanına adını veren Hamdân b. Hamdûn 885 yılında  Mardin Kalesi’ni ele geçirdi. Bunu üzerine  Abbâsî Halifesi onu huzura davet edince Hamdan huzura çıkmayınca[41]
Mu‘tazıd-Billâh şehri onun elinden almak için bizzat sefere çıktıysa önce başarısız olsa da  (892) iki yıl sonra  Mardin’i tekrar kuşatınca (894) Hamdân, oğlu Huseyn’i kalede bırakıp şehri terketmek zorunda kaldı. Huseyn Mardin’i Mu‘tazıd-Billâh’a teslim etmek zorunda kaldı. Hamdan bin Hamdun 896 yılında yakalanarak hapsedilmişti. Hamdan bin Hamdun’un halife tarafından cezalandırılmak  istenmesinin nedeni harici Harun eş Şari ile birlikte hareket etmiş olmasıdır[42]. Hamdanilerin Mardin ve çevresindeki egemenliği 978 yılına kadar devam etti. Bu tarihten itibaren Büveyhi egemenliğine giren bölge daha sonra Ukaylilerin ve Mervanilerin eline geçmiştir[43].

14.  Mersin ve Tarsus

 Arap Müslümanlarının El Cezire ve Suriye egemenliğinden sonra Bizans saldırılarını önlemek için oluşturulan eyaletin batı sınırlarında kalan bu şehre o zamanlar köy olan Mersin de bağlıydı. Bu eyalete Suğur adı verilip Tarsus ’tan Adana- Maraş-Malatya’dan doğuya doğru Fırat nehrine  kadar uzanıyordu.  Hamdânîler’in egemenliği altına giren bu şehir Bizans’a karşı mücadeleleriyle tanınan Seyfüddevle zamanında Bizans İmparatoru II. Nikephoros, kardeşi Leon ve Domestikos Ioannes Çimiskes ile birlikte düzenlediği Kilikya seferinin sonucunda  Tarsus Bizans’ın eline geçti (965)[44]. İbn’ül Esir (8:464), Tarsus hakimi İbn Zeyyad, Bizanslıları takip bahanesiyle saldırdığını kendisi ve dört bin askerinin öldüğünü ; Tarsus halkının Hamdanilerin adını hutbede okutmazken korkudan  Hamdanilerin adını hutbelerde anmaya başladığını yazmaktadır.

15.  Meyyafarıkin (Silvan)

Günümüzde Diyarbakır’ın ilçesidir.930 yılından itibaren Hamdanilerin Musul şubesinin şehirlerinden biri olarak yönetildi[45]. Zaman içinde Hamdanilerin Halep şubesi yönetimin eline geçecek şehre Büveyhilerin Musul topraklarına saldırması üzerine Nasırüddevle, önce Meyyafarikin’e gelmiş daha sonra kardeşinin yanına Seyfüddevle’nin bulunduğu Halep’e gitmişti. Nasırüddevle’nin vergi vermeye razı olmasından sonra Nasırüddevle, Musul emirliğine geri dönmüştü(958)[46].

Daha önceleri Bizans’ın El Cezire üzerine büyük sefer yaparak  başta  Meyyafarıkin olmak üzere Amid, Dara ve Nusaybin ve Urfa’ya saldırılar yapmış ve Bizans’ın kendine güveni yerine gelerek sonra başa geçecek Nikephoros Phokas ile I.Ioannes’in  doğuya sefer yapma cesaretini artıracaktı[47]. 960 yılında Seyfüddevle’nin adamı Neca Meyyafarikin tarafında yer alan Bizanslılara saldırmış ağır kayıp verdirerek ganimet alıp dönmüştü.

Hamdanilerin Halep şubesinin en ünlü Emiri Seyfüddevle’nin en sevdiği ve burada gömülmeyi vasiyet ettiği şehirde  Hamdaniler burada  Bâbü’l ferah ve’l Ğamm ( Ferahlık ve Üzüntü sarayı) denilen yerde saray yaptırmışlardı[48]. Seyfüddevle’nin ve ailesinden annesi N’um, kızkardeşi Khula ve oğlu Abdullah’ın  mezarları muhtemelen Moğolların saldırılarıyla yıkılmış, ama Lübnan’lı Prof. Adnan Huca, türbenin Kubbet’üs Sultan’da Karabehlülbey camisinin mihrapla minber arasında olduğunu söylemekte; Moğolların yıktıkları Kubbet’üs Sultan’ın yerine halkın muhtemelen saygıdan dolayı  orada bu nedenle cami yaptırmış olmaları yüksek ihtimal dahilindedir.

16.  Muş
Abbasilerin kuzey topraklarında nüfuzu azalınca Ahlat, Bitlis ve Muş taraflarında Ermeniler, Bizans’a bağlı bir içişlerinde bağımsız bir Ermeniye devletini Muş merkezli olmak üzere kurmuşlardı. Abbasilerin valilerinden Nasırüddevle Musul taraflarında hakimiyet kurunca Van Gölü ve Muş taraflarında Hamdani nüfuzu başlamış ve Muş Musul Hamdanilerinin eline geçmişti. Bizans’ın bölgeye yaptığı akınlarla Ermeniler tekrar güç kazansa da bu sefer Hamdanilerin Halep şubesini ileride kuracak Seyfüddevle 939 yılında Ermeniye başkenti Muş yakınlarında Taron’a sefer yaparak Bizans’ın etkisini kırmak istemişti[49].

  Böylece yerel valilerce yönetilen Muş Hamdanilere bağlanmış oldu. Bizans’ın yaptığı akınlarla Hamdani hakimiyeti zamanla azalmış, Seyfüddevle’nin isteği dışında gulamı Neca, Ermeniye’yi istila etmiş, zaman zaman Bizans’ın hilafına Hamdanilerle işbirliği yapan aslen Arap ama Bizanslı yönetici Ebu‘l-Verd’i öldürmüştü. Neca, böylece Muş merkez olmak üzere Ermeniye üzerine yeniden hakimiyet kursa da Seyfüddevle’nin huzuruna barışmak üzere çıkınca Seyfüddevle’nin adamları tarafından öldürülmüştü(964). Hamdaniler birkaç yıl daha bölgede egemenlik sağlasalar da 967 yılında Muş, Bulanık ve çevresi Bizans’ın eline tekrar geçmişti[50].



17.  Nusaybin-Şırnak
Asurlular döneminde Nasibina olan bu yerleşme Arapça’da Nasîbîn ve daha sonra Nasîbînü’s-sağir, günümüz Türkçesine Nusaybin’e dönüşmüştür. Basra Körfezi’nden itibaren doğal engellerle karşılaşılmadan bu şehre ulaşılması ve buradan Suriye ve Batı Anadolu limanlarına ulaşılabiliyor olması nedeniyle  önemli bir konumda yer almaktaydı. Asurlulardan sonra Aramiler,  Persler ve İskender’in egemenliği başlamış, akabinde Selevkos ve Romalıların eline geçmiş ve Romalılar buraları sınır eyaleti merkezi yapılmış kısa süre sonra Hristiyanlığın merkezi haline de gelmişti[51].

Sasani ve Romalılar arasında el değiştirdikten sonra İyaz bin Ğanm tarafından  640 yılında Müslüman arapların yönetimine geçerek el Cezire’nin Diyârırebîa kısmının merkezi olmuştu[52]. Müslüman Arapların yönetimindeyken Kuzey Araplarından özellikle Tağlib kabilesinin buralara yerleşmeleri devam ederken Haricilerin isyanlar nuralardan eksik olmadı.

Hamdanilerin atası Hamdan bin Hamdun adını ilk defa Harici Müsâvir ile giriştiği mücadelede duyurmuştu. Hamdan bin Hamdun, mücadeleyi kaybetmiş ama ileride Hamdanoğlulları bu bölgeleri ellerine geçireceklerdi. Haricilerin çıkardığı isyanlar Abbasi merkezi gücünü zayıflatırken kabilerinin ve Kuzey Araplarına dayanan Hamdaniler El Cezire’de yerel hanedan olarak tarih sahnesinde yerlerini alacaklardır.

Huseyn bin Hamdan’ın Diyârırebîa ve kardeşi Ebu’l Heyca’ Abdullah’ın Musul’a vali olarak görevlendirilmeleri Tağlib kabilesinin güçlenmelerine neden olmuştu. Zaman zaman Hamdanilerde İbrahim bin Hamdan ve Davut bin Hamdan da vali olarak görevlendirildiler . Ebu’l Heyca’ Abdullah’ın Nusaybin’de bir Harici’nin isyanını bastırması onun daha da güçlenmesine neden olmuştu. Nasıruddevle  amcası Ebu’l Ala Said’i  kendi yerine vali atanmasından sonra öldürmüştü. Abbasi veziri İbn Mukle’nin bu olay üzerine Nasırüddevle’nin üzerine yürüse de Musul valisi olan Nasırüddevle’nin Nusaybin taraflarına gelip kendine koruma sağlamıştır. Nusaybin Hamdaniler içim korunulacak kale konumundaydı.

Hamdanilerle baş edemeyen Abbasiler bu bölgelerin bu arada Nusaybin’in de yönetimini Hamdanilere bıraktılar; Nasırüddevle Nusaybin’in yönetimini Seyfüddevle’ye bırakacaktır. Türk komutan Tüzün’ün Halifeye tazyikleri artınca Halife el Muttaki(940-944) Nasırüddevle’ye sığınacak Halifeyle birlikte Hamdaniler Nusaybin’e çekileceklerdi.

Büveyh hükümdarı Muizzeddevle’nin Hamdanilerle vergi meselesi yüzünden arası bozulunca Musul ve Nusaybin taraflarına saldırır, Nasırüddevle bu sefer Halep Emiri olan kardeşi Seyfüddevle’nin yanına sığınır. Bu iç karışıklıklardan istifa eden Bizans kuvvetleri Hamdani topraklarına bu arada Nusaybin’e kadar ilerleyip yağmalarda bulumuşlardı. Seyfüddevle’nin vefatından sonra yeğeni Hamdan bin Nasırüddevle abisi Ebu Tağlib’le arası bozulunca Nusaybin taraflarına egemen olacaktı. Ebu Tağlib’in kardeşi Hamdan’ın yenmesi üzerine Nusaybin bu sefer Ebu Tağlib’in yönetimine geçti.

Ebu Tağlib’le arası bozulan Büveyhiler Hamdaniler üzerine yaptıkları seferde Hamdanilerin korunaklı kalesi konumunda olan Nusaybin’i de ele geçirerek Hamdaniler büyük bir darbe yediler Ebu Tağlib Bitlis taraflarına oradan Harput’ta Bizans’a sığındı(982civarı). Büveyhilerin  Ebu Tağlib’in oğulları olan Ebû Abdullah el- Huseyn ve Ebû Tâhir İbrahim’in Musul’a dönmelerine izin verir (989) böylece Nusaybin de Hamdani prenslerinin eline geçer. Mervanilerin Hamdani emirlere saldırısına dayanamayan Ebu Tağlib oğlulları Ukayl kabilesinden Ebu’z Zevvad’a Nusaybin yönetmini vaat ederek onun yardımını istemişler böylece Nusaybin, Ukaylilerin yönetimine girdi.


18.  Siirt ve Erzen

Halife Ömer bin Hattab döneminde 639 yılında İyâd bin Ğanm komutasında  yapılan sefer sonucunda  Siirt ve Erzen bölgesi İslam devletinin egemenliği altına alınmış, Amid merkez olmak üzere El Cezire eyaletinin ayrılmış olduğu üç amilliğinden Diyarbeakır’e (Diğerleri Diyârımudar, Diyârırebîa)  bağlanmıştı[53].

Emevilerle Hazar Türkleri arasında el değiştirdikten sonra Abbasi hakimiyeti altına alınmış, bölgede Harici ve Ermeni isyanları bastırıldıktan sonra bir süre sonra el Müktefi döneminde (902-908) Ebul Heyca’ Abdullah Musul emirliğine atanmış o da Hamdanilerin Musul şubesi olarak, 941 yılında Meyyafarkin, Siirt, Erzen, Amid, Hasankeyf, Mardin ve Cizre’ye hâkim olmuştu.[54]

19.  Suruç-Şanlıurfa

Halife Ömer döneminde İyâd bin Ğanm tarafından 639 yılında fethedilen Urfa, El Cezire’nin Diyamudar kısmında yer almaktadır. Urfa halkı cizye ödeme karşılığında dinlerinde serbest bırakıldılar. Daha sonra Suruç, Samsat (Sümeysat), Re’sul’ayn  ve Harran’da da İslam hakimiyeti başlamıştı[55].Bu fetihlerden sonra Mudar kabilesinden Araplar bölgeye yerleştirilerek bölgenin hem etnik yapısı değiştirilmiş hem de bölgede İslamlaşma zamanla sağlanmıştır. Emevilerin Merkezlerini Harran’ taşımaları iç isyanları teteiklemiş ve Abbasiler yönetime gelmişlerdi. Abbasi yönetimine isyanlar olsa da Abbasi yönetiminde kalmaya devam etse de bir süre sonra Abbasilerin Türk komutanları güçlendiler[56].

Türklerin yönetiminin kökleşmesinden endişe eden Araplar bölgede gittikçe güçlenen Hamdan bin Hamdun’un yönetimine kısa sürede gireceklerdir. Bilindiği üzere Hamdan bin Hamdun, Hamdanilerin hanedan kurucusuydu. Hamdan bin Hamdun, El Cezire’nin üç kısmında da etkinliğini artırarak kendisinden sonra başa gelen Emirler özellikle Bizans’la savaşlarda İslam ve Arap dünyasının bayraktarlığını yapacaklardı.

942 yılı civarında Bizans imparatoru Urfa’da bulunan Hz İsa’ya ait olduğuna inanılan bir mendili halifeden talep etmiş, halife bu talep için bir meşveret toplamış ve neticede Bizans imparatoruna Müslüman esirlerin serbest bırakılması karşılında mendili göndermeyi kabul etmişti[57]. Hamdanilerin Halep Emiri Seyfüddevle Ali, Urfa halkıyla, Tarsus ve Misis taraflarına akınlar yaparak ganimet elde etse de birkaç yıl sonra Bizans kuvvetleri Urfa önlerin egelerek yağma ile karşılık vermişlerdi(959).

Hamdaniler döneminde mamur olan Urfa ve çevresindeki şehirler Bizans’la yapılan savaşlarda oldukça yıpranır; Hamdanilerin bir yandan Bizans savaşları diğer yandan kendi aralarında iktidar mücadelesi ve Fatımi saldırıları ile iyice zayışlamış; bölgenin diğer yerel hanedanı olan Numeyri iktidarı başlayacaktı[58].

20.  Kınnesrin

Kınnesrin Seleukos Nikator tarafından Chalcis ad Belum adıyla Kuveyk ırmağı kıyısında kurulmuş ticaret yolları üzerinde yer aldığından dolayı önem kazanmaya başlamıştı. Arâmîce ve Süryânîce “kartal yuvası” anlamındaki Kenneşrîn’e çevrilen adı Bâbillilerde Kannishrayyâ ve Araplarda Kınnesrîn adıyla anılmıştır. Bizans’a vassal olan İslam öncesi Arap devleti olan Gassaniler devrinde Arap yarımadasından bölgeye Arap gdçü yaşanmıştır.  Halife Ömer döneminde Ebu Ubeyde bin Cerrah tarafından fethedilmişti. Müslüman Araplar, bölgenin(Kınnesrin, Dımaşk, Halep, Hums) yerli Hristiyan Araplarıyla cizye ödemeleri karşılığında inançlarında serbest bırakıldılar[59].

Abbasiler döneminde Avasım eyaletinin bir ara merkezi yapılmıştır. Zamanla Kınnesrin ve Münbiç yerine Antakya ön plana gelmeye başlamıştı. X. yüzyılda Hamdani emirliği yönetimine girmiş ancak Hamdani ve Bizans savaşalarının geçtiği bölgede olması nedenyle zaten azalan önemi şehrin 962’de Bizans kuvvetleriyle tahribi sonnucu Seyfüddevle şehir halkını Halep’e taşımıştı[60].

Hamdanilerin Kınnesrin harabeleri


21.  Halep
Sami el Keyyali’ye göre,  Halep şehri kadim şehir olmakla birlikte eski isimleri Hallab, Hallvan veya Hallav idi. Asurlular döneminde ismi Hallvan idi. Asurlular, eski Mısırlılar, Romalılar, Makedonyalılar, Farslar, Bizanslılar ve nihayetinde Arapların yönetimine girdi. Müslüman  Araplar Halep yöresine geldikleri zaman burada yaşayanlar korkularından Antakya yöresine sığınmışlardı. Ebu Ubeyde bin Cerrah tarafından ele geçirilmişti. (Sami el Keyyali, s.50-52)

Halep kadim bir yerleşme yeri olup Irak ve Şam şahirleri yolu üzerinde yer almaktaydı. Müslüman Arapların ilk dönemlerinden itibaren önemi artmış ve çevresindeki Ayıntab(Antep), Münbiç, Bağras, İskenderun gibi bazı yerleşimler Halep’e bağlanmıştı[61].

Hamdani Emirlerinden Seyfüddevle Ali, dönemine kadar genellikle valilikle yönetilmişti. Seyfüddevle Ali, yirmi veya oyuz bin süvari ile 644 yılında Helep şehrini Yanis bin Munisi’den alarak burayı kendine başkent edindi[62]. İhşidiler Halep’i geri alsalar da Hamdanilerle antlaşma yaparak Kuzey Suriye topraklarını Hamdanilere bırakmışlardı.Hamdanilere bırakılan şehirler arasında Halep yanı sıra, Antakya ve Hums da vardı. Seyfüddevle Halep’e yerleştikten sonraşehre mimar, marangoz ve inşaatçılar getirmiş, Cevşen dağı yamacında saray inşa ettirmişti[63]. (Ayrıntı için Bknz. Halep Hamdani emirliği)

Halep ve çevresinde Seyfüddevle’den önce Arap kabilelerinden özellikle Beni Temim kabilesi isyan halindeydi. Bölgenin valisi Muktedir’den yardım istemiş, o da Seyfüddevle’nin amcası  Huseyn bin Hamdan bin Hamdun’u göndermişti. Huseyn, bölgede isyancıları mağlup ederek onları buradan atmayı başarmıştı.

22.  Hums

Suriye’nin önemli şehirlerinden olup Ebu Ubeyde bin Cerrah tarafından fethedilmişti. İbn’ül Esir El Kamil fi’t Tarih’te (3:381-382)Seyfüddevle Ali bin Ebu’l Heyca’, Halep’le birlikte Hums kentini de fethetmişti. Bu fetih gerçekleştiği zaman halife Hamdanilerin yanında Rakka’da bulunuyordu. İhşidiler, Hums şehri için mücadele verseler de Hamdaniler bu iki şehre girince Muhammed bin Tuğç bizzat Kınnesrin’e gelerek Hamdanileri kesin olarak yenilgiye uğratamamış kendisi Dımaşk’a Hamdani emir de El Cezire’ye çekilmişti. Bu sıralarda Bizans Halep’ saldırmış ancak Seyfüddevle Halep’i başarılı bir şekilde savunmuşu(944-945).

Hamdaniler döneminin en önemli şairlerinden olan Ebi Firas Hamdani emirliğinde Menbic ve Hums şehirlerinde valilik yapmış, Seyfüddevle’nin vefatından sonra Ebu’l Meali Şerif döneminde sürdürmüş olduğu Hums valiliği görevindeyken aynı zamanda yeğeni olan Ebu’l Meali’nin adamları tarafından öldürtülmüştü[64]. İbn’ül Esir El Kamil fi’t Tarih’te (3:519,588)Bizans’ın 969-970 yılı saldırılarında  Hums ve çevre şehirleri de yakılıp yıkılmıştı. 976 yılında da Bizanslılar yine Hums çevresine saldırmışlardı.

23.  Dımaşk (Şam)

İbn Kesir (7:38) Bizans komutanının yeni doğan oğlu için ziyafet verdiğini askerlerin görev yerlerini terk etmesi üzerine Halife Ömer devrinde Halid bin Velid’in bu şekilde girdiği, İbn Kesir’in dayandığı başka kaynaklarda (7:39) Ebu Ubeyde bin Cerrah tarafından barış yoluyla veya zorla fethedilmişti. İyâd bin Ğanem,  Ebu Ubeyde’nin ordusunda bulunup onun da amcası oğluydu. Har halükarda fetih Halife Ömer devrinde gerçekleşmişti.

Mısır ve Suriye emiri İhşid Muhammed b. Tuğç, vefat etmiş yerine geçen oğlu Ebü'l-Kasım yaşı küçük olduğundan Kâfur İhşid'i atabek, yaptı. Kâfur bütün işlerini elinde tutuyordu. Kâfur, Mısır'a gidince  Seyfuddevle b. Hamdan ise, ardından Dımışk'a hücum etti ve orayı İhşid'in adamlarının elinden aldı[65].  
Seyfuddevle, bir gün Ukaylilerden Şerif ile birlikte Dımışk'ın çevresinde dolaşıyordu. Dımışk'ın Gota mıntıkasına baktı ve: "Bütün buraların sultan divanına ait olması gerekir." dedi. Böyle demekle sanki o, buraları sahiplerinin elinden alacağını ima etmiş oldu. Bu söz, Ukaylî'nin kalbinde bir öfke meydana getirdi ve gidip bunları Dımaşk halkına yetiştirdi. Halk da  da Kâfur’dan yardım istediler. Kâfur, güçlü  bir ordu ile Seyfuddevle Dımışk'tan, sonra da Halep'ten çıkarsa da Kâfur, Mısır'a döndüğünde Seyfuddevle tekrar Halep'e hücum ederek orayı ele geçirdi, ancak  Dımışk onun yönetiminden çıkmış oldu[66].


24.  Er Rakka

İbn Kesir El Cezire’nin fetih kısmında (7: 126-127) El Cezire’de yer alan diğer şehirler gibi Rakkalı Arapların cizye ödemeyi kendilerine yakıştırmazlar. Cizye alındığı takdirde Bizans topraklarına iltica edeceklerini daha sonra ara yol bulunarak cizye yerine zekat vergisi ödemeleri kararlaştırılmıştı.
İbn el Esir’de  (8:334), 928 yılından itibaren Karmatilerin Suriye şehirlerine doğru Ebu Tahir liderliğinde seferler yaparak er Rahba ve er Rakka’ya saldırdıkları bu saldırıların Ra’sul’ayn ve  Sincar taraflarına kadar devam ettirdikleri daha sonra ganimet elde ederek geri çekilmiş olduklarını yazmaktadır.. Musul Hamdani emiri Nasırüddevle bin Ebu’l Heyca’, Beckem’in öldürülmesiyle onun adamlarından olan Adl, isyan etmiş Adl’in  amcaoğlu Ebu Abdullah el Huseyn bin Sa’id bin Hamdan’ı göndermişti. Adl bunun üzerine er Rahba ve er Rakka’ya sığınmak zorunda kalmıştı. Daha sonra Adl de öldürülerek isyan bastırılmıştı. Rakka kenti Hamdanilere bağlı bağlı olmakla birlikte, bölgeye vali olarak atanan Ebu Abdullah el Huseyn bin Sa’id bin Hamdan’ı şehre almamışlardı ancak Hamdani emir Rakkalıları mağlup ederek şehre girmeyi başarmıştı[67]. İbn’ül Esir (8: 407), Cuman diye birinin önce Tüzün’ün emrindeyken daha sonra Musul Hamdani emiri Nasırüddevle hizmetine girdiği ve onun tarafından Rahba taraflarına atandıktan kısa süre sonra güçlenmiş ve Nasırüddevle’ye karşı isyan etmişti. Cuman, Rakka’yı kuşatmasına rağmen Rakkalılar onu şehre almamışlarsa da Nasırüddevle onun üzerine gulamlarından Yarûh’u gönderip onun öldürülmesini sağlamış ve böylece isyanı bastırmıştı. Nasırüddevle’nin oğlu olan Ebu Tağlip’in Harran kuşatması ve bu kenti ele geçirmesinden sonra Harran valiliği yanı sıra er Rakka valiliğine de Selame bin Berkaidi’yi tayin etmişti.
Rakka şehri Hamdanilerin tarih sahnesinden çekilmesine kadar onların yönetiminde kalmıştı.


25.  Münbiç

İbn Kesir (7: 121-122),Yermük Savaşından sonra Ebu Ubeyde'nin; Münbiç, Halep ve Antakyalılarla antlaşmalar yaparak onların cizye ödemelerinin sağlandığını belirtmektedir. Böylece Münbiç Halife Ömer döneminde Arap- İslam imparatorluğunun yönetimine girmiş oldu.  İbn’ül Esir (8:469), Hamdanilerin Münbiç valisi Ebu Firas’ın bu görevdeyken Bizans’la yaptığı savaşta esir edildiğini yazmaktadır.

26.  Musul ve Ninova

Günümüzde Irak’ın kuzeyinde yer alan bu şehirler Halife Ömer döneminde Müslümanlarca Bizanslılardan alınmıştır. Fethedildiğinde buralar diğer yerlerde olduğu gibi halk Hristiyandı.  Buraları fetheden komutan olarak Utbe bin Ferkad veya İyâd bin Ğanm gösterilmektedir[68].Belazuri’ye göre, Musul çevresinde Arapların iskan ettirilmesi  Herseme b. Arfece el-Bârikî’nin Musul valiliğinde olmuştur.  Ebu’l Heyca’ Abdullah, el Müktefi tarafından vali olarak atanmasından sonra Hamdaniler burada güçlenmiş, onun oğlu Nasırüddevle Musul’da müstakil bir devlet kurmuştu[69].
İbn’ül Esir (7:449) de, Musul’a ilk Hamdani vali  olarak Ebul Heyca’ Abdullah bin Hamdan bin Hamdun’un atandığını söylemektedir. Ebul Heyca’, Musul taraflarında ilk iş olarak bölgede bulunan asi Kürt ve Arap kabilelerini kendine bağlaması olduğunu belirtmektedir. Ebul Heyca’, Musul valisiyken Abbasi halifesi kendisine kendi kardeşi olan Huseyn bin Hamdan’ı yakalama görevi vermişti. 913 yılında Ebul Heyca’, Musul valiliği görevinden azledilince isyan etmiş ancak daha sonra affedilerek tekrar vali olarak görevlendirilmişti.Huseyn bin Hamdan’in isyan edip yakalanması üzerine Ebul Heyca’ dahil olmak üzere bütün Hamdani emirler tutuklanmış, Huseyn bin Hamdan öldürülmüştü.
Ebul Heyca’, Musul valiliğine tekrar atanmış 930 yılında görevden alınarak yerine amcaları Said ve Nasr atanmıştı. Abbas halifesiyle arası bozulan Mu’nis Musul’u Hamdanilerin elinden almaya çalışırken Hamdanilerden Davud öldürülmüştü. Mu’nis tehlikesi geçince Hamdaniler tekrar Musul’ a egemen olmaya devam ettiler.(Bknz Hamdani Musul emirliği)

27.  Tikrit

Belazuri’ye göre  Utbe bin Ferkad tarafından Müslüman Araplarınca fethedilmişti. İbn Kesir’de (7: 160) Halife Ömer devrinde ele geçirildiği daha sonra buranı Sasani ülkesinin  fethinde üs olarak kullanılmıştı.
Tikrit’te Antâk adında birinin yönetimindeyken Müslüman Arapların bölgeye gelişleri üzerine Bizanslılar, aralarında Tağlibi kabilesinin de yer aldığı Hristiyan Araplardan yardım alsa da, Abdullah bin Mutem onları yenilgiye uğratmış ve şehre girmeyi başarmıştı[70].

İbn’ül Esir (8:50-51)’e göre, 908-909 yıllarında Huseyn bin Hamdan isyan etmiş Abbasi halifesi tarafından Huseyn’in yakalanma görevi onun kardeşi Ebu’l Heyca’ ve Kasım bin Sima’ya verilmişti. Huseyn’in ordusu onlarla Tikrit’te karşılaşmış onlara karşı koymayarak teslim olmuştu. Huseyn, diğer kardeşi İbrahim bin Hamdan aracılığı ile affedilmişti.

Tikrit, şehri konumu Musul ve Bağdat arasında kalan bir yerleşme yeriydi. Hamdanilerin Musul valilikleri dönemlerinden itibaren Hamdani nüfuzuna giren bu şehir, Nasırüddevle’nin kudretli döneminde Nasırüddevle adına İbn Şirzad, Bağdat’ı yönetmekteydi. Bu sefer, İrani Büveyhler ile Hamdaniler arasında savaşlar yapılmış Büveyhi Muizzüddevle, Tikrit’e gelerek yakıp yıkmıştı. Bu olay olduktan sonra Bağdat’ın doğu tarafı Hamdanilerin, batı tarafı ise Büveyhilerin kontrolüne girmişti.  Hamdaniler burada Büveyhilerin erzağa ulaşmasına engel olmaya başarılı oldularsa da Nasırüddevle ordusunda bulunan Tüzün gibi askerlerle arası bozulunca Bağdat’ı terk etmeye başlamıştı(945-946)[71].

Tikrit şehrinin bu konumu Ebu Tağlip döneminde de devam etmiş Hamdanilerle Bağdat’a hakim olan Büveyhilerin iktidar mücadelesine sahne olmuştu. Büveyhilerin iç çekişmesinde Hamdanilerin Büveyhi Bahtiyar’a yardım için Tikrit’e asker göndermişlerdi(973). Ancak Büveyhilerin iç çekişmesini kazanan Adududdevle hem Bağdat hem de Musul hamdani emirliğinin hükmettiği yerlere egemen olmayı başaracaktı[72]


[1] Işın Demirkent, "Misis", TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul:2005, 30: 178-181
[2] Ahmet bin Yahya el Belazuri, A.g.e., s.190
[3]Gregory Abu’l Farac; A.g.e.,s.261’de  Bizaslıların Hamdanilere  yönetiminde Adana ve Adana çevresindeki  kale olan Anazarba kalesine saldırmış, Kilikya’da Bizanslılar büyük katliamlarda bulunmuşlardı, der. ; Işın Demirkent, A.g.e., 30: 178-181
[4] Işın Demirkent, A.g.e., 30: 178-181
[5] TC Adıyaman Valiliği, Adıyaman Tarihi, 21/05/2020 s.01:19 “http://www.adiyaman.gov.tr/adiyaman-tarihi
[6] Ahmet bin Yahya el Belazuri , A.g.e., s. 214; Yusuf Halaçoğlu, "Adıyaman", TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul:1988, 1:377-379
[7] İbnü’l Esir, A.g.e., 8: 194; İbn Kesir, A.g.e., 11:293; Khaled Muhammed el-Faki Ahmed, A.g.e.,s.32
[8] Faruk Sümer, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul:1989, 2:22-23
[9] Metin Tuncel, "Batman" TDV İslam Ansiklopedisi,İstanbul:1992, s.200-202
[10] Yusuf Oğuzoğlu,"Hasankeyf",TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: 1997,16:364-368
[11] Metin Tuncel, “Bitlis”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları 1992),6:225-228
[12] Metin Tuncel-Abdulkerim Özaydın, “Cizre”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları 1997),8:37-38
[13] Mehmet Akbaş, “Hamdaniler Döneminde Cizre ve Çevresinde Kültür ve Medeniyete Dair Öğeler”,Bilim Düşünce ve Sanatta Cizre Uluslar arası Bilim Düşünce ve Sanatta Cizre Sempozyumu Bildirileri,İstanbul:2012,s.47-48
[14] Metin Tuncel-Abdulkerim Özaydın, A.g.e., s.37-38
[15] Nejat Göğünç, TDV İslam Ansiklopedisi,İstanbul:1994,9:469-472
[16] Nejat Göğünç, A.g.e.s.469-472
[17] A. Faik Türkmen, “Mufassal Hatay Tarihi” Cumhuriyet Matbaası, İstanbul: 1997,III:315-320
[18]Mesudî, “Mürûc ez Zeheb”,(çev.Ahsen Batur),Selenge Yayınları,İstanbul:2005,s.180-181; A. Faik Türkmen, A.g.e.,s:375
[19] A. Faik Türkmen, A.g.e.,s:490
[20] A. Faik Türkmen, A.g.e.,s:493
[21] A. Faik Türkmen, A.g.e.,s:497
[22] Halil Sahillioğlu, “Antakya”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: 1991,3:228-232
[23] İbn el Verdî, A.g.e.,s.281
[24] İbn el Verdî, A.g.e.,s.281
[25] Abdulkerim Özaydın, “Seyfüddevle”, TDV İslam Ansiklopedisi,İstanbul:2009,37:35-36
[26] Gregory Abu’l Farac; A.g.e.,s.261
[27] ابن الاسير ,ّالكامل فالثاريخّ (İbn’ül Esir,”el Kemi’l Fi’t Tarih”)
[28] TC Hatay Valiliği, “Tarihsel Süreç İçinde Hatay’da Kültür ve Uygarlık”,30/04/2020,  s: 01:30,http://hatay.gov.tr/tarihsel-surec-icinde-hatayda-kultur-ve-uygarlik
[29] Hakkari İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Hakkari Tarihi, 18/05/2020 s.23.31 “https://hakkari.ktb.gov.tr/TR-158999/islam-donemi.html
[30] İlyas Gökhan, “Arapların Fethinden Selçukluların Zamanına Kadar Maraş”,Belleten, LXXXIII/266(Nisan 2009),s.35
[31] Tufan Gündüz, “Kahramanmaraş”,TDV İslam Ansiklopedisi,İstanbul:2001,24:197-201
[32] Tufan Gündüz, “Kahramanmaraş”, A.g.e.,s.197-201
[33]D.Ahmet ‘Advan, “ed Devlet’il Hamdeniyyeh”, el Menşurat eş Şe’biyyet Linneşr vettevzi’ ve’li’len velmatba’, Libya: 1981;s.261;  İlyas Gökhan, “Arapların Fethinden Selçukluların Zamanına Kadar Maraş”,s.61
[34] İlyas Gökhan, “Arapların Fethinden Selçukluların Zamanına Kadar Maraş”,s.62; İbnü’l Esir, A.g.e., 8:439
[35] İbnü’l Esir, A.g.e., 8:439
[36] Khaled Muhammed el-Faki Ahmed, A.g.e.,s.206                               
[37] Georg Ostrogorsky, “Bizans Devleti Tarihi”(çev. Fikret Işıltan), TTK Yayınları, Ankara:2011,s 267
[38] C. Brockelmann, “İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi”,s.142’de  Ebu’l Firas’ın iki yıl esir kaldığını yazar.
[39] Ahmet bin Yahya el Belazuri, A.g.e.,s. 216-217
[40] Malatya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Tarihçe,18/05/2020 s:23.44 “https://malatya.ktb.gov.tr/TR-58263/tarihce.html
[41] İbnü’l-Esir, A.g.e.,7:391; Mehmet Taşdemir, “Mardin”,  TDV İslam Ansiklopedisi, Ankara: 2003, 28: 48-51
[42] İbnü’l-Esir, A.g.e.,7:289; Müneccimbaşı Ahmet b. Lütfullah,A.g.e.,s.36;
[43] Mardin İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü , 12/05/2020 s.21:14 “https://mardin.ktb.gov.tr/TR-56486/tarihce.html
[44] Ali Sinan Bilgili, “Tarsus”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: 2011,40:111-114
[45] İbnü’l Esir, A.g.e., 8:181; İbn Kesir, A.g.e., 11:290
[46] İbn Kesir, A.g.e., 11:399; Müneccimbaşı Ahmet b. Lütfullah, A.g.e.,s.57-58; Khaled Muhammed el-Faki Ahmed, A.g.e.,s.36                 
[47] Georg Ostrogorsky ,A.g.e s.293
[48] Ahmet Savran, “Meyyafarıkin” TDV İslam Ansiklopedisi, Ankara: 2004,29:511-512
[49] Mithat Eser “Selçuklular Döneminde Muş ve Çevresi”Turkish Studies (2014), s. 60-61
[50] Mithat Eser, A.g.e.,s.60-61
[51] Metin Tuncel, “Nusaybin” , TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: 2007,33:s.269-270
[52] Urfa, Harran,Re’sul’ayn  ve  Nusaybin’in Müslümanlarca fethiyle cizye ödemek istemezler. Bknz: İbn Kesir, “El Bidaye ve’n Nihaye” A.g.e., 7:126-127;
Metin Tuncel, A.g.e.,s.269-270
[53] Metin Tuncel, “Siirt”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: 2004,37:173-175
[54] Abdurrezzak Çelik, “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Siirt Sabcağının İdari ve Sosyo-Ekonomik Durumu”Yüksek Lisans Tezi,Siirt Üniversitesi,2019,s.9-11
[55] Urfa şehrinin diğer adı er Ruha’dır.Bknz:  Ahmet bin Yahya el Belazuri, A.g.e.,s. 200; Mehmet Sürek, “Ortaçağ’da Suruç 11-13YY” Yüksek Lisans Tezi,Adıyaman Üniversitesi,2018, s.20
[56] Mehmet Sürek, A.g.e., s.27
[57] Ahmet Nezihi Turan, “Urfa”, TDV İslam Ansiklopedisi,İstanbul:2010,38:343-346
[58] Mehmet Sürek, A.g.e., s.28
[59]İbn Kesir, A.g.e.,7:122;  İsmail Yiğit, "Kınnesrin", TDV İslam Ansiklopedisi, Ankara:2002,25:419-420
[60] İsmail Yiğit, A.g.e.,s.419-420
[61] Müneccimbaşı Ahmet b. Lütfullah,A.g.e.,s.34
[62] Sami el Keyyali, A.g.e.,s.50-52; Ahmet Nezihi Turan, “Urfa”, A.g.e.,s.343-346
[63] Sami el Keyyali, A.g.e.,s.79-80
[64] İbn’ül Esir, A.g.e.,8:505
[65] İbn Kesir, A.g.e.,11:368; Sami el Keyyali, A.g.e.,s.77-78
[66] İbn’ül Esir, A.g.e.,8:391; İbn Kesir, A.g.e.,11:368
[67] İbn’ül Esir, A.g.e.,8:355
[68] Ahmet bin Yahya el Belazuri, A.g.e.,s. 378;    Müneccimbaşı Ahmet b. Lütfullah,A.g.e.,s.31
[69] Müneccimbaşı Ahmet b. Lütfullah,A.g.e.,s.32
[70] İbn Kesir, A.g.e.,7:119-120
[71] İbn’ül Esir, A.g.e., 8:387-388
[72] İbn’ül Esir, A.g.e., 8:553-556

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TÜRKİYE TARİHİ-1

TÜRKİYE TARİHİ'NİN ŞU KISIMLARI VARDIR:  1. İLK BEYLİKLER DÖNEMİ (İşlendi) 2.«TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ» DÖNEMİ 3. OSMANLI DEVLETİ  4. TÜ...