11 Haziran 2020 Perşembe

AKAD İMPARATORLUĞU (2350-2150)


AKAD İMPARATORLUĞU (2350-2150)

Akadların Mezopotamya’ya erken Hanedanlar döneminden itibaren  geldikleri muhtemeldir.  2350’li yıllardan itibaren  birlikte Hit-Samarra ve Nippur şehri çevresini ifade etmek için Akkad kelimesi kullanılıyordu.


 Sargon döneminde Akad imparatorluğu

     
Kral Sargon (Sharru-kin) dönemi (2334-2279)

Akad imparatorluğu Asur ve Babil gibi Sami devletlerinin de öncüsü olmuştu. Akad kurucusu Kral Sargon ile ilgili en ünlü rivayet şöyleydi: Annesi onu doğurduktan sonra bir sepete koyarak Fırat nehrine bırakır, tarlası için su çeken bir köylü onu görür ve yetiştirmeye başlar. Çocuğun albenisine kapılan öevreden geçen saray kadınları vasıtasıyla Kiş kralı Ur-Zababa’nın yanına götürmüşler ve Sargon böylece saray eğitimi de almış olur. Başka rivayette Sargon’u tanrıça İştar sürekli korumuş ve böylece şansı yaver giderek Sami kabilelerinin başına geçerek kral olur.

Akad hanedanının kurucusu Sargon öksüz büyümüş zamanla Kiş şehrinin kralı haline gelmişti. Sargon (2334-2279) Kiş ve Babil arasında Fırat nehri kıyısında Agade şehrini kurmuştu. Sargon ilk olarak düzenli orduyu kurmuş böylece komşu krallıklara savaş ilan edebilirdi. Sümerler ülkelerinin siyasi varlığına son veren Akad Kralı Sargon (Sharru-kin) Filistin ve Suriye taraflarından Sami kabileleri egemenliğine alarak güçlenmiş ve nihayetinde Sümer ülkesini yönetimi altına almayı başarmıştı.

Büyük Sargon(2334 - MÖ 2279), ilk büyük seferini Sümer kenti olan Uruk’a yaptı. Sümer ülke birliğini yirmi beş yıllığına sağlayan Kral Lugalzaggasi’yi esir etmiş ve dini şehir olan Nippur şehri surlarında onu sallandırarak gücün kendisinde olduğunu göstermiş oldu. Uruk şehrinin Akadların eline geçmesiyle diğer Sümer şehirleri Ur, Umma ve Lagaş şehirleri başta olmak üzere Sümer ülkesini yönetimi altına aldı.

Sargon, Sümerlerden sonra, Sümer ülkesini bir ara yöneten İran’daki Karum nehri civarında kurulan Elam medeniyeti üzerinde de sefer yaparak onları vergiye bağlamış, ve daha sonra Kuzey Mezopotamya şehirlerini de yönetimi altına almıştı. Fırat kıyısındaki Mari  ve Halep güneyindeki Ebla krallıklarını da kendine bağladı.

Sargon yeraltı kaynakları bol olan Amanos ve Toros dağları yakınlarında yer alan şehirler üzerine sefer yaparak bu bölgeleri de topraklarına katmıştı. Kapadokya bölgesi üzerine de egemenlik sağlayan Sargon yönetiminin devamı için önemli geçitleri denetiminde tutarak buralarda askerleri görevlendirmişti. Kıbrıs ve Girit adalarında egemenlik kurduğu söylense de bu şüphelidir.

Dünya siyasi tarihinin ilk sömürge imparatorluğu sayılan Akadlar genişlemesinin temel nedenini modern dünyada olduğu gibi ekonomik nedenler oluşturmaktadır.

Medeniyetlerin temeli olan Mezopotamya doğal kaynaklar konusunda zengin değildi. Bu nedenle ele geçirilen ülkelerin kaynaklarının kontrol altına alınması Akadlar için son derece önem göstermekteydi. Petrol bilinse de sadece aydınlatmada kullanılıyordu. Ancak, bakır, gümüş, altın ve kereste kaynakları dışarıdan sağlanıyordu.

Bu nedenle Sargon; doğu Akdeniz sahilindeki dağlardan sedir ağaçları, Ergani bakırı, Toros bölgesi gümüşüne sahip olmak için seferler yapmıştı.

Sargon’dan sonra iki oğlu Rimus (2278-2270) ve  Manishtushu (2269-2255) ardından torunu  Naram Sin (2254-2218) başa geçmişti.

Naram Sin (2254-2218) dönemi

Naram Sin dönemi, Akadların en güçlü oldukları dönemdir. Bu dönemde sınırlar Anadolu’ya kadar genişletilmişti. Ur şehri Güney Mezopotamya’da yer alırken bu şehrin kolonisi olarak Ur-a denilen yerleşim yerinin günümüz Urfa’sı olması muhtemeldir. Naram Sin sınırlarını genişletiği için bir ara merkezini Urfa yakınlarında Harran’ taşımıştır. Naram Sin Halep’teki Ebla krallığını tekrar yönetimi altına aldı. Dedesi gibi Orta Anadolu’ya seferler yaparak nüfuzunu artırmıştır.

Naram Sin hakkında en çarpıcı gerçek Mezopotamya’da kendini Tanrı olarak kabul ettiren ilk kişi olmasıdır. Naram Sin kendini Agade tanrısı unvanı alıp kendini tanrılarla özdeşleştirilen boynuzlu miğferle betimlemiştir. Naram Sin, dini kimliği olan Nippur şehrinde eki inanıştaki Tanrı  Enlil adına yaptırılan Ekur tapınağını yerle bir etmesi üzerine kadim tanrıların Agade’yi lanetlediklerine inanılmaktadır.

Naram Sin’den sonra başa geçen krallar Şar-kalli-şarri (2217-2193), Dudu (2189-2168) ve Şu-Turul (2168-2150) Akadların ihtişamını krumaya çalışmışlardı.  Bu dönemlerde devletin kuzey sınırlarında isyanlar patlak vermişti.

İran taraflarında yer alan Lullubilerin isyanı bastırılırken yine İrani kavim olan Gutilerin  Akadların başkenti Agade’yi yakıp yıkmaları Akad imparatorluğunun sonunu getirmişti. Akadların sonunu belki de kadim tanrıların laneti getirmişti.






Boynuz miğferli Naram Sin



Akadlar, dünya tarihine yeni bir devlet modeli ve krallık anlayışı getirmişlerdi. Merkezi bir devlet anlayışı ve hareketli ve düzenli ordu gelebeğinin komşu devletlere hemen hemen her yıl sefer yaparak zenginleşmesine katkı sağlamıştır. Akad kralları “dört bir yerin kralı” unvanı almaları sonraki hükümdarlara hedef olarak yol gösterici olacaktır.
Akadlar başlarına geçen olayları kayda almaları onlar hakkında bilgi edinilmesini sağlamıştır.

Sümer’de Guti egemenliği (2150-2050)
Gutiler aslen İrani bir kavimdir. Akadların zor dönemlerini fırsat görerek siyasi tarihin ilk merkezi imparatorluğunu yıkıp Sümer ülkesini yönetip III. Ur Hanedanından önce krallık listelerine alınmış yaklaşık yirmi kralları vardır.

           Yeni Sümer Devleti (III. Ur Hanedanı ,2112-2000)
Gutilerin yaklaşık yüzyıl süren işgali sırasında onlarla işbirliği yapmayan Lagaş şehri nispeten bağımsızlığını devam ettirmiş olsa da tam bağımsızlığını Gudea dönemine kazandı.

 Ancak, Sümer ülkesini Guti istilasından kurtaran Uruk şehri krallarından Utu-hegal’di Utu-hegal, etrafında toplanan uruk halkı Guti halkını ülkeden sürdükten sonra Utu-hegal’i Ur valisi Ur-Nammu(2112-2095)devirerek yönetimi ele geçirmeyi başarmış ve böylece III. Hanedanı kurmuştu. Ur-Nammu, Akad yönetimini kendine model alarak Mezopotamya’da tam egemenlik sağlamak için Asur ve Elam ülkelerine seferler düzenlemişti. Yine bu dönemde Mari, Biblos, Abla krallıkları ile de ilişki kurulmuştu.

Bu kral hanedanı Samileri ülkenin kuzeyine sürmüştü. Suriye’den göç eden diğer Sami kökenli Kenaniler’in üretime katılmasıyla görece olarak Sümerler tekrar gelişmeye başlamıştı. Ay tanrıçası Nanna için yaptırılan Zigguratların inşası bu dönemde önem kazanmıştı.

Ur-Nammu’nun en önemli özelliklerinden biri de dünyanın ilk yasa koyucusu olmasıdır. Bu yasalar Babil kralı Hammurabi yasalarından üç yüz yıl önce yapılmıştı. Bu yasalarda borç affı, anlaşmayı ihlal etme, miras ve mal bölüşümü gibi hükümler vardı. Bu hanedan döneminin en dikkat çeken özelliklerinden biri de Sümerce’nin yaygınlaşmasına rağmen Akadcanın kullanılmış olmasıdır.

Ur-Nammu’dan sonra başa oğlu Şulgi geçmişti. Bu dönemde Sümer ülkesini kendi yönetimi altında tekrar birleştirildi. Ur-Nammu’dan sonra başa geçen Şulgi (2095-2047) Akad ve Sümer kralı unvanı yanı sıra “dört bir yanın hükümdarı” unvanını da kullanmış kendi adına ilahiler okutan bir kral olmuştu. Şulgi’den sonra Amar-sin ve Şu-sin dönemlerinde devletin varlığı devam etse de Sami kökenli Amurrlular ve Elamların baskısı artmaya başladı.

Ur-Nammu soyunun beşinci ve son kralı İbbi-Sin döneminde Sümer ülkesi komşularının baskısı önlenemez hale gelmeye  başlamıştı.

Elamlar İran tarafından Sami kökenliler batıdan saldırmaya başlamıştı. Buna ek olarak Sümer kralı İbbi-Sin’in valileri de bağımsızlık için isyan etmeye başlamaları ülke yönetimini epey zayıflatmıştı. Elamlar İbbi-Sin’i esir edip öldürdüler ve Sümer ülkesine egemen olmaya zamanları olmadan yine Sami kökenli Babiller, Sümer ülkesini ele geçirmiş ve Elamları bölgeden kovmuşlardı. Böylece III. Ur Hanedanını ortadan kalkmasıyla Mezopotamya’da Sümer egemenliği de sona ermişti. Böylece Güney Mezopotamya’da Babil dini ve kültürel merkez Kuzeyde ise Asur önemli bir askeri ve siyasi güç olarak gelişecekti.

Bir Sümer ozanı şöyle seslenir ülkesinin yok oluşu hakkında  binlerce yıl öncesinden bilgece bize sesleniyor adeta:

“….Düzen ve Yasa ortadan kalktığında
Kentler düşüp, evler yıkıldığında
Sümer ırmaklarının suları acıdı...”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rumeli’de Hâkimiyet Kurulması

   Rumeli’de Hâkimiyet Kurulması ü  1353’ten itibaren Rumeli’ye geçen  Osmanlılar , yaklaşık bir asır içinde bölgede hâkim güç hâline geldi....