27 Nisan 2020 Pazartesi

OSMANLI'DA DARBELER


OSMANLI DEVLETİ’NDE DARBELER

       Osmanlı’da isyanlar çok önemli yer tutsa da hanedanın değiştirilmesine yönelik herhangi  bir halk hareketi olmamıştır. 19. yüzyıldan itibaren Avrupa’daki değişimlere paralel olarak devlet yöneticilerin ve aydınlarının aldıkları eğitim, Batı’daki siyasi yönelimler ile rejim (yönetim biçimi) hedef alınmaya başlanmıştır.

       Darbe ne demektir? Devlet içindeki çeşitli yapılanmaların veya ordunun yasal olmayan metotlarla mevcut olan yönetimi değiştirmesidir.

 
12 Eylül 1980'de TSK ülke yönetimine el koydu
1876 Darbesi
       1876 darbesi Türk siyasi tarihinde yukarıda söz edilen tdarbe tanımına uyan ilk siyasi harekettir.
       Tanzimat Fermanı’ında sonra yetişen aydınlar        (Bakınız Osmanlı’da demokratikleşme hareketleri ders notu);

a)       Batı(Avrupa)  medeniyetinin üstün olduğunu halkın bu bağlamda geniş hürriyete(özgürlük) sahip olması gerektiğini düşünmeleri ve
b)      Osmanlı’nın geri kalmasının önüne geçmek için parlementolu (meclis) sisteme  (meşrutiyet) dönüşülmesi gerektiğine inanmaya başlamışlardı.
c)       Osmanlı aydınları Osmanlı’nın yapmış oldukları yenilik (ıslahat) girişimlerini de yetersiz görmişlerdi.

       Ancak, Osmanlı imparatorluğunun bünyesinde farklı milletlerin var olması demokratik sisteme dayalı bir yönetim anlayışına geçilirse gayrimüslimlerin yönetimde etkinliklerini artıracakları ihtimali aydınları bu fikir için mücadele etmelerine de engel olmuştu.

       Dolayısıyla, Meşrutiyet yanlılarının azlığı nedeniyle bu hedefi gerçekleştirmek için gizli şekilde “Yeni Osmanlılar” adlı bir dernek (cemiyet) kurmuşlardı. Sultan Abdulaziz (1861-1876)’in sert ve otoriter karakteri nedeniyle Osmanlı aydınlarının meşrutiyet amaçları iyice ortaya çıkmaya başlayacaktı.

       1867 yılında Bâbıâli (Osmanlı Başbakanlığı)’ye baskın yapılması için toplantı yapıldığı istihbaratı nedeniyle dönem sadrazamı (başbakan) Âli Paşa, cemiyet üyelerinden bazılarını tutuklamış, Ziya Paşa ve Namık Kemal gibi cemiyetin önemli simaları İstanbul’dan uzaklaştırılmışlardı.  Ziya Paşa ve Namık Kemal bu hareketi Avrupa’da örgütleyeceklerdi.



Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yönetildiği Bâbıâli kapısı






       Sadrazam Âli Paşa’nın 1871’deki ölümüyle birlikte aydınlar İstanbul’a geri dönmeye başlamışlardı. Ancak onlara halkın desteğinin olmaması ve Mısırlı prens Mustafa Fazıl Paşa’nın onlara maddi desteği kesmesi işlerini zora sokmuştu.

Tanzimat Paşaları dönemi(1839-1871): Mustafa Reşit Paşa ile başlayan Keçecizade Mehmet Fuat Paşa ve Âli Paşa ile devam eden ve Âli Paşa’nın ölümüyle sona eren bir dönemdir. Bu dönemde sadrazamlar yönetimde etkinlerdi.


Darbeyi hazırlayan etmenler
§  Sultan Abdulaziz’in otokratik tutumu
§  Devletin siyasetiyle fazla ilgilenmemesi; onun döneminde Fuat ve Âli paşalar  etkindi. Onların ölümünden sonra yönetimde etkili olmaya başlamıştı.
§  Mahmut Nedim Paşayı göreve getirmesi ve bu sadrazamın devlet kademelerinde bir çok kişiyi görevden almıştı.


Mahmut Nedim Paşa ile ilgili bir kitap kapağı
§  Nedim Paşa’nın  siyaseti;

o   Devlet yönetimindeki yenilik taraftarlarını görevden aldı.
o   Avrupa’dan getirilen askeri uzmanlar görevlerine son verildi.
o   Dış politikada devletin en büyük düşmanı olan Rusya’ya yaklaştı. Nedim Paşa’ya muhalefet artınca görevden alındı (1872)


§  Sultan Abdulaziz döneminin sonunda Hersek’te isyan patlak vermişti. Meşrutiyet yanlıların yeteince güçlü olmamaları nedenlerinden dolayı İstanbul’daki mederese (Süleymaniye, Fatih ve Bayezid medreseleri) öğrencilerini isyana teşvik etmişlerdi. Meşrutiyet taraftarı Nedim Paşa’nın tekrar azledilmesini sağlamışlardı. Ancak Hüseyin Avni Paşa, Mithat Paşa gibi yöneticiler bu sefer padişahı görevden alıp mümkünse öldürme planını uygulamaya sokacaklardı.



Sultan Abdulaziz (1861-1876)

§  Hüseyin Avni Paşa’nın planı doğrultusunda padişaha saldırı yapılacak ve onu koruma bahanesiyle saray kuşatılmış; saray içindekileri ise bu sırada Abdulaziz’i tahttan indirmiş yerine V. Murat getirilmişti.

§ 
V.Murat’ı başa geçirenler meşrutiyetin ilanı konusunda anlaşmazlığa düşmeleri ve V. Murat’ın daimi cinnet(akıl hastalığı) rahatsızlığı nedeniyle o da tahttan indirilecekti.

Padişah olarak sadece 93 gün görev yapan V. Murat

§  Çerkez Hasan Olayı: Sultan Abdulaziz’in bileklerini keserek intihar ettiği ilan edilse de buna inanmayanlardan Çerkez Hasan, şiphelenmiş olduğu Hüseyin Avni Paşa’nın konağını  bir toplantı halide iken basarak onu öldürme olayıdır.



Sultan İkinci Abdulhamit (1876-1909)

       Sultan Abdulhamid’in padişah yapılması: Sultan Abdulhamid’in meşrutiyeti ilan edeceğine söz vermesi üzerine 1876’da padişahlığa getirilmiştir.

       Çırağan Olayı (1878): V. Murat’ın tekrar padişah yapılması için Ali Suavi’nin Balkan göçmenleriyle Çırağan sarayına  yapmış olduğu başarısız girişimdir. Ali Suavi, YediSekiz Hasan Paşa tarafından öldürüldü.
Baskının yapıldığı Çırağan Sarayı (İstanbul/Beşiktaş)

1909 Darbesi
Darbeyi hazırlayan etmenler
       II. Meşrutiyet’in ilanı ile ülke toprak kaybetmeye devam etmesi iç kargaşalara neden olmuştu. Özel-likle Edirne’nin kaybı ve Balkanlar’daki Türklerin durumu tartışmalara yol açmıştı.
       Bu nedenle İttihat ve Terakki Partisi ile muhalefetin arası açılmıştı.


İttihatçı liderler; Talat, Enver ve Cemal Paşalar
       Sadrazam Hilmi Paşa’nın ilmiye sınıfı öğrencilerinin askerden muaf olma ayrıcalığını kaldırması ve ordu içindeki bu sınıftan olan alaylı subayları rahatsız etmişti.
       Serbesti gazetesi yazarı Hasan Fehmi’nin öldürülmesinden de İttihatçılar sorumlu tutulmuştu.


       31 Mart Olayı (Vak’ası) 13 Nisan 1909
       Avcı taburlarına bağlı askerlerin İstanbul Ayasofya meydanında toplanması ve Derviş Vahdeti adlı birinin yönettiği Volkan gazetesi ile İttihadi Muhammedi Fırkası’nın şeriat istiyoruz, din elden gidiyor söylemlerinde bulunmaya başlamışlardı.

       Bu olayın hemen sonrasında Sadrazam Hilmi Paşa istifa etmiş; bu isyancılar Adliye Nazırı (Adalet bakanı)’nı öldürmüşlerdi. İstanbul’daki I. Ordu isyanı bastıramayınca Selanik’te III. Orduya bağlı komutanlığını Mahmut Şevket Paşa’nın yaptığı Hareket Ordusu İstanbul’a gelerek isyanı bastırmıştı.

       Bu olayın adı neden 31 Mart  Olayıdır? Bu olaylar, 13 Nisan 1909, Rûmi takvimde 31 Mart 1325, günü gerçekleştiği için 31 Mart Olayı denmişti.




Hareket Ordusunda yer alan bazı subaylar (Oturanların soldan dördüncü kişi Mustafa Kemal’dir)

       31 Mart  Olayı sonuçları   
1.       İkinci Abdulhamit tahttan indirilmiş yerine kardeşi V. Mehmet Reşad getirilmiştir.
2.       İttihat ve Terakki Partisi’nin etkisi daha da artmıştır.



1913 Darbesi
       II. Meşrutiyet’i ilan ettiren İttihatçılar, 31 Mart Olayı’ndan sonra güçleri artsa da yönetimde arka planda kaldılar. İttihatçılar’ın en büyük rakibi ileride milli mücadele karşıtı olacak Hürriyet ve İtilaf partisiydi.

       Sopalı seçim: 1912 yılındaki seçimler ittihatçılar tarafından baskı altında yapıldığından dolayı bu yıldaki seçimler “sopalı seçim” olarak adlandırılmıştır.

       Halâskar Zâbitan denilen bazı askerler ittihatçıların siyasetini beeğenmeyince dağa çıkarak onlara baskı uygulayıp Kâmil Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesini sağlamışlardı.
       Osmanlı ordusu iç çekişmelerden dolayı Balkan savaşlarında ağır bir yenilgiye uğtamıştı; İttihatçılarbu yenilgiyi kullanarak iktidarı tekrar ele geçirme fırsatı değerlendirdiler.
Halâskar Zâbitan’ın yazdıkları bu mektup hükümetin istifa etmesine neden olmuştu

       Bâbıâli Baskını(23 Ocak 1913): İttihatçı liderler Enver ve Talat paşa liderliğindeki hareket hükümetin Edirne’yi Bulgarlara verdiği söylentisini yayarak hükümet konağına yürümüşlerdi. Harbiye Nazırı (Savaş Bakanı) öldürüldüğü olaydır.

       Bâbıâli Baskını Sonuçları
1.       Sadrazam Kamil Paşa istifa etti.
2.       İttihatçıların önerdiği Mahmut Şevket Paşa sadrazam oldu.
3.       Bazı muhalifler tutuklandı.
4.       İttihat ve Terakki partisi Dünya savaşındaki yenilgiye kadar ülke yönetiminde tek parti olarak kaldılar.


Balkanlardaki Toprak Kayıpları

       Sırbistan, Karadağ  ve Romanya bağımsızlığı: Sırplara; 1812 Bükreş Antlaşması ile ayrıcalık verilmiş; 1829 Edirne Antlaşması ile özerklik tanınmış; 1878 Berlin Antlaşması ile Sırbistan devletinin bağımsızlığı kabul edilmişti. Berlin Antlaşması ile Sırpların yanında Karadağ ve Romanya da bağımsız olmuştu.


Balkanlarda yer alan ülkeler


       Yunanlıların bağımsızlığı ve Girit’in ilhakı
       Yunanlılara Avrupalıların desteği ile 1829 Edirne Antlaşması ile bağımsızlık verilmişti. Osmanlı’ın zor durumundan faydalanan Yunanlılar Girit’te isyan çıkararak Girit’e Halepa Fermanı (1878) ile Giritlilere geniş haklar verilmişti. Girit’in başına Hristiyan bir vali de görevlendirildi(1896). 1897 Osmanlı-Yunan savaşında Yunanisyan yenilse de Girit fiilen Osmanlı yönetiminden çıktı.
       1908’de Girit’in Yunanistan’a bağlandığı ilan edilse de Osmanlılar ancak bunu Balkan savaşındak ağır yenilgi ile kabul etmek zorunda kaldı.

       Bosna-Hersek’in kaybedilmesi:
       Berlin Antlaşmasıyla Bosna-Hersek Osmanlı’ya bağlı ancak Avusturya yönetimine bırakıldı. II. Meşrutiyet’in ilanı ile burada seçim yapılması gerekiyordu. Avusturya seçime izin vermeyerek bu toprakları kendi topraklarına kattığını ilan etti(1908)

       Bulgaristan’ın ayrılması:
       Berlin Antlaşması ile Bulgar prensliği kurulmuş Bulgarlar da 1908’da bağımsızlıklarını ilan ettiler.

       Arnavutluk’un ayrılması:
       I. Balkan savaşları esnasında Arnavutluk da bağımsızlığını ilan etti.

17 Nisan 2020 Cuma

İHŞİDİLER (AKŞİTLER) DEVLETİ


Mısır'da İhşidiler  devleti(935-969)
Hicaz (Mekke ve Medine) bölgesine egemen olan ilk Türk devleti

·         Abbasi devletinin merkezi otoritesini zayıfladığı dönemlerde Mısır’da kurulan ikinci Türk  hanedandır.
·         Kurucusu Muhammed, Fergana hükümdar ailesinden geldiğinden dolayı kendisine halife tarafından “İhşid” unvanı verilmişti. Muhammed’in babası Tuğç, eski Mısır hükümdarı Tolunoğlu Ahmet‘in hizmetine girmiş fakat  onunla arası bozulunca halife Müktefi’nin isteği ile Suriye’de Karmati saldırısının  önlenmesinde hizmetleri olmuştu.
·         Tuğç, Tulunilerin Mısır hakimiyetine  son veren Muhammed b. Süleyman ile birlikte hareket edip Kinnesrin valiliğine atansa da Abbasi veziri Abbas b. Hasan el-Cercerâî ile arası bozulunca hapsedildi ve hapis hayatında iken hayatını kaybetti(907).

·         Muhammed b. Tuğç (935-946)
·         Tuğc’un oğulları Muhammed ve Ubeydullah, Hamdânoğulları’ndan Hüseyin b. Hamdân ile anlaşıp Vezir Abbas b. Hasan’ı ortadan kaldırdılar. Muhammed b. Tuğç, bu olayın ardından Mısır Valisi Ebû Mansûr Tekin’in hizmetine girerek Fatımilerin Mısır’a baskısını o dönem için engelledi (915). Mısır valisi ile arası bozulunca Abbasi halifesi tarafından  Suriye  valiliğine getirilse de o daha önce görev yaptığı Mısır valiliğini istemesi karşısında önce Halife Kahir-Billâh tarafından bu göreve getirilir ama kısa süre sonra azledilir ama yeni halife Râzî-Billâh, onu tekrar Mısır valiliğine getirmesi Muhammed’in amacına ulaşması için fırsatı yaratır. Mısır valisi olarak atanan  Muhammed b. Tuğç Mısır’da İhşidiler’in hanedanını  başlatmış  oldu (935). Muhammed, hanedanın merkezini  Tuluniler gibi Fustat seçmişti. Halife kendisine Fergana hükümdarlarının kullandığı “ihşîd” unvanını verdi. İhşîd, prens veya hükümdar anlamında Farsça bir unvandır.

İhşidilerin bayrağı

·         Muhammed, EbûBekr Muhammed el-Mâzerâî adlı maliyeci ile uğraştıktan sonra onu hizmetine alarak maliyesini güçlendirme yolu buldu.
·         Bu dönemde Fatımilerin Mısır’a egemen olma hedefleri devam ederken kendisinin güçlenmesi Abbasilerle arasının bozulmasına neden oldu. Abbasilerin komutanı  Muhammed bin Raik Mısır’ı ele geçirmek için Ariş’te mücadele etse de bu savaşı kaybetti.
·         Halife Müttaki Lillah, Mısır’ın Muhammed b. Tuğç’a ait olduğunu kabul etti. Bu sırada Muhammed b. Râik  Hamdaniler tarafından öldürülmüş ve   Muhammed b. Tuğç bundan istifade ile bütün Suriye’ye egemen olmuştu. Irak’ta Türk komutan Tüzün’ün halifeye baskısı üzerine halifeye yardım vaat ederek halifeden Mısır valiliğinin otuz yıllığına kendisine ait ve oğlu Ebü’l-Kāsım Ûnûcûr’un kendi veliahtı  olduğunu kabul ettirdi.  
·         Suriye için yapılan mücadeleler sonucunda Hamdanilerden Seyfüddevle ile ile anlaşarak Suriye’yi aralarında paylaştılar. Kuzey Suriye Hamdanilere ait olacakken Güney Suriye İhşidilere ait olacaktı(946). Muhammed’in ölümünden sonra başa geçen oğulları yetenekli olmadıklarından dolayı sadece sembolik olarak başta kaldılar.

·         Ebü’l-Kāsım Ûnûcûr(946-960)
·         Muhammed b. Tuğç’un yerine on beş yaşındaki oğlu Ebü’l-Kāsım Ûnûcûr geçti ve ailenin hizmetçisi Nûbe asıllı Ebü’l-Misk Kâfûr ona vasi tayin edildi. Kâfûr devleti bir hükümdar gibi yönetmeye başladı. Ûnûcûr yönetimi ele almaya girişince İhşîdî ordusu Kâfûrîler ve İhşîdîler olarak ikiye bölündü. Ancak Kâfûr’un devlet yönetimi üzerindeki hâkimiyeti, Ebü’l-Kāsım Ûnûcûr’un ölümüne kadar devam etti.

·         Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed(960-966)
·         Unucur’un ölümünden sonra hânedanın başına kardeşi Ebü’l-Hasan Ali geçti. Halife Mutî‘-Lillâh onun da Mısır, Suriye, Sugūr ve Haremeyn toprakları üzerindeki hâkimiyetini tasdik etti. Ancak Kâfûr yine bu dönemde de hâkimiyetini sürdürdü. Ali, daha önce ağabeyi Ûnûcûr için tahsis edilen yıllık 400.000 dinarlık ödeneği alıp istediği gibi kullanması karşılığında Kâfûr’a teslim oldu.
·         Bu sırada 962’de Hamdanilerin komutanı Seyfüddevle’yi yenerek Halep’i işgal eden Bizans İmparatoru Nikephoros, bölgedeki İhşîdî birliklerinin Seyfüddevle’den gelen yardım taleplerine cevap vermesi neticesinde ordusunu geri çekti. Ebü’l-Hasan Ali, aynı yıl Kâfûr’u yönetimden uzaklaştırmak için teşebbüse geçtiyse de yeterli asker ve maddî destek bulamadı. Bu durum Kâfûr ile Ali’nin arasının daha da açılmasına sebep oldu. Nihayet Ali de yönetime sahip olamadan öldü (966).

·         Ebü’l-Misk Kâfûr (966-968)
·         Ebü’l-Hasan Ali’nin ölümünden sonra Kâfûr, onun dokuz yaşındaki oğlu Ahmed’in yerine geçmesine itiraz edince Mısır emîrsiz kaldı. Bu arada Kâfûr, Halife Mutî‘-Lillâh’tan kendisi için bir menşur çıkararak Mısır valiliğine tayinini sağladı ve hutbelerde adını okutmaya başladı. Böylece fiilen ve resmen hükümdarlık makamını elde etmiş oldu. Kâfûr’un dönemindeki en önemli olay Fatımi yayılmasını ve Hamdani saldırılarını önlemek olmuştu. Kâfûr’un ölümünden sonra henüz on bir yaşındaki Ebü’l-Fevâris Ahmed b. Ali b. Muhammed el-İhşîd’e biat edildi.

·         Ebü’l-Fevâris Ahmed b. Ali b. Muhammed el-İhşîd(968-969)
·         Kafur’un ölümünden sonra başa geçse de Vezir Ebü’l-Fazl Ca‘fer b. Fazl yönetime daha çok hakimdi. Bu vezir birçok devlet adamını tutuklatıp mallarına el koydu. Ahmed b. Ali’nin nâibi olan Hasan b. Ubeydullah b. Tuğç, Suriye’den Mısır’a gelerek Ebü’l-Fazl Ca‘fer b. Fazl’ı  tutuklatıp mallarına el koyduysa da bir süre sonra serbest bırakıp görevine iade etti.
·         Bu dönemdeki iç kargaşaya askerlere maaş ödemesinin yapılmaması ve kıtlığın etkisiyle salgın hastalıkların başgöstermesi  Fatımilere aradığı fırsatı vermişti.  Fâtımî Halifesi Muiz-Lidînillâh komutanı Cevher es-Sıkıllî kliderliğindeki  birlikleri Fustat’a girmiş ve böylece İhşîdîler Devleti sona erdi.

·         İhşîdîler bağımsız olmakla  birlikte hutbelerde ve bastırdıkları sikkelerde Abbâsî halifelerini adlarını belirtmeleri merkeze bir miktar para göndermek suretiyle Abbâsîler’e bağlılıklarını şeklen sürdürmüşlerdir. Mısır, Suriye ve Filistin bölgelerini hâkimiyet altında bulunduran İhşîdîler’in Hicaz ve Yemen’deki hâkimiyetleri ise  sembolikti.

·         Kaynak:

1.      Prof. Dr. Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Bilge­Kültür­Sanat, İstanbul, 199, Eylül­2013
2.      AHMET AĞIRAKÇA, “İHŞİDİLER”,TDV İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ihsidiler (17.04.2020)



TOLUNOĞULLARI DEVLETİ 868-905)


    Tulunoğulları devleti(868-905)
Tulunoğulları devletinin sınırları

·         Tolunoğlu Ahmet dönemi (868-884): Ahmed b. Tulun’un Buhara asıllı bir Türk olan babası Tolun, Halife Me’mûn döneminin önemli kumandanlarındandı. Halife Müstaîn’in güvenini kazanmış olacak ki sarayda görevli haline getirildi. Halife Musta’in tarafından Tulun’un üvey babası Bayıkbeg’e Mısır valiliği verilmişti. Bayıgbey Mısır’a vekil olarak Tulun’u gönderir. Tulunoğlu Ahmet 868’de Mısır’ın Fustat şehrine  ulaşarak kendi devletinin temelini atar. Mısır daha önce Samarra gibi Türk üssü haline gelmiş olması onun işini kolaylaştırmıştı. Ahmet Mısır’da askeri, mali ve haberleşme işlerini tek merkezde toplayarak otoritesini güçlendirmişti. Mısır’ın ünlü maliyecisi Ahmet bin Müdebbir ona karşı çıksa da onu Mısır’dan uzaklaştırdığı sırada Ahmet’in üvey babasının ve kayınpederi Yârcûh et-Türkî’nin 872’de ölmesi onu  Mısır’da tek başına söz sahibi yapmıştı.Tulunoğlu Ahmet döneminin en önemli olaylarından biri 876'da Nil nehrinde yer alan Ravza adası çevresinde kale inşa edip donanma kurmuş olmasıdır.


Tulun (Tolun) devleti sırayla hükümdarları 



·         Bu sıralarda Abbasilerde halife Mu’temîd, devlet işlerini ve Abbasi topraklarının doğusunu kardeşi Muvaffık’a bırakması olası çatışmayı başlatacaktı. Gerçekten de Zenci ayaklanması nedeniyle Muvaffık Tulunoğlu’nda ihtiyacı nedeniyle  para ister. Ahmet bir miktar gönderip Muvaffık’ın  istediği miktarı ödememesi üzerine onu azletmesi için Suriye valisi Amâcûr’u görevlendirir. Ancak Amacur’un ölümü üzerine Suriye de Ahmet’in eline geçer. Ahmet’in Suriye seferinde Mısır’da vekil bıraktığı oğlu Abbas kendi devletini kurmaya niyetlenmiş ama Ahmet bunu önlemişti.

Tulunoğlu Ahmet'in mezarı


Ahmet'in Mısır'da yaptırdığı cami


·         Ahmet, Katâ’î adı verilen yeni bir şehir kurdu. Kendi adıyla cami inşa etmiş ve “Dâr­el-İmâre” denilen hükümet konağı yaptırmıştı. Maristan adı verilen hastane yine onun döneminde kuruldu.

·         Humâreveyh dönemi (884-896): Ahmet’in Suriye valisinin Muvaffak’ın tarafına geçmesi Abbasilerle tekrar çatışmasına yol açarken Ahmet’in ani ölümü üzerine küçük oğlu Humâreveyh başa geçer. Bir süre abisi Abbas’ın isyanı ile uğraştıktan sonra Muvaffık’ın Suriye üzerine sefer yaptığı haberini alır. Muvaffak’ın oğlu Ahmet başta Mısır ordusu bozguna uğratmış hatta Humâreveyh savaş meydanını terketmiş ancak bundan haberi olmayan Sa’d­ el Aysar pusudan çıkıp Ahmet’in orudunu dağıtmayı başarmıştı.Tavahhin yenilgisiyle Abbasiler Humâreveyh’in Mısır ve Suriye egemenliğini tanımak zorunda kaldılar(886). Bu sırada Musta’in ölünce yerine yeğeni Ahmet Mu’tazıdadıyla halife oldu. Humâreveyh, dönemi harcamaların yüksek olması nedeni ile mali durum zayıflamıştı. Zamanla idareyi Vezir Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed’e bırakmıştı.

Tulunoğullarının bastırmış olduğu para
·         Ebu’l-Asâkir­Ceyş dönemi (896): Humâreveyh’in Suriye seferi esnasında köleleri tarafından öldürülmesi devlet için olumsuz olmuştu. Onun ölümünden sonra başa on dört yaşındaki Ebu’l-Asâkir­Ceyş başa geçti (896). Tecrübesiz olması çevresinde yetekli kişilerin olmaması üstelik komutanlarını azletmeye çalışması komutanların onu öldürmelerine yol açar.

·         Ebu Musa Harun dönemi (896-904):  Ebu’l-Asâkir­Ceyş’in öldürülmesi üzerine yerine bir onun kadar yeteneksiz ve tecrübesiz kardeşi Harun geçti. Bu dönemde Mısır Abbasilere ödediği vergi artırılmış Abbasilerin Karmati hareketi olaylarını bastırmaları sıranın Mısır’a geleceğini gösteriyordu. Ancak bu sırada Harun nedeni belli olmayan şekilde öldürülmesi üzerine yerine amcası geçti.

·         Şeyban dönemi (904-905): Şeyban’a güvenleri olmayan komutanlar mücadele etmeyi uygun görmemeleri zaten Mısır üzerine sefer emri alan Türk kökenli Abbasi komutan  Muhammed bin  Süleymân Mısır üzerine yürüyerek Tulunoğulları devletine kolay bir şekilde son verdi. Böylece Mısır’da kurulan ilk Türk devleti yıkılmış oldu.
     Sonuç olarak Tolunoğulları devleti Firavunlar dönemi Mısır'ından sonra bağımsızlığa kavuşan maliye ve refah olarak kısa süreli olmasına rağmen varlık gösteren bir devlettir.

Kaynak
1. Prof. Dr. Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Bilge ­Kültür­ Sanat, İstanbul, Eylül ­2013
2. NADİR ÖZKUYUMCU, "TOLUNOĞULLARI", TDV, https://islamansiklopedisi.org.tr/tolunogullari (17.04.2020) 






Rumeli’de Hâkimiyet Kurulması

   Rumeli’de Hâkimiyet Kurulması ü  1353’ten itibaren Rumeli’ye geçen  Osmanlılar , yaklaşık bir asır içinde bölgede hâkim güç hâline geldi....