19 Mayıs 2020 Salı


HAMDANİ DEVLETİ 
( الدولة بني حمدانيين)





Hamdanilerin Kökeni
İslam öncesi dönemlerden itibaren Arapların tarihte var olduklarına dair kuvvetli kanıtlar vardır; Musevilerin kutsal kitabı Tevrat’ta Arapların Nuh nebinin Sam, Ham ve Yefes adlı üç oğlundan Sam’in ismine ithafen Araplara ve akrabalarına Samiler adı verilmiştir. İlk olarak Arapların Yemen’de Ma’rib (Araplaştırılan) denilen bölgeden yayılmışlar bu arada Arap yarımdasının kuzey taraflarına göç eden Araplara Kuzey Arapları, Yemen ve çevresindeki Araplar Güney Arapları olarak kabul edilir[1].
 Bu göçlerle Araplar; Filistin, Suriye ve Yunanlıların Mezopotamya, Arapların El Cezire dedikleri bölgeye Milattan Önceki dönemlerde geldikleri anlaşılıyor. Arapların atalarının ilk defa MÖ 2275 yılında Kral Sargon döneminde dünyanın ilk merkezi imparatorluğunu kurdukları, daha sonra Babil krallıkları ile Asur imparatorluğunu kurdukları kabul edilir. Bu arada Araplarla İbrani, Arami, Süryan, Habeş ve Fenike dillerini konuşanlar Sami milletlerini oluşturmaktadır[2]. İleride sık sık Araplar kendi arasındaki çatışmaların ilk Arap kabilelerinin oluşumuyla kendilerini diğerine karşı üstünlük taslamalarından erken dönemlerde başladığını kabul edebilir.
Yemen çevresindeki Arapların atası Nuh nebinin torunlarından Kahtan iken Hicaz bölgesi Arapların atası İbrahim nebinin oğlu İsmail nebinin torunu Adnan’a dayandığından bunlara Adnaniler denilirdi. Ana araştırmamız olan birlikte  Hamdânî Hanedanı da Adnan’ın soyundan gelen Nizarîler de denilmektedir. Hicaz bölgesi çevresinden El Cezire bölgesine gelen Araplar kuzey Araplarını oluşturmaktadır.
Orta Doğu tarihinde Abbasilerin zayıflamasıyla birlikte  Hamdânî Hanedanı, önde gelen Arap kabilesi Rebîa’nın Tağlib koluna mensuptur[3]. Hanedanın kurucusu Hamdan’ın ataları,  İslâmiyet’ten önce Hristiyan olan Tağlib kabilesi Necid ile Hicaz bölgesi çevresinde bir yer olan Tahum Tahuma’dan kuzeye gelerek, kendi adlarını verdikleri El Cezire’nin Diyârırebîa (Musul, Nusaybin, Sincar, Dara ve Cizre çevresi)  bölgesine yerleşmişlerdi. Nisar’ın dört oğlundan birinin adı Rebîa olduğundan dolayı el Cezire’nin bu kısmı onun soyundan gelenlerin bölgesi anlamında Diyârırebîa denilir.[4] El Cezirenin diğer kısımları Diyârımudar ve Diyârıbekir’dir[5].







Harita 1 : El Cezire bölgesinin üç bölümü

Kuzey taraflarına gelen bu Araplar, iklimin uygun olması ve mera alanlarının uygunluğundan dolayı haberleşmeyi kesmedikleri Bahreyn ve Fars gibi başka bölgelere giden akrabalarını bu bölgelere çağırmışlar; böylece nüfusları ve kuvvetleri de  artmıştı.
Tağlib kelimesi de bu kabilenin güçlü olmasından rakip kabilelere sağladığı üstünlükten dolayı tağlip (galip gelmek) diye isimlendirilmişti. El Cizire bölgesine göç ettikten sonra  Hristiyan olan Tağlibi kabilesi Dört Halife devrinin 640’lı yıllarından sonra müslüman olmuşlardı. O dönemde Nu’man bin Zer’a diye biri Halife Ömer(634-644)’e Tağlib kabilesinin çok güçlü olduğunu onların düşmanlığının iyi olmayacağı uyarısında bulunduktan sonra Tağlib kabilesi de kendilerini küçültcü olmasından dolayı  kendilerinden cizye yerine müslümanların ödediği zekatın iki katı kadar ödeme yepacakları konusunda anlaşıldı; bu kabilenin güçlü ve kalabalık olmasından dolayı merkezi yönetim bunlarla arasını iyi tutmaya çalışmıştı. Halife Ömer devrinde onların reisi Hanzala bin Kays bin Harir; bunun ailesinin soyu da Melik bin Bekr bin Habib bin Ömer bin Ganem bin Tağlib’dir[7].  
Emevi  hükümdarı II. Mervan devrinde Tağlib kabilesinden  Hişâm b. Amr b. Bistâm et-Tağlibî Musul ve el Cezire bölgesinin valiliğini yapmıştı. 768’de Hişâm b. Amr et Tağlibi Abbasiler devrinde de Sind, Azerbaycan ve Musul valiliğine getirilmişti (768). Hıdır b. Ahmed et-Tağlibî halife Mu‘temid-Alellah tarafından Musul valiliğine getirilmişti.[8] Hamdaniler bu bölgede varlık gösterirken atalarının daha önce önemli makamlara getirildiklerini belli olmaktadır.
İbn Haldûn’a göre, Arap-İslam tarihinde üç büyük aileden en önemlilerinden biri de Hamdan bin Hamdun ailesinin kabilesidir. İbn Haldun’a göre diğer önemli aileler Ömer bin Hattab ve Harun el Mağmar ailesidir[9]. Nu’man, uyarısında haklı çıkmış olacak ki zaman içinde emirlik oluşturup Bizans İmparatorluğunun oluşturduğu erken Haçlı seferleri saldırılarında  tampon devlet rolü üstlenmişlerdi.
Hamdanilerin hanedan kurucusu Hamdan’ın soyağacı şöyledir; Hamdan bin Hamdun İbn’ül Haris bin Lokman bin Raşid İbn’ül Müsenna bin Rafi’ İbn’ül Haris bin Gutayf bin Mecriye bin Cariye bin Malik bin ‘Ubeyd bin ‘Adiy bin Usame bin Malik bin Bekr bin Hudeyb bin Amr bin Ğanm bin Tağlib bin Vail bin Hinneb bin İf’a bin Dûmî(Da’ma) bin Cedîle bin Esed bin Rebia’ bin Nizar bin Ma’add bin ‘Adnan’dır.[10]
Hamdaniler, tarih sahnesinde yer almalarıyla birlikte yaklaşık bir asırlık varlıklarında, önceleri Abbasilere isyan halinde olan Harici ve Karmati isyanlarının bastırılmasında etkili olmuşlardı. Bağdat’ yönelik Türk komutanların baskısı, Deylem kabileleri bu ara Büveyhilerle, Mısır İşidi Devleti ve Fatımileri ile savaşlar askeri mücadeleleri arasında gösterilebilir. Bizans imparatorluğu ile mücadeleleri X. yüzyıla damgasını vuracak en büyük askeri mücadele olarak gösterilebilir.
Abbasi devletinin otoritesinin zayıflamasıyla bazen bağımsız bazen yarı bağımsız olarak varlıklarını devam ettirmişlerdi.
Hamdan bin Hamdun dönemi (868-918)
Hamdan bin Hamdun  ilk faaliyetleri
            Hamdan bin Hamdun’un ilk faaliyetlerini belirtmeden önce Abbasilerin genel anlamda durumları hakkında bilgi vermek gerekmektedir. Abbasilerin başkenti Bağdat şehrinin merkezi idaresi zayıflamış, Türk komutanların iktidarı bir o kadar artmış, Bağdat’a bağlı yerel hanedanları bağımszılıklarını ilan etseler de Bağdat’a vassal devletlerden muazzam bir vergi kaynağı olarak paralar giriyordu[11]. Zamanla Arap imparatorluğu askerlerine para ödemede sıkıntı yaşamaya başlayınca komutan ve valilerine görevli oldukları bölgelerde vergileri toplama görevi vermişlerdi.

Halk tarafından Merdin diye söylenen Mardin 750’li yıllarından itibaren yukarıda sözünü ettiğim Kuzey Araplarından Rebia kabilesinin elinde idi.[12] Hanedan’ın kurucusu Hamdan bin Hamdun adını ilk defa kendi kabilesi Tağlib’in Adiyyoğullarına mensup  Hasan bin Eyyub ile Sufriyye haricilerinden harici lider Müsavir b. Abdulhamid üzerine yürüyüp Musul’u ele geçirmek için 868 yılında  yaptığı bir başarısız girişimde duyurdu[13].
Bu dönemlerde Abbasileri en çok uğraştıran olayların başında Arabistan yarımadasında Karmatilerin gittikçe güç kazanmaları ve Haricile[14]rin hemen bütün ülkeye yayılan isyanlarıyla daha önceleri Afrika’dan getirilen Zencilerin yaptıkları isyanlardı. 880 yılında Musul valisi Asatekin, Hamdan bin Hamdun ve yanındaki bazı komutanları davet etmiş ancak Musul halkı onları içeri almamıştı. Hamdan bin Hamdun, bir süre sonra  Mardin Kalesi’ne hakim olarak gücünü pekiştirmiş bu arada Haricilerle gücünü devam ettirmek için mücadele etmekteydi (885). C. Brockelmann’ın kesinlikle Arap diye nitelendirdiği Tağlib kabilesi Emiri Hamdan, Mardin kalesini ele geçirerek hanedanın temelini atma denemesi yaptı[15]. Mardin kalesi, Amid ile Nusaybin arasında sarp, yüksek  ve korunaklıdır. [16] Mardin kalesinin yerleşimlerinin bölge dışına taşması Hamdan bin Hamdun’un faaliyetlerinin başlangıç noktasını oluşturacaktır. Abbasi halifesinin Hamdan bin Hamdun üzerine yürümesi nedeniyle Hamdan Mardin kalesini oğlu Huseyn’e terk ederek Haricilerin desteğini almıştı.
                           Hamdan bin Hamdun’un tutuklanması ve oğlu tarafından kurtarılması
Aslında burada Hamdan bin Hamdun, değişken bir politika izlemiş Hariciler ve  Karmatilerle kah ittifak kurmuş kah onlara karşı  mücadele etmişti. Hamdan bin Hamdun’un uzak akrabaları olan Şeybanilerin Musul yakınlarında  olan  ez Zaneyn’e saldırmaları üzerine Haricilerden Harun eş Şari, Hamdan bin Hamdun et Tağlibi’yi  yardım için çağırır. Hamdan bin Hamdun, 885 yılında Musul’a girerek egemenlik kurmaya başlaması üzerine Abbasi halifesi Mutezıd  Billah (892-902), Hamdan bin Hamdun’ı yanına  çağırdığı halde  Hamdan bin Hamdun, huzura gitmedi[17]. Abbasiler, Hamdan bin Hamdun’ı yakalamak için bir kuvvet göndermiş önce Hamdan onları 892’de yenilgiye uğratmış ancak daha sonra yakalanarak hapse atılmıştı(896). Hamdan bin Hamdun’un cezalandırılmak  istenmesinin nedeni Harun eş Şari ile birlikte hareket etmiş olmasıdır[18].





                                                   Resim 1: Mardin Kalesinden bir görünüş

Hamdan bin Hamdun’un oğlu Hüseyn bin Hamdan’a Halife Mutezıd, Harici asi Harun eş Şari’yi yakalama görevi verir. Bunun üzerine Hüseyn, Mutezıd’den üç şart karşılığında bu asiyi yakalayacağını söyler. Birincisi, babasının serbest bırakılması, ikincisi  emrine süvari birliklerinin verilmesi, üçüncüsü  Tağlib kabilesine yönetim görevi verilmesi, halifenin de bunu kabul etmesi karşılığında eş Şari’yi teslim edeceğini söyler.  Mu’tezid bunu kabul edince Hüseyn bin Hamdan, Türk askerlerini çoğunluk olduğu süvari birliğiyle Harun’u yakalamış ve Bağdat’ta halifeye teslim edince Hüseyn babasını serbest bıraktırmış oldu (896) ve hem kendisine hem de kardeşlerine hilatler giydirilip onları önemli makamlara tayin etmeye başlanacaktı. Aynı yıl, Hüseyn’in Karmatilerle ve günümüz Zağros dağları çevresinde yer alan Cibal bölgesinde Bekir bin Abdulaziz bin Ebu Dülef’le mücadele etmişti[20].


Hüseyn bin Hamdan bin Hamdun dönemi (905-918)


Karmati İsyanı ve Tolunoğullarının yıkılmasında Hamdanilerin rolü

Abbasilerin Sahib’ül Divan’ül Ceyş Muhammed bin Süleyman Mısır seferine katılarak  Tolunoğulları devletine son verdikleri 905 yılında orduda Hüseyn bin Hamdan da vardı. Kendisine Mısır askeri valiliği teklif edilse de kendisi ata yurdunu terk etmek istemedi için bunu kabul etmedi[21].

Ertesi yıl El Muktefi Billah, Hüseyn bin Hamdan, komutanlığında bir kuvveti Karmatilerin Dımaşk (Şam) taraflarında isyanını bastırması için görevlendirmişti. Karmatileri sıkıştıran Hüseyn’e Bağdat’tan yardıma gelen Muhammed bin İshak bin Kündacık, Karmati lider Zikreveyh’in yenilgiye uğratmışlardı. Bu başarıda Hüseyn bin Hamdan’ın kuvvetlerinin rolü çok büyüktü.  Hamdanilerin tarih sahnesinde var olmalarının nedenlerinden biri de Karmatlar ile yaptıkları mücadelelerdir[22]. 908’de Suriye’de yine Karmatilerin üzerine sefere çıktı. Hüseyn bin Hamdan’ın daha önce 896 yılında Karmatilerle mücadelesine 927 yılında da devam edecekti. Hamdanilerin Türk, Acem gibi farklı milletlerden askerleri olsa da askerlerinin büyük kısmını kendi kabilelerinin de Araplardan oluşturmaları kendilerine sadakatle bağlanmalarını beraberlerinde getirmiştir.

Karmatilik, X. yüzyılın başlangıcından itibaren İsneaşar Şiiliğin (Oniki İmam) altıncı imamı Ca’fer es Sadık’ın vefatından sonra imametin Musa el Kazım’a değil Ca’fer es Sadık’tan önce vefat eden İsmail’in hakkı olduğu iddiasında bulunan bir hareket olup, Suriye, Filistin, El Cezire bölgelerine vaizlerini göndererek inançlarını yaymak istemişlerdi. Suriye’nin Hıms şehrinde bir vaizin “İnananların temsilcisi halife doğru yolu göster, Allah’ın yeryüzünde adalet ve eşitliği sağla” söylemleriyle Karmatilerin kadınlara diğer mezheplere göre daha fazla değer vermeleri nedeniyle sosyalist oldukları söylenmektedir.[23]


Müktefi Billah dönemi başlıyor

Bu sıralarda Mutezıd’in yerine  Müktefi Billah (902-908) başa geçmişti. Müktefi Billah, Karmati” denilen bir Harici ile mücadelede Hüseyn bin Hamdan’ı görevlendirmiş onun başarıları üzerine diğer hanedan üyelerine de özellikle kardeşi Ebu’l Heyca’ Abdullah’a devlet kademelerinde görev verilmeye başlanmıştı(903)[24]. Ebu’l Heyca’ Abdullah’a Musul valiliği (905), diğer kardeşi İbrahim’e Diyarebia valiliği  (920), diğer kardeşi Davud yine Diyarebia valiliği, diğer kardeşi Sa’id’e Nihavend valiliği (926) gibi üst derecede makamlar verilmişti. Bu Hamdanilerin devlet yönetiminde tecrübe sahibi olmalarına ve güçlenmelerine neden olacaktır.
Temsili Abbasi halifesi



el Muktedir Billah’ın görevden alınma girişimi ve Hüseyn bin Hamdan’ın Kum valiliği
el Abbas b. El Hasan başta olmak üzere el Hüseyin b. Hamdan halife Muktedir Billah’ın yerine el Murtaza Billah’ı halife ilan etmeye kalkıştılarsa da başarısız olunca Hüseyin b. Hamdan hayatından endişe ederek Bağdat’ı terk edip Musul’a geri dönmek zorunda kaldı.
Muktedir Billah, kendine darbe yapma girişimi içnde yer alan Hüseyn bin Hamdan’ı yakalamaya girişimleri sonuç vermeyince, o sıralarda Musul Valisi olarak görev yapan Hüseyn bin Hamdan’ın kardeşi  Ebu’l Heyca’ bin Hamdan’ı kardeşini Musul valiliği karşılığında  tutuklama görevi verdi. Ebu’l Heyca’ bin Hamdan ve diğer Abbasi komutan Kamil bin Sima birleşerek Tikrit yakınlarında Hüseyn bin Hamdan’la yaptıkları savaşı kazanmışlardı.  Hüseyn bin Hamdan, kardeşi  İbrahim bin Hamdan aracılığı ile halifeyle arayı düzeltmiş ve kendisine Cibal bölgesinde yer alan Kum ve Kâşân valiliği  verilmişti (908)[25]. Hüseyn bin Hamdan’ın Kum kenti yöneticiliği döneminde el Lays b. Ali diye Fars bölgesini istila etmeye çalışırken Hüseyn ona karşı mücadele ederek bölgesini savunmuştu(909).

Hüseyin b. Hamdan’ın Abbasi otoritesine baş kaldırışı ve öldürülmesi
915-916 yıllarında el Hüseyin b. Hamdan, el Cezire bölgesinde Abbasilere göndermesi gereken vergileri göndermemesi üzerine  İbn Raik komutasında kuvvetler gönderilse de Hüseyn bin Hamdan onları yenilgiye uğratmıştı. Bu sıralarda Abbasi vezir Ali bin İsa ile arası da açılmıştı, emiriümerası Mûnis el-Muzaffer, İbn Raik’e yardıma gelmiş Hüseyn bin Hamdan, el Cezire bölgesinin Diyârırebîa kısmına çekilmiş kuvvetleri ise Musul’da bulunuyordu. Hüseyn bin Hamdan ve onun oğlu Zeydan Kahramana b. Hüseyn’i yakalayarak Bağdat’a göndermiş onların mallarına da el koymuştu[26]. Muktedir Billah, Hamdani ailesinin üyelerinin bu arada  Hüseyn’in kardeşi Ebu’l Heyca’ bin Hamdan’ın da yer aldığı  bütün kardeşlerinin tutuklanmasını istemişti.
Hüseyn bin Hamdan’ın diğer bir oğlu Amid (Diyarbakır) tarafında yapmış olduğu harekatta Amid valisi tarafından öldürtülmüştü. Daha sonra Hüseyn bin Hamdan ise serbest bırakılmayarak muhtemelen vezirle halifeye karşı onu olası azil ihtimali nedeniyle öldürüldü[27] (918).
Abbasilerde Hallac diye bilinen Hallac-ı Mansur Massignon’a göre Bağdat’a gelerek yerleşmiş ve kendine çevre edinmiş;  Hüseyn bin Hamdan da siyasi çevresi için onunla dostluk kurmuş,[28] Hüseyn’in babası Hamdan bin Hamdun’a ithafen Hallac’ın bir kitap yazdığı bilgileri bile vardır.[29]  Fakat Hallac, kendini Allah’la bir  olduğu iddiası nedeniyle yakalanmış önce halife emriyle bin kırbaç cezası verildikten mezhep alimlerini fetvası alındıktan sonra sonra 921 yılında vahşice öldürülmüştü[30].  Hüseyn bin Hamdan, vefatına kadar olan Hamdani faaliyetleri genellikle kendi yönetiminde gerçekleştirilmişti.
Bu olaylar devam ederken Bizans kuvvetleri ani baskınlar tertip ederek el Cezeriye bölgesinde katliamlar yapmış ve ganimetler elde etmeleri Hamdani emirlerinin çok büyük bir iş yaptıklarını ve Abbasilerle Bizans arasında bir tampon devlet olduklarını göstermektedir.





[1] Neşet Çağatay, “ İslamdan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı”, Mars T. ve S.A.Ş. Matbaası, Ankara:1957,s,1-7
[2] Neşet Çağatay,A.g.e.
[3] Hakkı Dursun Yıldız, “Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi”,Çağ Yayınları,İstanbul:1989,7: 77
[4]Hakkı Dursun Yıldız,”Hamdaniler”, “Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi”,(İstanbul: Çağ Yayınları 1989) 7:80
[5] Müneccimbaşı Ahmet b. Lütfullah, “Cami’ü’d-Düvel”, (Hamdaniler kısmını çev ve neş Ömer Tellioğlu), Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi,1994,s.30
[6] Wikipedia,Diyar Rabi’a, 09/05/2020 s. 20.08, “https://en.wikipedia.org/wiki/Diyar_Rabi%27a
[7] Halife Ömer devrinde Beni Tağlip kabilesi Müslüman Arapların yönetimine girmeye başlamış, Halife Ömer Tağlip kabilesinin çozuklarının vaftiz edilmemesini antlaşma maddesi olarak koydurması zamanla bu kabile arasında Müslümanlığın yayılmasına neden olacaktır. Tağlip kabilesinden cizye vergisinin alınmak istenmesi nedeniyle bölgeyi terk edecekleri endişesiyle sadece zekatın iki katı alınması da karara bağlanmıştı. Bknz: Ahmet bin Yahya el Belazuri, “Fütûhu’l Büldân”(çev. Mustafa Fayda),Siyer Yayınları,İstanbul:2013, s. 211-213; Khaled Muhammed el-Faki Ahmed,“ed Devlet’il Hamdaniy ve eserha ala Khalafet el ‘Abbasiyet”,ec Cami’et Khartoum, eliyetü’ddiresetü’l ‘ilya, Khartoum:2008,s.26
[8] Casim Avcı, “Beni Tağlib” , TDV İslam Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları 2010), 39:374
[9] Khaled Muhammed el-Faki Ahmed, A.g.e.,s.13
[10] Yılmaz Öztuna, “Devletler ve Hanedanlar: İslam Devletleri”,Öncü Basımevi,Ankara:2005,1:458; Müneccimbaşı Ahmet b. Lütfullah, A.g.e.,s.34’te Hamdan bin Hamdun bin el Haris bin Nu’man bin Raşid bin el Müsenna bin Rafi’ bin el Haris bin Atıf bin Mahrebe bin Harise bin Malik bin Ubeyd bin Adiy bin Usame bin Malik bin Bekr bin Habib bin Amr bin Tağlib et-Tağlibi el Adevi Adiy bin Rebi’a diye yazılıdır.; Khaled Muhammed el-Faki Ahmed; A.g.e. s.13
[11] C. Brockelmann, “İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi” (çev.Neş’et Çağatay),Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara:1964,s.136
[12] Nejat Göyünç, “XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı”, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul: 1969 s.7
[13] İbnü’l-Esir, A.g.e.,7:159
[14]Hariciler, Müslüman olmayan fakat cizye vergisi ödeyen gayrimüslimlere dokunmayı haram sayan; Sıffın Savaşı akabinde meydana gelen Hakem olyından sonra Hz Ali ile Muaviye taraftarlarını dinsizlikle ve kafirlikle itham ederek onların çocuklarını yok etmeyi bile görev sayan bir hiziptir.Bakn:  Abdulbâkıy Gölpınarlı, “Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik”,Der Yayınları, İstanbul:1987, s.186
[15] C. Brockelmann, “İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi” (çev.Neş’et Çağatay),Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara:1964,s.141
[16] Veysel Gürhan,”XVIII. Yüzyılda Mardin Kalesi ve Üzerine Bazı Tespitler”, Şarkıyat,7-2, Mart 2016,s:221; Khaled Muhammed el-Faki Ahmed, A.g.e.,s.27-28
[17] İbnü’l-Esir, A.g.e.,7:391
[18] İbnü’l-Esir, A.g.e.,7:289; Müneccimbaşı Ahmet b. Lütfullah,A.g.e.,s.36
[19] Arkeolojik Haber, Mardin Kalesi, 09/05/2020 s. 2012, “https://www.arkeolojikhaber.com/haber-mardin-kalesi-kadinlar-icin-ziyarete-acildi-2684/
[20] İbnü’l-Esir, A.g.e.,7:397; Hakkı Dursun Yıldız, A.g.e.7: 77; Khaled Muhammed el-Faki Ahmed, A.g.e.,s.28
[21] Hakkı Dursun Yıldız, A.g.e.7: 78; Khaled Muhammed el-Faki Ahmed, A.g.e.,s.29
[22] Khaled Muhammed el-Faki Ahmed, A.g.e.,s.29
[23] Bernard Lewis, “Tarihte Araplar”(çev.Hakkı Dursun Yıldız),Ağaç Kitabevi Yayınları, İstanbul:2009,s.147
[24] İbnü’l-Esir, A.g.e.,7:453; Khaled Muhammed el-Faki Ahmed, A.g.e.,s.30
[25] İbnü’l-Esir, A.g.e.,s.8: 12; Hakkı Dursun Yıldız, A.g.e.7: 78        
[26] İbnü’l-Esir, A.g.e.,s.8: 81-82           
[27] İbnü’l-Esir, A.g.e.,s.8: 96 ; Hakkı Dursun Yıldız, A.g.e.7: 78                    
[28] M. Louis Massignon, “İslam’ın Mistik Şehdi Hallâc-ı Mansûr’un Çilesi”,I,(çev. İsmet Birkan), Ardıç Yayınları,Ankara:2006,s. 524
[29] Yılmaz Öztuna, “Devletler ve Hanedanlar: İslam Devletleri”,Öncü Basımevi,Ankara:2005,I:258
[30] Gregory Abu’l Farac,”Abu’l Farac Tarihi”(çev. Ömer Rıza Doğrul),TTK Basımevi, Ankara:1945,1:250; C. Brockelmann, “İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi” (çev.Neş’et Çağatay),Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara:1964,s.139

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TÜRKİYE TARİHİ-1

TÜRKİYE TARİHİ'NİN ŞU KISIMLARI VARDIR:  1. İLK BEYLİKLER DÖNEMİ (İşlendi) 2.«TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ» DÖNEMİ 3. OSMANLI DEVLETİ  4. TÜ...