5.
ÜNİTE: SERMAYE VE EMEK
·
Sanayi
devrimi etkisiyle el emeğine dayalı üretimden makineleşmeye dayalı üretim
modeline geçilmişti. Kırsal(köy) nüfus, giysileri için gerekli iplikleri
kendileri üretirdi. Dokuma makinelerinin yaygınlaşmasıyla daha ucuza dokuma
yapılarak kumaşlar elde edildi.Sanayileşme ile birlikte; usta-çırak ilişkisi
yerine patron-işçi ilişkisi başladı. İşçi sınıfı çalışmalarında uzun mesai
harcadığı için başka alanlarla ilgilenemez olmuştu.
Sanayi devrimiyle ortaya çıkan işçi sınıfı çok günde yirmi saate yakın çalışma saatleriyle adeta modern köle durumuna dönüşmüştü.
·
Yine
tarımsal yöntemlerde eski-geleneksel üretim yerine makineleşme ve çiftçi
uzmanlaşması, gübreleme faaliyetinin yaygınlaşması üretimi artırmıştı.
·
Sanayi
üretimine geçemeyen ülkeler yeterince üretim kapasitesine sahip olmadıkları
için ithalatçı hale gelip tüketici toplum durumuna gelmişlerdi. Bu nedenle
sanayide seri üretime ve tarımda makineleşmeye geçen ülkelerle kıyasla Osmanlı
Devleti ağır ekonomik bunalıma girmişti.
Osmanlı
Devlet’inde Sanayileşme Çabaları
·
Sanayileşen
Avrupalı ülkelere karşı Osmanlı Devleti de kendince sanayileşme hamlesine
girmeye çalıştı. Fakat bu nedenlerle Osmanlı sanayileşmesi başarısız olmuştur:
1.
Sermaye
birikiminin yetesiz olması
·
Merkantilizm:
İngiltere, Fransa, Hollanda gibi Avrupalu ülkeler “merkantilizm sistemi”
anlayışına dayalı olarak ekonomilerini güçlendirmişlerdi. Bu anlayışa göre,
milletin ve ülkenin refah seviyesi sahip olduğu para miktarına bağlıdır. Bu
nedenle Avrupalı devletler, ithalatı (dışalım) kısıp ihracatı (dışsatım) teşvik
ederek muazzam derecede sermaye biriktirdiler.Osmanlı Devleti “merkantilizm
sistemi”nin tam tersi bir siyaset izleyerek ülke içinde bolluğu temin etmek
için ithalatı (dışalım) serbest bırakmıştı. Zaten sermaye eksikliği yaşayan
Osmanlı toplumu üretim çağına geçmemesine dayalı olarak üretimde diğer ülkelere
bağımlı hale gelmişti.
·
Osmanlı Devletinde
Avrupa devletlerinde olduğu gibi ulusal sanayi gelişmemişti. Bu nedenle,
Sadrazam Rami Paşa, yurt dışına çıkan dokuma hammaddelerinin ülkede işlenmesi
konusunda fikir ileri sürse de bunda başarılı olamaz.
2.
Bilim
ve teknolojide geri kalınması
·
Osmanlı
Devleti Avrupa’daki bilim ve teknolojideki gelişmeleri ilk önceleri sadece
askeri yenilgiler nedeniyle askeri alanda takip edebilmiş diğer alanlarda ise
geri kalmıştı. Örneğin Avrupa’da tıp konusundaki başdöndürücü gelişmeler
doğumlardaki ölüm oranlarını düşürmüş ve sanayileşmenin başında nüfusları hızla
artmıştı. Askeri anlamda da nüfus gücünün önemi göreceli olarak büyüktür.
Osmanlı Devleti’nde ise doğumlarda ölüm oranların yüksek olması zaten
savaşların eksik olmadığı toplumda nüfus Avrupalı ülkelere göre yeterince
artmamış ve hüküm sürülen topraklardaki egemenliğin sarsılmasında etkili
olmuştur.
·
Avrupalı
devletler ulaşım konularında yapılan ilerlemeler nedeniyle kolayca hammadelere
ulaşmış ve ürettikleri ürünlerin pazarlamasında da ulaşım olanaklarını
kullanmışlardı.
·
Osmanlı
Devleti, tarım konularında ekstansif metot sayılan ilkel tarım tekniklerini
kulanıyordu. Osmanlı’da konsolos (elçi) olarak görevli Palgrave’nin 1870
tarihli rapurunda şu ifadelere yer verir: Sulama, iklim, ve toprak koşullarına
uygun tarımı kimse uygalamamış, tohumlar eski geleneklerde olduğu gibi elle
savruluyordu. Toprağın sürülmesi için hayvanlara bağlı metal parçalarla
yapılıyordu.
3.
Yetişmiş
nitelikli personel eksikliği
·
Devlet
tarafından kurulan fabrikaları yönetenler rekabetçi ekonomi modelini
bilmemekteydiler, fabrikaları yönetecek yetenek ve tecrübelerinin olmamasını
etkisiyle devlet bunu daha iyi yapabilecek gayrimüslimlere bu işi emanet
etmişti.Bu konudaki nitelikli eleman ihtiyacı yurt dışından getirtilmiş bu da
ülkeye büyük maliyete neden oluyordu.
·
Buna rağmen
1860’ta Islah Sanayi Komisyonu ile sanayi eğitimi verilmeye çalışılmış, gümrük
vergisi artırılmak ve esnaf arasında şirketleşmeyi sağlama görevleri varsa da
pek başarılı olamaz.
·
Nüfusun
üretken olan kısmı savaşlarda asker olarak görev aldığı için üretim düşmüş bu
da devletin vergi kaybına yol açmış sonuçta Osmanlı diğer ülkelerden dış borç
almak durumunda kalmıştı.
4.
Geleneksel (ekonomi) düşünce biçimi
·
Devlet,
uzun vadeli strateji üretemedi. Osmanlı’nın yaptığı yenilikler batının başarı
kazandığı alanlarda yapmak yerine yükselme dönemine takıntılı
·
Osmanlı
ekonomisi, “ Talana dayanır, fetih ve ganimetlerle geçinilir, fetihler durunca
devlet halkını sömürdü.” diye görüşler olsa da üretim kısıtlı olduğu için
toplum kıt kanaat yaşıyordu.
·
Osmanlı
Devleti, 18. yüzyılın sonlarından itibaren sanayileşme hamlesi
gerçekleştirirler. Ancak gerçek fabrikaların kurulması 19. yüzyılın başında
kurulmuştu. Çuha(bir çeşit mensucat, iplik), dokuma, basma, demir-döküm
fabrikaları ile feshane(fes yapım), tophane(top yapım) ve tersaneler (gemi
yapım)açıldı.
Bir dokuma fabrikası |
5.
Osmanlı’nın
diğer ülkelere vermiş olduğu kapitülasyonların etkisi
·
Sanayi
devrimini tamamlayan İngiltere, Fransa’yı mağlubiyete uğratarak dünyada
rakipsiz ülke haline gelmişti. Avrupalı ülkeler kendi ülkelerinde İngiliz
mallarının ülkelerine girişini önlemek için önlemler almış, gümrük vergilerini
artırmış ardında onlar da sanayileşmişlerdi. İngiltere bu nedenle hammadde v
epazar arayışlarında gözünü Avrupa dışı ülkelere dikmişti. İngiltere bazen
diplomasi bazen savaşla diğer ülkelere serbest ticaret antlaşmasını kabul
ettirdi.
·
Osmanlı’da
isyan eden Mısır valisi Mehmet Ali Paşa, Doğu Akdeniz’de İngilizlerin
çıkarlarına aykırı olarak gittikçe güçlenmiş bu nedenle Osmanlı bu valisine
karşı Rusya ve daha sonra İngiltere’den yardım almak zorunda kalmıştı.
Osmanlı’nın bu zor durumunu kullanan İngiltere 1838 yılında bir çeşit serbest
ticaret antlaşması sayılan Balta Limanı Ticaret Antlaşmasını imzalamıştır.
Balta Limanı Ticaret Antlaşması ( 16
Ağustos 1838) Sultan II. Mahmud döneminde Balta Limanı
Konağı’nda imzalanmıştı. Buna göre;
1.
Osmanlı’nın
İngiltere’ye verdiği kapitülasyonlar (özel ticaret ayrıcalığı) devam edecek,
2.
İngilizler,
Osmanlı’dan sanyi ve tarım ürünü serbestçe alabilecek,
3.
Osmanlı
devleti hammaddelerin ihracatına izin verecek,
4.
İngiliz
tüccarlar Osmanlı ülkesinde ticaret yaparken iç gümrük vergisi ödemeyecek,
5.
İhracattan
alına vergi %12, ithalattan alınan vergi %5 olacak
Balta Limanı Ticaret Antlaşması
sonuçları
·
Bu
antlaşmayla; Osmanlı sadece diğer ülkelerin hammadde ihracatçısı olmuş,
gelişmiş ülkeler ürettikleri sanayi ürünlerini Osmanlı ülkesine çok düşük
ithalat vergisiyle satabileceklerdi. Böylece
Osmanlı Devleti, üretimde dışa bağımlı hale gelmişti ve yerli tüccarın üstünde
de ağır bir yük binmişti.
·
Bu
antlaşmanın benzeri daha sonra Fransa, Norveç, İspanya, Hollanda, Danimarka ve
Belçika ile de yapılmıştı. Osmanlı
Devleti, gümrük vergisinin azlığı ve Kırım Savaşı (1853-1856) etkisiyle ilk
defa önce İngiltere’den dış borç almıştır.
Kapitalist Avrupa’nın sömürgeciliği
·
Avrupalı
ülkeler Coğrafi Keşiflerle birlikte modern sömürgeciliğe başlamışlardı. Sermaye
birikimi ve bilimdeki gelişmelerle sanayilerini tamamlayan ülkeler Osmanlı’nın
yanında İran, Çin, Japonya gibi ülkelerin ve Afrika kıtasının yer altı ve üstü kaynaklarını atalan etme
yarışına girişmişlerdi. Bu ülkelerin verimli tarım alanlarını işletmiş,
buralardaki liman ve demiryolu inşa etme haklarını kendileri alarak üretilen
ürünlerin demiryollarıyla ülkelerine ulaşmasını sağlamışlardı.
·
Avrupalı
devletler Osmanlı ülkesini yukarıda saydığım nedenlerle borçlandırarak bu
borçlar ile ülkenin iç işlerine karışma imkanı kendilerinde görürken teknik
üstünlüklerinin yanında misyonerlik faaliyetlerini de eksik etmediler
Ekonomiyi Düzeltme Çabaları
·
Balta
Limanı Ticaret Antlaşması’nın getirdiği mali bunalım savaşların getirdiği
masraflar ülke gelirlerinin azalmasına yol açmıştı. Bu nedenlerle Osmanlı Devleti ekonomik
durumunu düzeltmek için Sultan Abdulmecid döneminde (1839-1861) Kırım Savaşı
(1853-1856) esnasında ilk defa 1854 yılında İngiltere’den olmak üzere dış borç
almıştır. Böylece tarihte ilk defa Osmanlı borçlanmaya girmiş oldu. Devlet bu
borçlara teminat olarak, Mısır gelirleri, Suriye ve İzmir liman gelirlerini
göstermişti. Bu tarihten itibaret on altı defa daha borçlanılmış, borçlanmaya
karşılık ülke gelirlerinin teminat gösterilmesi devleti “ipotek” altına
sokmuştur.
·
Bu alına
borçlar, plansız, kontrolsüz kamu harcamaları, lüks saray yapımı ve ordu ve
memurlara ödenince devlet borcunu ödeyemez duruma düşmüştür. Osmanlı dış
borçların yanında “esham-ı cedide” denilen senetlerle iç borçlanma
yoluna gitmiş ancak devlet bütçe açığını yine kapatamamıştı. Böylece Osmanlı
ekonomisi iflas etmişti.
Osmanlı Devleti’nde ilk borçlanma anlamına gelen kağıt para sayılan esham-ı cedit bir tür hazine bonusudur. |
Osmanlı Maliyesinin iflası:
·
1875 yılı
bütçe açığı 5 milyon liraydı. Ama aynı yıl devletin 14 milyon lira dış borç
ödemesi vardı. Bunun neticesinde sadrazam Mahmud Nedim Paşa, padişahın (Sultan
Abdulaziz) izniyle Kararname ile dış borç taksidinin yarısının nakit olarak
ödeneceğini diğer yarısının %5 faizle beş yıl vade uygulanacağını karara
bağladı. Bunun için yukarıda söylediğim teminatlar (vergi gelirleri)
gösterildi. Avrupalıların tepkisine yol
açtı. Başa yeni geçen Sultan Abdulhamid II, borçların ülkelerden değil
şahıslardan alındığını söyleyerek biraz zaman kazandı.
·
1880
yılında alacaklıların temsilcileriyle yapılan görüşmeler sonucunda “Muharrem
Kararnamesi” yayınlandı.
·
Buna göre
Maliye bakanlığından bağımsız “Duyûn-u Umumiye İdaresi” kuruldu. İdarenin
üyelerini; İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya, Almanya, Osmanlı ve Galata
bankerlerini temsil eden 7 kişilik konsey oluşturmaktadır.
·
Bu kurum
Osmanlı’nın; tuz, tütün, damga, pul, içki ve balık gelirlerini kontrol
edecekti. Ancak böylece Osmanlı’nın vergi gelirlerine de el konulmuş oldu. Duyûn-u
Umumiye İdaresi, başlarda yalnıca vergi gelirlerini toplamış daha sonraları
sanayi ve ticarette yatırımlar yaparak devletteki etkinliğini artırmıştı. II.
Abdulhamid döneminde de alınan dış borçlar ülke ekonomisinin kademeli olarak
alacaklıların kontrolüne girmesine yol açtı.
Milli Ekonomi Politikası
·
Osmanlı
ülkesi; yapılan ticari antlaşmalar, kapitülasyonlar ve aldığı dış borçların
etkisiyle dışa bağımlı hale gelmişti. Gayrimüslim girişimcile ve yabancı
yatırımcılar ülke ekonomisi konusunda yetkili kılınmıştı. Galata bankerleri ve
İstanbul özel bankacıların hiçbiri Türk değildi. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan
Türk ve Müslmanlar sermaye ve üretimin sadece %15’ini elinde bulunduruyordu.
Üretim ve sermayenin %85’i Rum, Ermeni ve Musevilerin elindeydi. Yusuf Akçura,
Türk toplumu sermayedar sahibi bir burjuv aoluşturmazsa devlet olarak var
olmaya devam etmeyecek demiştir. 20. yüzyılın başında İttihatçılar,Milli
İktisat adı altında sermayenin Türklerin eline geçmesine çalışmıştır. Ancak
Dünya savaşından ülkenin yenik çıkması ve ittihatçıların ülke dışına kaçması
nedeniyle Osmanlı ülkesinde Milli İktisat amacına ulaşamamış Milli ekonomi
politikası cumhuriyet döneminde gerçekleştirilecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder