12 Mayıs 2020 Salı

SERMAYE VE EMEK



5. ÜNİTE: SERMAYE VE EMEK

·         Sanayi devrimi etkisiyle el emeğine dayalı üretimden makineleşmeye dayalı üretim modeline geçilmişti. Kırsal(köy) nüfus, giysileri için gerekli iplikleri kendileri üretirdi. Dokuma makinelerinin yaygınlaşmasıyla daha ucuza dokuma yapılarak kumaşlar elde edildi.Sanayileşme ile birlikte; usta-çırak ilişkisi yerine patron-işçi ilişkisi başladı. İşçi sınıfı çalışmalarında uzun mesai harcadığı için başka alanlarla ilgilenemez olmuştu.

Sanayi devrimiyle ortaya çıkan işçi sınıfı çok günde yirmi saate yakın çalışma saatleriyle adeta modern köle durumuna dönüşmüştü.





·         Yine tarımsal yöntemlerde eski-geleneksel üretim yerine makineleşme ve çiftçi uzmanlaşması, gübreleme faaliyetinin yaygınlaşması  üretimi artırmıştı.
·         Sanayi üretimine geçemeyen ülkeler yeterince üretim kapasitesine sahip olmadıkları için ithalatçı hale gelip tüketici toplum durumuna gelmişlerdi. Bu nedenle sanayide seri üretime ve tarımda makineleşmeye geçen ülkelerle kıyasla Osmanlı Devleti ağır ekonomik bunalıma girmişti.

Osmanlı Devlet’inde Sanayileşme Çabaları

·         Sanayileşen Avrupalı ülkelere karşı Osmanlı Devleti de kendince sanayileşme hamlesine girmeye çalıştı. Fakat bu nedenlerle Osmanlı sanayileşmesi başarısız olmuştur:

1.        Sermaye birikiminin yetesiz olması

·         Merkantilizm: İngiltere, Fransa, Hollanda gibi Avrupalu ülkeler “merkantilizm sistemi” anlayışına dayalı olarak ekonomilerini güçlendirmişlerdi. Bu anlayışa göre, milletin ve ülkenin refah seviyesi sahip olduğu para miktarına bağlıdır. Bu nedenle Avrupalı devletler, ithalatı (dışalım) kısıp ihracatı (dışsatım) teşvik ederek muazzam derecede sermaye biriktirdiler.Osmanlı Devleti “merkantilizm sistemi”nin tam tersi bir siyaset izleyerek ülke içinde bolluğu temin etmek için ithalatı (dışalım) serbest bırakmıştı. Zaten sermaye eksikliği yaşayan Osmanlı toplumu üretim çağına geçmemesine dayalı olarak üretimde diğer ülkelere bağımlı hale gelmişti.

Merkantilizm Avrupalı devletlerin zenginleşmesine neden olmuştur.

·         Osmanlı Devletinde Avrupa devletlerinde olduğu gibi ulusal sanayi gelişmemişti. Bu nedenle, Sadrazam Rami Paşa, yurt dışına çıkan dokuma hammaddelerinin ülkede işlenmesi konusunda fikir ileri sürse de bunda başarılı olamaz.

2.        Bilim ve teknolojide geri kalınması

·         Osmanlı Devleti Avrupa’daki bilim ve teknolojideki gelişmeleri ilk önceleri sadece askeri yenilgiler nedeniyle askeri alanda takip edebilmiş diğer alanlarda ise geri kalmıştı. Örneğin Avrupa’da tıp konusundaki başdöndürücü gelişmeler doğumlardaki ölüm oranlarını düşürmüş ve sanayileşmenin başında nüfusları hızla artmıştı. Askeri anlamda da nüfus gücünün önemi göreceli olarak büyüktür. Osmanlı Devleti’nde ise doğumlarda ölüm oranların yüksek olması zaten savaşların eksik olmadığı toplumda nüfus Avrupalı ülkelere göre yeterince artmamış ve hüküm sürülen topraklardaki egemenliğin sarsılmasında etkili olmuştur.
·         Avrupalı devletler ulaşım konularında yapılan ilerlemeler nedeniyle kolayca hammadelere ulaşmış ve ürettikleri ürünlerin pazarlamasında da ulaşım olanaklarını kullanmışlardı.
·         Osmanlı Devleti, tarım konularında ekstansif metot sayılan ilkel tarım tekniklerini kulanıyordu. Osmanlı’da konsolos (elçi) olarak görevli Palgrave’nin 1870 tarihli rapurunda şu ifadelere yer verir: Sulama, iklim, ve toprak koşullarına uygun tarımı kimse uygalamamış, tohumlar eski geleneklerde olduğu gibi elle savruluyordu. Toprağın sürülmesi için hayvanlara bağlı metal parçalarla yapılıyordu.

Eski ve modern tarım teknikleri


3.        Yetişmiş nitelikli personel eksikliği

·         Devlet tarafından kurulan fabrikaları yönetenler rekabetçi ekonomi modelini bilmemekteydiler, fabrikaları yönetecek yetenek ve tecrübelerinin olmamasını etkisiyle devlet bunu daha iyi yapabilecek gayrimüslimlere bu işi emanet etmişti.Bu konudaki nitelikli eleman ihtiyacı yurt dışından getirtilmiş bu da ülkeye büyük maliyete neden oluyordu.
·         Buna rağmen 1860’ta Islah Sanayi Komisyonu ile sanayi eğitimi verilmeye çalışılmış, gümrük vergisi artırılmak ve esnaf arasında şirketleşmeyi sağlama görevleri varsa da pek başarılı olamaz.
·         Nüfusun üretken olan kısmı savaşlarda asker olarak görev aldığı için üretim düşmüş bu da devletin vergi kaybına yol açmış sonuçta Osmanlı diğer ülkelerden dış borç almak durumunda kalmıştı.


4.        Geleneksel (ekonomi) düşünce biçimi
·         Devlet, uzun vadeli strateji üretemedi. Osmanlı’nın yaptığı yenilikler batının başarı kazandığı alanlarda yapmak yerine yükselme dönemine takıntılı

olarak kurumlar ıslah edilmeye çalışılmıştı.
·         Osmanlı ekonomisi, “ Talana dayanır, fetih ve ganimetlerle geçinilir, fetihler durunca devlet halkını sömürdü.” diye görüşler olsa da üretim kısıtlı olduğu için toplum kıt kanaat yaşıyordu.
·         Osmanlı Devleti, 18. yüzyılın sonlarından itibaren sanayileşme hamlesi gerçekleştirirler. Ancak gerçek fabrikaların kurulması 19. yüzyılın başında kurulmuştu. Çuha(bir çeşit mensucat, iplik), dokuma, basma, demir-döküm fabrikaları ile feshane(fes yapım), tophane(top yapım) ve tersaneler (gemi yapım)açıldı.
Bir dokuma fabrikası


5.        Osmanlı’nın diğer ülkelere vermiş olduğu kapitülasyonların etkisi

·         Sanayi devrimini tamamlayan İngiltere, Fransa’yı mağlubiyete uğratarak dünyada rakipsiz ülke haline gelmişti. Avrupalı ülkeler kendi ülkelerinde İngiliz mallarının ülkelerine girişini önlemek için önlemler almış, gümrük vergilerini artırmış ardında onlar da sanayileşmişlerdi. İngiltere bu nedenle hammadde v epazar arayışlarında gözünü Avrupa dışı ülkelere dikmişti. İngiltere bazen diplomasi bazen savaşla diğer ülkelere serbest ticaret antlaşmasını kabul ettirdi.
·         Osmanlı’da isyan eden Mısır valisi Mehmet Ali Paşa, Doğu Akdeniz’de İngilizlerin çıkarlarına aykırı olarak gittikçe güçlenmiş bu nedenle Osmanlı bu valisine karşı Rusya ve daha sonra İngiltere’den yardım almak zorunda kalmıştı. Osmanlı’nın bu zor durumunu kullanan İngiltere 1838 yılında bir çeşit serbest ticaret antlaşması sayılan Balta Limanı Ticaret Antlaşmasını imzalamıştır.

Balta Limanı Ticaret Antlaşması ( 16 Ağustos 1838) Sultan II. Mahmud döneminde Balta Limanı Konağı’nda imzalanmıştı. Buna göre;

1.        Osmanlı’nın İngiltere’ye verdiği kapitülasyonlar (özel ticaret ayrıcalığı) devam edecek,
2.        İngilizler, Osmanlı’dan sanyi ve tarım ürünü serbestçe alabilecek,
3.        Osmanlı devleti hammaddelerin ihracatına izin verecek,
4.        İngiliz tüccarlar Osmanlı ülkesinde ticaret yaparken iç gümrük vergisi ödemeyecek,
5.        İhracattan alına vergi %12, ithalattan alınan vergi %5 olacak

Balta Limanı Antlaşması’nın imzalandığı Balta Limanı Konağı

Balta Limanı Ticaret Antlaşması sonuçları

·         Bu antlaşmayla; Osmanlı sadece diğer ülkelerin hammadde ihracatçısı olmuş, gelişmiş ülkeler ürettikleri sanayi ürünlerini Osmanlı ülkesine çok düşük ithalat vergisiyle satabileceklerdi.  Böylece Osmanlı Devleti, üretimde dışa bağımlı hale gelmişti ve yerli tüccarın üstünde de ağır bir yük binmişti.
·         Bu antlaşmanın benzeri daha sonra Fransa, Norveç, İspanya, Hollanda, Danimarka ve Belçika ile de yapılmıştı.  Osmanlı Devleti, gümrük vergisinin azlığı ve Kırım Savaşı (1853-1856) etkisiyle ilk defa önce İngiltere’den dış borç almıştır.

Kapitalist Avrupa’nın sömürgeciliği
·         Avrupalı ülkeler Coğrafi Keşiflerle birlikte modern sömürgeciliğe başlamışlardı. Sermaye birikimi ve bilimdeki gelişmelerle sanayilerini tamamlayan ülkeler Osmanlı’nın yanında İran, Çin, Japonya gibi ülkelerin ve Afrika kıtasının  yer altı ve üstü kaynaklarını atalan etme yarışına girişmişlerdi. Bu ülkelerin verimli tarım alanlarını işletmiş, buralardaki liman ve demiryolu inşa etme haklarını kendileri alarak üretilen ürünlerin demiryollarıyla ülkelerine ulaşmasını sağlamışlardı.
·         Avrupalı devletler Osmanlı ülkesini yukarıda saydığım nedenlerle borçlandırarak bu borçlar ile ülkenin iç işlerine karışma imkanı kendilerinde görürken teknik üstünlüklerinin yanında misyonerlik faaliyetlerini de eksik etmediler

Ekonomiyi Düzeltme Çabaları

·         Balta Limanı Ticaret Antlaşması’nın getirdiği mali bunalım savaşların getirdiği masraflar ülke gelirlerinin azalmasına yol açmıştı.  Bu nedenlerle Osmanlı Devleti ekonomik durumunu düzeltmek için Sultan Abdulmecid döneminde (1839-1861) Kırım Savaşı (1853-1856) esnasında ilk defa 1854 yılında İngiltere’den olmak üzere dış borç almıştır. Böylece tarihte ilk defa Osmanlı borçlanmaya girmiş oldu. Devlet bu borçlara teminat olarak, Mısır gelirleri, Suriye ve İzmir liman gelirlerini göstermişti. Bu tarihten itibaret on altı defa daha borçlanılmış, borçlanmaya karşılık ülke gelirlerinin teminat gösterilmesi devleti “ipotek” altına sokmuştur.
·         Bu alına borçlar, plansız, kontrolsüz kamu harcamaları, lüks saray yapımı ve ordu ve memurlara ödenince devlet borcunu ödeyemez duruma düşmüştür. Osmanlı dış borçların yanında “esham-ı cedide” denilen senetlerle iç borçlanma yoluna gitmiş ancak devlet bütçe açığını yine kapatamamıştı. Böylece Osmanlı ekonomisi iflas etmişti.

Osmanlı Devleti’nde ilk borçlanma anlamına gelen kağıt para sayılan esham-ı cedit bir tür hazine bonusudur.


Osmanlı Maliyesinin iflası:
·         1875 yılı bütçe açığı 5 milyon liraydı. Ama aynı yıl devletin 14 milyon lira dış borç ödemesi vardı. Bunun neticesinde sadrazam Mahmud Nedim Paşa, padişahın (Sultan Abdulaziz) izniyle Kararname ile dış borç taksidinin yarısının nakit olarak ödeneceğini diğer yarısının %5 faizle beş yıl vade uygulanacağını karara bağladı. Bunun için yukarıda söylediğim teminatlar (vergi gelirleri) gösterildi.  Avrupalıların tepkisine yol açtı. Başa yeni geçen Sultan Abdulhamid II, borçların ülkelerden değil şahıslardan alındığını söyleyerek biraz zaman kazandı.
·         1880 yılında alacaklıların temsilcileriyle yapılan görüşmeler sonucunda “Muharrem Kararnamesi” yayınlandı.
·         Buna göre Maliye bakanlığından bağımsız “Duyûn-u Umumiye İdaresi” kuruldu. İdarenin üyelerini; İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya, Almanya, Osmanlı ve Galata bankerlerini temsil eden 7 kişilik konsey oluşturmaktadır.
·         Bu kurum Osmanlı’nın; tuz, tütün, damga, pul, içki ve balık gelirlerini kontrol edecekti. Ancak böylece Osmanlı’nın vergi gelirlerine de el konulmuş oldu. Duyûn-u Umumiye İdaresi, başlarda yalnıca vergi gelirlerini toplamış daha sonraları sanayi ve ticarette yatırımlar yaparak devletteki etkinliğini artırmıştı. II. Abdulhamid döneminde de alınan dış borçlar ülke ekonomisinin kademeli olarak alacaklıların kontrolüne girmesine yol açtı.


 
Günümüzde İstanbul Lisesi olarak kullanılan Duyûn-u Umumiye İdaresi binası

Milli Ekonomi Politikası
·         Osmanlı ülkesi; yapılan ticari antlaşmalar, kapitülasyonlar ve aldığı dış borçların etkisiyle dışa bağımlı hale gelmişti. Gayrimüslim girişimcile ve yabancı yatırımcılar ülke ekonomisi konusunda yetkili kılınmıştı. Galata bankerleri ve İstanbul özel bankacıların hiçbiri Türk değildi. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan Türk ve Müslmanlar sermaye ve üretimin sadece %15’ini elinde bulunduruyordu. Üretim ve sermayenin %85’i Rum, Ermeni ve Musevilerin elindeydi. Yusuf Akçura, Türk toplumu sermayedar sahibi bir burjuv aoluşturmazsa devlet olarak var olmaya devam etmeyecek demiştir. 20. yüzyılın başında İttihatçılar,Milli İktisat adı altında sermayenin Türklerin eline geçmesine çalışmıştır. Ancak Dünya savaşından ülkenin yenik çıkması ve ittihatçıların ülke dışına kaçması nedeniyle Osmanlı ülkesinde Milli İktisat amacına ulaşamamış Milli ekonomi politikası cumhuriyet döneminde gerçekleştirilecektir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TÜRKİYE TARİHİ-1

TÜRKİYE TARİHİ'NİN ŞU KISIMLARI VARDIR:  1. İLK BEYLİKLER DÖNEMİ (İşlendi) 2.«TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ» DÖNEMİ 3. OSMANLI DEVLETİ  4. TÜ...