11 Ekim 2020 Pazar

SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

 

SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

 

2. Dünya Savaşı sonunda Avrupa’da Almanya’nın, Asya’da Japonya’nın yerini dolduracak devletlerin olmaması ve büyük devletler Birleşmiş Milletlerin barışı koruyacağına inanarak ordularının büyük kısımlarını dağıtmışlardı.

Savaş sonrası askeri anlamda en güçlü ülkeler ABD ve SSCB idi.






Savaş sonrası yapılan anlaşmalarla SSCB özellikle Avrupa’nın doğusunu nüfuzu altına almıştı.

ABD’nin önceleri barışçı politika izlemesi istemesi SSCB’nin yayılmacı politikasına yaradı. Bu durum üzerine bazı ülkeler, ABD’ye yakınlaşmak zorunda kaldı.

2. Dünya Savaşı sonrası uluslar arası mücadele, farklı dünya görüşlerinin çatışmasıyla başladı.

Soğuk Savaş diye adlandırılan bu dönemde devletler aralarındaki anlaşmazlık ve çatışmaları doğrudan birbirlerine karşı sıcak savaşa girmeden sürdürmüşlerdir.

Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin etkinliklerinin artması, Japonya’nın ekonomide yeniden güçlenmesi, Çin Halk Cumhuriyeti ve Hindistan’ın ortaya çıkışları Üçüncü Dünya” ya da “Bağlantısızlar” adı verilen bir bloğu ortaya çıkardı.

Blokların Kuruluşu

 

 

SSCB’nin Almanları ilk durduran devlet olması ve yapılan anlaşmalarla SSCB’nin işgallerini sonlandırılmaya karar veridiyse de SSCB’nin nasıl çekileceği belirlenmemişti.

SSCB’nin etkisiyle kendi yönetimine benzeyen rejimler ortaya çıktı.

Böylece uydu devletler oluşturularak “Doğu Bloğu” ortaya çıktı.

SSCB’nin komünist partiler vasıtasıyla Doğu Avrupa’da egemenlik kurması (Macaristan, Polonya, Çekoslovakya, Bulgaristan ve Romanya) üzerine ABD, “Truman Doktrini” ve “Marshall Planı”nı uygulamaya koydu.

Almanya savaş sonrası dört işgal alanına ayrılmıştı. Batılı ülkeler Almanya’nın yeniden birleştirilebileceğini düşünmüşlerdi. Fransa, İngiltere ve ABD işgalleri altındaki bölgeleri birleştirdiler.

SSCB’nin batılı ülkeleri Berlin’den çıkarmaya çalışması Berlin Buhranı’nı başlattı.

SSCB, Berlin’i abluka altına alır. Fakat bir süre sonra ablukayı kaldırır. Batılı ülkelerin işgal bölgeleri üzerinde 1949’da resmi adı “Federal Alman Cumhuriyeti (Batı Almanya)” kurulur.

Bu durum karşısında SSCB’de kendi bölgesinde Demokratik Alman Cumhuriyeti kurdurdu.

Batı Almanya’nın batılıların desteğiyle gelişmesi Doğu Almanların ilgisini çekmesin diye Berlin Duvarı inşa edildi.

 

Doğu Bloğu İçindeki Gelişmeler:

 

 

Yugoslavya


1.            YUGOSLAVYA ve ARNAVUTLUK

Alman işgaline uğrayınca Komünist partiler direnişe geçerler. SSCB’nin herhangi bir yardımı olmadığından dolayı bu ülkeler Moskova’ya daha mesafeli durmuşlardı.

2.            ÇİN

Çin’de milliyetçiler ve komünistler Japonlara karşı birlikte mücadele etmişlerdi. Savaş sonrası bu gruplar mücadele içine girmişlerdir.

ABD desteğiyle milliyetçiler önce başa geçtiler. Fakat iyi bir yönetim sergilemeyince SSCB’nin desteğiyle milliyetçiler yenilgiye uğratıldılar.

Mao Zedong 1 Temmuz 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etti

3.            KORE   

Kore, Yalta Konferansı ile 38 enlemi sınır kabul edilerek ABD ve SSCB tarafından işgal edilmişti.

BM ve büyük devletlerin Kore birleşmesi konusunda uzlaşmayınca ABD Güney Kore’de seçim düzenlettirip Güney Kore Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlayınca,

SSCB de Kuzey Kore’de Kore Halk Cumhuriyeti’ni kurdurup Komünist partiyi iktidara getirir. (1948)



 

4.            KÜBA

Küba’da uzun yıllar hüküm süren diktatör rejimlerine Batista’nın devrilmesiyle Fidel Castro başa geçer (1959). Fakat ABD’nin Castro’yu devirmeye çalışması SSCB ile ABD’nin arası bozmuştur.



Sovyetlerin Avrupa’da etkinliği artırması ABD’nin Truman Doktrini ve Marshall Planı’nı uygulatmaya soktu(1947). (Amaç, Avrupa ülkelerini Sovyetlere karşı koruma ve ekonomik destek sağlamaktı)

ABD’nin bu politikasına karşı Sovyetler  ve taraftarları COMİNFORM’u oluşturdu. (Amaç Moskova’yla uydu devletler arsında bağları kuvvetlendirmekti)

Yugoslavya Komünist Partisi’nin işçi sınıfının zayıflatılması bahanesiyle Yugoslavya Cominform’dan çıkarılmıştır. (Gominform Kararı)

Komünist ülkeler arasındaki ekonomik işbirliğini geliştirmek amacıyla da COMECON oluşturuldu. (1949) (İtalya, Fransa ve Doğu ülkelerinin Komünist partileri katılırlar.)

SSCB, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Çekoslovakya, Polonya kurucu üyelerdir.

Daha sonra Arnavutluk, Moğolistan, D. Almanya ve Küba katıldı.

NATO’nun askeri etkinliğinin artması üzerine kolektif savunma sağlanması için Varşova Paktı kuruldu.(1955)

(Arnavutluk, Romanya, Bulgaristan, D. Almanya, SCCB, Polonya, Çekoslovakya ve Macaristan)


Yugoslavya’nın SSCB’den uzaklaşmasının nedenleri (Cominform’dan çıkarılma nedenleri)



1.     SSCB’nin Yugoslavya üzerinde tam bir denetim kurmak istemesi ve Yugoslav lider Tito’nun buna direnmesi

2.     Yugoslavya’nın Balkanlarda lider devlet olmak istemesi ve buna SSCB’nin izin vermemesidir.

3.     Yugoslavya’nın kendini tehlike içerinde görmesi üzerine Balkan Paktı’na katılacaktır.

ABD bu ülkeyi Batı bloğuna çekmek için destek verecek ama ülke Asya ve Afrika ülkelerinin oluşturduğu bağlantısızlar ülkelerinin liderliğini üstlenecektir.


SSCB-Çin İlişkileri

Çin Halk Cumhuriyeti'nin 1949'da kurulması, güçler dengesini etkilemiştir. Yeni yönetim, SSCB ile ilişkilerini güçlendirmeye yönelik politika izlemeye başladı.

Çin


Kore Savaşı bu yakınlaşmayı daha güçlendirdi. Buna karşılık ABD yeni Çin yönetimini tanımadı ve bu ülkeye ticari ambargo uygulamaya başladı. Daha sonra Pekin hükümeti, Birleşmiş Milletler (BM) Teşkilatından çıkarılarak yerine Tayvan hükümeti alındı.

Bu gelişmelerin de etkisiyle 1953 yılına gelindiğinde Çin-Rus dostluğu en üst seviyeye ulaştı.

Zamanla büyük bir güç hâline gelen Çin Halk Cumhuriyeti,  SSCB'den bağımsız bir politika gütmeye başladı.

SSCB-Batı ilişkilerinde başlayan yumuşama, Çin'in yalnız kalmasına ve dayanışmanın bozulmasına neden oldu.

SSCB-Çin arasında 1960'tan itibaren artan anlaşmazlığın nedenleri arasında

1.     İki ülke arasındaki liderlik iddiası,

2.     Tarafsız ülkelerde nüfuz rekabeti,

3.     Batılı devletlerle ilişkilerin şekli; Doğu Türkistan, Moğolistan gibi sınır bölgeleri sorunu, SSCB'nin Çin'e yapacağı ekonomik yardımın miktarı ve zamanı gösterilebilir.

Çin, 1965-1966'daki Kültür İhtilali'nden sonra çok yönlü dış politika izleyerek Amerika ile ilişkilerini düzeltmiş, BM'ye tekrar üye olmuştur. Bu gelişmeler Doğu Bloku’nun güç kaybetmesine yol açmıştır.


SSCB-Macaristan İlişkileri

Stalin'in ölümünden sonra Doğu Bloku’nda ayaklanmalar hızla yayılmaya başlamış Doğu Berlin'den sonra Macaristan'daki fabrika işçileri ekonomik şartlardan dolayı Haziran 1953'te ayaklanmışlardı.

SSCB ve uydu devletleri


Bunun üzerine SSCB, İmre Nagi'yi yeni başbakan olarak atadı. Nagi, siyasi baskıları azaltarak reformlar yaptı. Nagi'nin komünist sistemi yumuşatmaya yönelik politikaları SSCB tarafından tepkiyle karşılandı ve Nagi görevden alındı.

Alınan tedbirlere rağmen Nagi döneminde temelleri atılan adımlar, Macarlar arasında değişim isteğini güçlendirmiş bulunuyordu. Gösteriler devam edip ayaklanmaya dönüştü.

Yeniden iktidara gelen Nagi'nin üst üste verdiği ödünler, ayaklanmayı durdurmaya yetmedi.

Nagi, 1 Kasımda Varşova Paktı’ndan ayrılma kararını açıklayarak Birleşmiş Milletler aracılığıyla büyük devletlerin korumasını istedi.

Bu gelişme üzerine SSCB birlikleri Budapeşte'yi işgal etti. Kısa sürede silahlı direniş bastırıldı. İşçilerin başlattığı genel grevin sona erdirilmesi ise birkaç haftayı aldı.

Düzenin sağlanmasından sonra geniş çaplı tutuklamalara girişildi.

Macar Millî Ayaklanması'nda Arnavutluk, Çekoslovakya, Bulgaristan, SSCB'yi desteklemiş, Çin ise ayaklanmacıların haklı olduğunu savunmuştur.

 

 

       ÇEKOSLOVAKYA'DA DEĞİŞİM

Çekoslovakya Komünist Partisi 9 Nisan 1968'de "Çekoslovakya'nın sosyalizme giden yolu“ adı verilen ve genellikle "harekât programı" adıyla anılan bir belge yayınladı.

       Bu belgede şunlar yer alıyordu:

1.     Sosyalizmin dinamik gelişmesini geniş bir demokrasi ile birleştirerek yeni bir siyasi sistemin kurulması.

2.     Çekoslovakya Komünist Partisinin devlet idaresine müdahalesinin önlenmesi.

3.     Sosyalist devlet idaresinin tek bir partinin elinden alınarak çok partili sisteme geçiş için demokratik seçimlerin yapılması.

4.     Toplanma, dernek kurma, ifade, inanç, kanaat, basın ve seyahat hürriyetinin kabul edilip sansürün tamamen kaldırılması.

 

1990'lı yıllarda bağımsız olan Çekoslovakya anlaşarak Çekya ve Slovakya olarak ikiye ayrıldı

Doğu Bloku’nda görülen ağır ekonomik şartlar Çekoslovakya'da da kendini gösterdi.

Mevcut hükümetin 30 Mayıs 1953'te enflasyonu düşürmeye yönelik yayınladığı kararlar tepkiyle karşılandı.

1967'de Aleksander Dubcek liderliğinde "insancıl komünizm" hareketi başladı.

Bu hareketin amacı, Çekoslovakya'da insan hürriyetini esas alan bir komünist sistemini uygulamaktı.

1968'de yayınlanan "harekât programı" sosyalizmin demokrasi ilkeleri ile birleştirilerek yeni bir siyasi sistemin oluşturulması amacındaydı.

Çekoslovakya'nın şartlarına uygun sosyalist demokratik modelin kurulması ve serbest seçimlerin yapılması da ifade edildi.

SSCB,  Varşova Paktı üyelerinin desteğini de alarak Çekoslovakya'daki “insancıl komünizm” hareketini ikili görüşmeler ve baskı yoluyla engellemeye çalıştıysa da başarılı olamadı.

Gelişmeler üzerine "Varşova Paktı Ordusu" 21 Ağustos 1968'de Çekoslovakya'yı işgale başladı. Çeklerin "insancıl komünizm" hareketi başarısızlıkla sonuçlandı.



2. Batı Bloku’nun Kuruluşu

ABD'NİN SOĞUK SAVAŞ POLİTİKASI

ABD Soğuk Savaş Döneminde, öncülük ettiği uluslararası anlaşmalar ve paktlarla güvenlik çemberini sürekli genişletmiştir.

Bu dönemde ABD, otuz ülkede bir milyondan fazla asker bulunduruyordu.

Kırk iki ulusla karşılıklı savunma anlaşmaları (Kore, Filipinler, Tayvan, Japonya vb. vardı. ) Elli üç uluslararası teşkilata üye bulunuyordu. Dünyada neredeyse yüz ulusa askerî ve ekonomik yardım yapıyordu.

SSCB'nin yayılmacı politika izlemesi, Türkiye'den toprak ve üs istemesi ve Yunan iç savaşı, İngiltere'yi endişeye düşürdü.

İngiltere'nin ekonomik nedenlerden dolayı bölgedeki askerlerini çekeceğini belirtmesi ve SSCB yayılmasını ancak ABD'nin engelleyebileceği yönündeki telkinleri, kabuğuna çekilmeyi düşünen ABD'nin Batı'nın liderliğini üstlenmesi için açık bir davetti.

Bu davet ABD'yi aktif politika izlemeye sevk etmişti.

ABD, 1946'dan sonra SSCB yayılmasına karşı Doğu Bloku’nu kuşatmaya yönelik bir "çevreleme politikası" izlemeye başladı. Bu doğrultuda Truman Doktrini ve Marshall Planı uygulamaya konulmuş, paktlar kurulmuş, askerî anlaşmalar imzalanmıştır.

UYUYAN İÇ SAVAŞ

II. Dünya Savaşı'nda Yunanistan'da "Ulusal Kurtuluş Ordusu" (ELAS) ve "Hür Demokratik Yunan Ordusu" (EDES) örgütleri Alman işgaline karşı başarılı mücadeleler vermişti.

İki grup arasında politik çekişmelerden dolayı 1944'te başlayan mücadele 1948'e kadar devam etmiş ve iç savaşa dönüşmüştü. ELAS, SSCB ve Yugoslavya'dan, EDES ise ABD ve İngiltere'den destek görüyordu.

1950'ye kadar süren çatışmaların sona ermesinde Cominform’dan çıkarılan Yugoslavya'nın çetecilere yaptığı yardımı kesmesi ve ABD tarafından yürürlüğe konan Truman Doktrini etkili olmuştur.

 

A. Truman Doktrini

ABD'nin Batı dünyasının liderliğini açık bir şekilde üstlenmek için yaptığı ilk girişim, Truman Doktrini'nin ilanı olmuştur.

Truman Doktrini'nin uygulamaya konulmasının nedeni ABD yöneticilerin dünyanın SSCB tehdidi altında bulunduğuna dair endişeleridir.

Truman


Truman Doktrini, yeryüzünün iki bloka ayrıldığını ve SSCB-ABD mücadelesinin başladığını ilan etmiştir.

Ayrıca Doğu Avrupa ve Balkanlardaki bölünmeyi çok daha kesin çizgilerle ortaya koymuştur. Yunan İç Savaşı’nın seyrini değiştirip merkezi hükümetin komünistleri yenmesini sağlamıştır.

NOT: Doktrinin uygulanması bir başka açıdan II. Dünya Savaşı'ndan önce İngiltere'nin etkisi altındaki bir bölgenin kontrolünün ABD tarafından devralındığının göstergesidir.

ABD, bu doktrini Orta Doğu'ya doğru genişletmek için girişimlerde bulundu.

Ancak Moskova'nın o dönemde Orta Doğu'da fazla etkin olmaması nedeniyle kendilerini tehlikede görmeyen Arap devletleri doktrinin genişletilmesine izin vermediler.

B.Marshall Planı

Marshall Planı’na göre, Avrupa ülkeleri her şeyden önce kendi aralarında bir ekonomik iş birliğine girişmeli, iş birliği sonunda ekonomik açık ortaya çıktığında ABD, bu açığın kapatılması için yardım etmeliydi.

Plan, her Avrupa ülkesine Amerikan malı malzeme ve makine yardımını kapsıyordu.

Marshall yardımları kapsamında Türkiye'ye gönderilen süt tozları


16 Avrupa ülkesinin üyeleri Türkiye dâhil, 22 Eylülde Amerika'ya sunulmak üzere bir "Avrupa Ekonomik Kalkınma Programı" hazırladılar.  Bu program üzerine ABD, 3 Nisan 1948'de "Dış Yardım Kanunu"nu çıkardı. Bu kanuna dayanarak daha ilk yılında 16'lara (İngiltere, Fransa, Belçika, İtalya, Portekiz, İrlanda, Yunanistan, Türkiye, Hollanda, Lüksemburg, İsviçre, İzlanda, Avusturya, Norveç, Danimarka ve İsveç) 6 milyar dolarlık bir ekonomik yardım yaptı.

Bu yardım ileriki yıllarda 12 milyar dolara ulaştı. Marshall Planı, SSCB ve onun uydularına da açık olmakla birlikte, Yugoslavya dışındaki Doğu yardımları sonucunda üç yıllık bir süre içinde tarım ve sanayi üretimi savaş öncesine oranla büyük bir artış gösterdi.

Dış Yardım Kanununun çıkması üzerine 16 Avrupa ülkesi, 16 Nisan 1948'de "Avrupa Ekonomik İş Birliği Teşkilatı"nı kurdular.

Truman Doktrini’ne Karşı

Marshall Planı'na karşılık SSCB de uyduları arasındaki ekonomik iş birliğini geliştirmek için, "Molotof Planı" ile ikili ticaret düzenini kurdu.

Çekoslovakya başta olmak üzere bazı uydu ülkeler "Marshall Planı"na katılmak için büyük istek göstermiştir.

SSCB'nin Çekoslovakya'da tam egemenlik kurabilmek amacıyla Şubat 1948'de gerçekleştirdiği "Çekoslovak Darbesi"nde bunun büyük bir etkisi vardır.

 

 

C. NATO'nun Kuruluşu

Marshall Planı ve Truman Doktrini, SSCB'nin Orta Doğu ve Avrupa'daki yayılma faaliyetlerine karşı ABD'nin almış olduğu ilk tedbirlerdir.

Çekoslovak darbesinden (Şubat 1948) sonra, İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında “Batı Avrupa Birliği” (Mart 1948) adı verilen bir ittifak sistemi kuruldu.

Berlin Buhranı (Haziran 1948), Batı savunmasının örgütlenmesine hız vermişti. Ancak Batı Avrupa devletlerinin gücü SSCB'ye karşı gerekli dengeyi kurmaktan yoksundu.

Bu nedenle Amerika'nın bu savunma sistemini desteklemesi gerekiyordu. 

Sonunda SSCB'nin tehditlerine karşılık 4 Nisan 1949'da 12 Batılı ülke (İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, İtalya,İzlanda, Danimarka, Lüksemburg, Norveç, Portekiz, ABD, Kanada) arasında kısa adı ile NATO (North Atlantik Treaty Organization) olan Kuzey Atlantik İttifakını kurdu.

İttifak, savunma amacı yanında siyasi, ekonomik, sosyal alanlarda da iş birliğini amaçlıyordu. NATO'nun kurulmasıyla Sovyet yayılmasına karşı etkili bir set kurulmuş. Doğu Blokuna karşı denge sağlanmış ve Batı Bloku ortaya çıkmıştır.

Türkiye ve Yunanistan 1952 de, Batı Almanya 1955'te ve İspanya da 1982 yılında NATO'ya katılmıştır.

Nato sembolü


D. Avrupa Konseyi'nin Kuruluşu

İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, İtalya, İrlanda, Danimarka,Lüksemburg, Norveç ve İsveç 5 Mayıs 1949'da Londra'da Avrupa Konseyini kurdular.

Konseyin çalışma alanları, insan hakları, medya, hukuki iş birliği, sosyal dayanışma, sağlık, eğitim, kültür, spor, gençlik vb. olarak belirlenmiştir.

Türkiye Konseye 8 Ağustos 1949'da üye olmuştur.

Konsey üyeleri


E. Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)

Avrupa'nın bütünleşmesi ile ilgili düşünceler çok eskilere dayanmakla beraber bu düşünceyi gerçekleştirecek koşullar ancak XX. yüzyılda oluşmuştur.

Avrupa’nın iki büyük savaş yaşamasına karşılık çözüm olarak da Avrupa devletleri arasındaki düşmanlığı ortadan kaldıracak bir bütünleştirme gerekiyordu.

1.     Avrupa devletleri bu bütünleşmeyle kendi ekonomik potansiyellerini birleştirerek bir Avrupa pazarı oluşturmak

2.     Sovyetler Birliği'nin Batı'ya doğru yayılmasının engellenmesi yönünde önemli bir adım atmak

Birliğin asıl temeli ise 9 Mayıs 1950 tarihinde Fransız Dış İşleri Bakanı Schuman'ın yayımladığı bir bildiri ile atılmıştır.

 

 

AB'nin kuruluşunda etkin devletler

 

 

B. PAYLAŞILAMAYAN ORTADOĞU

DÜNYANIN FIRTINA MERKEZİ

Gerçekten Orta Doğu'nun istikrarsız ve karışık durumu;

1.     başta bölgenin jeopolitik konumu dünyanın en geniş petrol rezervlerine sahip bulunması,

2.     bölge devletlerinin görüşleri ve hedeflerinin birbiri ile çatışması;

3.     gelir dağılımının dengesiz olması ,din ve mezhep farklılıkları... gibi bir takım köklü faktörlerden kaynaklanmaktadır.

Bir Amerikalı profesör bu nedenle, bölgeye "dünyanın bir numaralı fırtına merkezi" adını yakıştırmıştır."

Orta Doğu'da Osmanlı Devleti egemenliğinde yaşayan bazı Arap toplulukları millî devletlerini kurabilmek için ayaklanmışlardı.

SSCB yönetiminin, Çarlık dönemine ait gizli anlaşmaları açıklaması ve ABD'nin de sömürgeci politikalara karşı çıkması, İngiltere ve Fransa'nın planlarını bozmuştu. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa manda yönetimleri kurarak bölgedeki egemenliklerini devam ettirmişlerdi.

Savaştan yıpranarak çıkan Avrupa devletleri, Orta Doğu ülkelerinin bağımsızlık mücadelelerine karşı koyacak durumda değildi.

 Ayrıca SSCB ve Nazi Almanyası’ndan gelen tehditler İngiltere ve Fransa'nın hareket alanını kısıtlıyordu.

1930'ların ekonomik bunalımıyla ortaya çıkan toplumsal huzursuzluklar, muhalefet liderlerinin halk desteğini arkalarına almalarında önemli bir etkendi.

Bu gelişmeler üzerine bölge ülkeleri bağımsızlıklarını kazanmaya başladı ve monarşi yönetimleri kuruldu.

II. Dünya Savaşı'ndan sonra Soğuk Savaş Döneminde Batılı devletlerin ABD, Doğu Bloku ülkelerinin ise SSCB önderliğinde iki kutba ayrıldığı dünyada özellikle Müslüman toplumlar kendilerini bu iki kutbun dışında tutmaya çalıştılar.

Bununla beraber bağımsızlık sürecinde Batı karşıtlığının artması ve sosyalist bloktan da gelen destek, Mısır, Suriye, Irak gibi bölge ülkelerinin Doğu Bloku ile ilişkilerinin gelişmesini sağladı.

Batılı devletler, kültürel ve dinî özelliklerini bir tarafa bırakarak bu devletleri gelişmekte olan ülkeler statüsündeki blokların dışında değerlendirdiler.

Bölgenin zengin yer altı kaynaklarına sahip olmasına rağmen ekonomik açıdan gelişememiş halk, bu zenginlikten faydalanamamıştır.

Manda döneminin mirası olarak toplumlardaki etnik ve dinî parçalanmışlık, Orta Doğu ülkeleri için sorun teşkil etmeye devam etmiştir.

Etnik ve dinî kaynaklı sorunlar bölge ülkelerinde günümüze kadar süren iç çatışmalara sebep olmuştur. Bu da ülkelerin siyasi, ekonomik ve kültürel gelişmesini de engellemiştir.

1. İsrail'in Kuruluşu

Davud yıldızı İsrail'in bayrağıdır


İngiliz mandası altındaki Filistin'de bir Yahudi yurdunun kurulması çalışmaları, XIX. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmıştı.

Bu amaçla toplanan ilk kongre, 29 Ağustos 1897'de İsviçre'de Basel'de toplanmış ve bu kongrede Yahudilerin Filistin'de bir "yurt" edinmesi kararı alınmıştı.

Filistin, Osmanlı Devleti toprakları içerisinde yer almaktaydı. Bu nedenle Dünya Siyonist Örgütü Başkanı Theodor Herzl, Yahudilerin Filistin'e göç etmelerine izin verilmesine karşılık II. Abdülhamid'e Osmanlı Devleti'nin dış borçlarını ödemeyi önermiş ancak istediği sonucu alamamıştı.

Buna rağmen Filistin'de izinsiz olarak kurulan Yahudi kolonilerinin sayısı gittikçe artmaktaydı.

BALFOUR DEKLARASYONU

"Yahudi Siyonist beklentilerle uyum gösteren aşağıdaki bildirinin majestelerinin hükümeti (İngiliz hükümeti)) tarafından bakanlar kuruluna sunulduğunu ve kabul edildiğini bildirmekten zevk duyarım.

Majestelerinin hükümeti, Filistin'de Yahudi halk için ulusal bir yurt kurulmasının lehindedir ve bu amaca ulaşılabilmesi için gerekenleri elinden geldiğince yapacaktır.

Filistin'de bulunan Yahudi olmayan toplumların medeni ve dinî haklarına yönelik hiçbir tarafgirlik ve herhangi bir ülkedeki Yahudilerin sahip olduğu haklara ve siyasi konuma halel getirilmesine meydan verilmeyeceğinin bilinmesi gerekir."

Britanyalı bakan Balfour


 

I. Dünya Savaşı sırasında, Başkan Wilson'un da Yahudi sorununu benimsemesi, İngiltere'yi harekete geçirmiş, İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour, 2 Kasım 1917'de Siyonist Federasyonu Başkanı'na gönderdiği mektupta, İngiltere'nin Filistin'de bir Yahudi devleti kurulmasını kabul ettiğini resmen bildirmişti.

"Balfour Deklarasyonu" adını alan bu belge, Yahudi devleti kurulması sorununun bir dönüm noktası sayılmaktadır.

Bu tarihten sonra Yahudiler, büyük kitleler hâlinde Filistin'e göç etmeye başladılar.

İngiltere'nin 1917'den sonra takındığı tutum ve izlediği politika, Araplar arasında bu devlete karşı sert tepkilere yol açtı.

Diğer yandan Araplar ile Yahudiler arasında çarpışmalar başladı. Bu arada Filistin'in iki taraf arasında bölünmesi düşüncesi ortaya atıldıysa da bundan bir sonuç alınamadı.

Ancak bu dönemde Filistin'e Yahudi göçü devam etti. Bunun sonucunda da 1882 yılında 35.000'i geçmeyen Yahudi nüfusu 1939 yılı sonlarında 463.535'e ulaştı.

Yahudiler, II. Dünya Savaşı sırasında da Filistin'de bir İsrail devleti kurmak amacıyla çalışmalarını sürdürdüler.

Savaşın sonlarına doğru Filistin'deki Yahudiler de girişimlere başladı. Bu arada Filistin'de bağımsız Arap Devleti kurulması için Arap devletleri de çalışmalarını hızlandırdılar.

İngiltere'nin Yahudileri desteklemesine karşılık Almanya ve İtalya,  Arapları destekliyordu.

İngiltere, ABD'nin de desteğini alarak 1947'de Filistin sorununu Birleşmiş Milletler Teşkilatına götürdü.

BM’de Filistin'in Araplar ve Yahudiler arasında bölünmesine, Kudüs'e tarafsız bir statü verilmesine karar verildi.

Birleşmiş Milletlerin bu taksim kararı Arap ülkelerinde tepkiyle karşılandı.

Bu ülkelerde ABD ve Birleşmiş Milletler aleyhinde gösteriler yapıldı. 1947 yılı Aralık ayı başlarından itibaren, Filistin'de, Arap ve Yahudiler arasında çarpışmalar başladı. Güvenlik Konseyi konuyu ele alarak görüştü fakat bir sonuç alınamadı.

Bu sırada da İngiltere, 14 Mayıs 1948'de, Filistin'deki manda yönetimini tek taraflı olarak kaldırdı.

Aynı gün, İsrail Devleti'nin kurulduğu ilan edildi. Bu tarihten sonra günümüze kadar uzanan Arap-İsrail savaşları ve Filistin sorunu başlamıştır

2. Eisenhower Doktrini

ABD ve ORTA DOĞU

23 Temmuz 1954 tarihli ABD Millî Güvenlik Konseyi Raporu'nda Orta Doğu'daki Amerikan politikası şöyle anlatılmaktadır:

Genel düşünceler:

1. Orta Doğu'nun hür dünya için büyük stratejik, ekonomik ve politik önemi vardır. Bu bölgede dünyanın en büyük petrol rezervleri bulunmaktadır. SSCB ile dünya çapında yapılacak bir çatışmada hayati öneme sahip bölgeler, Süveyş Kanalı ve diğer doğal savunma sınırları SSCB etkisine girerse ABD'nin menfaatleri tehlikeye girer.

2. Orta Doğu'daki mevcut şartlar ve gelişmeler Batı menfaatleriyle ters düşmektedir. Bölge halkı;  ABD’yi İngiltere ve Fransa müttefiki olduğundan dolayı iyi göle bakmamaktadırlar.


ABD başkanı Eisenhower


3. Bölgeye Sovyet saldırısından çok, bölge ülkelerinin SSCB yayılmasını bir tehlike olarak görmemelerinden kaynaklanmaktadır.

İngiltere ve Fransa'nın Orta Doğu'dan çekilmesinden sonra bölgedeki siyasi boşluğu doldurmak isteyen ABD, Bağdat Paktı’nın kurulmasında, Süveyş krizi esnasında İngilizlerin ve Fransızların Mısır'dan çıkarılmasında etkin ve tarafsız bir rol oynamıştı.

Ama Süveyş krizinde SSCB'nin Araplardan yana tavır koyması bu devletin Orta Doğu'da ilgi görerek taraftar bulmasına.

Batı karşıtlığının artmasına sebep oldu.


Süveyş krizi

Süveyş krizi, 1956 yılında İsrail, İngiltere ve Fransa'nın oluşturduğu ittifak ile Mısır arasında yapılan savaştır.

Mısır lideri Nasır'ın Batılıların kontrolündeki Süveyş Kanalı'nı milleştirdiğini açıklamasından sonra çıkan savaş, SSCB ve ABD'nin baskısı nedeniyle İngiltere ile Fransa'nın geri adım atmasıyla sona ermiştir.



ABD Başkanı Eisenhower, Orta Doğu'nun SSCB'nin kontrolüne girmesini engellemek ve bölge halkını ABD'nin yanına çekmek için 5 Ocak 1957'de kongreye bir mesaj gönderdi.

 "Eisenhower Doktrini" adını alan bu mesajın amacı: Orta Doğu ülkelerine ekonomik ve askerî yardım yapmak, bu ülkelere komünist bloktan bir saldırı gelmesi hâlinde Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin kullanılması için izin almak ve her yıl 200 milyon dolar harcama yetkisi istemekti.

Eisenhower Doktrini ile ABD, Orta Doğu ile ilişkilerini geliştirmiş, SSCB ile ilk defa Orta Doğu'da karşı karşıya gelmeye başlamıştı.

Bu doktrin ile Orta Doğu ikiye ayrılmıştı. Lübnan, Pakistan, Irak, Türkiye, Afganistan, Libya, Tunus, Fas ve en sonunda İsrail bu doktrini kabul ettiklerini bildirdiler.

Buna karşılık Mısır, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan'dan olumsuz tepki geldi. Bir kaç hafta sonra Suudi Arabistan, tutumunu değiştirerek Eisenhower Doktrini'ni "iyi ve müspet" bulduğunu bildirdi.

SOĞUK SAVAŞ STRATEJİLERİ

Spykman, dünya egemenliği için İç Hilal (Türkiye, İran, Irak, Pakistan, Hindistan, Çin, Kore ve Doğu Sibirya boyunca uzanan kuşak) bölgesinin ele geçirilmesi gerektiğini iddia ediyordu.

Spykman kuramını şu iki cümleyle formüle etmişti; "İç Hilal”, Avrasya'yı; Avrasya ise Dünya'yı denetler."

Başta ABD olmak üzere pek çok Batılı devlet, Soğuk Savaş Dönemi stratejilerini Spykman'ın bu görüşü üzerine inşa ettiler.

Bir başka yorumcu Albay Harry Sachaklian ise Soğuk Savaş Döneminde ABD'nin, SSCB çevresindeki ülkelerde stratejik hava gücü konuşlandırması fikrinin temellerini attı. Ona göre, stratejik üstünlüğün sağlanması için hava üstünlüğünün olması şarttı. Bu nedenle Eisenhower döneminde İç Hilal bölgesindeki ABD yanlısı ülkelerde hava üsleri kurulmaya başlandı.


UZAKDOĞU’DA ÇATIŞMA

Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kuruluşu

Eylül 1949'da Mao'nun yönetimi ele geçirmesi ile Çin'de komünist yönetim iş başına gelmişti.

Çin'deki rejim değişikliği, ülke içinde büyük değişikliklere neden olduğu gibi Çin'in dış siyasetini ve uluslararası politikayı da etkilemiştir.

Çin'deki yeni rejim, SSCB ve müttefikleri tarafından hemen tanınarak Çin'le otuz yıllık dostluk ve ittifak antlaşması imzalandı. Bu durum Asya'daki güçler dengesinde Doğu Bloku’nun ağırlığını artırmasına neden oldu.

Çin, ideolojisine uygun dış politika izleyerek ABD'ye karşı Kore Savaşı'na girdi.

1956 Süveyş krizinde Batılı devletlere karşı Mısır'ı destekledi.

Daha önce SSCB-Çin ilişkileri konusunda iki devlet arasındaki ilişkilerin 1960'tan sonra Moskova- Pekin çatışmasına dönüştüğü anlatılmıştı.

Hindistan'ın güçlenen Çin'i bir tehdit unsuru olarak görmesi, Çin'in Hindistan sınır bölgesindeki Nepal, Bhutan ve Tibet'te ideolojisini yaymak istemesi, 1959'dan itibaren iki ülke ilişkilerinin bozulmasına neden oldu.

Ayrıca Pakistan'ın Keşmir meselesinden dolayı Hindistan ile ilişkilerinin bozulması, Çin-Pakistan yakınlaşmasına sebep oldu.

Çin, Malaya'da İngilizler ve Çin Hindi'nde (Vietnam, Laos, Tayland, Kamboçya) Fransızlarla mücadele eden devrimci gruplara ve Vietnam Savaşı'nda ABD'ye karşı komünist Kuzey Vietnamlılara destek oldu.

İzlediği dış politikayla uluslararası alanda yalnız kalan ve SSCB ile ilişkileri bozulan Çin, 1960'ların sonundan itibaren Batılı devletlerle ilişkilerini düzeltmeye başlamış ve 1972'de BM'ye tekrar üye olmuştur

2. Uzak Doğu'da Hâkimiyet Mücadeleleri

II. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da oluşan Soğuk Savaş bir süre sonra Uzak Doğu'da da çatışmalara neden oldu. Uzak Doğu'daki bu durumun sebebi, ABD ile SSCB arasındaki çıkar çatışmalarıdır.

Ayrıca ABD ve SSCB askerlerinin Kore'deki, Fransa'nın Çin Hindi'deki varlığı diğer sebepler arasında gösterilebilir.



a. Kore Savaşı

II. Dünya Savaşı sonunda yapılan anlaşmalara göre Japonları Kore'den uzaklaştırma görevi ABD ve SSCB'ye verilmişti.



Japonya savaşta yenilip teslim olunca SSCB, Kuzey Kore'ye, ABD de Güney Kore'ye yerleşerek 38. enlem sınır olarak kabul edilmişti.

Daha sonra SSCB ve ABD'nin iki bölgeyi birleştirmeye yönelik müzakereleri sonuç vermeyince konu Birleşmiş Milletlere götürülmüştü.

Bu girişimden de bir sonuç çıkmayınca kuzeyde SSCB kontrolünde Kore Halk Cumhuriyeti, güneyde de ABD kontrolünde Güney Kore Cumhuriyeti kurulmuştu.

ABD'nin Güney Kore ve Japonya'da asker bulundurarak üstünlük sağlaması, SSCB'yi tedirgin etmişti.

SSCB bu duruma Çin'de komünist yönetim kuruluncaya kadar ses çıkartmamıştı. SSCB, Çin'de komünist yönetimin iş başına gelmesiyle ABD'yi Uzak Doğu'dan uzaklaştırmaya karar verdi.

Moskova'nın talimatı ile Kuzey Kore, Güney Kore'ye 25 Haziran 1950'de saldırıya geçti. Bu saldırı karşısında ABD'nin başını çektiği bir Birleşmiş Milletler Kuvveti oluşturuldu.

Türkiye de bu kuvvete bir tugayla katıldı. Savaş 1953 yılında sona erdiyse de iki taraf da birbirine kesin üstünlük sağlayamadı. Savaş sonunda SSCB,  ABD'yi Kore'den çıkaramayacağını anladı.

b. SEATO'nun Kuruluşu (8 Eylül1954)

II. Dünya Savaşı sonunda Kore gibi Vietnam da ikiye bölündü. Kuzey Vietnam'da komünistlerin güçlerini arttırması ve Kore Savaşı ABD'yi yeni tedbirler almaya yöneltti.

ABD, Uzak Doğu'daki etkinliğini arttırmak için bu bölgede yeni bağımsız olan Tayland, Laos, Kamboçya ve Güney Vietnam'a askerî yardımlarını arttırdı. Ayrıca Güney Doğu Asya Anlaşma Teşkilatını (SEATO) kurdu.

Bu Teşkilat ABD, İngiltere, Fransa, Yeni Zelanda, Avustralya, Filipinler, Tayland, Pakistan'dan oluşmuştu.

Böylece ABD, kurmuş olduğu SEATO ve diğer teşkilatlarla SSCB'yi ve Çin'i Batı Avrupa kıyılarından Pasifik'e kadar uzanan bir çember içine almıştı.



D. ASYA VE AFRİKA'NIN KURTULUŞU

I. Dünya Savaşı sonrasında sömürge ülkelerde bağımsızlık hareketlerinin başlamasına rağmen II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar bu hareketler başarıya ulaşamamıştı.

II. Dünya Savaşı'ndan önce Avrupa'da eğitim gören halkın içinden çıkan bazı aydınlar Asya'da ve Afrika'da milliyetçiliği yayarak bu düşüncenin önemli bir ideolojik güç hâline gelmesinde etkili olmuşlardı.

II. Dünya Savaşı ise milliyetçiliğin dünya genelinde yayılmasında ve sömürgeler üzerinde Batı egemenliğinin yıkılmasında belirleyici etken oldu.

Batı Avrupa'nın güçlü devletleri,  Asya'dan Afrika'ya kadar uzanan bölgede sömürge halklarının kararlı bağımsızlık talebiyle baş edemeyecek kadar itibar ve güç kaybetmişlerdir.

Bu durumda II. Dünya Savaşı'nda Batılı devletlerin üst üste aldığı askerî başarısızlıklar, sömürge altında yaşayan milletlerin bağımsızlık mücadelesine hız kazandırdı.

Savaş yıllarında toplumların olaylara bakışında meydana gelen değişimle bağımsızlık düşüncesinin önem kazanması ve toprak ilhakının hoş görülmemesi, sömürgeciliğe karşı tepkinin artmasına yol açtı.

Ayrıca Soğuk Savaş Döneminde sömürge halklarının bağımsızlık talebi, bu halkları yanlarına çekebilmek amacıyla sömürgeci devletlerin dışındaki bloklar tarafından da desteklendi.

Böylece Asya'dan Afrika'ya kadar bir çok ülke bağımsızlığını kazandı.

1. Güney Asya'daki Gelişmeler

1763'ten beri İngiliz sömürgesi olan Hindistan'da 1917'de Mahatma Gandi'nin faaliyetleri milliyetçilik hareketlerine hız kazandırdı.

Bunun üzerine İngilizler 1919'da bazı eyaletlerde bir kısım yetkileri halk tarafından seçilen yerli liderlere bıraktıysa da bu gelişme, Hindistan'daki bağımsızlık mücadelesini durdurmaya yetmedi.

Bağımsızlık hareketleri Batı'da okuyan Hintli aydınlar tarafından örgütlendi. Halk tarafından desteklenen bu aydınlar ilk olarak yerel yönetimlerde söz sahibi olmaya başladı.

İngilizler, 1935'te Hindistan'da yeni bir anayasa hazırladı. Eyaletlerde bütün yönetim yetkileri Hintli yöneticilere bırakıldı.

30 milyon kadar Hintliye seçme hakkı tanındı. Bu sırada Hindu egemenliğindeki Müslümanlar, Hintlilerden ayrılarak ayrı bir devlet kurma isteklerini dile getirdiler.

23 Mart 1940'ta Lahor'da toplanan "Müslümanlar Birliği Cemiyeti Kongresi", Hindulardan ayrı bir Pakistan Devleti kurulmasını kararlaştırdı. Bu hareketin liderliğini Muhammed Ali Cinnah yapmaktaydı.

Cinnah ve Gandhi


1945 yılında İngilizler, yeni bir anayasa hazırlanmasına karar vererek, kurucu meclis ve geçici bir hükümet kurulmasını kabul etti.

1946'da Hint Yarımadası'nda Hindistan ve Pakistan adlarında iki bağımsız "dominyon" kurulması kararlaştırıldı.

14 Ağustos 1947'de İngiliz askerlerinin Hindistan'ın kuzeyinden çekilmesi ile Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgeler -İngiliz Uluslar Topluluğu (Common-wealth) içinde ve dominyon statüsünde- Pakistan adı ile kuruldu.

Ancak bu devlet, Kuzey Hindistan'ın doğu ve batısında birbirinden çok uzakta iki bölümün birleşmesinden meydana geliyordu.

(Pakistan'ın bu durumu 1971'e kadar sürdü.) 15 Ağustos 1947'de İngiltere'nin Hindistan'dan çekilmesi ile Hindistan, bağımsızlığını kazandı ve İngiliz UluslarTopluluğu’nun bir üyesi oldu.

Hindistan ve Pakistan'daki bağımsızlık mücadelesi bölge ülkeleri üzerinde etkisini göstermiş; Seylan, Birmanya ve Malezya İngiltere'den; Endonezya Hollanda'dan; Vietnam, Laos ve Kamboçya, Fransa'dan bağımsızlıklarını kazanmışlardır.

HİNT DİRENİŞİ

26 Ocak 1930'da ulus, kendi kendine "bağımsızlığa kavuşma" andı içti. Mart ayında Gandi, yoksul halka yeni bir vergi yükü getiren Tuz Kanunu'nu protesto etmek için kıyıda bulunan Dandi şehrine ünlü yürüyüşünü yaptı.

Bunu bastırmak için peş peşe özel kanunlar çıkarıldı fakat bu kanunlar da direnmeye hedef olmaktan başka işe yaramadı.

 İngiliz Partisi komiteleri basının sesini kısmaya, şiddetli sansür uygulamaya ve uzun süreli tutuklamalara başladı.

Her çıkan özel kanun, halkın direnişiyle karşılanıyordu. Halk İngiliz kumaşlarını ve mallarını boykot etti. ( Bu direnmelere Pasif İhtilal denir)

 Pasif ihtilal dünya kamuoyunda belli bir yer işgal eder hâle geldi.

Hindistan 1947'de bağımsızlığını kazandıktan sonra iki bloka da dâhil olmayıp Bağlantısızlar Hareketi'nin önde gelen devletlerinden biri oldu.

Keşmir meselesi sebebiyle 1965'te çatışmalar yaşadığı Pakistan'ın Çin ile ittifak yapması üzerine SSCB ile iyi ilişkiler kurdu. Soğuk Savaşın sona ermesiyle ABD ile olan iyi ilişkilerini daha da geliştirdi.

Bugün kalabalık nüfusu ve askerî gücüyle önemli bir ülke hâline gelen Hindistan, buna rağmen kişi başına düşen millî gelir açısından hızlı bir büyüme gösterememiştir.

Ülkede toplumsal, dinî, bölgesel nitelikli çatışmalar hâlâ devam etmektedir. Hindistan, yaşadığı sorunlara rağmen günümüze kadar demokratik hükümet şeklini koruyabilmiştir.





 

PAKİSTAN

Kurulduğu günden itibaren uzun süre ordu tarafından yönetilen Pakistan, Afganistan'ın SSCB tarafından işgal edildiği dönem Afgan mültecilerinin akınına uğradı. SSCB-Hindistan ittifakına karşı Afgan direnişçilerine destek verdi.

Hindistan ile yaptığı savaşlarla beraber ülkedeki dinî, askerî ve siyasi çekişmeler ülkenin sosyal ve ekonomik dengelerini sürekli bozmaktadır.

 

GÜNEY ASYA ÜLKELERİNDE

 II. Dünya Savaşı'ndan günümüze kadar karışıklıklar hüküm sürdü.

Vietnam, Kamboçya gibi bazı ülkelerde bağımsızlık kazanıldıktan sonra iç savaşlar çıktı.

İç çekişmelerin yanında Malezya ve Endonezya gibi komşu ülkeler arasında sınır çatışmaları yaşandı. Bölge ülkelerinin bir çoğunda uzun yıllar diktatörlük yönetimleri hüküm sürdü. Bu durum demokrasinin gelişmesini engelledi. Parlamenter sisteme geçişler yakın zamanda görülmeye başladı.

Bölge ülkeleri Soğuk Savaş Dönemindeki siyasi şartlara bağlı olarak farklı bloklarla ilişki kurmuşsa da kendi aralarındaki sorunların çözümünde büyük güçlerin müdahalesini dengelemek, siyasi, ekonomik ve ticari alanda iş birliğini sağlamak amacıyla ASEAN (Güneydoğu Asya Milletleri Birliği)'ı kurdu (8 Ağustos 1967).

Filipinler, Malezya, Tayland, Endonezya ve Singapur'un kurduğu bu Teşkilata daha sonra Brunei, Vietnam, Laos, Birmanya ve Kamboçya dâhil olmuştur.

2. Afrika'daki Gelişmeler

1941'de Atlantik Paktı’nda Roosevelt ve Churchill tarafından açıklanan ilkeler (hür irade ve özerklik) Afrika'daki Avrupa sömürgeciliğinin sonunun geldiğini belirtiyordu.

Afrika'da sömürgeciliğin sona ermesi, İtalyanların Etiyopya ve Libya'dan çıkarıldığı 1940'lı yıllarda başladı.

Afrika'daki devletlerin, bağımsızlıklarını kazanmalarına rağmen insanlar dünya standartlarının altında yaşamaktadırlar.

Kabilecilik anlayışının hâkim olması demokratikleşmenin önünde en büyük engeldir. Serbest seçim, özgür basın vb. kavramların toplum nazarında pek bir değeri yoktur.

Ülkelerin çoğunda tek parti ve askerî diktatörlükler işbaşındadır.

Bugün dünyanın en borçlu kıtası olan Afrika'da dünyanın en fakir ülkeleri yer almaktadır.

Afrika’nın Geri Kalma Nedenler:

·         İnsan ve hayvan hastalıklarındaki artış,

·         kötü yönetim,

·         tarım arazilerinin azalması gibi sebepler üretilen gıda miktarının düşmesine neden olmaktadır.

·         Sağlık sorunları,

·         altyapı ve finansman eksikliği yüzünden en üst noktaya ulaşmıştır.

·         Batı kültürünün etkisi ve

·         Batı'nın siyasi, iktisadi müdahaleleri Afrika'daki geri kalmışlığın sebepleri arasındadır.

Bağımsızlıklarını kazanan devletler, Doğu-Batı mücadelesinde her iki blokun dışında kalarak öncelikle ekonomik kalkınmayı hedeflemişlerdir.

Bu amaçla 25 Mayıs 1963'te Afrika Birliği Teşkilatı (OAU), 32 bağımsız Afrika ülkesi tarafından kurulmuştur. Teşkilatın amaçları; 

1.     Afrika ülkeleri arasındaki birlik ve dayanışmayı geliştirmek,

2.     üyelerinin bağımsızlıklarını gözetmek,

3.     tüm kolonileşme biçimlerini ortadan kaldırmak ve

4.     Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ne ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne uygun olarak uluslararası iş birliğini ilerletmek; üyelerinin ekonomi, diplomasi, eğitim, sağlık, bilim ve savunma politikalarını uyumlu hâle getirmektir.

AFRİKA...

Afrika Birliği, kıtada 1963 yılından bu yana meydana gelen 30 büyük savaşı şu şekilde sınıflandırmıştır:

·         Bağımsızlık sonrası savaşlar,

·         siyasi savaşlar,

·         doğal kaynakların (petrol, bakır, altın vb.) kontrolü amacıyla yapılan savaşlar,

·         etnik savaşlar,

·         uyuşturucu ve elmas trafiğinin kontrolü amacıyla yapılan savaşlar.

Kara Kıta'daki iç savaşların nedenleri ile ilgili de birçok tespit ve analiz de yapılmıştır. Bunlar şöyle özetlenebilir;

1.     Ulus- devlet olma süreci: Ulusal bütünlüğü sağlayıcı etkenlerin olmaması nedeniyle ulus-devlet oluşumuna uyum sağlanamamıştır. Hâlihazırda, ulus-devlet süreci sancılı bir süreçtir.  (Avrupa'nın büyük imparatorlukları da yüzyıllar süren iç savaşlar sonrasında ulus-devletlere dönüşebilmiştir.)  Afrika ülkeleri ise bu sürecin henüz başındadır (Somali, Çad, Uganda).

2.     Yapay sınırlar: Sömürgeci güçlerin etnik, dinî ve diğer yerel gerçeklikleri göz ardı etmek suretiyle oluşturdukları yapay sınırlar çatışma tohumları ekmiştir (Eritre, Kamerun, Togo, Gana).

3.     Kışkırtma nedeniyle baş gösteren ayaklanmalar: Soğuk Savaş Döneminde büyük devletlerin provokasyonlarıyla meydana gelen toplumsal ayaklanmalar ve bağımsızlık hareketleri ortaya çıkmış ve bu esnada bazı çatışma süreçleri tetiklenmiştir(Angola, Mozambik, Zimbabve, Namibya).

4.     Etnik ayrımcılık: Kıta'da şiddetli bir etnik ayrımcılık ve düşmanlık hüküm sürmektedir (Burundi, Raunda, Liberya).

5.     Dinî farklılıklar:  Önemli bir çatışma dinamiğidir (Sudan).

6.     Çeteleşmeler: Geçim kaynağı hâline gelen çok uluslu ve çok etnik yapılı çeteleşmeler pek çok çatışmaya kaynaklık etmektedir (Somali, Kongo, Fildişi Sahili). Öngörülebilir bir gelecekte iç çatışmaların ve savaşların Afrika'nın makûs talihi olmaktan çıkması mümkün görünmemektedir.

·         Zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip Kara Kıta'nın, gelişmiş ülkelerin ham madde ihtiyacına hitap etmesi ve bu nedenle de neo-sömürgecilik faaliyetlerinin devam edecek olması, Afrika ülkelerindeki iç savaş ya da çatışmaların yabancı devletlerin müdahalesine açık olacağının habercisidir.

 

 

 

 

Afrika

 

E. SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE TÜRKİYE

Soğuk Savaş Döneminde Türk Dış Politika

ABD Soğuk Savaş Döneminde SSCB yayılmacılığına karşı jeostratejik konumundan dolayı Türkiye'yi yanında görmek istiyordu.

Türkiye ise SSCB'nin baskılarına karşı ABD ve Batılı devletlerle iş birliği yaparak kendi güvenlik alanını genişletmeye yönelik siyaset izlemeye yönelmiştir.

Çin Halk Cumhuriyeti'nin yeni bir güç olarak ortaya çıkması ve Kore Savaşı, Türkiye'nin izlediği politikanın haklılığını ortaya koymuştur.

Bu doğrultuda Türkiye, Avrupa Konseyine ve NATO'ya girmiş, Balkan ve Bağdat paktlarının kurulmasında etkili rol oynamıştır.

 

 

a. Türkiye'nin Avrupa Konseyi' ne Girişi

II. Dünya Savaşı'ndan sonra Batı Avrupa'nın Sovyetler Birliği tehdidi altında kalması üzerine İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Danimarka, İrlanda, İtalya, Norveç, İsveç 5 Mayıs 1949'da Londra'da antlaşma imzalayarak Avrupa Konseyini kurmuşlardı.

Batı ile siyasi, ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesi ve güvenliğini arttırma adına Türkiye ittifaklar sistemine yönelik önemli bir adım atarak askerî niteliği olmayan bu Teşkilata 8 Ağustos 1949'da üye oldu.



b.NATO’ya giriş

Türkiye NATO'ya ilk müracaatını Mayıs 1950'de, ikinci müracaatını ise Ağustos 1950'de yaptı. 

25 Haziran 1950'de başlayan Kore Savaşı, Türkiye'nin Batı Bloku içinde yer alması için bir fırsat oldu. Türkiye, Kore Savaşı'nın başlaması üzerine Birleşmiş Milletler Teşkilatının davetine olumlu cevap vererek 4.500 kişilik bir kuvvetle BM gücünde yer aldı.

Böylece Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez yurt dışına asker yollandı. Türkiye, bu girişimi ile Amerika'yı etkileyerek NATO konusunda bu devletin desteğini almak istiyordu.Türkiye'nin Kore Savaşı'nda gösterdiği başarı, Türkiye ile ilgili itirazları azaltmıştı.

Ayrıca Sovyetler Birliği'nin Avrupa'ya saldırma ihtimaline karşı SSCB'ye yakın bir üs gerektiği, Türkiye'ye ilgiyi arttırmıştı.

15 Eylül 1951'de Ottowa'da toplanan NATO Bakanlar Konseyi, Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte kabul edilmesine karar verdi.

TBMM, 18 Şubat 1952 tarihinde Kuzey Atlantik Antlaşması ve Protokolünü kabul etti. Türkiye'nin NATO'ya girişi ile Türkiye-ABD ilişkileri daha da gelişti. Türk topraklarının güvencesi NATO güvencesi altına alınmış oldu.



c. Balkan Paktı'nın Kurulması

Türkiye'nin NATO'ya üye olması Sovyetler Birliği ve onun nüfuzu altındaki Bulgaristan tarafından tepki ile karşılanmıştı.

NATO'nun yanında Balkanlarda aktif politika izlemenin gerektiğine inanan Türkiye, Yugoslavya ve Yunanistan arasında 28 Şubat 1953'te "Dostluk ve İş Birliği Anlaşması" imzalanarak Balkan Paktı kurulmuştur.

·         Yugoslavya'nın SSCB ile tekrar yakınlaşması ve

·         Türk-Yunan ilişkilerinin Kıbrıs meselesinden dolayı bozulmasıyla Pakt, gücünü kaybetmeye başladı.

Yükleniyor: 73016/73016 bayt yüklendi.


d. Bağdat Paktının Kurulması

Türkiye'nin NATO'ya girişi ile Orta Doğu’da kendine düşen görevle bölge ülkeleriyle savunma sistemi arayışına girmişti.

Bu tarihlerde Arap-İsrail gerginliği, İngiliz-Mısır anlaşmazlığı Orta Doğu'da gergin bir hava oluşturmuştu.

Bu ortamda bölgede savunma ve güvenlik amaçlı kurulan, Bağdat Paktının temeli Türkiye-Irak arasında atılmış (24 Şubat 1955), daha sonra Pakta İngiltere, İran, Pakistan da katılmıştır. Arap Birliğini kurmak isteyen Arap ülkeleri ile bu ülkeleri yanına çekmek isteyen SSCB de bu Pakta tepki göstermiştir.

Irak'ta krallık rejiminin yıkılması sonucu yeni yönetim 1959'da, Bağdat Paktından çekildiğini resmen açıkladı. Irak'ın ayrılmasından sonra Paktın merkezi Ankara oldu. Paktın adı 18 Ağustos 1959'da Merkezî Antlaşma Örgütü (CENTO) olarak değiştirildi. Bu şekliyle yirmi yıl devam eden örgüt, Pakistan ve İran'ın ayrılmasıyla hukuken olmasa bile fiilen sona ermiş oldu.



 

II. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası ortamın elverişli olması, Batı'nın demokratik fikirlerinden etkilenmiş bir kuşağın ve halkın demokrasi talepleri, çok partili hayata geçişte etkili olmuştur.

İlk muhalefet partisi, Temmuz 1945'te Nuri Demirağ tarafından Millî Kalkınma Partisi adıyla kuruldu. Diğer taraftan bir grup CHP milletvekili (Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fuat Köprülü) parti programı ve kanunlardaki bazı değişiklik tekliflerinin (dörtlü takrir) CHP grup toplantısında reddedilmesi üzerine partiden ayrılarak 7 Ocak 1946'da Demokrat Partiyi (DP) kurdular. 

Aynı yıl içinde İç İşleri Bakanlığından izin alınarak 13 parti kurulmuştur.

Birden fazla parti ile 1946 yılında seçimlere gidildi. Bu seçimde CHP 397, DP 69, Bağımsızlar da 7 milletvekilliği kazandı. 1948 yılında DP'nin İktidara karşı muhalefetini yetersiz gören bir grup milletvekili DP'den istifa ederek Millet Partisi (MP)'ni kurdular.

Böylece Mecliste üç parti yer aldı(CHP, DP, MP). 14 Mayıs 1950'de yapılan seçimlerden Demokrat Parti aldığı % 55,2 oy oranı ile birinci parti olarak çıktı.

Daha sonraki seçimde 27 yıl süren CHP iktidarı sona ermiş ve DP iktidarı başlamıştı.

22 Mayıs 1950'de DP Genel Başkanı Celal Bayar cumhurbaşkanı seçilerek hükümet kurma görevini Adnan Menderes'e vermiştir.

Uyguladığı

·         sosyal politikalar (ücretli hafta sonu tatili, işçilere sendika kurma izni, genel af vb.),

·         1947'de başlayan ABD yardımlarının bu dönemde artması ve

·         II. Dünya Savaşı'nın ekonomik etkilerinin azalması

1954'te yapılan seçimlerde DP'yi 1950 seçimlerinden daha yüksek bir oyla (% 58,4) tekrar iktidara taşımıştır.

Ekonomi alanında CHP'nin devletçilik modeline karşı daha liberal bir ekonomi modelini benimseyen DP aralıksız on yıl iktidarda kalmıştır.

1947 yılı, ekonomi alanında da değişimlerin yaşandığı bir yıl oldu.

"7 Eylül 1947 Kararları" ile Türk lirasının değeri % 50 (1 ABD doları = 280 kuruş) düşürülerek ithalat kolaylaştırılmış, bankaların altın satmalarına izin verilmişti.

Türkiye'de devletçi ekonomiden liberal serbest pazar ekonomisine geçişin ilk adımı bu kararlarla gerçekleşmiştir.

DP iktidarının ilk yıllarında Marshall yardımlarıyla desteklenen tarım, hızlı gelişme gösteren en önemli alanlardan biri olmuştur.

Traktör sayısındaki artış, ekilip biçilen toprak miktarının da artmasına sebep olmuştur.  Çok iyi giden hava koşulları da eklenince Demokrat Parti yönetiminin ilk üç yılında tarım ürünleri üretimi ve çiftçinin geliri oldukça artmıştı. Tarımdaki bu büyümenin öncülüğünde, ekonomi bir bütün olarak % 11-13 oranda büyüdü.

1951'de hükümet, Türkiye'de yabancı yatırımı teşvik etmek için bir yasa hazırladıysa da beklenen sonuç gerçekleşmedi.

Özel yatırımcıların isteksizliği ve sermaye yetersizliği büyük devlet işletmelerinin özelleştirilmesini engelledi.

Türk ekonomisinin zayıflama eğilimi ilk kez Eylül 1953'te alınan ekonomik önlemlerde kendisini gösterdi.

Ekonomik canlanma dönemi 1954'te sona erdi.

Tarımda büyüme modern tarım yöntemlerinin kullanılmasından çok ekili alanların genişletilmesine bağlı olduğundan, yaşanan kuraklıklar tarım üretimini düşürdü ve Türkiye yeniden buğday ithal etmek zorunda kaldı.

Ekonomik büyüme % 4'e kadar düşerken dış ticaret açığı büyük bir hızla arttı. Hükümet buna rağmen ithalatı ve yatırımları devam ettirdi.

Ancak Ağustos 1958'de hükümetin dış borca duyduğu gereksinim sonucu IMF'den borç alındı.

c. Sosyal ve Kültürel Hayatın Değişmesi

Refah seviyesinin artmasına bağlı olarak tüketimdeki artış ve alışkanlıkların değişmesi,

tarımda hızlı makineleşmeyle beraber köyden kente göç etmeye başlamışlar

kente gelenler kentin tüketim alışkanlıklarını benimsemiş ve tüketim kültürü toplumun alt katmanlarına doğru yayılmıştır.

başta caz olmak üzere Rock and Roll ve diğer müzik türleri Türkiye'yi etkisi altına almaya başlamıştır.

Bu dönemin en önemli çıkışını önce bir radyo sanatçısı olarak ünlenen ve sonradan sahnelere geçen Zeki Müren yaptı. Müzeyyen Senar, Neşet Ertaş gibi isimler dönemin diğer ünlü sanatçıları arasında gösterilebilir.

Bu dönemde çevrilen Ö. Lütfi Akad'ın "Vurun Kahpeye“ filminde Batı sinemasının izleri görülmüştür

1940'tan sonraki yazar ve şairlerin daha çok sosyal gerçekçilik akımına bağlı kaldıkları görülür.

Ülkenin içinde bulunduğu sosyal değişim ve gelişme bütün yönleriyle bu dönemin eserlerine yansıdı.

1940'lı yıllarda ilk edebi hareket şiir alanında Garip Akımı ile başladı. Orhan Veli'nin öncülüğünü yaptığı grup, şiiri kurallardan soyutlamayı, anlatımda yeni bir dil kullanmayı ve gelenekçiliği bırakarak yenilikçilik ilkesini benimsedi.

Garipçiler akımına karşı oluşan "İkinci Yeniler"in şiir anlayışının temelini konuşma dilinden uzaklaşarak edebi sanatı bolca kullanmak gibi ilkeler oluşturmuştur.

Bu dönemin diğer bir akımı ise 1950'de ortaya çıkan Hisarcılar Grubu'dur. Bu grubu birleştiren temel amaç; toplumsal değerleri korumaktır. Sanatçı bağımsızlığı, yaşayan dil ve millî sanat temel ilkeleridir.

Genel sağlık konusunda ise bu dönemde başta verem olmak üzere salgın hastalıklarla mücadele millî bir dava olarak kabul edilmiştir.

Kırsalda yaşayan halkın sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi, sağlık personeli sayısının artırılması, personelin eğitim amacıyla yurt dışına gönderilmesi, genel bütçeden sağlığa ayrılan payın arttırılması sağlık politikasının temelini oluşturmuştur.

 

 

 

F. SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE DÜNYA

Ekonomi Büyüdü:

·         Büyük sanayi ülkeleri, 1945-1975 yılları arasında benzeri görülmemiş bir ekonomik büyüme yaşadılar.

 

 

Hızlı nüfus artışı:

Nüfusun en hızlı arttığı bölgeler, Asya'nın, Afrika'nın ve Latin Amerika'nın yoksul bölgeleriydi.

·         Savaşı takip eden 25 sene içinde Batıdaki sanayileşmiş ülkelerde doğum oranı büyük artış gösterdi.

 

 

Şehirlere göçler:

·         Sanayileşmeyle birlikte şehirlere göç hızlandı. Şehirlerin hızla genişlemesi ulaşımda otomobilin kullanılmasına ve otomobil kültürünün doğmasına neden oldu.

·         Şehirleşmeyle birlikte insan hayatında geleneksel ilişkiler değişti. Büyük aileler parçalandı ve doğum oranında düşüş görüldü.

·         Diğer açıdan şehirlerde ekonomik refaha kavuşamayan kitleler çoğu kez aşırı siyasi akımların gelişmesine uygun ortam oluşturdular.

 

 

Bazı ülkelerde yönetim değişti:

·         Asya, Afrika ve Latin Amerika gibi ülkelerde iktidarın değiştiği (diktatörlüklerin kurulması, bağımsızlıkların kazanılması gibi) görüldü.

 


 

·         Askeri rekabet arttı:

·         Özellikle bloklara dâhil ülkeler belirledikleri toplumsal, ekonomik, siyasi ve askerî hedeflere ulaşmak için büyük çaba sarf etti.

·         Soğuk Savaş ortamında her ülkede orduya büyük önem verildi.  Askerî harcamalar arttı.

 

 

·         Toplumsal Değişim:

·         Savaştan sonra erkekler tekrar iş hayatına döndüyse de kadınlar da iş hayatında etkin olmaya devam ettiler.

·         Savaş sonunda teknik alanda sağlanan gelişme günlük hayatı daha da kolaylaştırdı. Daha önce lüks olarak algılanan birçok ürün evlerde kullanılmaya başlandı. Tüketimin teşvik edilmesi reklam sektörünün hızla büyümesine sebep oldu.

 

 

·         TV önem kazandı: Radyo ve sinemanın önemi, televizyonun icadıyla azaldı. Televizyon, günlük hayatın bir parçası oldu.

 

 

·         Müzikte yeni gelişmeler:

·         Ekonomik büyüme içinde rahat bir hayata sahip olan bu gençler yaşadıkları ortamı sorgulama imkânına sahip oldular. Müzik alanında Amerikan hayat tarzını sorgulayan "Rock and Roll" müziği ortaya çıktı. 1956-58 arasında bu müzik türünde Elvis Presley büyük bir çıkış yakaladı.

 

Rock and Roll'un babası Elvis Presley

 

·         Bilimsel gelişmeler:

·         II. Dünya Savaşı'ndan sonra fen ve sosyal bilimlerde araştırmacı sayısı arttı.

·         II. Dünya Savaşı sırasında geliştirilen bilgisayarlar insan yaşamını her alanda etkiledi. Savaş yıllarında Amerikalı bilim adamları tarafından ENİAC adlı ilk bilgisayar yapıldı.

·         Füze teknolojisinde sağlanan ilerleme sonucunda ilk uydu Sputnik SSCB tarafından uzaya gönderildi (1957).

·         Böylece atmosfer ve uzayın keşfedilmesiyle, yerküremiz ve onun çevresi hakkında pek çok yeni bilgilere sahip olunmuştur. Bu gelişmeler uluslararası rekabeti uzaya taşıdı.

 

·         Askeri teknoloji teknik ilerlemeyi tetikledi:

·         Siyasi ve sembolik öneminden dolayı nükleer olgu savaş sonrası teknik ilerlemenin temel alanlarından biri hâline geldi. Bu alandaki bilgi önce askerî alanda kullanıldı.

·         Nükleer enerji daha sonra elektrik üretiminde de kullanıldı.

·         Hidrojen atomlarının parçalanmasından elde edilen reaksiyonlarla, kıtalararası roketlerin yapılması olağanüstü genişlikte iletişim ve denetim ağlarının kurulmasına sebep oldu.

 

·         Biyolojik gelişmeler yaşandı:

·         Biyoloji alanında DNA'nın kimyasal yapısı çözüldü. 

·         Tarımsal alanda ilaçlarla, uygun tohumlukların seçilmesi ve gübrelemeyle, sanayide ilerlemiş tüm ülkelerde tarım hayatı kökten değişti.

 

·         Kimya alanında  gelişmeler yaşandı:

·         Kimya laboratuarlarında yapılan yeni sentetik maddeler, sanayide gittikçe önem kazandı.

 

·         Ulaşım alanında gelişmeler yaşandı:

·         Seyahatlerde demir yolları ve gemiler kadar uçaklar da önemli bir yere sahip oldu.

·         Bilim ve teknik alanındaki gelişmeler teknik eleman ihtiyacının artmasına, gelişmiş ülkelerle geri kalmış ülkelerarasındaki farkın büyümesine neden olmuştu.

·         Şehirlerde nüfusun artması, toplu konutları yaygınlaşmıştır. Ayrıca kule ve gökdelenlerin inşasına da önem verildi.

 

·         Sanatta gelişmeler:

·         Sürrealizm'in temsilcilerinden Breton, Duchamps, Masson gibi edebiyatçılar ve sanatçılar Amerika'ya göç ederek yaşamlarını burada devam ettirdiler.

·         Bu akımın etkileri 1960'ların ortalarına kadar sürdü. Avrupa ve ABD'de soyut resim anlayışı gelişme gösterdi. Böylece New York, Paris için kullanılan sanatta "Batı'nın başkenti" unvanını aldı.

 

Sürrealizm (gerçeküstü) sanat örneği

·         Spordaki gelişmeler:

·         Sporda Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerin katıldığı bir organizasyon olan Akdeniz Oyunları, Ekim 1951'de ilk kez Mısır'ın İskenderiye kentinde düzenlendi.

·         Ayrıca Avrupa'da UEFA Şampiyon Kulüpler Kupası 1955-1956 sezonunda ilk kez düzenlendi ve kupanın ilk sahibi İspanya'nın Real Madrid takımı oldu.

Real Madrid amblem


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TC İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ ÇALIŞMA SORULARIDIR (2D 2Y)

TC İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ ÇALIŞMA SORULARIDIR (2D 2Y)   1.   Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü’nün h...