23 Kasım 2021 Salı

Toplumsal Sözleşme 4

 Toplumsal Sözleşme

4. Kısım

·         Genel İstem yok edilemez:  İnsanlar kendilerini bütün olarak gördükleri sürece yalnızca bir istemleri olur. Bu istemde bütünün gözetilmesi ve herkesin rahatlığı esastır. Bu durum için devletin kaynakları güçlü ve sade; kurallar da açık olmalıdır. Devletteki dirlik ve düzenlik, birlik ve eşitlik; siyaset kurnazlarının işine gelmez.  Sıradan köylülerin ağaç altında devlet işlerini düzenledikleri ve tartıştıklarını görünce kendilerinin ustalık ve gizlerle ünlü ve yoksul duruma sokan milletlerin ve ülkelerini küçümserim. Bir söz ustası Londra veya Paris halkına yuttrduğu saçmalıkları İsviçre’de yapamazlar. (Burada Cromwell ve Beaufort dukası eleştirilir.)

Roma'nın sembol harfleri;
Senatus Populusque Romanus; Roma Senatosu ve Halk



·         Toplum bağı gevşeyip devlet zayıflayınca özel çıkarlar ön plana gelir ki bu da tartışmaları ve anlaşmazlıklara neden olur. Bu durumun sonucunda en iyi düşünce bile kabul edilmemeye başlar. Devlet de yıkıma geçmeye başlar ki en aşağılık çıkarlar genel yararın yerini alır. Böylece genel istem dilsiz olmak zorunda olur.

·         Oylar: Uzun tartışmalar, ayrılıklar özel istemlerin ağır bastığını ve devletin sonunun geldiğini gösterir. Roma’nın cumhuriyet döneminde patricia ve pleb sınıflarının kavgası sıkıntı yaratmaktaydı. Bu kavga devlet içinde iki devlet görüntüsü verirdi. Oysa halkın tek istemi olmalıydı. Halk özgürlüğünü kaybedince korku ve dalkavukluk oyları alkışa dönüşür; artık toplumda konuşma yok hayran olma ve rakiplere lanet vardır.  Oybirliği ile onanma isteyen tek yasa vardır. O da toplum sözleşmesidir. Toplum halinde birleşmek en istemli iştir. Birey dünyaya geldiği zaman onu isteği dışında kimse buyrul altına almaz. Bir kölenin oğlu köle doğar demek insan olarak doğmadığını söylemektir.  Toplumsal sözleşmeye karşı gelenler bulunursa, onların karşı çıkması sözleşmeyi geçersiz kılmaz.

·         Seçimler: Devlet görevlilerinin seçiminde iki yol vardır. Seçim ve kura. Kura yollu seçim gerçek demokraside az verimlidir. Seçim ve kura birleştirilirse seçim yolu askerlik görevi gibi isteyen yerlere kura ise yargı görevi gibi sağduyuya dürüstlüğe bağlı yerlere birey bulmak için uygundur. Monarşilerde ne seçim ne de kura vardır. Tek hükümdarın seçme hakkı yalnızca kendisinindir. Demokrasilerde yönetim görevi bir üstünlük değil pahalıya oturan bir görevdir sadece.

 Roma’nın Comitia'ları


·         Roma’nın Comitia’ları: Roma cumhuriyet döneminde bile krallık dönemlerinin ordu yapısını kullandı. Kurucu devletin ordusu, Albinler ve Sabinler ile yabancı askerler diye üç kısma ayrıldı. Bu üç kolun her birine tribu denildi. Tribu’ların her biri on curia’ya bölündü. Curia’lar da decuria’ya bölündü. Ayrıca her kısımdan yüz süvarilik centuri adlı birlik meydana getirildi. Servius (MÖ 578-MÖ 535 yılları arasında hüküm süren Roma’nın krallık döneminin altıncı kralıdır.) bu ordu sisteminde reform yaptı. Bu düzenlemenin özü askerleri kentli ve köylü kollarına ayırması ki devletin genişlemesinin nedeni de budur.  Roma’lıların en ünlüleri bile köy yaşantısına hayranlıkların olup tarımla uğraşma yatkınlıkları vardır. Yabancı kökenli askerlerin sayısı zamanla o kadar arttığı için etkinlikleri de artması normaldir. Roma’nın halk meclisi olan comitia’ların varlığı Roma’nın en iyi yönetimi olduğunu ifade eder. Centuri ve curialarda oy toplama yolu satın alınmaya başlamasıyla Cicero( MÖ 106 –MÖ 43 yıllarında yaşamış hatip, bilgin yazar ve siyaset adamıdır) bu durumu cumhuriyetin sonunu getirdiği için kınar.  Rousseau, Venedik cumhuriyetinin yasalarını kötü adamların işine gelmekle suçlar.

Cicero



·         Tribunluk: Hükümdarla halk arasında bağlantıyı Roma’da Tribunluk sağlardı. Halk Tribunlarının yaptığı egemen varlığı hükümete karşı korur ki bunun karşılığı Venedik’te “onlar kurulu”dur.Akıllı ve ölçülü Tribunluk iyi devlet yapısının en sağlam yapısıdır. Oysa Tribunluk, korumak zorunda olduğu yasaları keyfiyete göre uygulamaya başlarsa zorbalık başlar.

·         Diktatörlük: Tehlikeyi önlemek veya devletin yok olmasını önlemek için olağanüstü dönemlerde tek kişiye bütün yetkiler verilir ki bu durum birini yasaların üstüne çıkardığı için geceleyin yapma geleneği vardı. Bazen diktatör seçmek Roma’yı yıkımdan kurtarmıştır.Cicero’nun consüllük dönemlerinde diktatör seçilmek istemediği için consül yetkisini aşmış ancak yasayı çiğnediği için de cezalandırılmıştı.

Ünlü Roma dictatoru: Gaius Julius Caesar (Sezar)


·         Censorlük:  Roma’da toplumun ahlak yapısını korumakla görevlidirler. Bu nedenle uygun görmedikleri davranışları cezalandırmakla görevleri vardır. Rousseau’ya göre, kanunları yargılayan onuru yargılar. Yasaların gevşemelerini tehlikeli görür. Yasalar gücünü yitirirse her şeyden umudu kesmek gerekir. Ahlakı bozuk birinin Sparta meclisinde söylediği iyi bir düşünce üzerine ephoreler (Sparta yargıçları) aynı düşünceyi erdemli birine söyleterek ahlakı bozuk olanın onurunu kırarlar. Yine ephorelerin mahkemesini kirleten Sisamlı birkaç sarhoşun davranışına karşılık Sisamlıların her türlü ahlaksızlığı yapma iznini vermeleri cezasızlık değil aslında en büyük ceza olmuş ve böylece Sparta yargıçlarının saygınlığı devam eder.

Ephoreler (Sparta yargıçları)


·         Toplum Dini: İlk dönemlerde insanların tanrılardan başka kralları yoktu. Hemen hemen bütün yönetimler dine dayalıdır. Her siyasi toplumun başına tanrı olduğundan her milletin tanrısı farklı olmuş ve farklı tanrılar ortaya çıkmıştır. Eski Yunanlıların başka toplumlarda tanrılarının aramalarını Yunanlıların kendilerini diğer milletlerin efendileri olarak görmelerine neden olmuştur.  Paganlık dönemlerinde her devletin kendine özgü dini ve tanrıları vardı. Siyasi savaş aynı zamanda dini savaş olduğundan ayrı olarak din savaşı görülmezdi. Paganların tanrıları başka tanrıların varlığını kıskanmazdı. Ancak Yahudilerin inancında Yahudiler başka tanrıların varlığını reddetmeleri onların zulme uğramalarının nedeni olmuştur.

·         Romalılar egemenlikleri altına aldıkları milletlere Jüpiter (baştanrı) adlı tanrılarına çelenk koydukları sürece inançlarında serbest bıraktılar. Bu şekilde Roma’da paganlık siyasi sınırlar dâhilinde genişleme imkânı da elde etmiştir. Öbür dünya krallığı düşüncesini anlamlandıramayan paganlara göre Hristiyanlar asidir. Bu nedenle onlara zulümler yapıldı. Zamanla Hristiyan egemenliği başlar, artık Avrupa’da krala mı yoksa papaya mı itiaat edilmeli sorunu yaşandı.

Roma baştanrısı Jupiter (Yunanlılarda Zeus)



·         İslamiyetin peygamberi de sağlam görüşler ortaya atmıştır. Siyasi sistemi dört halife döneminde uygulandı. Ancak, Araplar gelişip gevşeyince barbarlar onlara egemen oldu. 

·         İngiliz kralları kendilerini kilisenin başı saydılar. Ancak krallar kilise başı olmaktan çok hükümdarları oldu. Hobbes’in fikrine göre kartalın iki başı olan din ve siyaseti birleştirmek gerekliydi.  Bu birliktelik olmazsa devlet ve hükümet iyice kurumsallaşamazdı.

·         Burada Rousseau, Bayle ve Warburton’un karşıt düşüncelerini çürütmeye çalışır: Bayle; hiçbir dinin politik bütün için yararlı olmadığını söyler.(( Rousseau ‘ya göre, Oysa ki temelinde din olmayan devlet yoktur)) Warburton ise bunu tam tersini ifade eder. ((Rousseau ‘ya göre, Hristiyan yasası devletin güçlü yapısına zararlıdır))

·          Toplumla ilgisi bakımında din hem genel hem de özeldir.  Dini bir de insanın dini, yurttaşın dini ve papaz dini diye de ayırmalıdır.

1)      İnsanın dininde tapınak, sunak ve tören yoktur; tanrıya tapma incilin istediği şekilde sadedir.  Bu Hristiyanlık günümüzdeki değil de bütün insanları kardeş gören incil dinidir.

2)      Yurttaşın dininde memleket tanrıları var, dogmalar ayinler olup başkalarının dinlerini de kabul etmezler.  Bu şu bakımdan iyi görülebilir. Tanrı sevgisi yasa sevgisiyle birleştirilebilir. Yurttaşlara yurda karşı hayranlık aşılanabilir. Ama yanılgı üzerine kurulduğu için insanları aldatmaya meyillidir.  İnsanları da hoş görüşüz yapar. Kendi tanrılarına inanmayanları öldürmede sakınca görmeyen bağnazlar yetiştirir.

3)      İnsanların bir de üçüncü dini vardır: Japonların, Roma kilisesine bağlı Hristiyanların dini vardır. Bunda karma ve toplum yaşamına uymayan bir çeşit hukuk vardır; buna papaz dini der Rouseau.

·         Toplumsal birliği bozan her şey kötüdür.  Aslında Hristiyanlık ruhani dindir. Öbür dünya işleriyle uğraşır. Toplumun dirlik içinde olması Catiline ve Cromwell gibi iki yüzlü kişilerin işine gelmez. İnançlılar, devlet gücünü zorla ele geçiren kişiler zor kullanarak kon dökülebileceği için karşı koymazlar. Yabancı devletle savaş başladı mı inançlılar hemen savaşa giderler. Savaşı kazanma veya kaybetme önemli değildir. Sofu Hristiyanlar Roma karşısında savaşsalar muhtemelen yenilirlerdi. Hristiyanlık köleliğe bağlılık öğütleri de verir.

·         Hristiyan askerler, iyidir der bazıları fakat  Rouseau bu fikre katılmaz. Haçlılar bile din için değil kilise için savaştılar. Pagan devlet döneminde Hristiyan askerler yiğit iken zamanla Hristiyanlar kartalı (pagan inanç) kovunca kendi düzenleri de bozuldu. Ancak inanamayanları devlet sınırları dışına gönderebilir. Dinsiz diye değil de toplum yaşamına uymuyor diye.

·         İnsan cehennemlik saydığı kimselerle yaşayamaz, onları sevmek onları cezalandıran tanrıdan nefret etmek gibidir.

·         Sonuç: Bütün bunlar sağlandıktan sonra; devletler hukuku, ticaret, savaş ve barış, antlaşmalar konusuna gelinebilir.

 

Kaynaklar:

1.       Jean Jacques Rousseau, “Toplum Sözleşmesi”(çev. Vedat Günyol),T. İş Bankası Yay,İstanbul: 2021

2.       Jean Jacques Rousseau, “İtiraflar”, (çev. Reşat Nuri Güntekin),MEB Yay,İstanbul: 1991

3.       Gökçe H. Türkoğlu, “Roma Cumhuriyet ve İlk İmparatorluk Dönemlerinin İdari Yapısı”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 11, Sayı 2, 2009, s. 251-289 (Basım Yılı: 2011)

4.       Sacide Vural, “J. J. Rousseau'nun “Toplum Sözleşmesi” Yapıtına Yönetim Bilimi Açısından Bir Bakış”, Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fak. Dergisi, c: IX, S: 1 - 2, 1991

5.       Grotius, “https://tr.wikipedia.org/wiki/Hugo_Grotius”, 21/11/2021, s.01:22

6.       Ephor, “https://en.wikipedia.org/wiki/Ephor”, 21/11/2021, s.0:40

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Rumeli’de Hâkimiyet Kurulması

   Rumeli’de Hâkimiyet Kurulması ü  1353’ten itibaren Rumeli’ye geçen  Osmanlılar , yaklaşık bir asır içinde bölgede hâkim güç hâline geldi....